Üçüncü Dünya Savaşı yaklaşıyor mu?
Kemal Okuyan
Savaş kötü, çok kötü. Nükleer bir savaşı ise tanımlayacak sözcük bulmak çok güç. Bugünkülere bakıldığında oyuncak diye nitelenebilecek iki atom bombasının Hiroşima ve Nagasakide yol açtığı felaketin boyutlarını hatırlayın. Onlarla kıyaslanmayacak yıkıcılıkta kitle imha silahlarından yaklaşık 15 bin tane var yeryüzünde.
Düşürülmüş sayılar bunlar. Soğuk Savaş döneminde bunun beş katı nükleer silah vardı beş ülkenin elinde. Denizaltılardan, yer altı silolarından, hareketli rampalardan, stratejik bombardıman uçaklarından atılabildiği gibi, kimi kritik noktalara gerektiğinde patlatılmak üzere nükleer mayın olarak da yerleştirilebilen binlerce kıyım aracı.
En tepedeki iki güç ABD ve Rusya, bütün stratejilerini karşı tarafın nükleer silahlarını yerde ya da havada yok etmek üzerine kuruyor. Örnek olsun, yıldız savaşları projesi, füze kalkanı sistemleri ABDnin Rusyanın kıtalararası nükleer füzelerine karşı geliştirmeye çalıştığı önlemler. Rusya ise nükleer savaş başlık sayısındaki üstünlüğünden yararlanmayı ve birden fazla başlık taşıyabilen roketlerle ABD savunmasını yarmayı düşünüyor.
ABDnin diğer bir kozu Avrupadaki NATO ülkelerinde bulundurduğu atom bombalarıysa, Rusya geniş coğrafyasına ve ABD kıyılarına kadar sokulabilen nükleer silah yüklü denizaltılarına güveniyor.
Zaten bir nükleer savaşın kazanılabileceğini iddia eden en iyimser şahin bile, karşı taraftan gelecek darbenin sıfırlanabileceğini düşünmüyor. Geçmişte ABDde yapılan savaş projeksiyonlarından birinde nükleer zaferin bedeli 40 milyon ölü olarak belirlenmişti.
İlk darbeyi vuranın avantajlı olduğu bir savaş türünde nükleer silahı ilk kullanan ülke olmayacağını açıklayan ve bunu askeri doktrinin temel unsurlarından yapan Sovyetler Birliği, ağır bir yıkımda dahi yanıt verebilecek karmaşık teknolojik sistemler geliştiriyordu.
Bu sistemler şimdi Rusya Federasyonunun elinde.
Sözün kısası, nükleer savaşın parçası olan ülkelerin çatışmadan ağır yara almadan çıkması mümkün değil. Taraf olmayan ülkelerin yaşayacağı yıkımı, hatta insanlığın topyekun imha olasılığını saymıyorum bile.
Türkiye ise, ABDye ait nükleer silahlara ev sahipliği yaptığından, Rusyanın öncelikli hedeflerinden. Silahların kontrolünü elinde tutan emperyalist ülkenin umurunda bile değil son tahlilde Türkiyenin yaşayacağı felaket.
Bunları neden mi yazıyorum?
Açık olmalı
Yeni bir dünya savaşından giderek daha fazla söz edilmeye başlandı. Rusya Federasyonu Başbakanı Medvedevin geçtiğimiz günlerde bir Alman gazetesine Suudi Arabistan ve Türkiyenin Suriyeye kara ordusu sokması yeni bir dünya savaşına yol açabilir demesini basit bir gözdağı olarak nitelemek mümkün değil.
Değil çünkü, ABDnin ittifak sisteminde yaşanan kriz ve dengesizlikler emperyalist dünyadaki davranışları giderek daha fazla öngörülemez hale sokuyor. Bu belirsizlikte onlarca ülke asker ve uçağının, yine onlarca silahlı örgütün üzerine çullandığı Suriyedeki savaşın bir anda nitelik değiştirmesi için küçük bir hesap hatası yeterli.
Hesap hatası yapmaya aday ülkelerin başında kuşkusuz Türkiye geliyor. Küresel bir yıkımı dahi önemsemeyecek ölçüde iktidarını kaybetmekten korkan bir lider hesapsız-pusulasız hamleleriyle kapsamlı bir savaşın çıkması için elinden geleni yapıyor.
