CHP'yi nasıl saklasak?-Metin Çulhaoğlu
Türkiyenin siyasal yaşamında 40 yılı aşkın mazisiyle artık oturmuş, özel bir sektör vardır: CHP eleştirisi sektörü
Bu sektörün özelliği, inanılmaz bir çeşitlilik içermesidir. Sağcılar, solcular, ulusalcılar, sosyalistler, liberaller, ortacılar, kanaat önderleri, Kürt siyasetçileri, toplumda adları akile çıkmış kişiler, köşe yazarları, medyanın muhabirleri, stajyerleri, duayenleri ve elbette CHPnin kendi üyeleri ve yöneticileri bu sektörün her daim faal unsurlarıdır.
Uzlaşma, konsensüs, mutabakat gibi şeyler söyleniyor ya; başka konularda bulamasanız bile az önce sıralanan unsurların hepsini bir araya getirseniz CHPnin iyi yönetilmediği konusunda mutlaka anlaşacaklardır.
CHP eleştirisi sektörünün dış temsilciliklerinden biri CHP kuyrukçuluğu eleştirisi alt sektörüdür.
Son dönemlerin HDP kuyrukçuluğu eleştirisi ortaya çıkıncaya kadar sosyalist çevrelerde rakipsiz kalmıştır. Ama bugün bir rakibi olsa bile CHP kuyrukçuluğu eleştirisi alt sektörü önemini hala korumaktadır.
***
CHP kuyrukçuluğu, CHPli olmayan, onun çok daha solunda duranların ama siyasal ikbal için ama siyasal gerçekçilik adına bu partiye son tahlilde hayırhah bakmaları, CHPden her şeye rağmen çok şey beklemeleri, seçimlerde oy vermeleri/istemeleri vb. olarak bilinir.
Dar ve yetersiz bir tanımdır.
Asıl CHP kuyrukçuları, CHPli olmadıkları halde sanki başka iş yokmuş gibi sürekli bu partinin yönetiminde yer alanlarla uğraşanlar, düşünsel mesailerinin önemli bir bölümünü CHPnin ne yaptığında gerçekten solda yer alabileceği konusuna ayıranlardır
Önce partinin Türkiyedeki sermaye düzeni içindeki sağlam yerine ve sigorta olma işlevine dair kesin ve keskin değerlendirmeler yapıp ardından niye şunu şunu yapmıyor diye kıyameti koparanlardır
CHP dediğiniz gibi bir partiyse niye şunu şunu yapsın ki?
***
Peki, CHP söz konusu olduğunda sorunun özü nasıl tanımlanabilir?
Bizce mesele basittir:
15 yıllık AKP iktidarı öyle bir fiili durum ortaya çıkarmıştır ki bu fiili duruma mevcut kurumsal-hukuksal yapı içinde kalarak, bu yapının araçlarına başvurarak karşılık verilmesi artık mümkün değildir. CHPnin sorunu, bunu görmemesi ya da görmek istememesidir. Örneğin, 1920 yılından bu yana en itibarsız, en işlevsiz dönemini yaşayan bir Meclisten her şeye rağmen medet umup bu kurumun bir de Gazi Meclis diye adeta kutsanması yapılacak iş değildir, ama yapılmaktadır.
Meclis Gazi ise, darbe kontrollü değildir; darbe gerçekten kontrollü ise tutup Meclise Gazi unvanı verilmesi abesle iştigaldir.
CHPnin sorunu, AKPnin/Saray rejiminin yarattığı fiili durumun ne anlama geldiğini kavrayamamasıdır. 1950lerde Demokrat Partiye, 1970lerde Milliyetçi Cephe iktidarlarına karşı dururken başvurabildiği kurumsallıkların yerinde yeller estiğinin ayırdına varamamasıdır.
Türkiyeyi etkileyecek uzantıları olsa bile parti olarak kendi sorunlarıdır, öyle kalmalıdır.
***
Sosyalistlere gelince; yapılacak en iyi iş, CHPyi kendi iç sorunları konusunda rahat bırakarak ve bu partide gelişen süreçlerinin bugünkü rejime karşı verilecek mücadele açısından belirleyici olacağı gibi düşüncelerden uzak durarak kendi örgütlenme ve cepheleşme gündemine yoğunlaşmaktır.
Ama işe böyle yaparsak CHP üzerinde basınç oluştururuz mantığıyla başlayarak değil; işin hakkı verildiğinde yola çıkış amacı bu olmasa bile zaten bir basınç oluşacağını bilerek.
