III.1) VE
Yıllar sonra hatırlayıp utanacak çocuklarımız
Cesaret sayıldığını doğruluk denen şeyin.[49]
Anlattıklarım ardından bana, sosyalist sektörel ülkeler topluluğunun 1989daki likidasyonunu anımsatanlar da olacaktır.
Belirteyim: Yıkılan ya da ölen radikal sosyalizm değil, bir uygulamasıdır. Sosyalist dalganın çekilmesi ardından işçi sınıfı devrimcilerine düşen görev, yeni yollar, yeni dinamikler, yeni kılavuzlar bulmak değil; Marksizm-Leninizmi güncelleyerek, yeniden ayakları üzerine dikmektir.
Bu mümkündür. Sürdürülemez kapitalizmin III. Büyük Bunalı ile dünyanın dört bir yanından derinlerden çatırtı sesleri geliyorken; miadını doldurmuş kapitalizm artık sağlam durmakta zorlanıyor.
Emperyalist kapitalizmin, Sovyetler Birliğinin çözülüşünü takip eden, Tarihin sonunun geldiği palavrası eşliğinde kurduğu ideolojik hegemonya nihayete eriyor.
Dünya zalimler için hiç de dikensiz gül bahçesi değil. Onların küreselleşme diye adlandırdıkları süreç, Sovyetler Birliği ve sosyalist sistemin çözülmesine karşın kapitalist sistem içi çelişkileri çözmedi. Aksine bu çelişkilerin daha da derinleşmesine ve dünyanın yeniden paylaşımı temelinde tekrar tarif edilmesine giden yolu açtı. Büyük krizle birlikte iyice su yüzüne çıkan ve kendini şimdilik yeni ve farklı statüko arayışları biçiminde dışa vuran çelişkilerin, çok daha sert çatışmalara kapı açması kaçınılmaz.
Görünen odur ki kapitalizmin lale devri artık geri dönmemecesine kapanmıştır.
Ancak dünya emekçilerinin verdikleri tepkiler, hâlâ kapitalist sistemin aşılmasına dönük bir nitelik taşımıyor. Zira bu hareketlenmelere, sistemin alaşağı edilip yerine insanlığı sınıfsız, sömürüsüz bir topluma ulaştıracak sosyalizmin geçirilmesini öngören bir akıl ve siyasal özne(ler) öncülük edemiyor.
Bu tür bir öncülüğün yokluğu, kitle hareketleri ve taleplerinin sistemin sınırları içinde, en fazlasından daha katlanılabilir bir kapitalizm arayışı çerçevesinde kalmasına yol açıyor. Bu durum ise, artık tamamen bir kriz yönetim sistemine dönüşmüş kapitalizmin, bu tepkileri belli oranlarda yatıştırmasını ve kendi varlığını tehdit etmeyen bir çerçevede tutabilmesini sağlıyor. Bu, bir ucunda artık daha fazlasını veremeyecek egemenlerin, diğer ucunda sistem içi nafile beklentilere sahip emekçilerin bulunduğu çözülmesi imkânsız bir kördüğüm anlamına geliyor. İşte dünya, bu kördüğüme kılıç atacak özneyi/özneleri bekliyor.
Bu özne(ler) kim olacaktır? Sorunun cevabı açıktır: 1917de düğüme kim kılıç atıysa yine o/onlar, yani komünistler, Marksist-Leninistler
Birincisi, insanlık şimdiye kadar, kendisini tüm sömürü ilişkilerinden kurtaracak daha ileri bir özne yaratamamıştır. İkincisi, bugün komünistlerin insanlığı sosyalizme, komünizme taşıyabilmesinin objektif koşulları yüz yıl, hatta elli yıl öncesine kıyasla kat be kat artmıştır. İnsanlık büyük bir teknolojik ilerleme kaydetti, eğitim ve kalifikasyon düzeyi yüz yıl öncesiyle karşılaştırılamayacak derecede yükseldi.