Ve yalnız değil. NATO üyesi ülkelerde Rusyanın tıpkı Sovyetler Birliği gibi, bir nükleer savaş baskısını kaldıramayacağını ve geri adım atacağını vaaz eden şahinlerle, çatırdayan Suudi Krallığının zalim egemenleri Tayyipi asla yalnız bırakmıyor.
Elleri kolları serbest çünkü.
İçeride onların iktidarını tehdit eden bir toplumsal hareket, emekçi dinamiği yok.
Geçmişte, savaşların nedenleri arasında zengin sınıfların işçi sınıfından gelen tehdidi dış düşmanla mücadele bahanesiyle bastırma niyeti de sayılırdı. Temel neden kuşkusuz bu değildi ama savaş ortamının hem iç baskıyı artırmak hem de halkı şovenizmle zehirlemek açısından elverişli olduğu da açıktı.
Şimdiyse durum farklı. Savaştan, hatta bir dünya savaşından bu kadar kolay söz etmemizin nedenlerinden biri, tek tek ülkelerde sermaye sınıfının kendi egemenliğini tehdit altında görmemesi. En azından şimdilik, kapitalizmin cephe gerisi sağlam gözükmekte. Sınıf mücadeleleri açısından farklı bir tablo söz konusu olsaydı ya da Gezi türünden kapsamlı bir hareket ortaya çıksaydı Erdoğan bu kadar rahat hareket edemezdi. Aynısı güçlü emperyalist ülkeler için de geçerli.
Savaş tehlikesi var, her şeyi bırakıp barış mücadelesi verelim diyenlere duyurulur.
Ben bir dünya savaşı ihtimali görmüyorum evet orta doğu Afrika yeniden organize ediliyor belki Türkiyeden de parçalar kopacak ama bunlar bir dünya savaşı gerektirecek şeyler değil.
Her dönem birilerinin çıkarı bütün dünyanın çıkarı ile eşleştiğini idda edenler oldu, birilerinin kaybı da dünyanın sonu gibi anlatımlarda duyduk ama bunlar hiç bir zaman dünyanın ters dönmesine sebep olmuş değildir.
Bu gün bir dünya savaşından söz edilmesini gerektiren ortada bir şey görünmüyor Evet bu tür iddialarda bulunan oldu ama bu ilk değil.
1962 de ABD ile Sovyetler arasında kuba yüzünden füze krizi yaşandı bir dünya savaşından söz edildi 1973 K. Vietnam ABD arasında geçen savaş Çin ABD veya Sovyetler ABD savaşına dönme ihtimalinden bahsedildi. Böylece bir dünya savaşı çıkma ihtimalinden söz edenler oldu.
Sovyetler afkanistan savaşı bir Sovyet ABD savaşına dönüşme ihtimalinden söz edildi ama bütün ihtimaller gerçek olmadı.
Bu günde olmayacak
Bu ortada dünden daha güçlü gerekçeler yok sonunda orta doğu yeniden düzenleniyor zaten bir düzenleme ile kurulan devletler o düzenleyenler tarafından yeniden düzenleniyor
Bu devletler devlet bile olamamış aşiret sistemi hakim konumunda bunları var eden petrol ve onun gelirleri kurulduğundan bu yana hiç ilerleyemeyen yapılanma içindeler.
Evet yemenden tutun Suriyeye kadar yeniden düzenlenecek bu düzenlemeden bazı pay alan ülkelerde olacak.
Ama bunlar dünyanın taşlarını yerinden oynatamayacak.
Afrika kıtasındada düzenlemeler olacak belki islam anlayışı bir çok zarar görecek ama kendini değiştiremeyen çağ uyum sağlayamayan hangi inanç kültürü bu kadar uzun yaşamış.
Cağa uyum sağlayamayanlar gider işte Sovyet sistemi işte Çin ve diğerleri.
Kapitalist dünya sistemi de sarsıntı içinde krizlerini çözemiyor ama bu çözümsüzlük onları ipleri elinden kaçtığını göstermez daha yapacağı çok iş var henüz dünya da her yer kapitalizmle tanışmadı hala aşiter sistemi dinsel ögeler hakimiyeti ve kapitalist altyapıların oluşmadığı bir çok alan var dünyada.
