Yeni vatan, yeni ulus, yeni halk, yeni bağıt
Ender HELVACIOĞLU
Vatan, ulus, halk (devlet de), bütün bunlar sosyo-ekonomik kavramlar. Doğuştan gelmezler, gökten inmezler, bahşedilmezler; toplumsal ilişkiler ve sınıf mücadelesi içinde insanlar (daha doğrusu sınıflar) tarafından kurulurlar, geliştirilirler.
Öte yandan birer toplumsal süreçtirler. Doğar, serpilir, olgunlaşır, yaşlanır ve ölürler. İlk dönemlerinde dinamiktirler, geleceğe dönüktürler; giderek dinamizmlerini yitirirler, yaşlılık belirtileri baş gösterir.
Vatan bir kez kurulunca ilelebet sürecek diye bir garanti yok. Vatanın üzerinde titremek, gözbebeği gibi korumak, kollamak gerekir. Korumak derken, dinamizmi sürdürmekten söz ediyoruz, mevcudu korumaktan (muhafazakârlıktan) değil.
Bazen öyle tehlikeler içine girilir, öyle ihmal edilir, öyle çürür ve yozlaşır ki vatan, yeniden kurulması zorunluluk haline gelir. Bu becerilemez ise vatanlar yok olabilir de
Vatansız kalınabilir.
Ulus ve halk da böyledir. Bir kere oluştu ve kuruldu diye üzerine yatılacak, boş bırakılacak oluşumlar değildir bunlar. Uluslar parçalanabilir, ufalanabilir. Halk bütünlüğünü kaybedebilir, halkın çeşitli bileşenleri birbirine düşebilir, birbirini boğazlayabilir.
Böyle durumlarda yeniden bir ulus, yeniden bir halk oluşturmak gerekebilir.
***
Türkiye adlı vatan, emperyalist saldırıya karşı verilen kurtuluş savaşıyla ve ortaçağ artığı bir imparatorluğa son veren bir devrimle kuruldu. Parçalanmaya yüz tutmuş, toprakları paylaşım savaşının nesnesine dönüşmüş, orta malı olmuş kocaman bir saltanat arazisinden bir vatan çıkarıldı: Türkiye Cumhuriyeti.
Kurucular, Misak-ı Milliyi, yani vatanın çerçevesini şöyle çizdiler: Avrupada İstanbul ve Meriçe kadar Trakya; Asyada Anadolu, Musul arazisi ve Irakın yarısı. (Atatürkün Söylev ve Demeçleri-III, Derleyen: Nimet Arslan, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, 2. basım, s.46)
Bu, gerçekçi bir vatandı. Bazıları gibi (örneğin Enver Paşa) Osmanlının bütün topraklarını kurtarma maceracılığına sapmadılar. Öte yandan kurmak istedikleri gerçek bir vatandı; sözde vatan yolunu, mandacılığı net bir biçimde reddettiler.
Kurucular, çizdikleri bu vatanın halkı ve uluslaşma perspektifi konusunda da gerçekçiydiler. Özetle şu saptamalarda bulundular:
Türkiyenin millî sınırları, Türklerin ve Kürtlerin üzerinde oturduğu araziyi kapsar. Türkler ve Kürtler ortak vatanları üzerinde birlikte yaşamaya karar vermişlerdir. Kürtler, bir azınlık değil, fakat Türklerle birlikte cumhuriyetin ve milletin kurucu unsurudur. Türkiye halkı, esas olarak Türk ve Kürt unsurlardan oluşur. (D. Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Kaynak Yayınları, 2. basım, Aralık 1999, s.162.)
Bu perspektif de gerçekçiydi, çünkü Kürtleri yok sayan bir politika Sevre mahkum olmak demekti. Öte yandan bu bir saltanat arazisi değil bir vatandı, bir hanedan tebaası değil eşit yurttaşlardan oluşan bir halktı. Bunun olmazsa olmazı da laiklikti.
Türkiye adlı vatan ve bu vatanın halkı böyle oluşturuldu. Öngörülen paradigma buydu ve önemli ölçüde başarıya da ulaştı.
Kuruluş böyle; sonrası ayrı bir tartışma konusu. Daha önce çok yazdığımız için arayı atlayacağız ve günümüze yoğunlaşacağız.
***
Ama önce bir parantez açalım.
Bu konularda düşünmeye ve kalem oynatmaya giriştiğimde tekrar tekrar göz gezdirme ihtiyacı duyduğum bir kitap var. Yusuf Akçuranın 1904te yazdığı Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesi.