Yani insanlığın ulaştığı düzey, eldeki olanaklar kâr amacıyla değil, kamusal yarar gözetilerek kullanıldığında sınıfsız topluma doğru yürümeyi sağlayacak maddi-teknik zemini sağlamış durumda. Dahası dünya artık son derece küçüldü, böylece hem patlak verecek sosyalist devrimlerin hızla yayılabilmesini, hem de ancak küresel ölçekte kurulabilecek sınıfsız topluma doğru yürünebilmesini mümkün kılan bir durum ortaya çıktı. Yani bugünkü sosyalist kuruculuk ve komünizme ulaşma girişimlerinin başarı şansı, daha önceki girişimlere oranla çok daha yüksek.
Bu koordinatlarda anımsanması gereken, İnsan ne iyi ne de kötüdür; durum ve şartlar onu ne yapıyorsa odur. İnsan durum ve şartlarla meydana geliyorsa, durum ve şartları insanca yapmak gerekir, vurgusuyla Karl Marxın, Gerçi maddi güç ancak maddi güçle yenilebilir; üstelik, maddi yaşam koşulları bilinci, düşünceyi belirler, ama kuram da, düşünce de kitlelere mal olunca maddi güç hâline gelir, saptamasıdır
N O T L A R
[1] 13 Mart 2016 tarihinde Kaldıraçın Ankarada düzenlediği Başka Bir Dünya Mümkün
Örgütleyecek Güç Sensin başlığıyla düzenlediği sempozyuma sunulan tebliğ
Kaldıraç Dergisi, No:177, Nisan 2016
[2] Karl Marx.
[3] Bkz: Aydın Ördek, İmkân ve Kaynak Olarak Komünist Ütopya, Mülkiye Dergisi, No:36 (3), 2012, s.147153; Bir Eylem Felsefesi-Komünist Manifesto ve İktidar Mücadelesi, Kolektif, çev: Tonguç Ok, Evrensel Yay., 2014; Çağdaş Marksizm İçin Eleştirel Kılavuz, Hazırlayanlar: Jacques Bidet-Stathis Kouvelakis, çev: Şükrü Alpagut, Yordam Kitap, 2014; Jodi Dean, Komünist Ufuk, Çev: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yay., 2014; Jean Jaures, Demokrasi, Barış, Sosyalizm, çev: Asım Bezirci, Evrensel Yay., 2013.
[4] Rusyada Kamuoyu Araştırması: Sovyet Sistemine Dönelim
, Radikal, 18 Şubat 2016
http://www.radikal.com.tr/dunya/rusyada-kamuoyu-arastirmasi-sovyet-sistemine-donelim-1513269
[5] Eski Sovyet cumhuriyetinden bir fabrika işçisi, bizzat yaşadığı emekçiler toplumunun çöküşünü şöyle özetliyor: Herkesin işi vardı. Okul ve mesai saatlerinde sokaklarda yaşlılar dışında kimseyi göremezdiniz. Rusya dağıldı. Fabrika kapandı. Hepimiz işsiz kaldık. Çocukları okuldan aldım. Perişan olduk.
Reel sosyalizmler
Nihaî hedefleri devletin kuruyup gitmesi idi. Zıt doğrultulara savruldular. İşçi sınıfı iktidarları oluşturabildiler mi? Tartışmalıdır. Ama, emekçi toplumları inşa ettiler. Ve bugünün dünyasından çok farklı bir düzenin yetmiş yıl yaşayabileceğini gösterdiler. Kıymetlerini bilelim; hatırlayalım. (Korkut Boratav,
Reel Sosyalizmler: Kıymetlerini Bilelim; Hatırlayalım, Birgün Pazar, Yıl: 12, No: 422, 12 Nisan 2015, s.8.)
[6] Yenilgiye uğrayınca umutsuzluğa kapılma, her başarısızlıkta bir zafer isteği yatar.
[7] Thomas Jefferson.
[8] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş: Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, Çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1992, s.73.
[9] Her kapitalist ülkede, sermayeyle emek arasında kaçınılmaz olarak yalpalayan çok geniş bir küçük burjuva katmanı her zaman vardır. Proletarya zafere ulaşmak için, önce, diğer birçok şey dışında, burjuvazi ile onun küçük burjuva müttefikleri arasındaki kopukluğu ya da ittifaklarının sağlam bir temelden yoksun olduğunu, vb. hesaba katarak, burjuvaziye karşı belirleyici saldırısı için doğru ânı seçmek zorundadır. (Vladimir İlyiç Lenin, Bolşevikler ve Proletarya Diktatörlüğü, Türkçesi: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı: 270, Nisan 2010.)
