Dindar nesil dedikleri nedir?
ENVER AYSEVER
Gece uykularınız kesilmiyor, eğer güçbela uyuyor da, sabaha bir yürek sızısıyla uyanmıyorsanız, iktidar amacına ulaşmış, hepimizi uyuşturmuş demektir. Son yüzyılın en keskin göstergesi azılı milliyetçilik ve mezhepçilik/dincilikle piyasa toplumunu kutsamaktır. Sömürge düzeni sürsün diye hissizleşmiş, muhtaçlar toplumu yaratmak gerekir. Bunun en kolay yolu teslimiyet fikrinin yerleşmesidir. Kişi, sorgulamaksızın, başına geleni benimser, kendinden güçlü bir irade olduğuna inanır ve darda kalınca da kurtarıcı ister.
Piyasa topluma, bu kurtarıcının göksel yetileri olduğunu iyi pazarlar ve böylece kutsallar dünyasında kaybolan birey, yolunu bulmak, ruhunu dindirmek için sürekli doğaüstü güçlerin alanında dolaşır. Eline tutuşturulan reçete ile kendini hem iktidarın ortağı sanır birey, hem de ruhsal rahatlamaya erişir. Bu iki yolla sağlanır
Azgın bir milliyetçilik duygusu ve yazgıya isyanı engelleyen dincilikle
Bu piyasanın önemli iki silahı, yani kapitalizmin sarsılmaz temelleridir.
Bizde dindar nesil isteği, öteden beri boyun eğen, sesi çıkmayan insanlar yaratmak için iyi pazarlanmıştır. Dindar/Kindar Nesil diye kutsanan; dünyanın kapitalist tüm nimetlerinden faydalandığı halde, dincilik ve milliyetçilik sosuyla paketlenmiş bu güdük öğreti, yeni padişah düzeni için bulunmaz bir anahtardır. Her derde deva, her yaraya merhemdir. Yani teslim alınmış kuşakların kuramsal zeminidir. Tepede her şeyi bilen tek adam bulunur, gücü tanrıdan alır, her sözü hükümdür, bu yol göstericiye herkes boyun eğer, teslim olur.
Okullardan felsefeyi silmenin nedeni bu nesli çarçabuk yetiştirmek, bayağılıkla, hamasetle çocukları hızla ahmaklaştırmak isteğidir. Zaten eğitim sistemi aptallığa uygun ülkemizde, büyük oranda sınav manyağı olmuş çocuklar, cahil öğretmenlerin elinde oyuncaktırlar. Bir de bunlara yobazlık eklenince tüy dikilmiş oldu. Din bilgisi ve ahlak dersinde okul sıralarını birleştirip, namaz öğretmeye kalkan 12 Eylül öğretmenlerinden buraya doğru hızla geldik. Köy Enstitülerinin yetiştireceği devrimci çocuklardan, ruhu, aklı tecavüze uğramış çaresiz nesle vardık.
Dindar neslin nasıl birey yetiştireceğinin somut göstergesi Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu. Kadından neredeyse nefret eden, onu eve tıkmak ve damızlık bir hayvana dönüştürmek isteyen iktidarın kadın(!) bakanı! Özgürlüğü baş bağlamakla ilintili sayan, kadını çocuk bakıcısı olarak gören ve erkek efendisine iyi hizmetçi olsun diye kurgulanmış bakanlığın, bakanı Sema hanım! Öteden beri birinin salt kadın olduğu için iyi, barışçı olduğu fikrine temkinli yaklaşan biri olarak; meselenin cinsiyetle değil ideolojik olduğunu şuraya yazayım!
45 çocuğuna tecavüz edilmiş bir ülkeye uyanıyoruz her sabah. Doğrusu çok daha büyük oranda bu cinayetlerin işlendiğini biliyoruz, şimdilik açığa çıkanı bu kadar. Sorunu doğru koymazsanız, yanıtını veremezsiniz. Bir kişi sapkın, hasta olabilir. Lakin düzen o kişiyi koruyor, hatta destek veriyorsa, tüm olanaklarıyla bu korkunç gerçeği örtmeye çalışıyorsa, asıl sarsıcı olan budur. Sayı bir değil, iki değil. Yani olayın gözden kaçması mümkün değil. Olaya münferit denemez. O halde Ensar denen vakıf, onun ardındaki anlayış bu olandan sorumludur.
