Rezil bir sürecin anatomisi
İmralı tutanaklarında Roboski, Gezi Deirenişi, 17-25 Aralık ve Özgecan cinayetinde Öcalan'ın tavrı, AKP ile PKK arasında sürdürülen sürecin nasıl 'kirli' bir ittifak olduğunu da ortaya koyuyor.
Başlık birçoğunuza ağır gelecektir gayet normaldir, yalnız muhalif medya olarak adlandırılan sol-liberal, ve Gülen Cemaati medyasının geçtiğimiz günlerde yayınlanan İmralı tutanaklarına dair suskunluğu, bu ağır ithamı da beraberinde getiriyor.
Mezopotamya Yayınları tarafından Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa adı altında basılan ve çözüm süreci boyunca İmralı heyeti-devlet ve Abdullah Öcalan üçlüsü arasında gerçekleştirilen görüşmelerin aktarıldığı bu kitap bir hafta evvel sosyal medya aracılığıyla internette ulaşılabilir hale gelmişti.
Kitabı indirip içindekileri okuduktan sonra, özellikle Öcalan ile AKP arasındaki bu görüşmelerden ulusal basında kıyametleri koparması gereken metinleri aradım. Lakin sadece 'ulusalcı' olarak nitelendirilen bir takım medya kuruluşlarında yıllardır süre giden PKK-AKP ortaklığını vurgulayan tek tük metinler haberleştirildi. Bunun dışında Türk solu olduğunu iddia eden liberal cenah, Kürt siyasi hareketi ve son dönemki çizgisiyle gerçek muhalefet biziz' imajı vermeye çalışan Gülen Cemaati medyasının ise bu hususta fazlasıyla sessiz kaldığını görüyoruz.
Aslında kitabı derinlikleriyle incelediğimizde pazarlığın bir tarafında oturan AKP ve Erdoğan ile birlikte aslında kıyasıya eleştirilmesi gereken bir Kürt siyasi hareketi ve Abdullah Öcalan olduğunu da düşünürsek belki bu sessizlik biraz anlam kazanabilir.
Çözüm uğruna Katliamları Silmek
Çözüm sürecinin belki de en önemli kırılma noktalarından birisiydi Roboskide gerçekleştirilen o katliam. 28 Aralık 2011 tarihinde TSK uçaklarının PKKlı bir kafile diyerek vurduğu 34 sivil Kürt vatandaşın katledilmesi. Bu katliamın baş sorumlularının kim olduğu yıllardır tartışılan bir konu olsa da, TSK ve AKP iktidarının bu katliamdan üzerine tek bir sorumluluk almama gayret ve çabası sürekli devam etmiştir. İşte gelin bakın bahse konu PKKnın lideri Abdullah Öcalan ne söylemiş bu katliam için;
"... Bu arada Roboskili ailelere selamımı söyleyin. Tabii onların durumu dramatiktir. Ama şunu da yapabilseniz iyi olur: Madem biz barışmadan söz ediyoruz, bu barışın genel bir prototipi olarak Roboskili aileler ile AKP'yi bir araya getirip bir uzlaşma sağlayabilirsiniz. Anladığım kadarıyla Roboski meselesi AKP'yi çok zorluyor. Bunun diğer faili meçhuller, kirli olaylarla anılması daha doğru olur". (Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa, Mezopotamya Yayınları, 2015, p.40).
Çözüm sürecinin ilk adımlarının atıldığı ve İmralı heyetinin Öcalan ile görüşmeye başladığı ilk toplantılardan birisinde, Mart 2013de sarfedilen sözlerden birisi. Amiyane tabirle Öcalan Roboski katliamının AKPyi zor durumda bıraktığı ve bu yüzden Ergenekon vb. derin örgütlere ihale edilmesini istiyor. Yorumu okuyuculara bırakıp, sürecin anatomisini incelemeye devam edelim.
Heyetin ilk zamanlarında içinde yer alan Selahattin Demirtaş ile görüşmelerinde Öcalan, ilk aylarda sürekli olarak AKPyi kurtaran gücün kendisi olduğunu tekrarlıyor. AKPyi on yıldır ayakta tutan benim diyen Öcalan, MHP ve CHP içerisindeki faşist zihniyetten ötürü çözümün sadece AKP ile olması gerektiğini defalarca tekrarlıyor, bu bağlamda İmralıya gelen devlet heyetine de sıklıkla mesajlar veriyor.
2013 yılında başlayan bu görüşmeler aslında AKPnin ve Erdoğan iktidarının iki defa sallantıya uğradığı zaman dilimi ile de paralel ilerliyor. Haziran Gezi direnişi ve 17-25 Aralık soruşturmaları. Gezi meselesi ilginçtir zira 7 Haziran ve 24 Haziranda yapılan her iki görüşmede de Gezi meselesine neredeyse hiç değinilmemiş olup, 24 Haziranda görüşmeye katılamayan Sırrı Süreyya Önderin Gezi üzerine Kürt siyasi hareketine getirdiği eleştiri ise Pervin Buldan tarafından dile getirilmiş olmasına rağmen, Öcalan tarafından herhangi bir yorum yapılmamıştır.