Ben bir dünya savaşı görmüyorum bu tür propagandalarla ne amaçlanıyor onu da bilmiyorum.
Bu zamanda bu tür (dünya) bir savaş dünyanın sonu olur insanlık henüz aklını kaybetmedi. Uzayda da bir yaşam alanı bulunmadı.
Murat Yetkin: Savaşın eşiğindeyiz
Türkiye'nin YPG'ye yönelik top atışları ve gerilimin artması sonrası bir köşe yazısı kaleme alan Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, "savaşın eşiğindeyiz" dedi.
AKP'nin müttefiki Suudi Arabistan ile birlikte Suriye savaşına müdahil olmak için gerginliği tırmandırırken, Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, "Generaller Suriye sınır boylarında teftişlere başladı, bugüne dek hiç boşuna gezmemişlerdir, hep bir sonucu olmuştur. Türkiye savaşın eşiğine sürüklenmektedir, bu tehkilekli bir gidiştir" dedi
AKP'nin kamuoyuna açıklama yapması gerektiğini belirten Yetkin, şöyle devam etti:
Bu tabloyu daha da ağırlaştıran bir durum daha var.
O da halka, kamuoyuna doğru dürüst, açıklayıcı bir bilgi verilmemesi. ABD ile PYD restleşmesi nereye kadar gidecek, NATOyla ilişkileri nereye kadar zorlayacaktır? Suudi Arabistanla anlaşmanın içeriği nedir? Suudlarla bu kadar içli dışlı olmanın Türk dış politikasına, güvenliğine ve iç huzuruna maliyeti ne olacaktır? Bu gelişmeler Türkiyenin Suriyeli mültecilerin göçü sayesinde yeniden canlandırmaya çalıştığı AB ile ilişkilere nasıl bir hasar verecektir?
Birbiriyle çelişmeye başlayan resmi açıklamalar ve propaganda kokan sızdırma haberler dışında Cumhurbaşkanı, Başbakan, bir yetkili çıkıp şu konulara açıklık getirse iyi olacak.
Ama en iyisi savaştan uzak durmaya çalışmak olmalı, Suriye savaşına çekilmek önümüzdeki seçeneklerin en kötüsü.
Hüseyin Vodinalı: Suudi Arabistan ile müttefiklik bir tuzak
ABD ve Rusyaya karşı Suudi Arabistan ile müttefiklik gibi bir durum var. Bana göre, bu bir tuzak. Kissingerin Putin ile buluşmasında bu kesin konuşulmuştur.
İyimserim, iyimserim, dişim ağrır gülümserim veya Kötümserim, kötümserim, piyango vursa azımsarım ikilemindeyiz genelde.
Okurlar da merak ediyor, sen bunlardan hangisisin diye.
Şu ara ve epeydir ikincisi.
Ünlü Alman yönetmen Rainer Werner Fassbinderin daha önce de alıntı yaptığım sözü güzel ve güne uygun:
Diyor ki, Ben kötümser değil, gerçekçiyim, kötümser olan hayat
Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile Rusya ve İran güçlerinin ortak operasyonları sonucu, Halep yolunun AKPye kapanması, bu koalisyona ABDnin açıktan desteklediği YPG/PYDnin de girmesi karamsarlığımı daha da arttırıyor.
Rusyanın hava, İranlı milisler ve Hizbullahın kara desteğindeki Esad güçleri, bir hafta önce Halepin kuzeyinden bir koridor açarak kentin Türkiye ile ulaşım güzergahını kapatmış, YPG kontrolündeki Afrine karadan bağlantı kurmuştu.
Bu, Suriye ve Türkiyenin en önemsediği kent olan Halepin Esadın eline geri dönmesi demek.
Halep Düşerse diye atılan başlıklar bu paniğin ibaresi
Yahu bu arada Halep, nereye düşüyor?
Suriyenin bir kenti değil mi Halep?
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz
Esad yönetimi, Suriyenin resmi ve yasal yönetimi değil mi?
Halep düşmez, olsa olsa kurtarılır bu meyanda
Yani PKK Diyarbakırı ele geçirse, sonra da Türk ordusu geri alsa o zaman Diyarbakır mı düşecek?
