Ne yapmalı?-AHMET ALTAN
Benim gençliğimde, aynı zamanda çok önemli bir siyasi figür olan Çernişevskinin hapishanede yazdığı Nasıl Yapmalı isimli romanı çok ünlüydü.
Tabii ondan da ünlü olan, Çernişevskiye hayran olan Leninin, onun romanının adından esinlenerek ismini Ne Yapmalı koyduğu kitabıydı
O kitabında, sert polemiklere girerek partinin nasıl örgütlenmesi ve nasıl çalışması gerektiğini anlatıyordu.
Toplumların ne yapmalı sorusunu sormak zorunda kaldığı zamanlar vardır.
Büyük altüst oluşlara, büyük kırılmalara yaklaşıldığında bu soru hayati bir önem ve aciliyet kazanır.
1900lerin başındaki Rusyayla bugünkü Türkiye arasında çok büyük farklar var, biz devrime ekonominin gerçekleri mi yol versin ya da devrime işçi mi yoksa köylü mü öncelik etmeli türünden tartışmalar yapmıyoruz bugün.
Bizim sorumuz daha yalın.
Büyük bir dağılmaya giden bu toplumun korkunç acılar çekmesini önlemek için ne yapmalı?
Bu soruyu sormalıyız çünkü yaşanacak acıdan bu toplumda yaşayan herkes payını alacak.
Bu soruyu, gözlerini kapatırsa bütün dünyanın kaybolacağına inanan çocuklar gibi gerçekler karşısında gözlerini yuman AKPliler de sormalı çünkü onlar da rastlanılmadık acılar çekecekler.
Önce içinde bulunduğumuz durumu gerçekçi bir şekilde değerlendirelim, değerlendirelim ki neye karşı çare aradığımızı iyice görelim.
Biz bugüne dek hep devletin nasıl olması gerektiğini tartıştık.
AKP iktidarı bize bu konunun lüks olduğunu, yaranın çok daha derinlerde bulunduğunu gösterdi.
Biz, henüz bir toplum olamadığımızı gördük, bir kalabalığı toplum haline getirecek ortak değerlerin, asgari düzeyde bir ahlak anlayışının bu topraklarda henüz yerleşmediğini anladık.
Bugün, tacizciler kendilerinden olduğu için bu korkunç suç karşısında susan, çocukların kurban edilmesine ses çıkarmayan, isyan etmeyen, bir kereden bir şey olmaz diyen milyonlarca insan yaşıyor bu ülkede.
AKPnin kendi cemaatinin nüvesini oluşturmak için kurduğu bir vakfın üyeleriyle ilgili her gün yeni taciz haberleri çıkıyor
Bugüne kadar görmediğimiz boyutta bir rezillikle karşı karşıyayız.
Bu topraklarda yaşayan insanların neredeyse yarısı, kurban edilen çocukların yanında durmuyor.
Bu olay, bize büyük bir ahlaki çöküşle karşı karşıya olduğumuzu sarsıcı biçimde anlatıyor.
Tacizciliği AKP başlatmadı.
Ama, bizden olan her şeyi yapabilir, her suçu işleyebilir, cezasız kurtulur inancını toplumun damarlarına öldürücü bir zehir gibi zerketti ve bütün damarları patlattı.
Bugüne kadar derinlerde gizli duran, saklanmaya uğraşan her canavarlık, birden büyük bir özgürlük ve güven yaşayarak su üstüne çıktı.
Bu tacizlerin hepsinin aynı odaklar civarında toplanması, oralarda her istediklerini yapabileceklerine, ceketinin iliğine bir AKP rozeti sokuşturup Cumaları namaza gidersen artık dokunulmaz olacağına inanmalarından.
Buna inanıyorlar çünkü AKP civarı suçla ve cezalandırılmayan suçlularla dolu.
Ve, bu suçları görmezden gelen milyonlar, çocuklarının kurban edilmesine bile göz yumarak sessiz duruyorlar.
Birinci sorumuz kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bu topluma, en azından çocukları korumalarını sağlayacak bir ahlak anlayışını kazandırmak için ne yapmalı?
İkinci soru ise, tarihinde rastlanılmayacak ölçüde yolsuzluklara, hırsızlıklara, tacizciliklere bu toplumun neden din görüntülü bir kalabalığın iktidarında rastladığıdır?