Bu tecavüz olayının neresinden bakarsanız elinizde kalıyor. Korku ve muhtaçlar toplumunun nasıl düşkün insanlar yarattığı, sormayan, soramayan, hakkını arayamayan insanların nasıl piyasada alınır satılır olan her mal gibi değersizleştiğini açıklıkla görüyoruz. Çocuklarının uğradığı tecavüze para karşılığında sessiz kalması istenen insanlar, bunu uygun bulup eyvallah diyen veliler, meseleyi ört pas etmek için çırpınan mili iradenin tecelli ettiği meclis(!), ailelerin geleceğinden sorumlu bakan Sema Ramazanoğlu! Hangisi daha suçlu?
Bugünlerde moda Hepimiz suçluyuz tümcesi. Asla kabul etmiyorum bunu! Neden suçlu olayım ki? Ne akıl yolundan saptım, ne bu dünyanın işlerini öte dünyaya bıraktım, ne kader diye başıma gelenlere boyun eğdim, ne siyasal İslamcıları demokrat sandım, ne türbanı özgürlük saydım, ne sormaktan sorgulamaktan vazgeçtim, ne padişahın kulu oldum, ne de günlük çıkarım için tecavüze, cinayete sessiz kaldım! Reddediyorum!
İnsan haysiyetinin bunca ayaklar altına alınması ideolojiktir. Dünyayı nasıl kavradığınızla ve değerlerinizle ilgilidir. O halde suçu gölgelemek, hafifletmek için bu türden cümlelere yüz veremem. Hakikat gün gibi ortada! Aydınlanmadan koparılan bir toplum er ya da geç çürüyor ve sonuçları da böyle oluyor. Ezberlerle gidilecek yol yoktur. Dindar nesil dedikleri, üzerinde kolayca tepinecekleri, sömürecekleri insanlar topluluğu yaratma girişimidir! Bunun adı da yobazlıktır!
Karanlığın en koyusundayız. İnanın bana sokaklarımızda patlayan bombalardan daha büyük felakettir bu vicdanımıza düşen kor! Söz konusu olan çocuktur ve sadece sayıya indirgenmiş bir mahlûk gibi dile gelmektedir artık! Hasar sanıldığından büyük, yara derindir
İşin acısı yetişecek olan bu kindar nesil, ona tecavüz edeni değil de, aydınlığa davet edenleri düşman sayacaktır. Çelişki buradadır
Çocuklarını koruyamayan bir toplumun ne dini, ne milliyeti ne de yaşamaya hakkı vardır!
Nihat Genç ahlaklı geçinen dincilere ahlak dersi vermiş.
Nihat Genç yazdı: Alın bu ahlakınızı duayla tesbihle fetvayla kendi g.tünüze sokun
Deniz Zeyrek, Ahmet Hakan ve nice yandaş yazar gibi .ötümün kenarı yorumcular Ensar Vakfını korumaya çalışan laflar edince, tek satır yazmak gelmiyor içimden.
Deniz Zeyrek, Ahmet Hakan ve nice yandaş yazar gibi .ötümün kenarı yorumcular Ensar Vakfını korumaya çalışan laflar edince, cehaletin artık bataklığa dönüştüğü bu medya düzeninde tek satır yazmak gelmiyor içimden.
Okul, eğitim, mekan, nedir nasıl inşa edilmeli konusunda bilimsel tek cümleden habersiz bu koro karşısında boğulmak üzereyiz.
Her odun kafalının anlayacağı şekilde tane tane yazalım.
Kiliselerde neden sübyancılık, oğlancılık yüzyıllardır önlenemiyor, bunun bir kaç sebebi var, birincisi, günah çıkartma odası, ikincisi rahibe güven, üçüncüsü rahiple çocuk arasında özel ve mahrem bir ilişki kurulmasına izin veren mekan ve dördüncüsü çocuğun yaşadığı suçlulukla itiraf etmeye korkması.
Modern eğitim kurumları bu dört hastalığı keşfetmiş, güven ve mekan ilişkisini bildiğimiz laik eğitimle devreden çıkartmıştır.