***
Başa dönersek, CHP eleştirisi sektörünü bir düzene sokmak, katılımcı sayısını azaltmak ve sektörü sadeleştirmek için bir önerimiz olacak. Sektörde yer almak isteyenlere uygulanacak basit bir test aracılığıyla:
Şu CHPyi sarımsaklasak da mı saklasak sarımsaklamasak da mı saklasak tekerlemesini hiç teklemeden üst üste üç kez tekrarlayabilenler sektöre kabul edilmeli, yapamayanlar dışarıda bırakılmalıdır.
Test, CHP üye ve yöneticilerine de uygulanmalıdır.
Belki ortalık biraz ferahlar.
SOSYALİSTLERİN CHP İLE İMTİHANI
Bilim (ve siyaset) dünyası o kadar kafa patlatmasına karşın bugüne kadar iki konuya net bir yanıt üretemedi.
Birincisi Neandertaller ile Sapienslerin ilişkisi, ikincisi de CHP ile sosyalistlerin ilişkisi.
Aşk ilişkisi midir nefret mi, yoksa ikisi arası bir şey midir, bir türlü karar verilemedi.
İlkini antropologlara bırakalım. Onlar her yeni buluntuyla zaten bu ilişkiyi sil baştan ifade edeceklerdir.
İkinci konu ise çok daha netameli ve son derece güncel. Ve bir o kadar da tarihi.
Kendimi bildim bileli bazı sosyalist grup ve kişilikler CHP içinde çalışmaktan, CHPyi ele geçirmekten, en azından orada bir yerlere gelip -örgütleri veya sosyalist ideolojileri adına- etkilemekten dem vururlar. Bu çizgi başarılı olmuş mudur?
Bir açıdan bakıldığında başarısız kalınmıştır. Hâlâ CHPyi sosyalize etmekten söz edildiğine göre demek ki öncekiler başarılı olamamıştır. Ama başka bir açıdan bakıldığında son derece başarılıdırlar. Çünkü CHPnin her kademedeki yöneticilerine, belediye başkanlarına, vekillerine bakıldığında çok sayıda eski sosyaliste rastlanabilir. Demek ki CHPyi ele geçirmişlerdir!
Şaka bir yana, onlarca yıllık deneyimden çıkan ders şudur: CHPyi ele geçirmeye çalışanlar CHP tarafından (daha doğrusu düzen tarafından) ele geçirilmişlerdir. CHP, sosyalistler ile düzen arasında bir köprü (tünel) işlevi görmüştür ve görmeye de devam etmektedir.
Aynı çizginin bir başka versiyonu da işi gücü bırakıp sürekli CHPyi eleştirmektir. Sanırsınız ki CHP baş düşmandır. CHPnin ne kadar pısırık, pasif, korkak, etkisiz olduğu söylenir durur; CHPye nitelikli bir genel başkan aranır, şu veya bu kliğe karşı bu veya şu klik desteklenir.
Son olarak iş, Kılıçdaroğlu Referandum gecesi kitleleri sokağa çağırmamasının nedeni olarak karşı tarafın silahlı olduğu duyumu aldıklarını söyleyince, CHP yönetiminin silahlı mücadeleyi göze alamamakla eleştirilmesine kadar varmıştır.
Oysa ne yapsın Kılıçdaroğlu? CHPnin ordusu, milis kuvveti mi var? CHP böyle bir parti mi? CHPden silahlı mücadele vermesini mi bekliyoruz da vermedi diye eleştiriyoruz? Karşı taraf silahlıysa, CHP mi yönlendirecek böylesi süreçlerde bu halkı? Dahası, CHPyi bu noktada eleştiren sosyalist, neden aynı eleştiriyi öncelikle sosyalist örgütlere yöneltmiyor?
Kısacası bu tür CHP karşıtları, aslında umutlarının CHPde olduğunu itiraf ediyorlar. Çok CHP karşıtı gibi gözükmekle birlikte, CHPlileşmenin ilk aşamasıdır bu yaklaşım. CHPyi sola çekmeyi hedefleyen bir sosyalist, solda CHPnin yapamadığı işleri yapabilen bir seçenek yaratarak becerebilir bunu ancak.
