Bu eylem için doğru bir eylem miydi sorusuna cevap vermeden önce doğru bir eylemin ne olduğu sorusuna cevap vermek lazım. Hangi eylem doğrudur hangi eylem yanlıştır? Olayın olduğu gün bu eylemin PKK tarafından yapılmış olabileceği tartışıldı, sonra DHKP-C olduğu ortaya çıktı. İşyerinde kürt hareketinin sempatizanları önce sessiz kaldılar, sonra PKK olmadığı ortaya çıkınca eylemin yanlış olduğunu anlatmaya çalıştılar. Eylemi başarısız görüyorlardı, çünkü ''düşmana kayıp vermemişti.'' İki devrimci kadının attığı el bombası otobüse isabet etseydi ve bir kaç polis ölseydi eylem başarılı mı olurdu? Başarılı olmak veya olmamak düşmana verilen kayıpla açıklanacaksa, devrimcilerin kaybı hesaba katılmayacak mıydı?
Açıkçası hala kafam karışık. Bu tür eylemler işçi sınıfının, halkın çok uzağında ve onların ilgi alanında değil. Bu şekilde gerçekleştirilen eylemlerin düşmanı zayıflatmak veya ona darbe vurmak anlamına gelmiyor. Üç beş kişi ölse ne olur, devletin militarist yapısında eksiklik mi ortaya çıkıyor. Üç beş kişi ölürse devlet onların yerine yoksul kesimden üç beş kişi daha alır. Devlette hiç değişiklik olmaz. Üstelik devlet bu tür eylemleri gerekçe göstererek o grubun üzerindeki baskıyı daha da arttırıyor. Bu eylemden sonra polisin gözaltılara başladığı da medyaya yansıdı. Örgüt bu eylemiyle iki devrimcisini kaybetti, gözaltılarla beraber bir çok üyesinin de tutuklanmasına yol açtı. Bunlar örgüt için olumsuzsa olumlu yanı var mı? Bence o da yok. O zaman bu eyleme iki üç polis öldürmek veya öldürmemekten bağımsız bakıldığında başarısız olduğu söylenebilir.
Aynı konu sosyalist forumda da tartışılıyor, konuyu Kaçak efendi açmış, Kaçak'da değişen bir şey yok, onu boş verelim, Bir yazarın yazdığı ilgimi çekti.
Başkaları karalaya ve küçümseye dursun iki tane yürekli devrimci bugün halk düşmanlarının inlerine, zulmün kapısına dayanıp hesap sordular. Kimlerin hesabıydı bu? Sokağın ortasında evine dönerken katledilen Yılmaz'ın, uykudan uyandırılıp katledilen Dilek'in, Berkin'in, Miray bebeğin, 12'sinde katledilen Muğdat Ay'ın, cenazesi sokakta beş gün bekletilen Taybet Ananın hesabıydı ve daha onca öldürülenin hesabı için dayandılar zulmün kapısına. Öyle bir ülke ki burası her katliamdan sonra hesap soracağız sloganlarının atıldığı, devrimcilere neden hesap sormuyorsunuz diye sitemlerin ortaya konduğu ama devrimciler katillerden hesap sorunca da devrimcilerin karalandığı bir ülke. Tabi hesap sormak internette yazı yazmak, açıklama yapmak ve iki Toma suyu ile gaz yiyince dağılmak bu akla göre!
Sabahtan beri okuyoruz eylemciler acemiydi, hedef yanlıştı, silah yetersizdi gibi yorumları. Sorun biraz da bu eleştirilerin kendisi değil mi? Evet hiç bir zaman düzenin araçlarının sahip olduğu gibi silahlara sahip olamayacağız. Evet hiç bir zaman onlar kadar eğitime de sahip olamayabiliriz. Çünkü biz halkız. Verdiğimiz, inşa etmeye çalıştığımız şey Halk Savaşı. Ve tüm bu yetersizlikler Halk Savaşçılarının hesap sormasına engel değil. Hedef ise yanlış değil doğruydu. Halk Savaşçıları bilir ki silahlı propaganda eyleminde önemli olan eylemin muhtevası ve vereceği mesajdır. Önemli olan dar askeri bakışla düşman ne kadar zayiat aldı, ben ne kadar aldım meselesi değil. Çünkü halk savaşçıları bilir ki ne kadar düşmanı öldürdüğümüzle değil halkı ne kadar örgütlediğimizle savaşı kazanacağız. Ve buradan hareket eden savaşçılar eylemi seçerken eylemin cüretine, konumuna ve bunlar üzerinden vereceği mesaja odaklanırlar, askeri bakış arka plandadır. Eylem cüretliydi iki halk savaşçısı şehrin göbeğinde onlarca düşmanla korkmadan çatıştılar, hesap sordular. Konum doğruydu çünkü halkı katledenlerin inlerine gittiler. Ve halka verilen mesaj da netti; halk düşmanları nerede olurlarsa olsunlar adaletimizden kaçamayacaklar, yaktıkları bedenlerin hesabı sorulacak. İşte bunu başarabilen örgüt ancak devletin yalan propagandasını aşar, devletin katliamcı yapısını ve özünde kofluğunu halkın gözleri önüne serebilir. Savaşı halklaştırmak yönünde atılan bu cesur adımdan dolayı yoldaşların önünde saygıyla eğiliyorum. Muhtemelen Gazi'den uğurlaması yapılacak yoldaşların. İstanbul da ki tüm devrimciler katılmalı.
Berna Yılmaz ölümsüzdür!
Çiğdem Yahşi ölümsüzdür!
Halk Kurtuluş Savaşçıları ölümsüzdür!
Yaşasın Halk Savaşı!
http://www.sosyalistforum.net/showthread.php?t=79758&page=3
Eylemi savunan arkadaşın söylediğinde bir çelişki yok mu.Çünkü halk savaşçıları bilir ki ne kadar düşmanı öldürdüğümüzle değil halkı ne kadar örgütlediğimizle savaşı kazanacağız. Ve buradan hareket eden savaşçılar eylemi seçerken eylemin cüretine, konumuna ve bunlar üzerinden vereceği mesaja odaklanırlar, askeri bakış arka plandadır. Bu eylemin arkasından böyle bir yorum yapılıyorsa eylemin yanlışlığını kabul etmesi lazım. Böyle bir eylemle halk örgütlenmiş olmuyor ki. Savunduğu ile eylem konusundaki görüşü hiç uyuşmuyor.