Bilimsel sonuçlardan gidelim, büluğ çağı kızlarda 11, 12 erkeklerde bir iki yaş daha ileri başlar, yapılan çalışmalarda bu normal hormonal dönem başlangıcında depresyon izleri bulunmuştur ve her insan evladı bu geçiş dönemini bunalımlı yaşamıştır.
Bu geçiş döneminde insan yavrusu vücudundaki değişimleri gözler ve çoğunlukla bu değişimlere akıl sır erdiremez, bu dönemde kendini suçlu hissettiği için hayatının en kırılgan ve en savunmasız anlarını yaşar.
Bu savunmasız ve kırılgan günlerinde kendindeki değişimlere cevap veremediği ve kendini savunmayı bilemediği bilimsel bir gerçektir.
Bu dönemin atlatılmasında en iyi yöntem akranlarıyla oyun ve güvenilir çevre ve denetlenip gözlenebilen mekanın yapısıdır.
Bu yaşlarda yaşanan travmaları beyin ömür boyu unutmaz ve atlamaz ve silemez sıfırlayamaz, etkileri maalesef kalıcıdır.
Bildiğimiz karma ilkokul ve lise eğitimi bu ilişkileri mekansal olarak düzenlemiştir, örnekle, şöyle:
Osmanlıda ve Orta-doğu ülkelerinde oğlancılık ve sübyancılıkın çok yaygın olmasına sebep bu mekanın mahrem özelliğidir, çünkü, usta çırak ilişkisini, gözetleyecek ve denetleyecek bir merci yoktur, usta-çırak kendi atelyesinin izbe odalarında baş başadır ve çocuk ustanın insafına bırakılmıştır, ve usta-çırak arasında çok büyük kast gibi bir ahlaki sertlik (büyüğe saygı, büyüğün baba gibi olması gibi) vardır.
Dini vakıflar dini eğitim müesseseleri, öğrenci-öğretmen ilişkisini düzenleyecek mekan ve mekan denetiminden habersizdir, bu anlamıyla, istismara çok açık yapılardır, gözetlenmesi denetimi ve tespiti imkansızdır, çocuk ve ailesi sustuğu takdirde elinizde sadece doktor raporu kalır, ki, bir çocuğun o yaşta kontrol için doktora gönderilmesi başlı başına travmadır.
Mesela laik eğitim dediğimiz liseler bu güven ve mekan ilişkisini düzenlemiş, çocukları sapıkların insafına ve kimsenin kontrol edemediği boş loş odalara mahküm etmeyerek büyük ölçüde önüne geçmeyi bilimsel sonuçlarıyla başarmıştır.
Bu bilgiler tüm dünyaca ve sağlık kurumlarınca test edilmiştir ve en yüksek eğitim kurumlarının pedagoji ve çocuk eğitiminde bilimsel görüşleridir.
Bu bilimsel sonuçlara rağmen konuşulup yazılanları duyuyorsunuz.
Cehalet ancak zorbalara ve sapıklara hizmet eder.
Ekranlardan ve köşelerinden kalkıp bu suistimal vakaları her yerde her kurumda olur, diye cahilce ahkam keserken, hiç değilse, sizi okutan okulların sizi okutan öğretmenlerin nasıl bir pedagoji nasıl bir mekan ve oyun düzenlemesi içinde okuttuğunu doymak bilmedikleri bu ahmaklarıyla hiç farkında olmadıklarına şahit oluyoruz.
Madem bu yaşınıza kadar öğrenmemişsiniz, şimdi öğrenin, laik öğretim mahremiyet alanına izin vermez..
Laik eğitim mahremiyet ilişkisinin sınırlarını hem çizer hem gözetim ve denetime açık bir hale getirir.
Modern eğitim ve kurumlarından habersiz bu terbiyesiz ve küstah ve cahil kesime söyleyecek laf bulamıyorum, plaza ve marketlerde ahlak satılmıyor ki alıp ceplerini doldursunlar diyeceğim, ama, bu vakıfların mahrem yapılarını hala koruyan bu zihniyette olanların hepsi mutlaka zemzem suyu içmiştir.
Kendileri dövüldükçe kendilerine tecavüz edildikçe kendileri aşağılandıkça hala doğanın ve sahte Tanrıların kaderciliğine kendilerine bağlayanlar, sadece, okumamış cahil halkımız değil, görüyoruz ki asıl cehalet, talkımı verip bu vahşete dahi göğsünü siper edenlerde.