Halep birkaç yıldan beridir, Ankaranın başlıca sıklet merkezi konumunda. Müslüman Kardeşler yani İhvan ve IŞİD, El Nusra gibi terör örgütlerinin kontrolünde.
Halep bir yana, Türkiye için büyük bir tehdit de, PKK ile aynı kaptan yiyen PYD güçlerinin Türk sınırına 13 kilometre mesafedeki bir hava üssünü ılımlı teröristlerden ele geçirmesi oldu.
Türk topçusu Azez-Cerablus hattındaki bu kritik hedefi bombardımana tuttu.
Terörle savaşta taktik olarak doğru, ama strateji baştan yanlış olduğu için başa bela bir durum.
ABD ile Rusya, Suriyede PYDye destek konusunda anlaştı biliyorsunuz.
Esad da bu denklemin içinde.
SUUDİ ARABİSTAN İLE MÜTTEFİKLİK BİR TUZAK
Türkiyenin atacağı her adım bundan sonra mayınlı arazide.
Çünkü Rusya, yasal bir hükümetin davetiyle Suriyede ama Türkiyenin oraya girmesi, hem hukuken (BM) hem de fiilen (Rusya ve ABD) yassah
Ancak bakıyoruz ki, hatadan vaz geçilmiyor.
ABD ve Rusyaya karşı Suudi Arabistan ile müttefiklik gibi bir durum var.
Bana göre, bu bir tuzak.
Kissingerin Putin ile buluşmasında bu kesin konuşulmuştur.
Keza Türkiyenin bombardımanı sonrası Obama-Putin görüşmesinde de.
ABD ve İsrail, ateşten kestaneleri Rusyaya aldırmayı planlıyor.
İran ile Suudileri de birbirine soktu mu, tadından yenmez!
Suudi Arabistanın savaş uçaklarını İncirlike göndermesi ve Mart ayında da 150 bin askeri Türkiye ile birlikte Suriyeye sokacağı haberleri kötümserliğime fena halde tavan yaptırıyor.
[img]http://odatv.com/images/resimler/unnamed(245).jpg[/img]
DÜNYA SAVAŞI ÇIKAR MI?
İlk bu konuda dünya savaşı lafını kim etti bakmak lazım ama, son günlerde bu ifade sıklaştı.
Çünkü gerçekten de 3. Türden tehlikeli yakınlaşmalar var.
Mesela 3 gün önce Rusya Başbakanı Medvedev, Suriye konusunda masaya oturulmazsa 3. Dünya savaşı çıkabileceğini söylemiş.
Medvedev ilginç bir şekilde bu açıklamasında Türkiyeyi değil, ABDyi hedef almış.
Medvedevden önce, Papa ve Le Monde da 3. Dünya Savaşı ifadesini kullanmıştı.
2007 yılında Le Monde ve Stern dergilerinde, 3. Dünya Savaşı Türkiyeden çıkabilir başlıklı (Ahmet Altanın yazdığı iddia edilen) bir yazı yayınlanmıştı.
Gerçi yazı savaşın Türkiyedeki kamplaşma sonucu çıkacağı öngörüsünde bulunuyordu. Ama neticede iş oradan oraya evrildi zaten.
Papa Franciscus ise 2014 Kasımında 3. Dünya savaşı başlamış olabilir demiş, bir yıl sonra, 2015 Kasımındaki Paris IŞİD saldırıları sonrasında ise Saldırılar 3. Dünya Savaşının bir parçası ifadesini kullanmıştı.
İsrail (İrana ve onun tüm yandaşlarına karşı savaş yanlısı Netanyahu), Suudi Arabistan (SavaşseverSavunma Bakanı Prens Muhammed Bin Selman), Rusya (Tahrik edildikçe saldırganlaşan Putin), Türkiye (Erdoğan-Davutoğlu: Analar ağlamasından, Fıratın batısı kırmızı çizgi ve Suriyeye mezhepçiharekat Iraktaki hatayı tekrarlamama söylemine geçiş) İran (İsrailin hedefi Şii hilali, Suriye, Yemende aktif savaş), ABD (Topal ördek Obama, iti ite kırdırma çizgisindeki demokrat Neo Con bürokrasi ve sermaye), bunlar hep tehlikeli bir bileşimin unsurları.