Bırakalım CHPyi CHPliler eleştirsin. Biz, bu eleştirilerinin karşılık bulamadığını gören kitlelerin gönül rahatlığıyla yönelebilecekleri bir seçenek üretmeye çalışalım; yani kendi işimize bakalım.
http://www.abcgazetesi.com/kahrolasi-mecburiyetlere-mecbur-muyuz-7793yy.htm
Cumhuriyetçilik mi? Sosyal Demokrasi mi?
Korkut Boratav
GEREKSİZ CHP TARTIŞMALARI...
Solcu, liberal, Kemalist meşrepte okur-yazar takımı, zaman zaman bir araya gelir ve siyaset tartışır. Kapışmadan, kırgınlık yaratmadan konuşabilmek için sohbet, CHPnin hali ne olacak? sorusu ile başlatılmalıdır.
İşin tuhafı, CHP yönetimini kendi meşrepleri doğrultusunda eleştiren taraflar, birbirlerine hak da verirler. Nedenleri çok farklıdır; ama, (nefret objesi olan) ortak bir hedefte birleşmek yeterlidir. Gerekçelerdeki ayrışma ile fazla ilgilenmezler.
Bu tür tartışmaları fazlasıyla gereksiz, sorumsuz bulurum. Uzak durmayı yeğlerim. CHP, yukarıda değindiğim üç akımı (seçmenleri, tabanı, örgütleri, milletvekilleri ile) bünyesinde barındıran bir partidir. Bu farklılıkların yönetime yansımaması mümkün değildir. Uzlaşmacı bir yönetim anlayışı, ne İsaya, ne de Musaya yaranacaktır. Akımlardan birine fazlasıyla yaklaşmak, diğerlerinin insafsız saldırısını tetikler.
Bu gerilimleri doğal olarak bünyesinde barındıran bir partiyi yönetmenin çok güç olduğuna hak verelim. Sorunların çözümünü CHPlilere bırakalım; parti-içi gerilimlere taraf olmayalım. Yorumlamaktan kaçınamayız; ama bunları dışarıdan yaptığımızı; parti yönetimine akıl vermek gibi bir işlevimizin olmadığını unutmayarak
REFERANDUM KAMPANYASI...
Bu söylediklerim, CHPnin 16 Nisan referandumu kampanyasında ve sonrasında izlediği çizgi için geçerli değildir. Zira, anayasa referandumu, OHAL ve KHKların özel koşulları içinde gerçekleştiği için, görsel, yazılı medyada CHP muhalefeti öne çıkarıldı. Cumhurbaşkanı, AKP, MHP liderleri anayasa değişikliğini savunurken CHPye saldırmaya öncelik verdiler. Böylece CHP, Hayır cephesini temsil etmiş oldu.
Halk sınıfları saflarında, tabanda yaygın bir muhalefet, CHP örgütlerinin dışında da sürdürüldü; başta sosyalistler olmak üzere çeşitli akımlar muhalefet yükünü paylaştı. CHP, bu nedenle Hayır cephesini temsil etmeyi tamamen hak etmedi. Yine de, kamuoyu algılamasında öne çıktı.
Bu durumda CHPnin referandum kampanyasında sürdürdüğü çizgi, parti-içi bir konu olmaktan çıkar; muhalefet cephesinde yer alan herkesi ilgilendirir. Değerlendirilmeye, eleştiriye açılır.
Daha önce yayımlanan bir tespitimi tekrarlayacağım: Referandumda bizlere aslında iki soru sorulmuştu. Birinci soru: Cumhuriyetin İslamcı bir rejime dönüştürülmesini kabul ediyor musunuz? İkinci soru: Türkiyeyi yönetecek olan Cumhurbaşkanına fiilen sınırsız dokunulmazlık sağlanmasını kabul ediyor musunuz?
Hayır cephesini kamuoyunda temsil eden CHP ise, referandum kampanyasında bu iki soruyu gündeme getirmedi. İktidar cephesinin İslamcı rejime geçiş ve yolsuzluklardan kalıcı olarak aklanma tasarımlarını eleştirmekten kaçındı. Bunun yerine, muhalefeti tek adam yönetimine karşı parlamenter demokrasiyi savunma gündemi üzerine yoğunlaştırdı.
CHPnin 16 Nisan 2017 arifesindeki konumunu eleştiri dışı tutarsak, referandum kampanyasındaki çizgisini de haklı görmemiz gerekir.
Zira, Kılıçdaroğlu yönetimi, önceki yedi yıl boyunca, AKPyi cumhuriyet değerleri açısından eleştirmemeyi bir ilke haline getirmişti. Keza, Aralık 2013te ortaya çıkan yolsuzluk dosyalarını, FETÖcü, darbeci suçlamalarıyla karşılaşmamak için gündem dışı tutmayı yeğlemekteydi.