[10] Devrime karşı birleşenler, otokrasidir, saraydır, polistir, bürokrasidir, ordudur ve bir avuç aristokrasidir. Halkın öfkesi ne denli büyükse, askeri birlikler o denli güvenilmez olurlar, bürokrasi o denli yalpalar. (V. İ. Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, Çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1978, s.100.)
[11] Yaşar Ayaşlı, Teoride ve Güncelde Devrim, 21 Mart 2015
http:// www.sendika.org/ 2015/ 03/ teoride-ve-guncelde-devrim-yasar-ayasli/
[12] Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, Çev: Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yay., 2000.
[13] Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çev: Sevim Belli, Sol Yay., 2011.
[14] Ütopya Yunancada ou ve topos sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur. Ou olmayan, topos ise yer anlamına gelir. Yani olmayan yer demektir ütopya. Ortaçağın karanlık ve baskıcı ortamında evrensel zenginlikler bir avuç feodal aristokratın elinde toplanıyor, insanlar yarı köle biçiminde emeklerinin karşılığını alamadan bu derebeylerine hizmet ediyor, bireysel özgürlükler, toplumsal adalet ve hak arayışları yok sayılıyordu. Bu kaos ortamında özgür, adil ve herkesin mutlu olduğu bir toplumsal düzen özlemine ilişkin eserler verildi. Bunların arasında en önemlileri Thomas Moreun (1478-1535) Ütopia, Tommaso Campanellanın (1568-1639) Güneş Ülkesi ve Francis Baconun (1561-1626) Yeni Atlantis adlı eseridir.
Aslında ilk ütopik devlet örneği önce Platon tarafından herkesin bildiği Devlet adlı eserle İsadan önce verilmiş, toplumun iki üst katmanını (yönetici ve asker sınıfı) içine alan bir sosyalizm düşlenmişti. Thomas More ise eserinde tümüyle sınıfsız bir toplum düşünmüş, eşitlik ilkesi uyarınca özel mülkiyeti yasaklamıştı. Tüm dinlere ve dinsizlere aynı sevgi, saygı ve hoşgörü içinde yaklaşmış, savaştan özenle kaçınmıştır. Campanella, mevcut devlet yapısı karşıtlığı nedeni ile yaşamının 27 yılını tutuklu geçirmiş, eserinde o da mal, mülk, kazanç ayırımına karşı çıkmış, ülkenin dünya görüşüne bilim ve felsefeyi egemen kılmıştır. Devletin başına ülkenin en bilge kişisini geçirmiş, ideal toplum düzeninin doğayla uyumlu olmasını şart koşmuştur. Ülkede çarşı- pazar alışverişini ve para kullanımını kaldırmıştır. Her iki düşünür de çalışma saatleri 4-6 saatle sınırlandırılmıştır. Bacon ise yapıtını bilim toplumu ütopyası üzerine kurgulamış, her şeyin din üzerine kurulu olduğu Ortaçağın Hıristiyan devlet tasarımına bir alternatif sunmuştur.
[15] William Shakespeare.
[16] 1870 yılında Fransaya karşı açtığı savaştan sonra 18 Mart-28 Mayıs 1871 tarihleri arasında Pariste başlayan ayaklanma ile 21 Martda yapılan yerel yönetim seçimlerinde devrimciler kazandıklarından Komün yönetimi kuruldu.
Paris Komününün yayımladığı programa göre, devlet dine verdiği desteği çekecek; Fransız Cumhuriyet takvimi kullanılacak; iş saati on saat ile sınırlandırılacaktır.
İşçiler tarafından kamu işlerini, belediye sınırları içinde ve devlete başvurmadan yönetmek amacıyla gerçekleştirilen devrimci bir girişimdi.
Hükümet birlikleri, Komüncülere karşı 21 Mayıs 1871 tarihinde saldırı başlattı, 20.000 Komüncü öldürüldü. Ayrıca 38.000 kişi tutuklandı. 8.000e yakın kişi sınır dışı edildi.