Bilindiği gibi Akçura bu makalesinde Osmanlı devletinin içine düştüğü durumdan kurtuluşu için önerilebilecek üç stratejiyi tartışır: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. Bir bilimci titizliğiyle mevcut koşullarda üç stratejinin de avantajlarını ve dezavantajlarını tek tek ortaya döker, hangisinin daha gerçekçi olduğunu irdeler.
Akçuranın yazdıkları yüz küsur yıl öncesinin koşullarına dayanıyor, bugün bizim için fazla bir esin kaynağı oluşturmaz. Ama yöntemi bence çok önemli ve öğretici.
Birincisi, Akçura, son derece kaotik bir dönemde yaşamasına karşın, güncelin girdabından kurtulabilmiş ve alttan akan temel süreçlerin analizine yoğunlaşabilmiş.
İkincisi, Akçura makalesini iktidar perspektifiyle kaleme almış, dayatılan gündemlerin peşinden koşmakla ve muhalefet etmekle yetinmemiş. Bir iktidar stratejisi oluşturmaya çalışmış.
Makaleyi hâlâ değerli kılan bu iki yaklaşımın altını çizerek parantezi kapatalım.
***
Yüz yıl öncesine benzer koşulları yaşıyoruz. Türkiye adlı vatan ve bu vatanda yaşayan Türkiye halkı kavramları ciddi bir bunalım içindedir ve yeniden tarif edilmeleri gerekiyor.
Bu yıkıcı süreç yeni de değil. Çok önce başladı, 12 Eylül faşist darbesi ile hız kazandı, AKPnin yaptığı son noktayı koymak oldu.
Ve bugün ortada bütün haşmetiyle bir enkaz durmaktadır. Eskiye dönüş anlamında tamir edilmesi olanaksız bir enkaz
Bugün hem vatanın temeli olan cumhuriyet ve laiklik neredeyse ortadan kaldırılmış bir durumdadır, hem her türlü emperyalist odağın at koşturduğu bir alana dönüşmüştür, hem de söz konusu çerçeve yani sınırlar güneyden başlayarak yol geçen hanına çevrilmiştir. Kısacası Türkiye adlı vatan bir tartışma konusudur artık.
Peki, bir Türkiye halkından söz edebilir miyiz? Ortak duygulara sahip, acılarını ve sevinçlerini paylaşan bir Türkiye halkından?
Sadece Türk-Kürt çelişkisinden söz etmiyorum, burada iplerin kopmaya doğru gidiyor oluşu herkesin malumu. Ama belki daha da önemlisi, halkın iki bölümünün tamamen farklı iki çağda yaşıyor ve bin yıl öncesinde yaşayanların bu yaşam tarzını dayatıyor olduğu gerçeğidir.
Kısacası, yeniden bir vatan kurmak, yeniden bir ulus ve halk yaratmak sorunsalı ile karşı karşıyayız. Bu coğrafyanın insanları olarak yeni bir bağıt yapmak, yeni bir toplum sözleşmesi yaratmak zorundayız.
Bu da yeni bir devrim demektir.
Devrim hiçbir zaman kitlelerin arzusu değildir. Devrim kitlelere dayatılır. İşin ilginç tarafı, devrimciler tarafından değil, karşı-devrimciler tarafından
Çaresizliğin çaresidir devrim. Devrimci, dayatılan çaresizliğin çaresinin öncüsüdür sadece.
Kesin olan, böyle bir noktaya sürükleniyor oluşumuzdur. Ya yok olacak bu vatan (Yugoslavyanın, Irakın, Suriyenin, Libyanın başına gelenler gibi) ve parçalanacak bu halk, ya da yeni bir vatan ve yeni bir halk oluşturacağız. Ortası yok gibi görünüyor.
***
Peki, bu yeni toplum sözleşmesinin temelini ne oluşturulabilir? Akçuranın yaptığı gibi uzun uzun analiz gerektirir bu soru. Yeri burası değil.