Referandum kampanyasını parlamenter demokrasiyi savunma çizisi ile sınırlamak yanlış değildi; ama eksikti. Yedi yıllık bir gecikmeden, yani iş işten geçtikten sonra, yeni (ve kendilerine göre çok riskli) bir platforma geçiş göze alınamazdı.
BUGÜN TEK SEÇENEK: CUMHURİYETÇİLİK...
Ancak, bugün durum değişmiştir. Madem ki OHAL ve KHKlar ortamının özel koşulları CHPye Hayır cephesini temsil etme işlevini (hak etmediği halde) yüklemiştir; önümüzdeki dönemin muhalefet platformu da bu partinin iç işi olmaktan çıkar.
Türkiyenin âcil gündemi Hayır cephesini korumaktır. Bu gündemi, 2019da CHP kimi aday göstersin? sorusuna indirgemek, bu sorumluluktan kaçmaktır. Bugünün toplumsal muhalefetini, iki yıl sonrasının bir CHP sorununa dönüştürmektir..
Lidere sınırsız dokunulmazlık sağlayan İslamcı bir rejime geçiş teşhisi geçerliyse, Hayır cephesini korumak, genişletmek için, doğrudan doğruya bu olguyu açığa çıkaran bir muhalefet, bir karşı saldırı gerekir.
Referandum kampanyası sırasında iktidar cephesinin rejim değişikliği planlıyorsunuz eleştirisine karşı aşırı tedirginliğini hatırlayınız. Referandumda içerilen iki örtülü soru o cephenin zayıf noktasıdır. Yeter ki açığa çıkarılsın.
Muhalefet platformu basit tutulmalıdır: Cumhuriyet rejimini İslamcı rejime dönüştürmek ve yolsuzluklara karşı sınırsız dokunulmazlık istiyorsunuz. Neden? Bunları tekrar ve tekrar sormak; laiklik karşıtı tüm uygulamaları ısrarla vurgulamak; AKPnin astronomik yolsuzluk dosyalarını, yetimin hakkını koruma adına gündemde tutmak
Yüzde 49luk Hayır cephesini bir arada tutmak, genişletmek sadece bu gündemle sınırlı kalınırsa mümkündür. Sınırlı sözcüğünü kasten tırnak içine aldım. Aslında çok daha geniş bir gündemin filizleri içerilmektedir: Cumhuriyetçi öğesi ile tam aydınlanmaya, yani sınırsız demokrasiye uzanabilen; diğer öğesi ile kapkaççı, vurguncu ilkel kapitalizmi kamucu bir açıdan eleştiren çok daha yaygın bir filizlenme potansiyeli
SAHTE BİR GÜNDEM: SOSYAL DEMOKRASİ...
Buna karşılık, CHPde odaklanan; ancak bu partiye özgü olmayan bir başka, sahte bir gündemin Hayır cephesini pekiştireceğini, genişleteceğini düşünenler var: Sosyal demokraside birleşmek
İnsafsızlık suçlamasını göze alalım ve sosyal demokrasi tutkunu CHPli dostlara birkaç soru yöneltelim: Sosyal demokrasi, cumhuriyetçilikten kaçmanın bahanesi midir? Özgün fikirlerden yoksunluğun, bu çaresizliğin ürünü müdür? Gerici merkez/çevre analizini, tepeden inme sahte devrimcilik suçlamalarına dönüştüren laikçilik eleştirilerine katılmak mıdır? Sosyalizme husumetinizi perdeleme kurnazlığı mıdır?
Devam edelim: Şanlı tarihinin tüm birikimlerine adım adım ihanet ederek geçen yüzyılın son çeyreğinde defteri tamamen kapanmış olan sosyal demokrasiden hâlâ nasıl söz ediyorsunuz; medet umuyorsunuz?
1980 sonrasında sermayenin tahakkümünü hedefleyen neoliberalizmi sahiplenen iki akımdan biri (geleneksel burjuva partilerinin yedeği) olan sosyal demokrasi mi? 2008 krizinin finans kapital emrinde yönetilmesinin suç ortağı olan Avrupa sosyal demokrasisi mi? Orta Doğuda rejim değişikliğini hedefleyen emperyalist saldırganlığın öncüleri Blairin, Hollandeın sosyal demokrasisi mi? Tarihsel isimlerinden başka sol ile hiçbir bağı kalmamış olan, ana muhalefet konumlarını dahi yitiren, güdükleşen partiler mi?