Dinle ahlak arasında kurulması gereken doğal ilişki nasıl oldu da dinle ahlaksızlık arasında kuruldu?
Din, Türkiyede ne tür bir evrimden geçerek ahlaksızlığın kamuflajı haline geldi?
Buna, onlar zaten hep öyleydi diye eskiden beri tanıdığımız bir cümleyle cevap verebilirsiniz.
Dinin ve dindarların baskı altına alınması gerektiğini, bugüne kadar bunun yapılmış olmasının ahlaksızlıkları önlediğini de söyleyebilirsiniz.
Ama ben de size, öyle yapmış olmanız, bu korkunç yaraların, bu rezilce ahlaksızlıkların toplumun derinlerinde mayalanmasına engel olmadı derim.
Bugün bastırırsınız yarın gene çıkar.
O zaman gene soralım.
Dinin, ahlaksızlığın kılıfı olmasını önlemek için ne yapmalı?
Sanırım bu soruyu hepimizin sorması ve bu toplumu bir şekilde ayakta tutmak istiyorsak gerçekçi cevaplar bulması gerekiyor.
Dinin ve dindarların çok kirlendiği bir dönem yaşıyoruz.
Ben inançsız bir insanım ama bizimki gibi dindarlarının bile ahlaklı olamadığı bir toplumda, bir toplumsal ahlak oluşturabilmek için dinin gerekliliğine inanırım.
Eğer bu hırsız ve tacizci AKP usülü dindarlara kızarak dini de atmaya kalkarsanız, bu toplumu ahlaklı bir şekilde bir arada tutmaya yardım edecek çok önemli kültürel direklerden birini yıkarsınız
Üstelik her zaman sömürülmeye açık bir gerilimi toplumun içine yerleştirirsiniz.
Madem Leninle başladık, onun bir sözüyle devam edelim.
Kirli suyla birlikte çocuğu da atmayın.
Ahlaksız dindarlara kızarak dini de atmayın bu toplumdan.
Aksine, bu ülkenin dürüst dindarlarına AKPnin kapattığı dürüst dindarlık alanını yeniden açmalı, dine ve dürüstlüğe sahip çıkarak onları bu ahlaksızlığın parçası olmaktan kurtulacakları bir imkana kavuşturmalı.
Bu, yapay gösterilerle, iş olsun diye söylenilen sözlerle olmaz.
Bu, inanç özgürlüğüne, ibadet özgürlüğüne, dindar bir yaşam sürme hakkına sonuna kadar sahip çıkarak ve dindarlara bunu anlatarak olur.
Gerçek bir din politikası oluşturarak olur.
Böyle bir politikanın, bir yazıya sığmayacak kadar çok ayağı var, onların hepsini bu toplumu bir felaketten kurtarmak isteyen politkacılar varsa, onlar tartışmalı herhalde.
Tabii, AKPnin bilinçli bir şekilde dini ve dindarlığı kirletmesinin nedenleri var
Bu kirli örtünün ardında dindar görünümlü vahşi bir diktatörlük kurmak, bütün ülkeyi son kuruşuna kadar talan etmek istiyorlar.
Suç özgürlüğünü, toplumun büyük bir kısmını kendilerine suç ortağı yapmak için kullanıyorlar
Allahın evi dedikleri camileri suçluların ve ahlaksızların sığınağı haline getiriyorlar.
Bu gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek için de büyük bir susturma operasyonu yürütüyorlar.
Medyanın büyük bir kısmını ele geçirdiler, kendilerinden olmayanları da korkutarak susturuyorlar.
Topluma gerçekleri anlatmak, gittiğimiz yolun felakete çıktığını gösterebilmek için ne yapmalı?
Burada CHPye ciddi bir rol düşüyor.
Bütün baskılara rağmen gazetecilik yapmakta, gerçekleri söylemekte direnen gazeteler hala bulunuyor bu ülkede
En başta Cumhuriyet olmak üzere Birgün, Evrensel, Özgür Gündem, Özgür Düşünce, Yarına Bakış, Nokta gibi yayın organları direniyor
Bunlar değişik görüşten, hatta birbirlerine karşıt olan yayın organları ama ne yapmalı sorusunun hayati cevabı bunların hepsinin desteklenmesi bence.
