Rejim, Avrupa ve avuntulu umutsuzluk
Metin Çulhaoğlu
Türkiyedeki rejimin son dönemde kimi Avrupa ülkeleriyle ipleri iyice germesi genellikle şöyle yorumlanıyor: Bunlar, tarafların referanduma ve seçimlere yönelik yapay gerilimlerdir; ortam bir süre sonra yumuşayacak, durum normale dönecektir
İsraille, Rusyayla da böyle olmadı mı?
Söylenende belirli bir gerçek payı olsa bile kulağa fazla güncelci ve pragmatik gelmektedir. Bizse meselenin bu kadar basit ve kısa vadeli olduğu kanısında değiliz.
Nedeni de siyasetin genel bir kuralından kaynaklanıyor. Şöyle: Siyasetin kalın çizgilerinde, geçmişten gelen belirli bir birikmişliği ve geleceğe dönük kimi niyetleri hiç barındırmayan, salt güncele odaklı bir pragmatizm bulmak çok güç, hatta imkânsızdır
O zaman meselenin Avrupa tarafını bir yana bırakıp Türkiyedeki rejime bakalım. Durumu kişilerin meczupluklarına ve dar pragmatizme indirgemeyeceksek şöyle ya da böyle bir rasyonalite bulmak zorundayız.
Türkiyede rejimin, tutturduğu çizgiye içteki belirli güç odaklarının, örneğin sermaye sınıfının ne diyeceği gibi bir derdi yoktur. Diğer çevreler ayrı, ama en azından sermaye sınıfı için böyledir. Bu sınıf rejimin çizgisini tamamen benimsediğinden, bu çizgiyle hiçbir sorunu olmadığından değil; kendi asgari gereklilikleri karşılandığı sürece her şeyi sineye çekmeye hazır bir kişiliksizlikte olduğundan
Rejimin, Avrupa Birliği üyeliği gibi bir derdi de yoktur. Bu işin bittiğini diğer taraf, yani Avrupa ne kadar biliyorsa Türkiye de o kadar bilmektedir. İki tarafın birbirine Ama AB kriterleri
diye diş göstermeye çalışması ise tam bir oyundur, sahtekârlıktır.
Sadece bunlar mı?
Biz daha ötesinin olduğu kanısındayız.
***
Saray rejimi, daha doğrusu Erdoğan, referandumdan Evet çıkacağına emindir. Parti teşkilatının, yöneticilerinin, hatta bakanların Hayır paniği içinde oldukları yazılıp çiziliyor. İhtiyatla yaklaşmak, en azından Erdoğana teşmil etmemek gerekir.
Bu durumda, Avrupa ülkeleriyle olan gerilimi Evet oylarını artırmaya yönelik bir pragmatizm darlığında görmek yerine aynı gerilime ülkeyi ve toplumu evet sonrası için şekillendirme çabalarının bir parçası olarak bakmak daha yerinde olacaktır.
Tekrar ediyoruz: Avrupayla yaşanan gerilim Evet için bir zorlamadan çok Evet sonrası için hazırlıktır. Rejim, toplumu, istenilen her şeklin verilebileceği plastik bir malzeme olarak görmekte, bu bakış neyi gerektiriyorsa kendince onu yapmaktadır.
Aslında modüler bir tarzdır ve Hayır çıksa bile toplumun en azından istendiği gibi şekillendirilen kesimine dayanarak sürdürülecek direncin aracı olacaktır.
Başka?
Dar pragmatizm ötesinde başka ne var?
Erdoğanın Eyyylerinden ve salvolarından Trump ABDsinin henüz nasibini almamış olması dikkate değer bir noktadır. Rejim ABD ile AB, en azından ABnin sağlam kazığı sayılan ülkeler arasındaki gerilimi bilmekte, böyle bir durumda AByi kendince şamar oğlanına çevirmekte bir risk görmemektedir. İşin içinde bölge varsa; Suriye, IŞİD, Kürt sorunu, Rakka gündemi varsa, bu başlıklarda ABnin gözden çıkarılabilir, ABDnin ise öyle olmadığını da bilmektedir.
Kısacası, evet oylarını artırma operasyonu ötesinde, AB ile olan gerilimin daha uzun dönemdeki mantığı, az önce anlatılanlarla birlikte ABD ile AB arasındaki gerilimlerden yararlanıp bir yer tutma çabasıdır.
***
Bir boşluk kaldı: Diyelim rejim Evet çıkardı
Toplumu, en azından onun önemlice bir kesimini istediği gibi şekillendirdi
Elindeki bu malzemeyle ne yapacak? Böyle bir Türkiye bugünkü dünyada nereye oturacak, neyi temsil edecek?
Burada eğri oturup doğru konuşmak zorundayız.
Erdoğan Türkiyesinin günümüz kapitalist sisteminde uluslararası camianın engelli çocuğu durumuna düşeceği, uygarlığın ikrah edip dışladığı, kimsenin itibar etmediği bir ülke zavallılığıyla onun bunun şamar oğlanına döneceği gibi düşünceler, Kemalistlerden liberallere, oradan solun belirli kesimlerine nüfuz etmiş bir yanılsamadır.
Rejim, kazın ayağının böyle olmadığını, ne yazık ki, soldan daha iyi bilmektedir.
Sol, sanki bugünkü dünya matah bir şeymiş gibi Sonra dünya bize ne der avuntulu umutsuzluk durumundan sıyrılıp Dünya ne derse desin, biz böyle bir ülke istemiyoruz dediğinde gerçekten sol olacaktır.