[17] Komünün laiklik mücadelesi konusundaki tutumunu -Marx ve Engelsden- aktarırsak: 2 Nisan günü Komün, din ve dini kurumlar ile devleti tamamen ayırmış, din işleri bütçesini kaldırmış; bütün kiliseler kamulaştırıp dini görevliler öncelleri olan havariler gibi, inanların sadakaları ile yaşamak üzere, özel yaşamın dünya işlerinden dingin el çekmişliğine gönderilmişlerdir. Gene bir kaç gün sonra; bütün dinsel simge, dua ve dogmaların, kısacası herkesin bireysel vicdanı ile ilgili her şeyin okullardan uzaklaştırılması kararlaştırılmıştır.
[18] Diktatörlük, toplumun bir kesiminin, toplumun geri kalan kesimi üzerinde, doğrudan doğruya zora dayalı egemenliğidir. Tutarlı tek devrimci sınıf olan proletaryanın diktatörlüğü, burjuvaziyi devirmek ve karşı-devrim çabalarını defetmek için gereklidir. Proletarya diktatörlüğü öylesine büyük bir önem taşımaktadır ki, böyle bir diktatörlük gereğini yadsıyan ya da yalnızca sözde kabul eden kişi, sosyal-demokrat (komünist) partinin üyesi olamaz. Bununla birlikte, bazı durumlarda, istisnai olarak, örneğin bazı küçük ülkelerde, komşu büyük bir ülkede toplumsal devrimin gerçekleştirilmesinden sonra, küçük ülke burjuvazisinin, eğer direnmenin boşunalığına ve postunu kurtarmayı yeğ tutmasının daha doğru olacağına inandırılırsa, iktidarı barışçıl yoldan teslim etmesi olasılığı da yadsınamaz. (Vladimir İlyiç Lenin, Emperyalist Ekonomizm-Marksizmin Bir Karikatürü, Çev: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı, 2014.)
[19] Vladimir İlyiç Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği, Sol Yay., 1978, s.93.
[20] Bob Marley.
[21] V. İ. Lenin, Devlet ve Devrim, Türkçesi: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı: 240, Nisan 2009.
[22] Bizim öz yönetim ve demokratik özerklik konusunda yaptığımız vurgular parti programlarımızın vurgularıdır aynı zamanda. Biz bunu Türkiyenin demokratikleşmesinin ve demokratik cumhuriyetin temeli olarak görüyoruz. Çok önemli bir zemini olarak görüyoruz. Ama öz yönetim ilanları ve öz yönetim süreci geride bıraktığımız süre içinde terör ve bölücülükle yaftalamıyoruz. Bu çok yanlış bir şey, bölge halkı ve öz yönetim ilanı gerçekleştiren halkımız bölünmek için değil birleşmek için öz yönetim ilan ediyor. Öz yönetim şu demek, demokratik ve idari tanzim. Yani yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir. (HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ Siirtte, Milliyet, 23 Ekim 2015
, http://www.milliyet.com.tr/hdp-es-genel-baskani-yuksekdag-siirt-siirt-yerelhaber-1029269/)
[23] Devletsiz bölgeler yaratarak öz yönetimi sürdürmek ne kadar gerçekçi ve tutarlı fikriyattır? Silahlı mücadele aracılığıyla yürütülecek öz yönetim devrimi mi?
[24] Ekim Devriminde büyük kitleler sokaklara dökülmedi. Büyük kitlesel yürüyüşler yapılmadı; çok sayıda işçi, asker, hatta sıradan vatandaş sokakları doldurmadı. Petrograd halkı, bunun yerine günlük normal işleriyle ilgilendi. Bir yere kadar, ayaklanma neredeyse kansız oldu; Leninin kendisi de ayaklanmanın çok kolay olmasına hayret etti. Kışlık sarayın ele geçirilmesi sırasında elbette ara sıra ateş edildi, ama saraya saldırı, Sergey Ayzenştaynın yarı belgesel Ekim filminde gösterdiği gibi, çarpışmalarla, açılan yoğun ateşler altında gerçekleşmedi. Bazıları kazara, sadece dokuz denizci ve altı saray muhafızı öldürüldü. (en etkileyici olay, asker ve seyirci kalabalığının sarayın devasa şarap mahzenini ele geçirip, kızıl muhafızlar ve birlikler onları dışarı çıkarana kadar çarın kaliteli şaraplarını alırken yaşandı.) Hükümet ayaklanmacı birliklere büyük bir uysallıkla teslim olmuştu. Çok zayıf bir direniş gösterdiler -hükümetin emrinde çok az askerî güç vardı- ve ADKnin [askerî devrim komitesi] ayaklanmayı tamamlaması için 30.000 kızıl muhafız, denizci ve asker yetmişti. (Murray Bookchin, 1905ten 1917ye Rus Devrimleri, Çev: Ali İhsan Başgül, Dipnot Yay., 2013, s.293.)