Neden on milyondan fazla seçmeni olan CHP, bütün teşkilatlarıyla birlikte bu gazeteleri desteklemiyor?
AKP, suçlarını saklamak için sahte gazeteler çıkartmak zorunda olduğundan, gerçeğinden çok daha pahalı olan bu sahte gazetelere havuz dolusu para boşaltıyor
Gerçekleri söyleyenleri desteklemek için böyle paralara ihtiyaç yok.
CHPlilerin bu gazeteleri alması yeter
Toplumun tıkanan nefes borusu açılır.
Bugün, toplum olma niteliğini kaybetmiş, ahlaki değerleri bulunmayan ve vahşi bir diktatörlükle unufak olmaya giden Türkiyede, bu gidişe karşı olan herkes bir araya gelmek zorunda.
Ne yapmalı sorusunun büyük harflerle yazılmış cevabı burada zaten, birlik olmalı.
Sadece gazeteleri desteklemek için değil tabii.
AKP, 7 Hazirandan sonra, bütün Kürt halkını topyekun bir ayaklanmaya zorlamak için olağanüstü bir şiddet uyguluyor, şehirleri, kasabaları, köyleri, mahalleleri top atışlarıyla yıkıyor, insanları bodrumlarda yakarak öldürüyor.
Hem daha fazla şiddet ve baskı uygulamak için bir neden yaratmaya uğraşıyor hem de milliyetçileri AKPnin kuyruğuna takmayı planlıyor.
Devlet Bahçelinin büyük yardımıyla MHP ağır ağır AKPnin içinde eriyor.
Peki, bu ölüme ve şiddete dayalı siyaseti durdurabilmek için ne yapmalı?
Gene CHPye dönüp bakacağız.
CHPnin, tanrı Janus gibi iki yüzü var.
Biri, bugün AKPnin gizli destekçisi haline gelen, Kürtleri öldürdüğü sürece hiçbir ahlaksızlığa ve hukuksuzluğa ses çıkarmayan, tutuklanan avukatlara sırf Kürt oldukları için arkasını dönen ulusalcı yüzü.
Bu ulusalcı yüz, CHPnin AKP karşısında bir politika oluşturmasını engelliyor
CHPnin ulusalcıların etkisinde olan yüzü, Kürt meselesinde bir söz söyleyemiyor, üstüne projektör tutulmuş bıldırcın sürüsü gibi öyle hareketsiz ve siyasetsiz kalıyor.
AKPnin en büyük avantajlarından biri CHPnin bu ulusalcı yüzü.
AKP, ulusalcıların CHPye taktığı prangaya güvenerek saldırganlığını arttırıyor.
CHPnin bir de demokrasiyi, barışı, özgürlüğü, hukuku savunan, haksızlığa karşı çıkan, ahlaksızlığı lanetleyen, hem kendini hem Türkiyeyi değiştirmek isteyen bir yüzü var.
CHPnin demokrat yüzü, bugün gidişata dur demek isteyen herkesin doğal müttefikidir.
Eğer, CHP kendi gerici yüzüne mağlup olur, Kürt siyasetinde AKPnin kuyruğuna takılır, milliyetçiliğe ağırlık verirse, kendisi de hepimizi yutmaya hazırlanan o kanlı girdabın içinde parçalanarak yok olur.
CHPnin il başkanlarını sokak ortasında dövüyorlar.
CHPlilerin başlarına ne geleceğini görmeleri için daha ne kadar beklemeleri gerekiyor?
Bir ana muhalefet partisi, il başkanına dokundurur mu?
Böyle bir rezilliği göze almalarına izin verir mi?
Bu oluyorsa, CHP yanlış bir siyaset izlediği için oluyordur.
CHP, AKPnin yeniden yarattığı Kürt ezberinden çıkmazsa kendisi için de Türkiye için de pek ümit kalmaz.
CHP, bugün barış için en büyük ümidin hala HDP olduğunu görüp, onunla bir ahlak ve hukuk cephesi oluşturursa, AKPnin faşist ve ahlaksız bir diktatörlüğe gitme planlarını bir anda altüst eder.
HDP olmadan CHP bu gidişata dur diyemez.
Bu iki parti birbirine muhtaç.
Türkiye de bu iki partiye muhtaç.
Ne yapmalı sorusunun en hayati cevabı bu:
CHP ve HDP elele vermeli.
