Atları da vururlar
Alev DOĞAN
1930lu yılların ABDsinde işsiz, yoksul milyonlarca insandan yalnızca birisi olan Gloria Beatty, çözümü büyük para ödüllü bir dans yarışmasında bulur. Glorianın amacı yarışmayı kazanıp, büyük para ödülü ile hayatını kurtarmak ve Hollywooda kapağı atmaktır.
Bu yarışma o yıllarda kitlelerin dikkatini ekonomik buhrandan başka yönlere çekmek için yapılan sayısız çılgınlıklardan sadece biridir. Gloria kendisine partner olarak film yönetmeni olma hayalleri kuran Robert Syvertonu seçer.
Bu eziyetli maraton Gloria'nın zaten dengesiz olan ruh halini iyice bozmuştur. Her geçen gün umutsuzluğu daha da artan Gloria çevresine karşı daha saldırgan olur ve partneri Robert'tan yaşadığı bu ızdıraba son vermesi için kendisini vurmasını ister.
1969 yapımı Sydney Pollack imzalı Atları da Vururlar yalnızca Glorianın değil, kapitalizmin acımasız çarkları arasında ezilen milyonlarca insanın hikayesidir bir bakıma, anlatılan senin, benim, bizim hikayemizdir.
Geçtiğimiz günlerde Cem Adrianın O Ses Türkiye için sosyal medya hesabı üzerinden kamuoyu ile paylaştığı tepki de haklı olarak Atları da Vururlar filmini hatırlattı bana.
Glorianın yaşadığı çaresizliği, sıkışmışlığı, bir iki kere tesadüfen televizyonda karşılaştığım o maratonda da görmek mümkün.
Tam olarak şu ifadeleri kullanmıştı Adrian yaşanan rezilliğe ilişkin Müziğe aşık ruhlara umut ve ışık sunuyorsunuz. Sonra o güzel insanlar ışığa uçan kelebekler gibi sizden medet umuyorlar. Siz onları sadece yarıştırıp, karşı karşıya getirip, kırıp, döküp, tüm sevdikleri önünde kaybettirip, incitip bununla para kazanıyorsunuz. Hiçbirinin hayalleri, umutları, geçmişleri ve gelecekleri umrunuzda değil. O koltuklarda utanmazca oturup bunu yapıyorsunuz. Şu fani dünyada insanların umutlarını sömürüp, gözyaşlarıyla beslediğiniz reytinglerden kazandığınız her maddi şeyin hesabını ödemenizi diliyorum. Bu dünyada
Ben Adrianın, o jüri koltuklarında oturanların ve temsil ettikleri nicelerinin, gözyaşlarıyla besledikleri reytinglerden kazandıkları her maddi şeyin hesabını vereceklerine inananlardanım. Bunun böyle olmasını dilediğimden değil inancım. İçi boş bir niyetten çok, insanca yaşanılan bir düzenin kurulması için elimden geleni yapacağımdan ve benim gibi düşünen milyonlarca insanın varlığındandır.
Bu inancı pekiştiren, dostu olduğum için müteşşekkir olduğum sevgili Deli Gaffarın sözleri ile bitirmek istiyorum yazımı. Benim diyen adamdan daha akıllı olan Delimiz, o maratonun gedikli jürisi Ebru Gündeşe, AKPyi aklamak için döktüğü gözyaşlarından sonra şöyle seslenmişti sayfasında;
Ebru hanım, sizin evladınızla, kocanızla ilişkiniz bizi ilgilendirmez. Sizin magazin teşhirciliğinizin hedef kitlesi zaten biz değiliz. Eskiden iyisiyle de ilgilenmezdik, şimdi kötüsüyle de ilgilenmiyoruz. Kendi kendinize istediğiniz kadar ağlayıp sızlayabilirsiniz. Ama ekmeğimize, geleceğimize, canımıza kast etmiş bir hırsızlar çetesine sempati operasyonu yapmaya kalkarsanız işler değişir. Boğazına kadar çirkefe batmış bu ülkeyi kurtarırken süpürmemiz gerekenlerden biri de sizin yıllardır ekmeğini yediğiniz kendine müslüman vicdan tüccarlığınızdır. Kötü bir insan olduğunuz için değil, ama bu topluma yıllardır en büyük kötülükleri yapan bir düzenin en sadık parçalarından biri olduğunuz için, biz memleketi temizlerken işimize karışmayacaksınız, susacaksınız, haddinizi bileceksiniz.
Memleketi temizlemek için kolları sıvayanlara, Cem Adriana, Deli Gaffara en içten selamlarımla