CHPLİLERE HATIRLATMALAR...
CHPnin iç sorunlarından uzak kalmakta ısrar edelim. Ancak, bugün bir genel seçim arifesinde değiliz; İslamcı bir rejime geçişin eşiğinde dolanıyoruz. Parti çıkarlarını aşan Türkiye sorunlarıyla karşı karşıyayız. Referandum ortamında muhalefeti (hak etmeden olsa dahi) temsil ettiği için CHPlilere ülke sorumluluklarını hatırlatmakla yükümlüyüz.
Partinizin cumhuriyetçi sicilini tamamlayan bir özgünlüğü daha var: CHPnin aydınlanmacı geleneği, 1972 sonrasında sola, yani halk sınıflarına açılarak önemli bir senteze ulaşmıştı. Bu dönüşümün inşacısı olan Bülent Ecevit, tarih bilincine sahip olduğu için partisini sosyal demokrat değil, demokratik sol olarak nitelemeyi yeğledi. Cumhuriyetçilik ile emekçi sınıfların taleplerinden, özlemlerinden oluşan bir bileşkenin Türkiyede kök salabileceğini kanıtladı. 1970li yıllarda halk sınıflarının oylarıyla birinci parti oldu; iktidara getirildi.
Sosyal demokrasi tutkunu CHPlilere şunu da hatırlatalım ki, Haziran 2013 kalkışmasından bu yana Türkiyede aydınlanmacı, cumhuriyetçi değerleri; laiklik kazanımlarını savunan, emekçilere taşıyan, hatırlatanlar, bu ülkenin sosyalistleridir.
Partinizin kazanımlarını sahiplenmek, canlandırmak, geliştirmek, onlara, yani sosyalistlere, devrimcilere düşmüştür. Gafletten vazgeçin; yüzde 49luk Hayır cephesini onlarla birlikte el ele büyütün; cumhuriyetin kazanımlarını birlikte kurtarın; aydınlanmacı doğrultuda sonuna kadar genişletin.
Demokrasiyi sonuna kadar genişletmek mi istiyorsunuz? Sınırsız bir demokrasiye açılan bir güzergâha girmek için, öncelikle bu adımların atılması gerekecektir.
PUSULA | CHP ve düzen: Değişir mi?
Ahmet Tarık Yenil
Başkanlık rejimi, istediği ve referandumda alacağına emin olduğu meşruiyeti sağlayamadı. Gayrimeşru ve şaibeli sonucuna rağmen 16 Nisan referandumu, siyasette, özellikle de sol siyasette yeni bir umut yaratmış durumda. Peki umutlar yeniden CHPye mi bağlanacak?
Elbette tarih tekerrürden ibaret değil; ancak bugün sol adına yürüyen tartışmalarda neredeyse yarım asırlık başlıkların önümüze geldiğini görüyoruz. Bir kez daha tekrardan CHP içindeki tartışmalar ve iktidar mücadelesi emekçilerin önüne konmuş bulunuyor.
Referandum bitti, Hayır ne olacak?
Öncesindeki baskı, devletin bütün olanaklarının Evet için kullanılması, oy verme sırasındaki şaibeler ve sonrasındaki YSKnin gayri-meşru kararına rağmen toplumdaki direnç hattı kendini ortaya çıkarmış durumda. Referandum sonuçları, başkanlık rejiminin emekçi halkımız tarafından meşruiyeti sorgulanır bir şekilde karşıya alındığını gösterdi. Kendisini yüzde 49un temsilcisi olarak gören CHPnin ise hırsızlığa, yolsuzluğa ve sahtekarlığa karşı tutumu çok net oldu: Kitlemizi sokağa çekmeyeceğiz!
Hemen ardından Baykalın rövanşı 2019da alacağız, ortak aday çıkarmalıyız tartışması gündeme geldi. Partinin yetkilisi kim olduğu tartışılırken Kılıçdaroğlu Saadet Partisini ve sonrasında Demokrat Partiyi ziyaret etmesi CHP içindeki tartışmalar bir tarafa her kesimin ortak bir yönelim içinde olduklarını fazlasıyla göstermiş bulunuyor. Bu iki adım CHP için yetki kimde? tartışmasının da anlamsızlığını gösteriyor. Yetkinin kimde olduğunun bu açıdan bir önemi kalmıyor, önemli olan zihniyet meselesi oluyor ve CHP içindeki her yönelimin aynı kapıya -düzen siyasetine bağlanmaya- çıktığı görülüyor.
