Yetti artık bu demokrasi budalalığı!- Ender HELVACIOĞLU
AKP iktidarının Zaman gazetesine el koyma operasyonuna demokrasi gereği karşı çıkan ve Cemaat ile anti-faşizm gereği dayanışmaya giren bazı solculara tane tane anlatalım.
Fethullah Gülen örgütü bir halk gücü değildir. On sene önce de değillerdi, şimdi de değiller. 40 yıldır devlet içinde yuvalanan, AKPnin iktidarını sağlamlaştırma döneminde onunla ittifak yapan, yaşanan karşı-devrimin vurucu gücü rolünü üstlenen, iktidar içindeki ABD ile doğrudan görev ilişkisi içindeki kesimi oluşturan, ciddi bir sermayeyi kontrol eden gerici-dinci bir yapılanmadır Cemaat.
2002-2013 arasında İslamcı-gerici bir rejimin kurulması hedefiyle cumhuriyetin yıkılış sürecini yöneten iktidar AKP-Cemaat ittifakıdır. İktidarın bu iki kanadı da işlenen bütün suçların ortak sorumlularıdırlar.
Son üç yıldır kurulacak yeni rejimde iktidarda kimin ne kadar pay sahibi olacağı için yapılan kavgada, hesapsız bir çıkışları sonucunda altta kalan kanadı oluşturdular ve şimdi onun bedelini ödüyorlar.
Ödeyecekler! Az bile ödüyorlar. Ortak suçları bulunan iki gerici kanadın çatışması olduğu için bu, suçların ortalığa dökülmesi tehlikesi dolayısıyla, fazla itinalı bir kavga yürütülüyor. 2013 Haziran Ayaklanmasında bir şekilde halkçı bir iktidar oluşabilseydi, o zaman görülürdü o suçların bedelinin nasıl ödettirileceği, hem Cemaatten hem de AKPden. O günler de gelecektir.
Kısacası ortada iki gerici kanat arasındaki bir iktidar kavgası vardır ve şimdilik Erdoğan ekibi inisiyatifi ele almış görünüyor.
Bu kavga halkın kavgası değildir; solcuların kavgası hiç değildir. Ne Erdoğanlar Amerikanın uzantılarına karşı savaş veren anti-emperyalistlerdir, ne de Cemaatçiler faşizmin saldırısına uğramış demokrasi mücadelesi veren halk gücüdürler.
***
Onlar da faşizmin saldırısına uğramışlarmış
Zaman gazetesi ile dayanışma içinde olmak demokrasi mücadelesinin bir gereğiymiş
Sol içinde bir türlü bitemedi, sürekli yeniden ürüyor bu budalalık!
İt dalaşının bir o yanına bir bu yanına eklemlenen, bir türlü kendisi için olamayan bir budalalık
Koç ailesinin vefat eden üyesinden laiklik kahramanı çıkaran budalalık
Erdoğana anti-Amerikancılık payesi veren budalalık
Şimdi de Cemaatten mazlum demokrat ve anti-faşist üreten budalalık
Şimdilik budalalık diyelim. Ama bu yolda ısrar, yetmez ama evet ihanetinin benzeri bir yola girmek anlamını taşır.
(Yeri gelmişken, son dönemdeki anti-Erdoğan performansları dolayısıyla yetmez ama evetçi liberalleri demokrasi saflarına davet etme budalalığına da değinmeden geçmeyelim.)
Bütün bunları ince siyaset adına savunanlar çıkabilir. Ama unutulmamalı ki, ince siyasetler ancak kaya gibi sağlam ve kalın bir omurgaya sahip olanların yapabileceği işlerdir. Böyle bir omurga yoksa onun bunun yancısı olmaktan öteye geçilemez.
O halde bu omurgayı yaratmaya çalışacağız. Kendi gündemimiz var ve bu toplumumuzun asıl gündemidir.
En başta laiklik ve aydınlanma. İmam hatipleşme furyasının durdurulması, laik ve bilimsel bir eğitim için mücadele, zorunlu din derslerinin kaldırılması, kadınlar üzerindeki dinci-cinsiyetçi baskıların son bulması, tüm tarikatların, tekkelerin, cemaatlerin tasfiye edilmesi
Bu program konusunda ne diyecektir acaba Pensilvanyadaki mazlum demokrat?
