Türkiyenin dört krizi ve bugün
Korkut Boratav
NEOLİBERALİZMİN DÖRT KRİZİ
Sermayenin sınırsız tahakküm programı ifadesini yeğliyorum. Yerleşik, yaygın terim neoliberalizmdir. Türkiye bu programı 1980den beri yaşıyor.
Program, aşamalar içinde uygulandı. 1989da sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile üçüncü aşamaya girildi. O tarihten bu yana da Türkiye ekonomisi dış kaynak hareketlerinde sert durma ve çıkma şokları ile dört defa karşılaştı: 1994, 1998-99, 2001 ve 2008-2009
Bu şoklar 12-13 ay sürdü. Hepsinde ekonomi küçüldü. 1994 ve 2001de ekonomik bunalım, finansal krizle de bütünleşti.
KRİZLERİN ORTAK ÇERÇEVESİ
Tablo 1de dört krizin sermaye hareketleriyle bağlantıları gösteriliyor. Krizlerin etkisi, milli gelirin küçülme oranı ile (satır 5) ölçülüyor: Krizli dönemleri kapsayan gayri safi yurtiçi hasıla on iki ay öncesiyle karşılaştırılıyor.
Dış kaynak hareketlerini iki türlü tanımlıyoruz: Yabancı sermaye ile buna yerli ve kayıt dışı sermaye akımlarının eklenmesinden oluşan toplam sermaye
Normal dönemlerde yerli burjuvazi (şirket, banka ve rantiyeler) ülke dışına sermaye ihraç eder; istatistiklerde bunlar eksi değerlerle ifade edilir. Kayıt dışı sermaye ise, AKPli yıllarda sistematik olarak artı değer almış; net giriş göstermiştir.
Dış kaynaklardaki değişim nasıl hesaplanıyor? Yabancı veya toplam sermaye hareketleri on iki ay önceki büyüklüklerden çıkarılarak (satır 1 ve 3)
Bu akımlarda, önceki döneme göre düşme veya çıkış gerçekleşince kriz başlar. Kriz boyunca değişim daima eksi değer verecek; daralma gösterecektir. Daralmanın göreli büyüklüğü ise, kriz öncesi döneme tekabül eden dolarlı milli gelir düzeyine oranlanarak hesaplanıyor (satır 2 ve 4).
HER KRİZ AYRI BİR HİKÂYEDİR: 1994
1994 krizi Başbakan Çillerin marifetidir.
Faizleri düşürme tutkusunun ilk abartılı örneğini, Erdoğandan önce Çiller verdi. Çok yüksek enflasyon ortamında iç borçlanma faizlerini zorlayarak aşağı çekmeye kalkıştı. Dış dünyada Meksika (nam-ı diğer Tekila) krizi nedeniyle tedirginlik vardı.
Bu nedenlerle on üç ay boyunca yabancı sermaye kaçışa yönelir; 16 milyar dolarlık daralma gerçekleştirir. Bu şok, 1993 milli gelirinin %6sını aşar. Yerli burjuvazi sermaye ihracını frenler; kayıt dışı para girişi de söz konusudur. Toplam sermayedeki daralma bu nedenle daha hafiftir.
Sonuç, ekonominin 1994te %5,5 oranında küçülmesidir.
1998-1999: İKİLİ ŞOK" VE KÜÇÜLME
1998-1999da Türkiye, birisi ekonomik, diğeri doğal, iki şokla karşılaştı.
1997de patlak veren Doğu Asya krizinin Türkiyeye ilk dalgası Temmuz 1998de geldi; sermaye hareketlerindeki 12 aylık daralma Haziran 1999da son buldu.
Kayıt dışı sermaye, kriz aylarında net çıkışa yöneldi. Bu nedenle toplam sermayedeki daralma (20 milyar dolar), yabancı sermayedeki daralmayı (17,3 milyarı) aştı.
Bu dışsal şokun milli gelir üzerindeki etkisi de sınırlı kalacaktır: 12 ayda %1,9 oranında küçülme
Ne var ki, Ağustos 1999daki büyük deprem, küçülme ivmesini yılın ikinci yarısına da yayacaktır. Milli gelirde bu iki etkiyi birleştiren değişim (1999un tümünde yüzde 3,7lik küçülme), tabloda yer almıyor.
BİR IMF KLASİĞİ: 2001
2001 krizinin kökeninde ve yönetiminde IMF programları belirleyici oldu. AKPye iktidar kapısını açan bu teşhisi, zamanında ayrıntılarıyla tartıştık. Burada tekrarlayamayız. Tuhaf anekdotları (anayasayı fırlatma), politika oyunları (Kemal Dervişin siyasî kariyeri) hâlâ hatırlanır.
Doğu Asya krizinin son dalgası 2000 sonunda Türkiyeye ulaşır. Dış kaynak hareketlerindeki göreli daralma (yüzde olarak 7,3 ve 8,6) önceki iki krizden daha serttir. Milli gelir üzerindeki (%5,7 oranında küçülme) etkisi de keza
Hem yerli burjuvazi, hem de karanlık (kayıt dışı) çevreler bunalımın derinleşmesine katkı yapmıştır. Yerli sermaye çıkışları, kriz boyunca hızlanmıştır. Kriz öncesinde net giriş gösteren kayıt dışı akımlar da 2001de yön değiştirmiştir.
