Madalyonun iki yüzü-Metin Çulhaoğlu
Gözlemimiz şudur:
Türkiye solunda Marksizm-Leninizm adına liberalizmin her türüne ödünsüz karşı çıktığını düşünen belirli kesimlerle, onların tam karşısında görünen liberal kesimler bir noktada aynı madalyonun iki yüzü gibidir.
Aralarında temel denebilecek bir ortaklık olduğu için
Bu ortaklığa geçmeden kendi görüşümüzü aktaralım.
Bir düşünce sisteminin, teorik bir çerçevenin ve ideolojik konumun, kendini bozucu sayılan dış etkilerden koruması, bu anlamda temiz kalması için gözüne kestirdiği, uzak durulması gerektiğini düşündüğü başlıca hasmın, aynı zamanda güncel siyasette de başlıca hasım olması gibi bir zorunluluk yoktur
Bakın, hiçbir zaman böyle olmaz demiyoruz, zorunlu değildir diyoruz
Bize, Türkiye soluna özgü ve yeni bir olgu değildir.
Eğer Marksizmden söz ediyorsak, teorik duruş ile toplumsallaşma ve pratik siyaset arasında doğrudan ve düz bir geçiş olabilseydi, dünyada Marksist siyasetten daha kolay şey olmazdı. Örneğin I. Enternasyonale baştan sona hep Marx yanlıları damga vururdu; Marksistler, Paris Komününde ana gövdeyi oluştururdu
Daha sonra da Bolşevikler, 1905ten başlayarak sovyetlerde çoğunluğu kimseye kaptırmazdı
***
Önce liberallere, daha doğrusu sol liberallere bakalım.
Kendi düşünce sistemleri, teorik çerçeveleri ve ideolojileri açısından mutlaka temiz kalıp uzak durmayı gerekli gördükleri kategoriler Jakobenizmdir; kendi sözcüklerini kullanacak olursak elitizmdir, tepeden inmecilik dedikleri şeydir, pozitivizmdir
Bir duruştur, üstelik kendi içinde tutarlılık da taşıyabilir. Gelgelelim, budur, böyledir diye örneğin modern Türkiyenin tarihinde ne olumsuzluk görülüyorsa hepsini dönüp dolaşıp Kemalizme bağlamak normal değildir.
En hafifiyle takıntı diyebiliyoruz...
Gerçekten de, bugün, 2017 yılında bile Türkiyede bir düşünce sistemi başat ve güncel hasım olarak karşısında hala Kemalizmi görebiliyorsa normal sayılması mümkün değildir.
Obsesif-kompulsif bozukluğa az kalmıştır.
***
Yukarıdakini tersine çevirirsek önümüzde bu kez solun ortodoksluk iddiasındaki kimi kesimlerini buluruz.
Bu kesimlere göreyse, Marksist, giderek Leninist ve komünist düşüncenin temiz kalması ve olabildiğince uzak durması gereken asıl hasım liberalizm olduğundan, ülkedeki güncel siyasal tehlikenin de liberalizm olarak ilan edilmesi gerekir. İlki nasıl her taşın altından Kemalizmi çıkarıyorsa bu da her olgunun, her gelişmenin kaynağında liberalizmi bulur. Yok, Tayyipmiş, şovenizmmiş, milliyetçilikmiş, İslami faşizmmiş, bunlar hep yüzeysel, gelip geçici şeylerdir; aslında hepsinin arkasında liberalizm durmaktadır. Kim bilir, belki bütün bunları solu yolundan saptırmak için tezgâhlayan da odur
Üst akıl bu, boru mu?
Tekrar ediyoruz: Belirli bir düşünce sisteminin kendi içinde anti-Kemalist olması da, bir başkasının her soydan ve boydan liberalizme aman vermez bir düşmanlık beslemesi de normal sayılabilir; normal olmayan, madem böyle, güncel siyasetteki baş düşmanlarım da bunlar olmalı sonucuna sıçranması ve bunda ısrar edilmesidir.
***
Peki, neden böyle yapıyorlar?
İşte bu sorunun yanıtlanması o kadar kolay değildir.
Kimileri için kolay olabilir: Emperyalizmin hizmetine girmekten kariyerizme, sermaye uşaklığından örgütü konsolide etme çabalarına, tarihi yeniden okuma heveslerinden biz başkayız snobizmine kadar çeşitli nedenler sıralanır ve işte budur denir
Gelgelelim, şairin dert çok, hem dert yok sözüne benzer biçimde, bir olgunun açıklanmasında işaret edilen neden sayısının çokluğu, neden bulunamamasının göstergesi de sayılabilir.
Pek itibar görmeyeceğini bilsek de kendi düşündüğümüz nedeni söyleyip bu yazıyı bitirelim:
Türkiye solu, kendisi farkında olsun olmasın, en ortodoksundan en liberaline uzanan geniş bir spektrumda tarihselcilikten çok yapısalcılığa yatkın bir kafa yapısına sahiptir
Bir düşünce sisteminin, teorik bir çerçevenin ve ideolojik konumun, kendini bozucu sayılan dış etkilerden koruması, bu anlamda temiz kalması için gözüne kestirdiği, uzak durulması gerektiğini düşündüğü başlıca hasmın, aynı zamanda güncel siyasette de başlıca hasım olması gibi bir zorunluluk yoktur
Bakın, hiçbir zaman böyle olmaz demiyoruz, zorunlu değildir diyoruz
Böyle söylemiş ve devam etmiş M. Çulhaoğlu. Kuşkusuz Çulhaoğlu'nun sözlerinin üzerine söz söylemek hiç de kolay değil ama, ben bu paragrafta söylediklerinin çok da doğru olduğunu ve daha doğrusu altı çizilerek çok daha fazla açıklanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum. Bu kadar basit olmamalı.