[25] Antonio Gramsci, İtalyada İşçi Konseyleri Deneyimi, İşçi Demokrasisi, 1919, Belge Yay., İkinci Baskı, s.14-16.
[26] Eşit olanın, eşiti üstünde hâkimiyeti yoktur.
[27] Tam boşanma özgürlüğü yasalaşalı bir yıl dolmak üzere. Meşru-gayrimeşru çocuk ayrımını ve siyasal kısıtlamaları kaldıran bir kararnameye imza attık. Dünyanın başka hiçbir yerinde emekçi kadınlar için eşitlik ve özgürlük böyle eksiksiz bir şekilde gerçekleşmemiştir. Köhnemiş yasaların esas yükünü kadın işçilerin taşıdığını biliyoruz. Tarihte ilk kez bizim yasalarımız kadın haklarını çiğneyen her şeyi ortadan kaldırmıştır. (Vladimir İlyiç Lenin, Bolşevikler ve Proletarya Diktatörlüğü, Türkçesi: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı: 270, Nisan 2010.)
[28] Karl Marx.
[29] Karl Marxın sevdiği söz, homo sum; humani nihil a me alienum puto/ ben bir insanım; ve insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir
[30] Karl Marx.
[31] Eğer bir gün partinin çıkarları ile halkın çıkarları karşı karşıya gelirse, tavrımız halkın çıkarlarından yanadır, der İbrahim Kaypakkaya
[32] Kapitalizm kendi mezar kazıcılarını yaratır, diyen O, varoluş sorununu sermaye-emek çelişkisi bağlamında ele alıp, bu çelişki çözülmedikçe emeğine yabancılaşan insanın gerçek anlamda var olamayacağının altını çizerek eklerdi: Tarihte her ne olmuşsa, başka türlü olamadığından öyle olmuştur, derdi.
[33] V. İ. Lenin, Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Öğesi, Marx, Engels, Marksizm, Sol Yay., ikinci baskı, s.78.
[34] 3-5 Nisan 2015 tarihleri arasında Hamburgda Kapitalist Moderniteye Karşı Meydan Okumak başlığıyla düzenlenen Konferansta, Marxın emek-değer teorisine yönelik eleştiri yapıldı
Konferansa yansıdığından anlaşıldığına göre kapitalizmin ekonomik temeli konusunda Kürt hareketinin ve Öcalanın derin, geniş ve kapsamlı araştırmaları bulunmuyor. Kapsamlı bir ekonomik teoriden (değer teorisi, para teorisi) yoksunluk, Marksist olmayan teorilerin etkisini artırmaktadır. Özellikle İmparatorluk adlı kitabı yazanların (M. Hardt ve A. Negri) değer teorisine yönelttikleri eleştirilerden etkilenen Öcalan şöyle demişti: İmparatorluk yazarları değer teorisini ele alıyorlar, değer ölçülemez diyorlar. Bazı sonuçlara ulaşıyorlar. Marxın değer teorisi yanlış. Aslında Kapitali de çok iyi inceleyemedim, ama son tahlilde işçi sınıfı ile burjuva sınıfının birleşip pay alma savaşıdır.
