Kemal Okuyan: Erdoğan gidiyor mu?
Komünist Parti Merkez Komite Üyesi Kemal Okuyan'la Türkiye'de ve dünyada patlayan bombaları, duvara toslayan AKP iktidarını, "Erdoğan gidiyor mu" sorularını yanıtladı.
Sol habere konuşan Kemal Okuyan Türkiye ve dünyaya dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o ropörtaj :
- Bu son derece yoğun gündemin ortasında Haftaya Bakış adı altında bir sunum yapacaksınız. Söylediklerinizin boşa çıkmasından korkmuyor musunuz? Her gün, her saat yeni bir gelişme yaşanıyor.
- Bu soruya, bütün bu değerlendirmeleri neden yaptığımıza açıklık getirerek yanıt verebilirim. Şu anda Türkiyede ve Türkiyeyi ilgilendiren konular dahil dünyada tek bir doğrultu yok, olamaz da. Ülke içinde egemen sınıfın değişik hizipleri ve kanatları kavga halinde
Bu kavga dünya ölçeğinde ve tek tek ülkelerde sürmekte olan çekişmelerden bağımsız değil. Böyle bir ortamda kesin konuşmak olmaz. Birbirini çelen girdiler yapılıyor, bunların hangi sonucu doğuracağını bilemezsiniz. Dolayısıyla tahminde bulunmaya, gelecekte yaşanacakları kestirmeye çalışmıyoruz.
- Ama sürekli yazıyorsunuz, toplantılar düzenliyorsunuz ve bazı öngörülerde bulunuyorsunuz
Gelişmeleri takip etmek her sorumlu insanın görevidir. Ancak biz, siyasi mücadele veren kişiler olarak yazıyor, konuşuyoruz. Dünya görüşümüz, sorumluluklarımız var. Temel yükümlülüğümüz, gelişmeler karşısında en sağlıklı, devrimci tavrı alabilmek; bu tavrı yaygınlaştırmak... Bunun için temel aktörlerin, farklı sınıf güçlerinin davranışlarını okumak ve elbette bazı öngörülerde bulunmak gerekiyor.
- Bu riskli değil mi?
Toto oynayanlar risk almaktan korkarlar... Oysa biz devrimci bir çizginin güçlenmesi için değerlendirme yapıyoruz. Tek tek olayların, kimi örneklerde değerlendirmelerimizle çelişmesinden korkmayız. Çünkü önceden belirlenmiş bir çizgide gelişmeyeceğini biliriz olayların. Birbirini çelen, hatta hiç öngörülemeyecek girdilerle karşılaşılabilir. Olaylara fazla kaptırırsanız, bir oraya bir buraya bakmaktan şaşı olursunuz. Temel eğilimleri yakalamak, onlara odaklanmak gerekir. Bunu yapmazsanız sürüklenir gidersiniz. Çünkü insanı aptallaştıracak miktarda veri var ortalıkta.
- Örneklerden devam edelim isterseniz. Siz bir süredir Türkiyede patlayan bombaların Erdoğanı zayıflatma amacını taşıdığını söylüyorsunuz. Ancak her defasında Erdoğanın durumu güçlenmedi mi?
Şu anda güçlü bir Erdoğan mı görüyorsunuz? Bugün 22 Mart
Bugün Tayyip Erdoğan, hükümetiyle, medyasıyla, diplomasisiyle, bürokrasisiyle bayağı dağılmıştır. 2015in ortalarından itibaren gerçekleşen katliamların bir bölümünü, Erdoğan kendi lehine değerlendirmeyi becermiştir. Ancak sürecin bütününe bakarsanız, Erdoğan bir yönetememe sorunu ile karşılaşmış durumda.
- Bu Erdoğana hak vermek anlamına gelmiyor mu?
Erdoğan hiç haklı olamaz! Misyonu, duruşu, konumu itibariyle haklı olamaz
Evet, şu anda Erdoğanla uğraşıyor emperyalist merkezler. Bu ne Erdoğanı, ne de emperyalist merkezleri aklar. Ne de bizim bu iki olguya karşı tavrımızda bir değişiklik olur. Zaten ısrarla bunu vurgulamamızın nedeni de, insanlarımızı uyarmak.