Ülkede bir iç savaş var. Kentler, kasabalar tankla topla yerle bir ediliyor. Türkler ve Kürtler birbirinden kopmanın eşiğinde. İki taraftan da halk çocukları, Mehmetler ve Memolar her gün üçer beşer gidiyor. Ve bu sorun toplu namazla, duayla çözülemeyecek kadar keskinleşmiş durumda.
Türkiye bir dış savaşın eşiğinde. Yüz yıldır yaşamadığımız, dolayısıyla yıkıcılığını unuttuğumuz bir felaketin içine adım adım çekiliyor ülkemiz.
Emekçiler, işten atılmalar, iş kazaları, işsizlik, zam furyası altında yaşamaya çalışıyor. Ülkenin bütün doğal zenginliği talan ediliyor.
Halkın derinden hissettiği, yaşamından bezdiren, gelecek kaygısını tavan yaptıran gerçek gündemi budur ve çözücülerini bekliyor.
Tüm bu yüklü gündemin yanında, AKP-Cemaat kapışmasına ilişkin sosyalist siyaset, olsa olsa, bu kavganın daha da keskinleşmesi ve suçların daha da ortaya saçılmasını dilemek olabilir ancak.
Ellerini tutmuyoruz; her iki anlamda da
Zamana karşı, 'Zaman'la beraber...
"Dün karanlık güçler tarafından FETÖcü bir yayın organı ele geçirilmedi; Zaman gazetesine geçmişte kurduğu kumpaslar uğruna balyoz indirilmedi. Tam aksine, bu iktidarın kutularda gizlediği sırları gözler önüne serdiği için indirildi."
Taner Timur
Yoksa bu ülkenin en demokrat gazeteleri Cumhuriyet ile Sözcü mü?
Baksanıza Zaman Gazetesiini Erdoğanın hizmetine sunan operasyona en şiddetli tepkiler bu gazetelerden geldi. Yıllardır karşı çıktıkları başörtülü kızları bu kez kanlar içinde, yerlerde sürüklenirken görünce yürekleri sızlamış, isyan ediyorlar. Başörtülü bacılar yerlerde! diyor, Cumhuriyet gazetesi; Sözcü ise kanlı resimlerin altına Kabataş yalandı; bu gerçek! başlığını uygun görmüş.
Zavallı Zaman!
O da bugün, sessiz sedasız, yeni demokrasinin kendisinden beklediği bir başlıkla yayınlanmış: Köprüde tarihi heyecan!. Üçüncü Boğaz köprüsünün 9 metrelik son tabliyesi de bugün konulacakmış. Cumhurbaşkanı Erdoğanın katılacağı bir törenle!.. Alt başlık da daha geniş bir koalisyonun programı: Dokunulmazlıklar kaldırılsın! Burada da Devlet konuşuyor; Devlet Bahçeli!..
Bunlar böyle; fakat muhalefet saflarından farklı sesler de geliyor. Örneğin Aydınlık Gazetesi. Onlar gayet memnun; kararı alkışlıyor ve Bu mu gazetecilik? diye soruyorlar. Sanki kararı kendileri almışlar? Öyle ki attıkları sevinç çığlığına Yeni Şafak, Star ve Yeni Akit gibi gazetelerde bile rastlayamıyoruz. Demokratik hukuku değil de, aşiret hukukunu, vandettayı savunur gibi bir halleri var.
Bitmedi; bir de Ahmet Hakan gibi, bu başı sonu belirli olmayan, tanımlanamayan belaya karşı verilen mücadelenin tam yanındayım diyenler var. Yani orta yolcular. Vur, diyorlar, ama mazlum haline getirme; zaten kötü olan insan hakları karnemizi daha da kötüleştirme! Kısaca, akıl veriyorlar. Sanki Anayasa Mahkemesine savaş açmış bir kafanın böyle bir akla ihtiyacı varmış gibi? Tam da CNN Türkte aynı yönde tasfiyelerin gerçekleştirildiği bir sırada. Kapitalde sözü edilen, egoist hesabın buzlu sularında yapılan adi pazarlıklarla..
***
Peki, yıllardır iktidar ve yandaşlarının bir türlü baş edemediği, her taşın altından çıkan bu paralelci yapı ne ola ki?
17-25 Aralık 2013 darbesi ile başlayan ve artık her türlü vuruşun mübah haline geldiği bu kavga neden hala bitirilemedi?