Suriyedeki ateşi söndürmeyi sözde hedefleyen Cenevre görüşmeleri tam bir siyasi şova dönüştü.
NATO ağababaları ve üyeleri ile Suudi Arabistan, başından beri desteklediği terörist gruplara karşı savaşıyormuş gibi yapıyor, öfkeli kaybedenler olarak ya da yenilen pehlivan güreşe doymaz misali yeni bir rövanş için fırsat kolluyor.
Şam ve Moskova destekli bir PYD onlar için iyi bir fırsat.
Neticede bir Kürt koridoru planı da mevcut ve Türkiye, 24 Temmuz 2015ten bu yana PKK terörüyle savaşta.
Bu noktada en tehlikeli bileşim Suudi-Selefi-net hata noksan Dolar faktörü.
Bakınız, 26 Mayıs 2015te yazmışım:
http://odatv.com/kral-selmanin-askerleriyiz-2605151200.html
Mustafa Kemalin askeri olmaktan çıktık epeydir de, bari Kral Selmanın askerleri olmayalım.
Çünkü biri Yurtta Sulh Cihanda Sulh diyor, öbürü Sünni-Selefi olmayan ölsün şiarında.
Bin yıl sonra Ortodoks ve Katolik kiliseleri Kübada buluşuyor.
Müslümanlar ise mezhep derdinde, birbirini doğruyor.
Yapmayın gözünüzü seveyim
Asıl şimdi demenin zamanıdır; analar ağlamasın, bebeler ölmesin
Hüseyin Vodinalı
Odatv.com
Türkiye'nin başında Recep Tayyip Erdoğan olduğu sürece hiçbir şeye şaşırmam, Türkiye savaşa da girer, bölgedeki unsurları bölgesel bir savaşın içine de çeker. Türkiye'nin Suriye topraklarına kara harekatı başlatması bölgesel bir savaş demektir. Böyle bir savaş Rusya, İran ve ABD'yi savaş dışı bırakmaz. Her şey olur, bölge savaşıyla da sınırlı kalabilir, daha büyük çılgınlığa da yol açabilir. Dünya savaşının çıkma ihtimali bence yok değil.
Türkiye Suriyeye girecek
Milliyet gazetesi yazarı Serpil Çevikcan, Suriyede yaşanan YPG kaynaklı gelişmelere ilişkin mini bir güvenlik toplantısı gerçekleştirildiğini belirterek Suriyeye girme planını anlattı.
AKP içinden yaptığı kulis haberleriyle bilinen Milliyet gazetesi yazarı Serpil Çevikcan, Suriyede yaşanan YPG kaynaklı gelişmelere ilişkin mini bir güvenlik toplantısı gerçekleştirildiğini belirterek Suriyeye girme planını anlattı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve başka komutanların da katılımıyla mini bir güvenlik toplantısı gerçekleştirildi diyen Serpil Çevikcan şöyle devam etti:
Toplantının önemli bölümünde elbette Suriye tartışıldı. Değerlendirmeler YPGnin şu anda almaya çalıştığı Tel Rifat ve sonraki durağı olarak belirlediği Azezi alması durumunda büyük bir göç dalgasının başlayacağı yönünde. Olumsuz senaryo, 400 ila 500 bin kişinin Türkiye sınırına doğru geleceğini gösteriyor.
10 KM DERİNLİKTE GÜVENLİKLİ BİR BÖLGE
Olumsuz senaryonun yaşama geçmesi durumunda da kapıların ilk etapta açılmayarak gelenlerin sınırın karşısında karşılanmasının en doğru yöntem olarak belirlendiğini aktaran Çevikcan, Ancak göç dalgasının büyüklüğü mevcut kampların yetersiz kalmasına yol açacak. Ankara, bu nedenle 10 km derinlikte güvenlikli bir bölge oluşturularak, gelenlerin buralara yerleştirilebileceğini düşünüyor. ABDnin güvenli ya da güvenlikli bölge tekliflerine bugüne kadar kapı aralamadığı biliniyor. Ankara, buna karşılık, değişen dengeler ve bu çaptaki bir göç dalgasına karşı başka bir adım atılamayacağı konusunda ABDyi ikna etme niyetinde. ABD ile buna yönelik temasların sürdüğü belirtiliyor diye yazdı.
Odatv.com