Siyaset yeniden yapılanırken CHP iç tartışmalarına kurban verilemeyecek çok geniş bir Cumhuriyetçi ve emekçi kesimin mücadele dinamiğini ifade ettiğini bilmemiz gerekiyor. Bu dinamiğin CHP tarafından AKP eliyle kurulan bu rejime entegrasyonu, bugün sol siyaset olarak yutturulmaya çalışılıyor. Sol siyaset, düzen siyasetine bağlanmadan ülkemizdeki bu dinamiği nasıl taşıyacağını daha fazla tartışmalıdır.
Emperyalizmle ilişkiler: Düzenin bekası için
Birinci Cumhuriyette kurucu parti olarak CHP devletin partisi olarak kendisini görürdü. Bugün gerici rejimin kurucu unsuru AKPdir ve CHPye muhalefet rolü düşmüştür. AKP devlet partisi haline gelince CHP muhalefet partisi olarak bugün İkinci Cumhuriyet rejiminde bir rol değişikliğine gidilmiştir. Ancak son kertede her iki parti de gerek sermaye düzeni gerekse emperyalist sistem içinde bir tanıma sahiptirler. Rejim değişikliği bir tarafa kapitalist sistem ve burjuva sınıf iktidarı aynı şekilde devam ediyor çünkü
Meclisten neden çekilmiyorlar? Sine-i millete neden dönmüyorlar? Bu soruların, bu anlamıyla, CHP açısından bir karşılığı bulunmuyor. Çünkü bu partinin tek iktidar olanağı düzene tutunmaktır ve son tahlilde başkaca bir hedefi ve programı ise bulunmamaktadır. Bu gerçek, zaman zaman oy veren ilerici yurttaşlarımızı çıldırtan bir geri muhalefet çizgisine dönüşse de siyasetin yasaları bu şekilde işlemektedir. CHP temsil ettiği sınıfın çıkarları gereği sömürü düzeninin bekasından yana bir parti olarak sosyalist ya da düzen karşıtı bir siyasal hareket olarak asla görülemez. CHP içinde sosyalist kesimlerin varlığı ise, CHPnin düzen partisi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
Günümüzde siyasette çizgiyi AKP çekmekte, CHP buna muhalefet etmektedir. Sadece son Trump ziyareti ve İncirlik üssünün kullanımına dair yapılan tartışmalar bile CHP söz konusu olduğunda ne dediğimizi yeterince göstermektedir. Her iki başlıkta da CHP; Erdoğanın başarısızlığına vurgu yapmış, kendilerinin ABD emperyalizmi ile daha sağlıklı ve nitelikli ilişki kuracaklarını açıkça dillendirmişilerdir. İncirlik Üssünün kapatılması değil Alman emperyalizminin kullanımına nasıl açılacağı örneğin CHPnin gündeminde olmuştur.
Sonuç; tek adamlığını ilan eden, tüm yetkiyi ve erki elinde toplayan, güçlü devlet güçlü iktidar sloganına CHPyi de ikna eden Erdoğana muhalefet. Bu karşıtlık toplumda, emekçi halkımızda ise bir yanılsama yaratıyor. Düzen muhalefeti, karşıtı tarafından belirleniyor; yönsüzlüğü, programsızlığı ve hedefsizliği kendisine destek olan, oy veren toplumsal dinamikleri düzenin bekası için düzenin içerisinde tutmaya yarıyor.
CHP nereye açılıyor?
Programsızlık, yönsüzlük ve hedefsizlik bir zafiyet değil; bilinçli bir tercih olarak karşımıza çıkıyor. Sağ cenahın CHP veya sosyal demokrasi eleştirileri aslında bir şikayet içermiyor. Halktan kopma, din karşıtlığı, ülkenin bağımsızlığı vurgusu-yalnızlaşma, anti demokratik parti yönetimi vs. Bütün bu şikayetler aslında CHP zihniyetini şekillendiriyor ve son kertede CHPyi sağa çeken bir işlev görüyor.
Şu örnek sanırız en etkileyici olanı: Siyasal İslamın uydurmalarından biri olan Kutlu Doğum haftası etkinlikleri tartışması. Yıllarca neredeyse devletin resmi kutlaması haline getirilen, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Cemaatin bir oyunu olarak sunulan bu etkinliklere Kılıçdaroğlunun konuşmacı olarak katıldığını unutmayalım. Siyaset sağa ve siyasal İslamcılığa eğildikçe CHPde aynı tarafa meylediyor; bu durum siyasetin başka bir yasası olarak karşımıza çıkıyor.