Kalpazanların sahte parası gibi sahte bir ahlak sahte bir siyasete öncülük etmek bu sahte ahlak için akıncılar gibi en öne atılıp savaşmak işte bu ünlü köşe yazarları ve TV yorumcularının işi olmuş.
Sorun sadece çocuklarımızın mekan ve güven ilişkilerini düzenlemek değil, sorunun en büyüğü, bu sahte özgürlükçü bu sahte ahlakçı bu sahte işbirlikçilerle sınırlarımızı nasıl keskin hatlarla ayırıp ayıramayacağımız sorunudur.
Çünkü bu dangalaklarla sınırlarımızı belirleyemediğimiz takdirde suistismale uğrayan yalnız çocuklar değil, aklı başında okumuş gün görmüş eğitim almış hepimize, dangalakların yazılarına bakın, gözlerinizin önünde asıl bize akıllarınca nasıl tecavüze yelteniyorlar!
Otuz yıl aralıksız başörtüsünü laikliği tartıştınız ve laikliği şeytan kabul edip taşlayıp kovdunuz, koca otuz yıl hiç aklınıza gelmedi mi savunmasız küçük çocukların özel ve sosyal mekanlarını modern pedagoji nasıl düzenlemiş nasıl açık gözlem ve açık denetim aldığını.
Ayrıca eğitim gibi kutsal bir kurumu tarihlerin çözemediği bu hastalıklı mekanlarına terk ederseniz siyasi bambaşka vahşi bir sonuçla daha karşılaşırsınız:
O dini kurumların hepsi birbirini sevip sayan koruyan aynı mezhep aynı hiyerarşiden insanlar, birbirlerinin açığını vermemek için insanlığın utandığı böyle anlarda dahi birbirlerini korur, üstünü örterler, bu yüzden eğitimi bir dinin müridlerine bir mezhebin yandaşlarına veren kurumlar tam ikiyüzyıl önce köküyle yıkıldı.
Şu anda yaşanılan bu utanca sebep, cemaatlere bir yaygarayla önce sivil yaftası yapıştırılması sonra bir yaygarayla özgürlük ödülü verilmesi ve sonra laikliğin şeytanlaştırılıp yavaş yavaş bir toplumun en hassas kurumu eğitimin tekrar bilim ve pedagojiden nasibini almamış bu ortaçağ canavarlarına teslim edilmesidir.
Babamın son yıllarında eski bir 57 şavroleti vardı, şavroletin direksiyonunu bir virajda direksiyon simitini etrafında iki defa döndürmek zorunda kalıyordunuz ve nerdeyse direksiyonu çevirirken kollarınız birbirine bulaşıyor karışıyordu, ancak yeni otomobiller böyle değil, hafifçe bir eğimle artık viraj alınabiliyor.
Ey ahmak sürüsü, ortaçağınıza doğru karanlığınıza doğru direksiyonu fazla döndürmeyin, kollarınız aklınız ayaklarınız varlığınız tıynetiniz cehaletiniz her şeyi birbirine karıştıran bir karikatür kahramana dönüşüyorsunuz.
Çünkü şimdi üstünü örtmekte olduğunuz tecavüzler, mahrem ve özel alanları düzenlenmemiş mekanlarda tarih boyu patlamış ve vahşi ahlakınızla kanıksanmış hatta oğlancılık gelenek halini alıp kabul görmüştür.
Ve görülen o ki bu ahlak ve bu dangalaklık sizde oldukça, patlamaya ve her defasında ahlakınızı ve dininizi rezil etmeye devam edecektir.
Nasıl bir karikatür nasıl bir rezillik işte ortada, saçının telinin görülmesine müsaade etmeyecek feryat figan özgürlük diye bağıracak ama çocukların düzülmesine ya alkış tutacak ya susacak!
Alın bu iğrenç vahşi ahlakınızı duayla tesbihle fetvayla ve hatim indirerek siz kendi .ötünüze sokun!
Ve düzdüğünüz, tecavüz ettiğiniz çocuklarınızın adına "altın nesil" diyeceksiniz. Allah'a şükür anamız bizi tenekeden doğurdu.
Nihat Genç
Odatv.com
.
Evren bir ayna, gördüğümüz kendimiz.