Ama öncelikle Akçuranın yöntemini benimsemeliyiz. Güncelin peşinden koşuşturan değil, dayatılan gündemlere muhalefetle yetinen değil, iktidarı hedefleyen ve stratejisini oluşturan bir perspektifle. Sorunlarımız, muhalefet ederek çözülebilir olmaktan çıkmıştır artık
Yüz yıl önce bir vatan kurarken ve bir halk oluştururken Fransız Devrimi yolunu seçtik. Kapitalizmin gericileştiği bir çağda ilerici bir kapitalizm hayali kurduk. Kul yerine özgür birey, özgür yurttaş idi sloganlarımız. Zorladık, bazı başarılar da kazandık; yapanlara saygımız sonsuz
Ama sınırlılıklar ve gelinen nokta ortada.
Bugün artık, yeni bir vatan, yeni bir ulus ve halk oluşturma yoluna girerken, özgür yurttaşın yanı sıra yeni bir aşı yapmak zorundayız.
Bu yeni aşının kritik kavramı da EMEKtir.
Ancak bir Emekçi Cumhuriyeti hedeflersek yeni bir vatana kavuşabiliriz.
Ancak emekçilerin öncülüğünde yeniden kardeş olabiliriz, farklı milliyetleri ortak potada eritebilen eşitlik temelinde bir uluslaşma sürecini başlatabiliriz, yeniden bir halk olabiliriz.
Bu bizim takıntımız değil. Başka bir çare bırakmadılar!
Helvacıoğlu'nun söyledikleri çok uzun zamandır sosyalist sol'da dillendiriliyor; pek yeni bir şey yok söylediklerinde. Özellikle kürt hareketinin bölgedeki öneminin artmasıyla birlikte Türkiye'de sorunun çözümü kapitalizm içinde kalarak mümkün değildir. Ya bölünme ya da verili durumun sürekliliği... Hem AKP devletinin ve hem de Kandil'in sıkışmışlığı bu çıkmazdan kurtulabilmemizi sağlayamaz ki, her iki koşulda yaşanacak olan yoğun bir şiddet ve hatta iç savaş olasılığıdır.
Artık zaman kaybetmeden enkazı kaldırıp, ülkeyi yeniden kurmamız gerekiyor. Sayın Helvacıoğlu'nun da söylediği gibi bu bir Emekçi Cumhuriyeti olacak. Ancak Sosyalist bir Emekçi Cumhuriyeti olmak zorunda.
Peki bu nasıl olacak?
Öncelikle 40 parçaya bölünmüş olan sosyalist sol (sol sözcüğünü zamanla unutmamız gerekecek) temel ilkelerde anlaşıp tek bir çatı altında birleşmek zorunda. Bu bir parti veya platform olabilir. Önemli olan gerçek anlamda ve kalıcı olarak bir araya gelmek. İşin en önemli ve zor kısmı bu. Bunu yapamazsak sosyalizmi ancak rüyamızda görürüz.
Bugün artık, yeni bir vatan, yeni bir ulus ve halk oluşturma yoluna girerken, özgür yurttaşın yanı sıra yeni bir aşı yapmak zorundayız.
Bu yeni aşının kritik kavramı da emektir.
Ancak bir “Emekçi Cumhuriyeti hedeflersek yeni bir vatana kavuşabiliriz.
Ancak emekçilerin öncülüğünde yeniden kardeş olabiliriz, farklı milliyetleri ortak potada eritebilen eşitlik temelinde bir uluslaşma sürecini başlatabiliriz, yeniden bir halk olabiliriz.
Bu bizim takıntımız değil. Başka bir çare bırakmadılar!
-------------------------------------------------------------------
Her sosyalistin kurduğu hayali Sn Helvacıoğluda kurmuş.
Mesele hayallerin nasıl gerçek olacağıdır Bu gün memnuniyetsizliğimizi farklı bir siyasi biçime çevirecek özneller yok. Hadi iktidar bizimdir dediğimizde meydanda tek başımıza kalacağımızdan adımız kadar eminiz.
Ayrıca iktidar olmak için korkularımızın bir tanesi bölünmekse korkularımız boşunadır .Bu gün bölünenler yarın menfaatleri bir olduğunda birleşebilir.
Bölünme korkusu ile bir gerçeğe göz yumamayız Kürt hareketi vardır ve savaşıyorlardır sebepleri bizim hoşumuz gitmese de nesnel durum savaştır. Bölünme korkusu yaşayarak savaşanları savaşlarından vaz geçirmek egemenin istediklerini yapmaktır.
Nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşasınlar.
Bu gün potansiyel sol olabilecek kesimler ya AKP nin Ya MHP nin kontrolundadır biz kürt hareketine akıl vereceğimize kimi kime kaptırdığımıza bakalım
Emekeçilerin iktidarı için emekçilerle dolu örgüt gereklidir.