Aslında bir şey gayet açık: Darbeden sekiz ay kadar sonra yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri, en az % 10-15 oy potansiyeli olduğu sanılan bu yapının aslında kâğıttan bir kaplan olduğunu ortaya koydu. Oysa iktidar ve korosu bambaşka bir telden çalmaya devam ediyorlar. Ve öyle bir noktaya geldik ki, artık kendilerine karşı çıkan herkes paralelci, ya da onların oyuncağı sayılıyor. Muhalefet parti liderleri bile bu suçlamalardan kurtulamadı. Hatta Amerikalı dilbilimci filozof Noam Chomsky bile koyu bir Gülenci çıktı! Sık sık FETÖcü kanallarda arzı endam etmiyor mu? Yedi sekiz sene önce her muhalifin Ergenekoncu ilan edildiği günlere dönmüş gibiyiz!
***
Büyük bir olasılıkla Ergenekon ve benzeri davalar nasıl sonunda birer kumpas olarak ilan edildilerse, bir gün bu davalar da aynı şekilde kumpas ilan edilecekler. Ortada sahte deliller, dava için özel olarak üretilmiş kasetler, gizli tanıklar olmasa bile. Zaten bu Fetö Çetesi meğerse o kadar yalnız, o kadar güçsüzmüş ki artık bunlara gerek bile kalmamış görünüyor. Bakınız AKP kurucusu ve eski Cumhurbaşkanı Gül bile, Kayserili dostları Boydakların imdadına koşamadı.
***
İyi de Zaman gazetesi sütten çıkmış ak kaşık mı? İlk kumpaslar sırasında bu yazarlar ne yapıyorlardı? Bu aşağılık operasyonlara alkış tutmuyorlar mıydı? Hatta dahası! dahası! demiyorlar mıydı? Diyorlardı ve kuşkusuz bu adi işlemlerin ortağı oldular. Fakat hukuku katleden bu kirli kampanyada yalnız onlar mı vardı? Ve bugün, Zamana, Ergenekonda oynadığı uğursuz rol yüzünden mi el konularak gazete iktidar korosuna ikram ediliyor? O tarihlerde Yeni Şafak, Star, Sabah vb gibi gazeteler neler yazıyorlardı? Bu İş için özel gazeteler yayınlanmadı mı? Ve bugün, olay, Nasreddin Hoca misali kadı ola davacı ve mübaşir dahi şahit durumuna dönüşmedi mi? O halde sonunu da söyleyelim: Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?..
Elbette ki demezler.. Sonunda AB sözcüleri bile utandı ve seslerini yükseltmeye başladılar. AB Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, AB temel değerlerinde hiçbir indirgeme kabul edilemez demiş; Türkiye ABye yakınlaşma tarihi şansını kaybediyor. Dikkat edilirse Schulz yakınlaşmadan (Annäherung) söz ediyor; artık üye olma demiyor; galiba bu ülke o şansı kaybedeli epeyce oldu. Bu ifadeye yer veren Frankfurter Allgemeinede Yeşiller Lideri Cem Özdemirin de Angela Merkeli bile bile bu kirli işe alet olmaması için uyardığını okuyoruz; tekmelenen protestocuların resimlerinin altında. Fransız, İngiliz, Amerikan gazetelerinde de benzer haberler; benzer çağrılar. LHumanité, Osmanlı müsaderelerini hatırlatan confiscation sözcüğünü kullanmış; The Guardian ise olayları Türk polisi gazeteyi protestoculara gözyaşartıcı bombalar atarak ele geçirdi başlığı altında vermiş.. İşte Türkiyenin dışarıdaki görüntüsü de bu! Meğerse ne kadar da çokmuş bu Fethullahçılar!?
***
Bilmem daha fazla uzatmaya gerek var mı? Kimseye akıl verecek değilim; fakat özetle şöyle düşünüyorum: Dün karanlık güçler tarafından FETÖcü bir yayın organı ele geçirilmedi; Zaman gazetesine geçmişte kurduğu kumpaslar uğruna balyoz indirilmedi. Tam aksine, bu iktidarın kutularda gizlediği sırları gözler önüne serdiği için indirildi. Ve böylece tüm basını uşaklaştırma operasyonunda bir adım daha atıldı. Bu adım, varılan noktada giderek daralan demokrasi cephesinin karşılaştığı saldırı hakkında da gerçekçi bir fikir veriyor. Ve kurularla yaşların karıştığı sepette demokratik cepheyi de artık ne yazık ki demokratlar değil, demokrasi düşmanları tayin ediyor.
Not: Taner Timurun Facebook sayfasından alınmıştır.