- Biraz açmanız mümkün mü?
2013ten beri ABD Erdoğana yaslanamayacağının farkında. ABDnin bunu gördüğünü söylüyoruz zaten. Suriyedeki tıkanma ve Haziran direnişi... Ortadoğuda Yeni Osmanlının tıkanması ve Türkiyede halkın belli bir kesiminin Erdoğan Türkiyesini asla kabullenmeyecek olması
Bu var. Ancak hayat bundan ibaret değil. Erdoğan ciddi bir kitle desteğine sahip ve kendini kurtarmak için her türlü işe kalkışacak biri. Yani kullanılmaya açık. ABD ile Rusya arasında Ukraynada başlayan ve tırmanan gerilim de kıymete bindi tekrar. Israrla Erdoğan bitti dememizin nedeni, yan gelip yatmak değil, emperyalist merkezlerin ve Türkiye sermayesinin bir bölümünün niyetlerine karşı uyanıklık çağrısı yapma ihtiyacı hissetmemiz. Bugün Erdoğan sallanıyor. Ancak yine gitmeyebilir, süresini uzatmak için yeni manevralar yapabilir. Ama bir şey değişmez: Halkımız için daha iyi olmayan seçenekler hazırlanıyor. Komünistler bir yandan Erdoğan diktatörlüğüne karşı mücadeleyi yükseltirken, öte yandan bu seçenekler konusunda uyarmak zorunda. Uyarırken de elbette yaşananların arka planını göstermek zorundayız. Şimdiye kadar bunu yaptık, yapacağız da. Bugün 22 Mart, Rıza Sarrafın ABDde tutuklanmasının Erdoğan açısından nasıl bir anlamı olacağının herhalde farkındayız. ABDde demokrasi var, hukuk var diye mi düşüneceğiz!
- Ne var? Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?
ABD aynı anda hem İran, hem Türkiye siyasetine müdahale ediyor. Zaten başka türlüsü mümkün değil. Erdoğanın buradan hasar almaması mümkün değil. 2015 başından itibaren Türkiyede kritik siyasi aktörlere ABD gerekirse darbenin önünü açacak bilgisi fısıldandı. Bu bir yandan AKP içindeki bazı unsurları cesaretlendirmek amacını taşıyordu, bir yandan da Türkiye siyasetinin yeniden yapılandırılmasını. Şimdi artık fısıldanmıyor, açık açık yazılıyor.
- Türkiye siyasetinin yeniden yapılandırılması derken kastettiğiniz HDP mi?
Yalnız HDP değil. HDP ve CHP
HDPnin, genel olarak Kürt siyasetinin AKP destekçiliğini ilk söyleyen ve eleştirenlerdeniz. Ancak HDPnin aniden AKP karşıtlığının şampiyonluğunu yapacağını da biz söyledik ve bunu bazı güçlerin Erdoğansız bir Türkiyeyi tercih etmeye başlamaları ile açıkladık. HDPnin Haziran seçimleri öncesinde CHP kitlesine nasıl büyük bir hızla yaklaştırıldığı, orada benimsenmesi için uğraşıldığını hep beraber gördük. Erdoğan da gördü ve bu süreci durdurmak için yeni hamleler yaptı. Ne CHP ne HDP bu hamlelere yanıt verebildi ve bu kez Türkiye yeni bir şiddet hatta savaş sarmalına girdi.
- PKK liderlerinden Cemil Bayık Erdoğan, AKP düşünceye kadar mücadele edeceklerini açıkladı, Murat Karayılan ise çözüm sürecine geri dönülmesi çağrısı yaptı. Diyarbakırdaki Newroz mitinginde de mesajlar AKPyi masaya döndürme doğrultusundaydı...
Bunlar birbiriyle çelişmiyor. Şu anda barış söyleminin AKPde bir karşılığı yok. Şu anda vurgusunun altını özellikle çiziyorum. Sıkışan Erdoğanın ne yapacağını kestiremeyiz. Kürt siyasetinin de ilkelerle hareket etmediği ortada. Ancak şu andaki veriler Erdoğanın işinin çok zorlaştığı yönünde. Çıkış kapısı bulmakta zorlanacak. Bulduğu çıkış kapısı Merkel Avrupası ama orada işler iyi gitmiyor. Merkel güç durumda, dahası Brüksel bombalamaları sonrasında göçmen anlaşması askıya alınabilir.