Asıl meselemiz emekçilerin iktidarı ise içini doldurmak için neler yapabiliriz diye konuşmak gerekir.
Hayaller her zaman güzeldir ama gerçek hayat hep ayağımıza köstek olmaktadır önce kösteklerimizden kurtulalım.
Vatan matan derken AKP vatandaşlıktan çıkarma yasasını getiriyor. Bunu duyunca aklıma hemen yoksa kürtlerin bir kısmını vatandaşlıktan çıkaracaklarmı gibi hinlik aklıma geldi.
Türkiye Ermeni ve rumlar gibi geç uluslaşmanın getirdiği sorunları sürgünler veya mübadele ile haletmeye çalıştı. Çünkü geç uluslaşma trenine binmiş ekonomik olarak uluslaşma sağlayamama sorunlarıyla karşılaşmıştı . Belki de gelecekte kürtler de böylesi sorunlar çıkarabilirleyi düşünseler ve inansalardı Kürtleri de ya sürer yada kovalar yada mübadele ile haletmeye çalışırdı.
Allah var kürtlerde o dönem kuzu gibiydiler .Bir 1920 şöyle kafayı kaldırmaya kalktılar ki alevi kürtleriydi bunlar, hemen ayaklanmayı kestiler. Doğuda ki şafi kesim ise Ermenileri Türklerle birlikte kovma,ya da geri gelmemelerinin(paracıklar mallar gider korkusuyla) ortaklaşma peşindeydiler.
Bu konuda İnönü Lozanda uyanır gibi oldu. masadakiler ''bakın beyle ,ya kürtleri komple biz verin yada bu sorunu haledelim ''yaklaşımı gösterdi. Yani musul bölgesini de bize verin kürtlerin yarısı burada yarısı orada olması yarın öbürgün bize sorun çıkarır ''dedi.
Türkiye cumhurriyeti kurulurken bu tehlikeden haberi vardı. Çünkü Türkiye o güne kadar olmayan ulusal olmayı kafaya koymuş ve ulusal olmamakla başı boktan kurtulamadığını anlamıştı.
Türkiye Kürt sorununu nasıl çözecek. ? Öyle anlaşılıyor ki öyle uzlaşalım ,en büyük türkiye başka büyük yok, musul bölgesi kürtleri yardımıyla Türkiye hizmettinde bulunmayla da sorun çözülemez duruma gelindi. Öcalanın tezi buydu hatıranırsa ABD tarafın dan Paketlenip iade edilince uçakta ve paralosı da ''Türkiyenin hizmetindeyimdi'' ve fiyaskoyla sonuçlandı . Musul petrolleri hayal oldu.
Bu durumda Türkiye ne yapacak.? Yoksa yüksekova ,Hakariye doğru Kürtleri sürüp o köşeyi kesip güney kürtlerina alın tepe tepe kulanınmı diyecek ?
Yoksa PKK ila alakalı olanları tespit edip vatandaşlıktan çıkarıp bir uçakla kürdistanamı gönderecek.
Şu vatandaşlıktan çıkarma konusunda kötü kokuları almıyormusunuz.?
Türkiye Cumhurriyeti o küfredilen kemalisler olmanın ötesinde olduğunu sanırım Kürtler artık anlamalıdırlar. Yine sanırım Kemalistleri bile arayacak olacaklar.Türkiye Kürtlerden kurtulmak istiyor.çünkü onların Türk gibi türk olamyacağına inanmış durumda. Kemalistler bıraz daha yumuşaktılar hiç olmazsa Türkiye çerçevesinde yeni yaratılan ve kendisininde olacağı Türk ulusculuğu ile kürtlerle birlikte yaşayabileceklerini düşünüyorlardı Çünkü Kemalistlere göre ulus olunmak zorunluydu ve en yakını madem bize Türkiye diyorlar o zaman buna benzer birşey olalım yoluna girmişliği vardı. Çünkü Osmanlı çıkışlı ,islam kulluğu altında ulus olamamış yığınlar vardı.Bakmayın siz kürtlere 5 bin yıldır biz ulusuz mulusuz hikayelerine kendi donu toplayamayana bu dünyada ulus demiyorlar.
Şu vatandaşlıktan çıkarma konusunda kötü kokuları almıyormusunuz.?