Değer teorisi konusunda da şöyle diyor Öcalan: Ananın yaptığı gibi ücretsiz işçiliği nereye koyacağız? Çocuğu büyütmesi, ona bakması, ev içinde verdiği emek ölçülemez. Öcalan aslında Kapitali de çok iyi inceleyemedim diyor. Evet, Öcalan Kapitali iyi incelemiş olsaydı, inanıyorum ki, (M. Hardt ve A. Negri) değer teorisine yönelttiği eleştirilere karşı dururdu. Umarım Öcalan, Kapitali derinlemesine inceleme olanağı bulur. Marx, emeğin değerinin ölçülmesini hiçbir şekilde savunmaz. Çünkü Marxa göre emek değer üretir, ama emeğin değeri yoktur. Marx, kapitalist sistemin ekonomik analizini yapıyor ve emek ve iş-gücü arasında ayrım yapıyor ve emeğin neden ve nasıl iş-gücüne dönüştüğünü incelemeye çalışıyor.
Kapitalizm-Değer ya da Gücün Birikimi? başlığı altındaki sunumda Kenan Ayaz, Öcalana atıf yaparak Marxın emek-değer teorisinin yanlış olduğunu ileri sürdü. Aslında sunumun başlığı bile sorunludur ve diyalektik olmayan bir bakış açısını sergilemektedir. Kapitalizmi, sadece devlet gücü birikimine indirgemek, kapitalist ekonominin mantığını anlamamak demektir. Oysa kapitalizm, hem sermaye hem devlet gücü birikimidir. Daha doğrusu, kapitalizm sermaye birikimi üzerinden iktidar gücünü geliştirirken, tersi de doğrudur. İktidar gücünü, sermaye birikiminin hizmetine koşar. Devletlerin, bankaları kurtarma operasyonu başka ne anlama gelebilir ki. Marxın Kapitalinin 4. Cildini ve Grundrisseyi okumayan insanların, ekonomik konularda geniş bilgiye sahip olmayanların konferansta Marxın emek-değer teorisini eleştirmesi Marxa büyük bir haksızlıktır.
Marxın emek-değer teorisini açıklamadan önce, ilkin bu teoriye geçmişteki saldırılara ve daha sonra Marxın değer teorisi hakkında bazı düşünülerin görüşlerine kısaca da olsa bakmak gerekiyor. Sonra emek-değer teorisini açıklamak uygun görünüyor. (Yener Orkunoğlu, Kapitalist Moderniteye Karşı Meydan Okuma Konferansının Düşündürdükleri ve Bazı Eleştiriler, 22 Nisan 2015
http://www.sendika.org/2015/04/kapitalist-moderniteye-karsi-meydan-okuma-konferansinin-dusundurdukleri-ve-bazi-elestiriler-yener-orkunoglu/)
[35] Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, Çev: Arif Gelen, Sol Yay., 2006.
[36] Konfüçyüs.
[37] Yaşar Ayaşlı, Marksizmin Bitmeyen Revizyonu, 30 Ocak 2016
http://sendika9.org/2016/01/marksizmin-bitmeyen-revizyonu-yasar-ayasli/
[38] Hasan Bülent Kahraman, Yani Önce Kafa..., Sabah, 2 Şubat 2015, s.20.
[39] Berkant Gültekin, Cem Eroğul: AKP Tarihsel Gelişimi Terse Çevirmek İstiyor, Birgün, 12 Şubat 2015, s.6.
[40] V. İ. Lenin, Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky, Türkçesi: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı: 330, 2011.
[41] Friedrich Engels, Anti-Dühring, Çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1977.
[42] Steven Wright.
