Suriye krizi Erdoğan-AKP iktidarının sonunu hazırlıyor- Merdan YANARDAĞ
Suriyeye krizi, AKP iktidarının da sonunu getirecek bir derinliğe ve kapsama sahip. Çünkü, ABD ve Batılı ortakları ile AKP iktidarının Suriye konusundaki hesaplarının bütünüyle yanlış çıktığı görülüyor.
Daha da önemlisi, ülkede gerici dönüşüm projesini tamamlamak ve iktidarının sürekliliğini sağlamak için bu hedefi destekleyecek bir bölge jeopolitiği yaratmak isteyen AKP, Suriyede çok ağır bir yenilgiye uğramış durumda. Bu yenilgi Tayyip Erdoğan ve AKPnin bütün gerici hesaplarını bozacak bir niteliğe sahip.
Bilgisiz, birikimsiz ve görgüsüz AKP kadrolarının, Suriyedeki BAAS rejiminin gücünü ve toplumsal desteğini doğru değerlendirmediği ortaya çıktı. Erdoğan yönetiminin Suriye sosyolojisini, bu ülkenin kültürünü ve rejimin en önemli güçlerinden birini oluşturan bu kültürün tarihsel oylumunu göremediği anlaşıldı. Daha da önemlisi, Erdoğan-AKP iktidarının en iddialı olacağı alanda bile yanıldığı ve bölgedeki etnik, dinsel ve siyasal dengeleri bütünlük içinde ve doğru şekilde okuyamadığı görüldü.
Oysa Arap ulusçuluğunun ve modernleşmesinin merkezlerinden biri olan Suriye ve BAAS rejimi, Iraktan farklı olarak toplumsal ve entelektüel bir desteğe sahipti. Rejimi destekleyen etkili bir aydın sınıfı vardı. Dahası, Suriyede BAAS rejimi kendi varlık gerekçesinin ahlaki, hukuki ve tarihsel bakımdan güçlü bir şekilde açıklayabiliyordu.
Beşar Esad, iktidarının ilk yıllarında liberalleşme ve piyasa ekonomisi yolunda önemli adımlar atsa da, Suriyede BAAS rejimi hala halkçı, anti-emperyalist ve anti-siyonist çizgisini koruyordu.
İMAM HATİP UFKU
Bilimsel analiz yeteneğinden yoksun oldukları bilinen AKP yöneticileri, merkezi Avrasyadaki güç mücadelesinin de pek farkında değil. Gerçekte bu enerji bölgesinde süren mücadelenin gezegene egemen olma savaşının en önemli alanı olduğunu kavrayamadıkları açık.
Dahası, dünyada yeni oluşan güç merkezlerinin bu çatışmadaki konumunu Rusya, Çin ve İranın Ortadoğu ve Hazar Havzasındaki yaşamsal çıkarlarını, özellikle İran ve Rusyanın bölgesel rolü ve ağırlıklarını da yanlış hesapladıkları anlaşılıyor.
İmam hatip ufkunu aşamayan bir perspektife sahip olan bu tüccar politikacılar, Tahtakale esnafı kurnazlığıyla dış politika yapabileceklerini ve sorunları çözebileceklerini sanıyor. Bu nedenle yukarıda saydığım olguları hiç hesaba katmadıkları söylenebilir.
BÖLGESEL SAVAŞ VE MEZHEP BOĞAZLAŞMASI
Anımsanacağı gibi bundan üç yıl önce NATOdan yapılan açıklamada, Suriyeye yönelik doğrudan bir askeri müdahalenin içinde yer alınmayacağı resmen ilan edildi. ABD de Suriyeye doğrudan bir müdahaleden yana olmadığını, yapılacak bir müdahale içinde yer almayacağını defalarca açıkladı.
Çünkü Rusya, Çin ve İran böyle bir müdahaleye izin vermeyeceklerini, Libyada kandırıldıklarını ve orada düştükleri yanlışı tekrarlamayacaklarını, dahası böyle bir müdahalenin kapsamı önceden kestirilemeyecek bir savaşa yol açacağını açıkça ilan ettiler.
Bu nedenle ABD ve NATO, Suriyede rejimi Türkiye ve gerici Arap rejimleri (Suudi Arabistan, Katar) aracılığıyla ve küresel cihatçı çetelerin desteğiyle devirmeyi planlıyordu. Ancak bu girişim de başarısızlıkla sonuçlandı. Yaratılan IŞİD canavarı Batıyı da tehdit etmeye başladı.