- Brüksel saldırılarının Türkiye ile ilgili boyutu olabilir mi? Tam da Erdoğan Brükselde bombalar patlayabilir dedikten birkaç gün sonra
IŞİDin bütün büyük eylemlerinin bir mantığı var. Komplocu düşünmüyorum; bu kadar ince iş eylem yapan pek az örgüt var. Brükseldeki saldırıların bir intikamdan ibaret olduğunu düşünen aldanır. Erdoğan terör herkesi vuruyor diyebilir ancak Türkiye IŞİDin destekçisi olarak görülüyor ve her geçen gün bu daha fazla telaffuz ediliyor. Ben bu saldırının Türkiye-AB ilişkilerine dönük bir boyutu olduğuna inanıyorum. Bundan ibaret değildir ama kesinlikle böyle bir boyutu vardır.
- Türkiyedeki bombalara dönecek olursak
Ankaradaki son patlamadan sonra, kaotik bir sürece girdiğimizi, bombaların bu nedenle patladığını yazdınız, buna bazı eleştiriler geldi
Buna mı? Türkiyenin kaotik bir sürece sokulmak istendiği ve patlamaların buraya denk düştüğü tezinde bir özgünlük bile yok; buna itiraz etmek için uzayda yaşıyor olmak gerekir. soL yazarlarının ve benim yazdıklarımızda özgün olan bu değildi. Özgün bir şey varsa, Türkiyede yaşanan kimi gelişmelerin tutarlılığı ve devrimci bir konumlanışın koordinatlarıydı.
- Türkiyede darbe tehlikesi var mı?
Yetmez ama evetçilerin çok gürültü çıkardığı sırada Türkiyede askeri darbe olasılığı yoktu. Bugünkü dengelerde ABDnin desteklemediği darbe olmaz. Bugün var. TSKnin Erdoğanın emrinde olduğunu söylüyorlar; bu işler öyle olmuyor. Üç gün sonra Erdoğan yalnızlaşırsa kimse şaşırmasın. Evet, darbe seçeneklerden biri. Ancak ben AKPyi içeriden çözeceklerini düşünüyorum. Darbe söylentileri bu işe yarıyor. Ama bir noktadan sonra söylenti olmaktan çıkabilir.
- Peki Erdoğancı bir darbe mümkün değil mi?
O darbe yapılmadı mı daha!
- Yani asker destekli açık bir İslamcı faşizm?
Bakın, Erdoğan bugünkü haliyle dahi sistemi fazlasıyla zorluyor. Kapitalizmin iç dinamikleri daha fazlasına ancak savaş koşullarında izin verir. Ancak ABD ve Rusya arasındaki gerilimin belli bir noktada kontrol altına alındığını görüyoruz. Putinden anti-emperyalist bir kahraman çıkarmak isteyenler azıcık üzüldü ama Rusya bugünkü haliyle kendi üzerindeki kuşatmanın hafiflemesinin ötesinde bir iddia taşıyamaz. Şu anda ABD ve Rusya arasındaki yumuşama son derece kırılgan, ani dönüşlere gebe ama en azından bundan 3-4 ay öncesine göre daha kontrollü. Erdoğan için kötü haber bu. Elinde Rus kartı da kalmadı. O uçağı düşürmeyecekti!
- Ancak içeride bu kadar güçlü bir desteği varken, neden açık bir kanlı faşist diktatörlük kurmasın?
Bunu denemeyeceğini söyleyemem. Ancak faşizm kişisel ihtirasların ya da tercihlerin ürünü değil. Sermayenin bugün buna ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Altını çizeyim: Bugün. Ayrıca unutulan bir mesele var. Türkiyede darbeler her zaman kentli nüfusun desteğiyle gerçekleşti. Farklı bir içerikteydi ama 27 Mayıs da bir askeri müdahaleydi ve kent merkezleri Demokrat Partiyi yalnızlaştırdı. 12 Mart ve 12 Eylül de, huzur arayan ve emekçilerden orta sınıflara kadar tüm kentli yığınları aldatarak iktidara geldi. Bugün huzur arayışı artık AKPye yaramıyor. Kimi solcuların küçümsediği modernist kentli nüfus bugün AKP faşizminin kurumsallaşmasının önündeki temel engel. Örgütsüz, pusulasız olmasına rağmen. Haziranda, Gezide bunların bir bölümü harekete geçti. Türkiyede büyük kentleri, kent merkezlerini kontrol etmeden mutlak iktidar kuramazsınız.