Bütün siyasi iklim, dürüst insanları yılgınlığa sürükleyen bu korkunç baskı ortamı, bu ümitsizlik, bu çaresizlik bir anda biter, toplum canlanır, hareketlenir, ümitlenir, ayağa kalkar.
Bu iklimi yaratacak gücü gösterdiklerinde, dürüst dindarlarla, dürüst milliyetçiler de bu cepheyi destekler.
Bugün AKPye oy vermesine rağmen dürüst bir yönetim arayan, ne yapacağını bilemeyen birçok çaresiz insan da kendilerine gidebilecekleri bir ahlak limanı bulur.
Emin olun Türkiyedeki hava bir anda değişir.
AKP gitse kim gelecek, kim bir şey yapabilir ki çaresizliği toprağa gömülür.
Değişik görüşten olmalarına rağmen dürüstlük ve demokrasi ekseninde birleşen medya böyle bir işbirliğini destekleyerek, gerçekleri topluma anlatır.
Burada yapılacak ortak hareketin ilk amacı iktidar değil, zaten iktidarı amaçlayarak başlamamalı bu hareket.
Bu hareketin birinci amacı, Türkiyeyi kaplayan ve kanlı bir çamur gibi boğan ahlaksızlığın ağır ağır toplumun bütün dokusuna işleyecek biçimde ilerlemesine karşı bir ahlak barajı oluşturmak olmalı.
Bu barajla ahlaksızlığın önü kesilirken, ahlakı, hukuku, barışı savununların da arkasında birikeceği büyük bir direnç duvarı yaratılır.
Bu direnç duvarını oluşturmak şu aşamada iktidardan bile daha önemlidir, bu direnç AKP tarzı ahlaksız siyaseti bitirecek bir gücü toplumun içinde yaratacaktır.
Ahlak, siyasi bir mücadelede çok safça gözüken bir argümandır ama Türkiyenin geçtiği bu virajda ahlak siyasetin en önemli konusu haline geliyor.
AKP, yaptıklarıyla ülkeyi bir yandan ahlaksız batağında boğuyor ama bir yandan da kendisini başka hiçbir konuda olmadığı kadar ağır biçimde yaralıyor.
Çocuk tacizcilerinin çoğalması, bunların savunulması, hırsızlığın iktidarın rutin davranışlarından birine dönüşmesi, hırsızlık için din alimlerinden fetva alınması, ahlak meselesini toplumun bir numaralı sorunu haline getirdi.
Demokrasi, hukuk, barış, özgürlük gibi kavramların sesi, AKPlilerin ortalığa devlet kesesinden savurduğu paraların şıkırtısı altında duyulmaz olabiliyor
Ama ahlak hala toplumun duyabileceği en keskin ses.
AKPli kitlenin büyük çoğunluğu ne olduğunu görüyor, görmezden geliyor, onların bunu görmezden gelemeyeceği bir sesle gerçekleri söylemeniz halinde AKPliler bile bunu duyacaktır.
Ahlak adına bir baraj oluşturulabilirse, o barajın ardında toplanacak temiz ve berrak sularda demokrasinin, barışın, özgürlüğün yeniden boy vereceği bir ortam yaratılabilir.
Ahlakın ve umudun bugün siyasetin en önemli konusu haline geldiğini fark etmeliyiz.
Bakın, tacizciliğin bir kereden bir şey olmaz diye savunulduğu, AKPlilerin işlediği suçların cezasız kaldığı, gerçekleri söylemek isteyenlerin hapsedildiği, devletin bittiği, yargının tükendiği, toplumun ahlakını kaybettiği bir zamandayız.
Bunu hemen durdurmak için harekete geçmezsek dehşet verici işler yaşayacağız, AKPlilere de bir faydası olmayacak yaşananların, biriktirdikleri paralarını harcayacakları bir ülke bile kalmayacak.
Sadece Türkiyeyi değil, Ortadoğuyu da rahatlatacak ahlaklı demokrat bir hareket dünyanın da desteğini kazanır.
Harekete geçmek gerekiyor.
Günü geçiştirmeye uğraşmak, idare etmek, büyük depreme adım adım yaklaşmak demek.
Ne yapmalı diye hepimiz sormalıyız.