İlerleyen zamanlarda ise Gezi sürecinde AKPye verdiği desteği şu sözlerle ifade ediyor Öcalan:
Ben de Haziranda tavır değiştirmişim. Ben de dedim ki doğrudur, tavır değiştirdim. Değiştirmeseydim Hakan da Başbakan da şimdiye kadar gitmişti.
Esas ilgi çekici olan ise 17-25 Aralık soruşturmalarına Öcalan ve HDPlilerden oluşan İmralı Heyetinin bakışı. Görüşmelerin başlangıcında Cemaate yönelik sert bir tutumu olmayan hatta PKKnın dağ kadrosundan Bahoz Erdalın Cemaate yönelik sert açıklamalarını tenkit ederek Fethullah Güleni en iyi anlayacak benim sözü ile Cemaat ile ilişkiyi sıcak tutun talimatı veren Öcalan, bir süre sonra KCK operasyonlarındaki Cemaatin rolünü keşfedip sert bir U dönüşü yapmıştır.
Erdoğanın dillere pelesenk ettiği paralel devlet kavramı bizatihi Öcalan tarafından ilk olarak dillendirilmiş, Öcalan bu paralel devletin Erdoğan ve AKP iktidarına karşı bir darbe girişimi içerisinde olduğunu defalarca belirtme ihtiyacı hissetmiştir. Paralel devleti Gülen Cemaatinin yönettiğini söyleyen Öcalan, devlet yetkilisine açık çeki şu sözlerle veriyor:
Paralel devleti bitirin, biz de gerillayı indirelim. Bunlar dururken biz nasıl yapalım (s.145).
Başlıktaki rezillik kısmı ise ilerleyen sayfalarda karşımıza çıkıyor. Hırsızlık ve yolsuzluk skandallarının delilleriyle, kasetleriyle ortaya çıktığı o günlerde, HDPnin İmralı heyetinden Sırrı Süreyya Önder Başbakan ve İçişleri Bakanı ile yaptığı toplantısındaki şu çirkin öneri ile karşımıza çıkıyor;
Sözlerime peki çare nedir sorusunu sorarak devam ettim. Cevaben, artık süreç konusunda hükümetin hiçbir bahanesinin kalmadığını, kaygı olarak sunduğu şeylerin son operasyonlarla berhava olduğunu, tek çıkışın geniş bir demokratik ittifaktan geçtiğini, buna cesaret edip geniş ve nitelikli bir demokrasi ittifakı yapmaları durumunda bu komploların sadece yolsuzluk boyutunda kalacağını
(sf.217-218).
Yani Sırrı Bey, çözüm sürecinde kendileri ile yapılacak bir ittifak ile 17-25 Aralık soruşturmalarının önemsiz bir yolsuzluk meselesine indirgenebileceğini söylüyor AKP iktidarına. Bu rezil teklifin yanıtı ne olmuştur bilinmez lakin Kürt siyasi hareketinin hem Gezi hem de 17-25 soruşturmalarındaki pasifliği yıllar boyunca eleştirilmeye mahkum olacaktır.
Peki ya Gülen Cemaatinin suskunluğu? Üstelik kendilerine Öcalandan böyle sert ithamlar söz konusu iken. Burada Cemaatin durumu tam anlamıyla yukarı tükürsen sakal, aşağı tükürsen bıyık. Zira Erdoğanı devirmek adına her türlü ittifaka açık olan Gülen Cemaatinin özellikle son seçimlerde HDP ile arayı sıcak tutma süreci halihazırda bile devam ediyorken, böylesi bir topa çok sert bir şekilde girmemesi bu ittifakın çatırdamasını istememekten kaynaklanıyor olsa gerek.
Sürecin neden sürmediği, Türkiyenin Suriye ve Irak politikasının bu süreçle birlikte nasıl şekillendiği, Davutoğlu Başbakan olduktan sonra sürecin hangi evreye dönüştüğü ise başka bir yazının konusu. Lakin son bir söz olarak, Öcalanın darbe paranoyasından da bahsetmek gerek. Türkiyede her gün rutine dönen kadın cinayetlerinden birisi olan Özgecan Aslan cinayetini bile bakın nasıl darbe mekanizması haline getirmiş Öcalan;
Ben son Özgecan tecavüzünün politik bir tecavüz olduğuna inanıyorum. Çok tesadüf değiller. AKPnin birkaç bakanı da bu idam tartışmalarına girdi
Ama bu idam tartışmaları bilinçlidir. Bir darbe gelirse Tayyip Beyi de götürecek (s.445).
Yani Özgecan cinayeti önceden tasarlanmış, sırf idam tartışmaları ortaya çıksın diye planlanmış ve bu tartışmaların son raddesinde Erdoğanın devrilmesi hesaplanmış Öcalana göre. Bülent Arınça karşı iddia edilen sözde sahte suikast girişimi bile daha yaratıcıydı. Bu hususta Öcalanın yetersiz olduğunu ve yeni senaryolar üretmesini tavsiye ederek bitirmekte fayda var.
Çağlar Ezikoğlu
Aberystwyth Üniversitesi
Uluslararası Siyaset Departmanı
Araştırma Görevlisi ve Doktora Adayı
abc gazetesi