Vatan, millet, şantiye
Fatih Yaşlı
11 Eylül saldırılarının ardından dönemin ABD Başkanı Bush teröre karşı haçlı seferlerini başlattıklarını ilan etmiş ve arkasından da eklemişti: Ya bizdensiniz ya onlardan.
Bushun ABD halkına ve hatta tüm dünyaya söylediği şey basitti aslında. Amerikan emperyalizmini, dış politikasını, siyasal İslamla bağlantılarını, silah ticaretini, dünyanın farklı bölgelerinde rakiplerine karşı hangi terör örgütlerini desteklediğini asla sorgulamayacak, kayıtsız şartsız biat edecektiniz. Bunu yapmayanlar ise, içeride ya da dışarıda fark etmeksizin terörist ilan edilecekti; yani bizden değilsen, otomatik olarak terörist oluyordun.
Bugün tam olarak aynı durumdayız. Milliyetçilik, İslamcılık ve militarizm üzerinden yeni bir biz adım adım inşa ediliyor, her rejim kendi makbul vatandaşına sahip olmak istediğinden, savaş aracılığıyla yeni bir kolektif kimlik, yeni bir biz ve elbette ki onlar yaratılıyor.
Biz olmak için, iktidar partisine oy vermek, lidere biat etmek, Müslüman ama Sünni Müslüman, milliyetçi ve erkek olmak gerekiyor, ancak böyle makbul vatandaş olunabiliyor. Buna iktidar partisinin söyleminde millet deniyor. Bir de fiilen milletten sayılmayanlar var: Sosyalistinden cumhuriyetçisine, Alevisinden Kürdüne, kadınından LGBTİsine, muhalif ve farklı bütün kesimler onları oluşturuyor. Anayasadaki vatandaşlık tanımı ile fiili vatandaşlık tanımı arasındaki açı giderek büyüyor, fiilen vatandaş sayılmayanlar siyasal alandan dışlanmak isteniyor, cumhuriyetin eşit yurttaşları olarak değil, varlıklarına katlanılması gereken ama seslerini yükselttiklerinde de hâdleri bildirilecek kesimler olarak görülüyorlar.
Dahası, içeride ve dışarıda savaş politikaları yükseldikçe, bizden olmayan herkes potansiyel terörist ilan ediliyor. Bütün muhalifler, ayrım gözetmeksizin, PKK, PYD, FETÖ, ASALA, DHKP-C, vesairenin yer aldığı terör çuvalına dolduruluyor. Tüm bu örgütlerin bizi yok etmek için bir araya geldikleri, işbirliği yaptıkları, ortak hareket ettikleri, iktidara yönelik her türlü muhalefetin de bu kokteyl örgüte yardım etmek, destek vermek anlamına geldiği topluma empoze ediliyor.
Peki mesele sadece bu mu, mesele sadece hukuki vatandaşlıkla fiili vatandaşlık arasındaki açının genişlemesi mi? Maalesef değil, çünkü nasıl hayata geçirileceği sorusu akıl ve mantık sınırlarını zorlasa da, terör yandaşlarının vatandaşlıktan çıkarılmasından söz edilebiliyor artık; teröristler de değil sadece, terör yandaşlarının vatandaşlıktan çıkarılmasından!
Terör ne, terörist kim, terör yandaşı nasıl olunuyor, buna kim karar veriyor, örneğin HDPye oy vermek, herhangi bir sosyalist partiye oy vermek ya da üye olmak, bir metnin altına imza atmak ya da kitap yazmak yeterli mi terör yandaşı olmak için mesela? Hadi bunu tespit ettiniz diyelim, vatandaşlıktan çıkarma ne demek, eski zamanlardaki gibi sürgüne mi göndermeyi düşünüyorsunuz acaba insanları, sınır dışı mı edeceksiniz, diyelim ki öyle, nereye örneğin?
Fiilen vatandaş sayılmayanların hukuken de vatandaş sayılmamasına dair zihin jimnastiği düzeyinde de olsa birtakım girişimlerin gündeme gelmesinin, rejimin millet derken neyi ve kimleri kastettiğini ve kendi makbul vatandaşını yaratma çabasını göstermesi açısından son derece önemli ipuçları verdiğini düşünüyorum ancak meselenin başka bir boyutu daha var artık: Nüfus mühendisliği boyutu.
Öyle anlaşılıyor ki, Suriyeden gelen sığınmacıların iskânı, bir nüfus mühendisliği ve demografik değişim planı kapsamında hayata geçirilmek isteniyor. Maraş ve Sivasta fiilen millet ten sayılmayan Alevilerin yaşadıkları bölgelere açılacak kamplar tesadüf gibi görünmüyor. Aynı şekilde, farklı saiklerle de olsa millete dahil edil(e)meyenlerin yaşadığı Dikili ve Surda da benzer planların gündemde olması tesadüf olmasa gerek.
Suriyeden gelen ve çoğunluğunu Sünni Müslümanların oluşturduğu sığınmacılar, elbette ki sorumlusu olmadıkları bir şekilde, milletten sayılmayanların çoğunlukta oldukları bölgelere yerleştiriliyorlar ve böylelikle ülkenin demografisini değiştirmeye yönelik bir nüfus mühendisliğinin aracı olarak kullanılıyorlar.
Bunun dışında, teröristlerden temizlenen yerler acele kamulaştırma kapsamına alınıyor, halk buradan göç ettiriliyor, şehit kanı dökerek yeniden vatan edinme söylemi inşaatla, şantiyeyle, TOKİyle hayata geçiriliyor. Aleviler yaşam alanlarından ülkenin başka yerlerine göç ettirilmek isteniyor, Ege kıyı şeridinin sosyolojik yapısına kamplar aracılığıyla müdahale amaçlanıyor.
Vatanın da, milletin de nüfus ve mekân politikaları aracılığıyla yeniden tanımlandığı, yeniden inşa edildiği zamanlardan geçiyoruz; vatan, millet, şantiye zamanlarından yani