Ahlak adına, özgürlük adına, barış adına, kirlenmemiş bir din adına, bir toplum olabilme adına, ciddi bir devlet oluşturabilme adına, ne yapmalı sorusuna biraraya gelmeliden başka bir cevabı olan varsa söylesin.
AHMET ALTAN | HABERDAR
Ne yapmalı, Ahmet Altan'lara artık kulak asmamalı. Yakındığı partiye en büyük desteği Taraf'la vermişti. Ergenekon davalarına taraf olmuştu, Türkiye solunu Ergenekon'a karşı AKP'den yana olmaya davet etmişti. AKP'yi muktedir hale getirenlerin en başında Altan biraderler geliyor, en başta da Ahmet Altan. Şimdi yine akıl veriyor, CHP HDP ile birlike olmalıymış! Ya tutarsa hesabı.
Dinin ahlaksızlığın kılıfı olduğu, dindarların kirlendiği şeklinde doğru tespitler yapmış. Fakat diyanet, imam hatipler gibi konulara, bunların ne işe yaradığına hiç değinmemiş.
Chp Hdp elele vermeliymiş. İsteselerdi bunu 7 hazirandan önce yaparlardı ama o zaman akp nasıl birinci parti olacaktı?
CHP ve HDP elele vermeli.
Bütün siyasi iklim, dürüst insanları yılgınlığa sürükleyen bu korkunç baskı ortamı, bu ümitsizlik, bu çaresizlik bir anda biter, toplum canlanır, hareketlenir, ümitlenir, ayağa kalkar.
Bu iklimi yaratacak gücü gösterdiklerinde, dürüst dindarlarla, dürüst milliyetçiler de bu cepheyi destekler----------------- A.Altan ın ne yapmalı yazısından bir alıntı.
A.Altan dürüst bir ülke istiyor geleceğini karanık gördüğü ve kendi kafasına göre aydınlığa çıkış yolu önriyor.
Bu konuda dürüstlük konusunu ilke olarak anlatıyor.
A.Altanın kaygılarını hepimiz paylaşıyoruz ama bir mesele var dürüstlüğü önerirken adres olarak CHP ve HDP ortaklığından söz ediyor.
Peki bu dürüstlüğün merkezinde ne var hangi parti ta AKP nin iktidar olduğundan bu yana dik duruyor
Hangi dürüst ilkelerde bu güne kadar eli çamura bulaşmamış parti var.
Yetmez ama evetçiler (sol liberaller)yok zaten yanlış yaptık dediler
Peki HDP varmı AKP birlikte bazı yol kat etmediler mi Bazı süreçlere girmediler mi el ele kol kola yürümediler mi bu işin bu güne gelmesinde katkıları yokmu. Anayasa oylaması (referandum) anlaşamadıkları için boykot kararı almadılar mı o kararları bu gün AKP ve onun liderinin elini güçlendirmedi mi Cumhur başkanlığı seçiminde hiç kazanmayacaklarını bile bile aday göstermediler mi Madem sorun AKP ve onun anlayışı niçin genel çıkarlar için bazı ödünler verilmez.
Bu gün ya medet deyip namuslu dinci namuslu milliyetçi desteğin aranıyor.
Bence her kesin öz eleştiri vermesi gereken zaman işte ne yapmalı diye bir sorunun cevabı öz eleştiridir.
Bir daha tanımadan nerden gelip nereye gelebileceğini bilmeden sonsuz güven işte bu gün arandığı gibi namuslu aratır adama.
Bana göre hiç konuşmaması gerekenler dün yanlış yapanlardı çünkü onların yanlış yapacağı belli idi.
Evet bu gün kaygılarımız var nereye gittiğini bilmediğimiz bir geminin içindeyiz kaptan bizi götürüyor.
Ama A.Altan kendisi için kaygılanabilir öneride de bulunabilir Bizim için kaygılanmasın biz yanlış yapmadık bu gün başımıza gelecekleri zaten biliyorduk ve bu ülkede bundan beterlerini yaşadık.
O gün o cendereden nasıl çıktıksa yine çıkarız.
Biz namusu dinci namuslu milliyetçi hiç aramadık bu günde aramıyoruz .Bizi kurtaracak gücün kendi bileklerimizde olduğunu bize ustalarımız söyledi bizde onların tavsiyesini tutacağız.
Bize namuslu insan gerekiyor Sn Altan.