Batı, küresel şirketlerin yatırım yapmasını bırakın, temsilcilerinin bile sokakta serbestçe dolaşmasının imkansız hale geldiği Irak deneyimi nedeniyle Suriyede benzer bir kaosu göze alamadı. Batı yanlısı ılımlı bir islami rejimin kurulmasının imkansız olduğu, bu ülkelerin kısa sürede radikal dinci çetelerin eline geçtiği ortaya çıktı. Bu nedenle Batı, Mısırda Müslüman Kardeşler iktidarının arkasında durmadı ve Muhammed Mursiyi bile yalnız bıraktı.
Ancak, Ortadoğuda yenilir ve ılımlı İslam projesinin bütün bölgede çökmesiyle sonuçlanacak bir gelişme yaşanırsa kendisinin de iktidarda kalamayacağı gören Erdoğan ve AKP iktidarı, eski politikasında ısrar etmeyi sürdürdü. Suriyede cihatçı çeteleri destekleyerek Esad rejimini devirme inadını sürdürdü. Suudi Arabistan ve Katar'la gerici bir blok oluşturdu. Erdoğan-AKP iktidarı, fiilen kurdukları gerici rejimi garantiye alabilmek için ülke içinde de dinci/mezhepçi faşizan bir diktatörlük kurmaya yöneldi. Bu nedenle anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi için Türkiyeyi bir kaosa sürükledi. Toplumu neredeyse iç savaşa kadar zorlamaya başladı.
Bilindiği gibi Suriye Hükümetinin davetiyle bu ülkeye yardıma giden Rusyaya ait bir savaş uçağını hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürerek tehlikeli bir provokasyona bile kalkıştı. Çünkü, Rusya ve İranın açıkça devreye girmesiyle dinci kalkışma ve küresel gerici saldırı Suriyede yenilmeye başlayınca Erdoğan-AKP yönetimi bölge denkleminin dışında kaldı. Suriyede denklemin dışında kaldığını gören Erdoğan-Davutoğlu yönetimi bu nedenle tehlikeli bir hamle yaparak Rusya ile ABD ve NATOyu karşı karşıya getirmeyi denedi ama olmadı.
Hem ABD hem de NATOdan yapılan açıklamalarda Rusya ile bir savaşın istenmediğini, Türkiyenin kendi sorununu kendisinin çözmesini istendi. Nitekim ABD Dışişleri bakanı John Kerry, bir üçüncü dünya savaşı tehlikesine dikkat çekerek Rusya ile savaş istemediklerini geçen hafta açıkça söyledi. Dahası ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiyenin PYD ve Suriye Kürtlerine ilişkin tutumunu paylaşmadıklarını da resmen ilan etti.
Bu durumda Türkiye, Suriye politikasında Suudi ve Katar gericiliği ile baş başa ve yapayalnız kaldı. Açık ki ABD ve NATO, Rusya, İran ve Çinin içinde yer alacağı bir dünya savaşını göze alamadı.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
Rusyanın Suriyeye yapılacak askeri bir müdahaleye karşı aldığı sert tutum ve bir nükleer savaş uyarısı, İranın Suriyeye yönelik açık bir saldırı halinde savaşa gireceğini ilan etmesi, durumun sanılandan da daha ciddi olduğunu gösteriyor. Türkiyenin başta doğalgaz olmak üzere bu iki ülke ile büyük hacimli ticari ilişkilerinin bulunması, AKPnin içinde yer aldığı matrisin hiç farkında olmadığını ortaya koyuyor. Nitekim Rusya uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye-Rusya ekonomik ilişkileri neredeyse tümüyle dondurulmuş durumda.
Suriyeye açık bir askeri müdahale Türkiye, İran, Lübnan, Suudi Arabistan, Yemen, Katar ve Bahreynin ilk dalgada içinde yer alacağı bir bölgesel savaşa yol açacaktır. İkinci dalgada bu savaşa Rusyanın müdahale etmesi kaçınılmazdır. Kaldı ki Rusya, fiili askeri gücüyle artık Suriyede ve bütün hava sahasını Türkiyeye kapatmış durumda. Türkiye, uçaklarını uçuramadığı için ancak top atışıyla gerici çetelere destek vermeye çalışıyor.
Öte yandan böyle bir savaş aynı zamanda, bölgesel bir Sünni-Şii mezhep çatışması, kanlı bir ilkel boğazlaşma anlamına da gelecektir. Kürtler ve Hizbullah gibi önemli bölgesel güçlerin de bu savaşa girmesi kaçınılmazdır. Aleviler, Şiilerin yanında yer alacaktır.