---------------------------------------------------
Bence genel geçer bir karar değil. Türkiye o coğrafyadan kurtulmak istemez o coğrafya içinde yaşayanlardan zaten uzun zamandır kurtulmak istemekte Kürt diye bir toplumsal yapıyı çok tan sildi.
Vatandaşlıktan çıkarma da ilk defa yapılan şeyler değil .
Türkiyeyi yönetenler hem ülke içinde hem dünya düzeyinde başarısız .Bir türlü dünya devleti olamadılar çok istiyorlar ama başaramıyorlar.
Suriye konusunda da öyle oldular savaşı sınırların dışına çekmek istediler onun için sınırın dışında tampon ve uçuşa yasak bölge oluşturmak istediler ama yapamadılar savaşı sınırlarının içinde gördüler.
Yapamıyorlar çok istiyorlar ama yapamıyorlar. Özaldan bu yana bu politikaları yapmak istiyorlar ama beceremiyorlar.
Bu vatandaşlıktan çıkarma işini de bir tehdit olarak kullanıyorlar. Zaten kimse bu konuyu ciddiye almadı.
Sn Melnur
Bende size katılıyorum Solda birleşme olmuyor bunun için çekim merkezi yok su anda .
Evet dediğiniz gibi: her kes kendi örgütsel planını uygulasın yığınlara ulaşmanın yolunu arasın örgütler kendi kadrolarını iyi yetiştirsin entelektüel birimim çok önemli
Bir komünistin iktidara gelmek gibi planı olduğu gibi toplumu yönetmek gibi de planları hazırlıkları olmalıdır Deneyler bunu bize göstermiştir.
Bir gün bir çekim merkezi oluşur insanlar küçük çelişkilerini atar daha ulvi bir amaç için bir araya gelirler.
Bu gün her ortamda konuşabilen tuttuğunu koparan eğitimli komünistlere ihtiyaç var.
60 yaşında bir komünistle 15 yaşında bir komünistin bir arada bulunduğu ülkede yaşamaktayız. Bu ilk defa oluyor bu ülke tarihinde.
Böyle bir durum ne 12 eylül öncesi yaşandı ne daha önceleri
Eğer dağdaki PKK'lılar vatandaşlıktan çıkarılırsa bu otomatikman Türkiyenin toprak bütünlüğüne yapılan saldırı olarak tanımlanır .Bu da uluslararası hukukta meşru savunma ve PKK nın üstlendiği bölgesine operasyon hakkını verir. Şimdi uçakla bombalama esasta Türkiyeye uluslar arası hukuk meşruiyet vermiyor. Yani Türkiye hangi uluslara arası hukukla ırakı bombalıyor ? Yine PKK hangi gerekçeyle başka ülke topraklarında üstlenip başka ülkeye saldırıyor . Bunlar şu anda mualakta olan ve bir hukuki çerçeveye oturtulmamış haller .Bunun için bazen ABD ve Irak bu bombalamalar konusunda natolar protestolar verebiliyor.Bu yarın öbürgün Irak ve ABD ye olaya müdehale etme hakkını verir. Yani uluslar arası hukuka göre kimse başka bir ülke topraklarına bomba atamaz.
Sanırım Türkiyenin böyle sorunları var ve bu sorunu dağda olan ama esasta Türkiye vatandaşı olan PKK unsurlarını vatandaşlıktan atarak kendine hukuki bir çerçeve yatarmak istiyor.,
Bence Vatandaşlık meselesi Kürt sorunu ve Türkiye bunu bir şekilde radikal olarak çözmek istiyor. Kısaca Türkiye cumhurriyeti kuruluş sürecinde Türkiye dış ve iç poltikasında değişim var ve bunu görmeliyiz diye düşünüyorum. ''Ya Türkiyelisin ya da Kürtlerdensin . Türkiyeli değilsen ,Güneyde uluslar arası egemenlerce oluşturulan ve resmi olarak kabul edilen , devlet olarak ortaya kendini koyma arzusun da olan bölgeye git. Türkiye olarak kendi sınırlarım içinde başka bir ulusal oluşuma ve bu ulusal oluşuma neden olacak fırsatları imkaları izin vermem .. ''
İşte Türkiyenin tutumu bu . Sınıflar pozisyonunda ise Türkiye bağımlı burjuvazisi'' Kürtlere artık değerden zırnık vermemem'' diyor. Çünkü zaten eline geçen ne ki.? Uluslararası sermaye tranferi ile Türkiye burjuvazisine bi bok bırakmyor zaten ..