[43] Devrimciler örgütü, her şeyden önce ve esas olarak devrimci faaliyeti meslek edinmiş kişilerden oluşmalıdır. Böyle bir örgütün üyelerinin bu ortak vasfı dikkate alındığında, işçilerle aydınlar arasındaki ve hele hele farklı meslekler arasındaki her türlü ayrım tamamen kaldırılmalıdır. Bu örgüt zorunlu olarak çok geniş tutulmamalı ve olabildiğince gizli bir yapıda olmalıdır
Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz. Öncü savaşçı rolü, ancak en ileri teoriyi kılavuz edinen bir partiyle yerine getirilebilir. Kitlelerin kendiliğinden kabarışı ne kadar büyük, hareket de ne kadar yaygın olursa, sosyal-demokrasinin (komünistlerin-y.n) teorik, siyasal ve örgütsel faaliyetinde daha ileri bir bilinç göstermesi gereği o ölçüde artar
Siyasal sınıf bilinci, işçilere ancak dışarıdan taşınabilir, yani ancak ekonomik mücadelenin dışından, işçilerle patronlar arasındaki ilişkiler alanının dışından taşınabilir
Somut anlamda eylem çağrıları, ancak eylem yerinde yapılabilir; ancak bizzat harekete girişenler ve bunu anında yapabilenler böyle tesirli çağrılarda bulunabilirler. Biz sosyal-demokrat (komünistlere-y.n) yazarlara düşen görev, siyasal teşhirleri ve siyasal ajitasyonu derinleştirmek, genişletmek ve yoğunlaştırmaktır. (Vladimir İlyiç Lenin, Ne Yapmalı?-Hareketimizin Can Alıcı Sorunları, Türkçesi: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı: 274, Nisan 2010.)
[44] J. Milton.
[45] Evet, kapitalizm her şeyi, resmi, edebiyatı, müziği ve hatta güzelliği alınıp-satılır bir meta hâline getirdi. Sadece fabrika işçileri değil, aynı zamanda bilim insanları, avukatlar, şairler, ressamlar, hepsi yaşamak için kendilerini satmak zorundalar. Ama tüm bu insanlar, kendilerinin de işçi olduklarının ve ortak bir düşmanları bulunduğunun farkına vardıklarında ne olacak? Birbirlerini tamamlamak için bir araya gelecekler. Ama sadece kendi ülkelerinde değil, bütün dünyada; çünkü kapitalizmin her zaman dünya pazarına ihtiyacı var, sloganı da serbest ticaret! onun ihtiyacı tüm dünyayı özgürce ve aylak aylak dolaşıp kâr ve daha fazla kâr yapmak. Ama bunu yaptığında istemeyerek de olsa ortaya bir dünya kültürü çıkarıyor. İnsanlar tarihte hiç olmadığı kadar sınırları aşıyor. Fikirler sınır tanımıyor. İşte tüm bu süreç ve olgular ortaya yeni bir süreç çıkarmak zorundadır...
[46] Karl Marx, 1844 El Yazmalarında, Paranın gücü ne kadar büyükse, benim gücüm de o kadar büyüktür. Paranın nitelikleri, benim niteliklerim ve özsel güçlerimdirler... Ben çirkinim, ama en güzel kadını satın alabilirim. Demek ki ben çirkin değilim, çünkü çirkinliğin etkisi, itici gücü, para tarafından yokedilmiştir. Bireyselliğim bakımından, ben kötürümüm, ama para bana yirmidört ayak sağlar; öyleyse kötürüm değilim; ben kötü, namussuz, vicdansız, kafasız bir insanım, ama para saygındır, öyleyse sahibi de; para en yüksek iyiliktir, öyleyse sahibi de iyidir, para beni ayrıca namussuz olma güçlüğünden de kurtarır; bunun sonucu beni dürüst sayarlar, der!
[47] Tarihsel değişimi belirleyen kadınların özgürleşme oranıdır. İnsanlığın zorbalığa karşı kazandığı zaferin bulunduğu nokta, kadının erkekle, zayıfın güçlü olanla karşılaştırıldığında ortaya çıkan durumdur. Kadının özgürlük derecesi toplumsal özgürlüğün doğal ölçüsüdür. Kadının aşağılanması, uygarlığın ve barbarlığın ana unsurudur. Şu farkla ki, barbarlık basit yöntemler uygularken, uygar sınıf kusur ve ayıplarını karmaşık varolma yöntemine, belirsizliğe ve ikiyüzlü bir çift anlamlandırmaya yükseltir. Kadının esaret altında tutulduğu bir toplumda, hiç kimse erkek kadar ağır bir biçimde cezalandırılmamıştır. (Karl Marx.)
[48] Leo Huberman, Sosyalizmin Alfabesi, Çev: Alaattin Bilgi, 20. Baskı, Sol Yay., 2011.
[49] Yevgeni Yevtuçenko.
http://temeldemirer.blogspot.com.tr/2016/05/radikal-sosyalizm-hala-guncel.html#.WCiz-49OJMs