Mesele altı ok, kuruluş felsefesi olmaktan çıkmış durumda. CHP siyasette ve ideolojide liberalleştikçe sağa doğru kayıyor. Çünkü bugün AKP eliyle kurulan gerici İkinci Cumhuriyet rejiminde düzenin merkezi sağa kaymış, bu çizginin solunda bulunan CHP de çizgiyle birlikte sağa doğru yol almış-almaktadır.
Demokratik Anayasa: Sosyalistler bu gömleği giyecek mi?
Referandum sonrası yeni rejimin kurulma süreci düzen siyasetinde de yeniden yapılanmayı beraberinde gerektiriyor. Düzen muhalefeti çeşitli sancılar barındırsa da bu sürecin bir parçası olarak yerini almaya çalışıyor.
Demirtaşın Demokratik Cumhuriyet-Dolmabahçe mutabakatına dönüş açılımı ile CHPnin Demokratik Anayasa söylemi paralel olarak dillendirilmeye başlandı. Açıktır ki düzen muhalefeti referandum sonrası ülkede ortaya çıkan direnç hattını bu bağlamda 2019 yılına bağlamaya çalışıyor.
Bugün sosyalistlere giydirilmek istenen gömlek demokratizm adı altında gerici rejime onay mekanizmasının kurulmasıdır. Sosyalistlerin CHP tartışması içine çekilerek CHPnin bir alternatif olarak gösterilmesi, emekçileri ve cumhuriyetçi kesimleri içinde barındıran Hayırcıları gerici düzene entegre etme arayışı ile eşdeğer bir durum olarak görülmelidir.
Emperyalizmle uyumlu, düzenin bekası için uğraşan, zengin sınıfın çıkarlarını savunan, gerici rejime ayak uyduran bir muhalefet isteniyor.
Sosyalistlerin gündemi bu muhalefet ile nasıl dans edeceğini hesaplaması değil, bağımsız devrimci bir sosyalist odağın nasıl ortaya çıkacağını tartışmasıdır. Sabırla, emekle, sosyalist cumhuriyet şiarı ile.
http://gazetemanifesto.com/2017/05/28/pusula-chp-duzen-degisir-mi/
Korkut Boratav ne öneriyor: Düzen solu ile ittifak çıkış mı?
Ali Ateş
Hemen hemen aynı günlerde Korkut Boratavın, görüşlerini yansıtan ve biri bizzat kendi kaleminden çıkan iki yazı yayınlandı. Birinci yazı, 10 Mayıs 2017 tarihinde Korkut Boratav: İslamcı rejime karşı mücadele temel olmalı başlıklı birgun.net haber sitesinde çıktı. (http://www.birgun.net/haber-detay/korkut-boratav-islamci-rejime-karsi-mucadele-temel-olmali-158784.html) Hemen ardından 12 Mayıs 2017 tarihinde Cumhuriyetçilik mi? Sosyal demokrasi mi başlıklı köşe yazısı ile ilerihaber.org sitesinde. (http://ilerihaber.org/yazar/cumhuriyetcilik-mi-sosyal-demokrasi-mi-71705.html) Korkut Boratav bu iki yazının yayınlanmasından kısa bir süre sonrada Ankarada NHKMde gerçekleşen bir söyleşiye katıldı.
Gerek Boratavın genel görüşlerini yansıtan birgun.net sitesinde yayınlanan yazıda ve gerekse ilerihaber.org sitesinde kendi kaleminden çıkan yazısında bazı noktaları belirgin hale getirmek gerekiyor. Çünkü, nereden bakılırsa bakılsın, CHPye seslenen ve CHPnin ne yapması gerektiğini anlattığı yazıların altında aslında düzen karşıtı sosyalist hareketin CHP ile ilişkisini de tarif etmektedir.
Genel olarak referandum sonrası yüzde 49luk Hayır blokunun nasıl bir muhalefet hareketine dönüştürülmesi gerektiği üzerine düşüncelerini ifade ederken, CHPnin hatalarını ortaya koyup ne yapması gerektiğini belirtmektedir. Her iki yazıda haklı olduğu ve mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken noktalar elbette bulunuyor. Ancak yazının eğer bir doğrultusu varsa, sosyalistler açısından, bu noktanın açık olarak ortaya konması zorunludur.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!