- O halde siz bu kesimleri yine aldatmaya dönük bir tezgâhtan söz ediyorsunuz. Yani AKPye seçenek oluştururken bir tuzak kurulacak.
Kuşkunuz olmasın. Bu kesimlerin öfkelerini gösterdiler ve sonra çaresizlik hissine kapıldılar. Çaresizlik kabulleniş demektir. Erdoğanı değil ama Gülü, darbeyi, ne bileyim başka çözümleri kabul edecek haldeler. Buna karşı harekete geçmeyeceksek komünistler ne işe yarayacak? Ve en doğrusu, bu sahte çözümleri boşa çıkaracak bir içerik ve hızda mevcut siyasal iktidara karşı açık, net bir mücadeleyi örgütlemek.
- Az önceki konuya dönmek istiyorum. Kentli modernist bir kesimden söz ettiniz. Peki bu kesimler Türkiyede sosyalizm mücadelesine omuz verebilirler mi?
Bakın, bu kesimin içinde şu anda açığa çıkmayan ciddi sınıfsal ayrımlar, karşıtlıklar var. Kent merkezlerinde sadece orta sınıfların yaşadığını sanmak bönlüktür. Türkiye işçi sınıfının en gelişkin, en eğitimli, örgütlenmeye en açık kesimi büyük kentlerde, bu kentlerin merkezlerinde yaşıyor. Bunlar orta sınıf reflekslerine açıklar ve bu çok doğal. Ancak bu kesimlerin aklını özgürleştirmek için mücadele etmeden, sosyalizmin Türkiyede bir geleceği yok.
- Peki Erdoğan gidiyor mu?
Bu soruya yanıt vermemeliyiz. Şunu söylemeliyiz: Hesaplaşmayı halk yapmalı. Emperyalistlerin, tekellerin ne kadar sahtekâr olduğunu bilmemiz yeterli. Onların derdi kendi düzenleri, çıkarları. Buna karşı çıkmaksa bizim görevimiz. Müneccimlik yapmayacağız, uyaracağız. AKP iktidara geldiğinde uyardık, Ergenekonda uyardık, Arap Baharında uyardık, çözüm sürecinde uyardık, Selocan çıkışında uyardık, şimdi de uyarıyoruz. Evet bütün bu süreçlerde öngörülerde bulunduk ancak tahminde bulunmak için değil, doğruda durmak ve doğru yerden müdahale etmek içindi. Erdoğanı götürecekler bu anlamda bir hava tahmini değil, uyarıdır. Devrimcilerin siyasi analizi başka türlü olamaz. Gider ya da gitmez, bu ayrı. Ancak baskın eğilimi bulmak zorundayız. Ortalamacılıkla, her şeyi söyleyerek devrimci tavır geliştiremezsiniz. Arap Baharında Arap halklarının öfkesi vardı elbette, bunu da söyledik. Ama bunu herkes söyledi; bu işin emperyalist bir tezgâha denk düştüğünü söylemekti önemli olan. İş işten geçtikten sonra değil, başlangıçta. Sağlıklı bir sınıfsal bakışınız varsa, gerçekleri çarpıtmıyorsanız, risk almaktan korkmazsınız. Erdoğan gidiyor mu sorusuna yanıt aramayalım. Gitmeli diyelim. Bugün Özgür Şen yazdı, Türkiyede halkın önündeki kilidi açar, açabilir. Devreye girilebilir, emperyalizmin, ılımlı gericilerin, sermayenin oyunu bozulabilirse. Ve herhalde Erdoğana sahip çıkacak değiliz.
http://www.amedtoday.org/mobil/haber/7324/kemal-okuyan-erdogan-gidiyor-mu.html