2008-2009 KRİZİ "TEĞET" DEĞİLDİR
Metropol kapitalizminin 2007de başlayan krizi, Ekim 2008de Türkiyeye yansıdı. AKP iktidarı, bu bakımdan bunalıma doğrudan katkı yapmadı.
Ne var ki, Türkiye bu kriz dalgasından en sert etkilenen Güney ekonomilerinden biridir. Zira, 2002-2007 yıllarındaki canlı uluslararası sermaye hareketlerinin yarattığı rehavet ortamına AKP tam teslimiyet göstermiş; ekonomi, kriz ortamına yüksek dışsal kırılganlıklar içinde girmişti.
Yabancı sermaye hareketleri sert (milli gelire oranla %11e yakın) bir daralma gösterdi. Ancak, bu şoku hafifleten iki etken önem taşıdı.
İlk olarak Türkiye burjuvazisi, krizin sürdüğü on üç ay boyunca, sermaye ihracına son verdi; dış dünyadaki kaynaklarından 8 milyar doları aşan bir toplamı Türkiyeye getirdi.
Kayıt dışı (karanlık) sermaye akımları da kriz dönemince 12 milyar dolar civarında net giriş göstererek AKP iktidarına güçlü destek sağladı. Cemaat kasalarından bankalara aktarılan veya Körfez dünyasından akan esrarengiz fonlar söz konusu olabilir.
Bu iki kaynak sayesinde, toplam sermaye hareketlerindeki daralmanın milli gelire oranı (%5,5) yabancı sermayeden kaynaklanan şoku yarı yarıya hafifletti.
Sonuç, elbette, teğet geçme değildir: Ekim 2008-Eylül 2009 döneminin milli geliri, on iki ay öncesinin yüzde 7,9 altındadır.
GELELİM BUGÜNE: TEMMUZ 2016 VE SONRASI
TÜİK, 2016 Temmuz-Eylül döneminde milli gelirin %1,8 oranında daraldığını tahmin etti. Yeni milli gelir hesaplarını şimdilik tartışmayalım. Ekonominin bu tempoda küçüldüğünü kabul edelim ve aynı üç ayın dış kaynak hareketlerini on iki ay öncesiyle karşılaştıralım.
Tablo 2de bunu yapıyoruz: Yabancı sermaye ve toplam sermaye hareketleri ilk ve son satırlarda yer alıyor. (Son satır, ilk üç satırın toplamıdır.) 2016daki sermaye hareketlerinin 2015 verilerinden çıkarılması değişim kalemini (sütun 3) veriyor. Eksi değer, daralma anlamındadır. Son sütun ise, daralmanın 2015in Temmuz-Eylül dönemine ait dolarlı milli gelire oranını veriyor.
Üç ayı kapsayan sermaye hareketlerini, Tablo 1deki bulgularla karşılaştıralım. Temmuz-Eylül 2016da yabancı ve toplam sermaye hareketleri düşmüştür; ancak, daralmanın göreli boyutu (milli gelire oranı) önceki dört krizin altındadır. Toplam sermaye hareketlerindeki düşme, esasen çok sınırlıdır.
İki yıl arasında dış kaynak hareketlerindeki en çarpıcı değişme, 2015in ilk üç ayında 9,3 milyar dolar sermaye ihraç eden yerli burjuvazinin, bu yıl dışarıdan Türkiyeye döviz aktarmış olmasıdır.
Bir adım daha atalım. Bu hafta açıklanmış olan (ve Tablo 2ye almadığımız) Ekim 2016 bulgularını da değerlendirmeye ekleyelim: Ekimde sıcak para (porföy yatırımları) çıkmış, dış borçlanma ise fazlasıyla artmıştır. Dört ayı, Temmuz-Ekim dönemini. 12 ay öncesiyle karşılaştıralım: Yabancı sermaye hareketlerinde daralma devam etmektedir; ama 9,1 milyar dolara inerek; yani yavaşlayarak
Daha da önemlisi, hem kayıt dışı, hem de yerli sermaye hareketlerinin olumlu katkıları sayesinde son dört ayda toplam sermaye hareketleri de artık daralma değil, net artış göstermektedir.
***
Görüldüğü gibi, Türkiyeye dönük sermaye hareketleri Temmuz sonrasında çalkantılı seyretmektedir. Yabancı sermayenin daralma eğilimi, kayıt dışı ve yerli sermaye hareketleri tarafından telafi edilmektedir.
Önceki dört krizde, hem yabancı, hem de toplam sermaye kalemlerinin (farklı tempolarda da olsa) daraldığını ve bu durumun 12-13 ay boyunca sürdüğünü de gösterdik.
2016 son bulurken dış kaynak hareketlerinin Türkiye ekonomisini bir kriz ortamına sürüklediği henüz ileri sürülemez.
2017nin ilk altı ayı bu bakımdan belirleyici olacaktır.
http://ilerihaber.org/yazar/turkiyenin-dort-krizi-ve-bugun-64833.html