Böyle bir bölgesel yangının, eğer Rusyanın uyarılarını dikkate almamız gerekirse ki kesinlikle alınmalıdır- İsrail, ABD ve İngilterenin de dahil olacağı Çinin de İran, Suriye ve Rusyanın yanında yer alacağı bir dünya savaşına yol açma olasılığı hiç de az değildir.
Çünkü, Suriye üzerinden yürüyen çatışma, gezegenin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Suriye direnişi, gericiliğe ve emperyalizme karşı bütün insanlığın direnişidir.
ERDOĞAN-AKP İKTİDARININ SONU
AKP, iç dinamiklerin yanı sıra, belki de bu dinamiklerden daha çok, kendi programları ve hedefleri ile emperyalizmin (özellikle ABDnin) bölgesel ve küresel siyasetleri arasındaki uyumun yaşandığı bir toplu durumun (konjonktürün) sağladığı olağandışı tarihsel koşulların sonucu olarak iktidara tırmandı.
Ancak iç ve dış dinamikler arasındaki bu uyum bozuldu. Dünyada ve bölgedeki gelişmeler, AKPyi iktidara taşıyan iç ve dış dinamikler arasındaki örtüşmeyi ortadan kaldırdı.
Sonuç olarak Erdoğan-AKP iktidarı, bir çılgınlık yaparak Suudi Arabistan ve çevresinde oluşacak bir Sünni Koalisyonuna dayanarak Suriyeye askeri müdahaleye kalkışabilir. Bir oldu bitti yaratarak NATOyu çatışmanın içine çekmeyi deneyebilir. Çünkü NATO hukukuna göre, üyelerden birine yapılacak saldırı bütün ittifak ülkelerine yapılmış sayılıyor.
Ancak tam bu noktada bir parantez açarak belirtmek gerekiyor ki, NATO Genel sekreterliğinden yapılan bir açıklamada gerekirse Türkiyenin üyelikten çıkarılabileceği belirtiliyor. Bu önemli çıkış ne yazık ki Türk basını tarafından yeterince değerlendirilmiş, analistler ve gözlemciler tarafından analiz edilmiş değil.
Daha önceki ilgili yazılarımda da net şekilde ifade ettiğim gibi, Esad kalırsa Erdoğan gidecektir. Esad kaldı, sıra Erdoğanın gitmesine geldi.
Şurası çok açık ki, Suriye krizinin derinleşerek iki ülke arasında bir savaşa dönüşmesi de Erdoğan-AKP iktidarını kurtaramayacak, bu çağ dışı mezhepçi-faşizan yönetimin sonunu getirecektir. Hele Rusya ve İranın katılacağı, NATOnun ise kenarda bekleyeceği bir savaş, sadece Erdoğan-AKP iktidarının değil, Ortaçağ artığı Suudi rejiminin de sonu olacaktır.
Yani böyle bir savaş bile Erdoğanın iktidarı kaybetmesini engellemeyecek, ancak bu akıl dışı tutumun bedeli ülke ve toplum için çok ağır ve yıkıcı olacaktır.
Olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemeden, salt bir tespit olarak belirtmek gerekirse Cumhuriyetin birleştirici ilkeleri ve toplumu ulus olarak bir arada tutan başlangıç varsayımları akılsızca tasfiye ededen AKP iktidarı ve etrafında oluşan gerici koalisyon, giriştikleri bu karşı devrimin bedelini çok ağır ödeyecektir. Kendilerini koruyacak hukuku bile yıktıkları için, onları kurtaracak hiç bir bariyer kalmamış durumda.
Suriyede küresel gericilik ve emperyalizm yeniliyor. Laiklik ve aydınlanmacı güçler savaşı kazanıyor. Kazananlar Türkiyenin tarihsel yönüyle uyumlu olan güçler. Bu gelişmenin Türkiyeyi etkilemesi kaçınılmazdır. Bela Türkiyeye geliyor, IŞİD hiç kuşkunuz olmasın ki Erdoğan ve AKPnin de başını yiyecek.
Suriye ile olası bir savaşta ya Türkiye çözülerek dağılacak ya da yeniden kurulacaktır. Her durumda da ortada ne AKP diye bir parti ne de bir iktidar kalacaktır.
Özetle; Suriye krizi AKP iktidarının da sonunu hazırlıyor. Çok beklemeyeceğiz. Göreceksiniz.
Not: Bu yazımı, 31 Ağustos 2012 tarihinde Sol Portalda yayımlanan aynı konuya ilişkin makalemi güncelleyip yenileyerek hazırladım.