Bu iki yazının, sosyalistleri ilgilendiren tarafı ise, CHPye seslenirken aslında sosyalist hareketin ne yapması gerektiğini üstü kapalı ifade etmesidir. Aslında Boratav, sosyalistlere, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla minvalinde mesaj vermektedir.
Örneğin Boratav: Sosyalistlerin ve cumhuriyetçilerin, tam aksine, yukarıdaki iki soruyu açıkça gündeme getirerek karşı hegemonya kurmaları gerekir. %49luk Hayır blokunu ayakta tutacak, genişletecek ana muhalefet gündemi şudur: Cumhuriyet rejimini İslamcı rejime dönüştürmek ve yolsuzluklara karşı sınırsız dokunulmazlık istiyorsunuz. Neden? CHP de bu platforma katılmaya zorlanmalıdır. Bu partinin acil sorunu, sosyal demokrasiyi değil, açıkça cumhuriyet değerlerini sahiplenmektir. Hayır blokunun pekişmesine, genişlemesine ancak bu doğrultuda katkı yapabilir. (birgun.net sitesi)
Bu satırlar, açık olarak sosyalistlere, CHP bu platforma katılmaya zorlanmalıdır denilerek, sosyalistlerin CHP ile ortak bir platformda buluşmasını önermektedir. Net olarak görüleceği üzere, CHP tartışması üzerinden sosyalistlerin CHP ile ortak bir platformu zorlaması gerektiğini dolaylı olarak ifade eden bir politik bir önerme ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Aslında bu görüş yeni bir görüş değildir. Yıllardır sosyalizm mücadelesinin CHP ile mümkün olacağını söyleyen ittifaklar politikasının bugünkü versiyonudur. Bu versiyon aynı zamanda sosyalist hareketten CHPye devşirilen ve CHPnin sol kanadı olarak lanse edilen devrimci demokrat grubun da ana tezidir. İster CHP içinden bakılarak isterse sosyalist hareketin ne yapması gerektiği üzerinden inşa edilsin son kertede söylenen bir düzen partisiyle uzlaşı çağrısından başka bir şey değildir.
İlerihaber.org sitesinde çıkan köşe yazısında ise Boratav önce sosyal demokrasinin iki yüzlü tutumunu tarihsel ve güncel örnekleriyle verdikten sonra CHPlilere seslenerek açık olarak şunları yazmıştır: Partinizin cumhuriyetçi sicilini tamamlayan bir özgünlüğü daha var: CHPnin aydınlanmacı geleneği, 1972 sonrasında sola, yani halk sınıflarına açılarak önemli bir senteze ulaşmıştı. Bu dönüşümün inşacısı olan Bülent Ecevit, tarih bilincine sahip olduğu için partisini sosyal demokrat değil, demokratik sol olarak nitelemeyi yeğledi. Cumhuriyetçilik ile emekçi sınıfların taleplerinden, özlemlerinden oluşan bir bileşkenin Türkiyede kök salabileceğini kanıtladı. 1970li yıllarda halk sınıflarının oylarıyla birinci parti oldu; iktidara getirildi.
Sosyal demokrasi tutkunu CHPlilere şunu da hatırlatalım ki, Haziran 2013 kalkışmasından bu yana Türkiyede aydınlanmacı, cumhuriyetçi değerleri; laiklik kazanımlarını savunan, emekçilere taşıyan, hatırlatanlar, bu ülkenin sosyalistleridir. Partinizin kazanımlarını sahiplenmek, canlandırmak, geliştirmek, onlara, yani sosyalistlere, devrimcilere düşmüştür. Gafletten vazgeçin; yüzde 49luk Hayır cephesini onlarla birlikte el ele büyütün; cumhuriyetin kazanımlarını birlikte kurtarın; aydınlanmacı doğrultuda sonuna kadar genişletin. Demokrasiyi sonuna kadar genişletmek mi istiyorsunuz? Sınırsız bir demokrasiye açılan bir güzergâha girmek için, öncelikle bu adımların atılması gerekecektir.
Boratav tarafından kaleme alınan bu görüşlerin, CHPye hitaben yazıldığından şüphe yok. Ancak iki sosyalist yayın organında bu satırların yazılması, hele hele sosyalist siyasi hareketin önemli bir kimliği olarak Boratavın bunları yazması düşündürtmelidir. Yenikapı ruhunun parçası olan ve referandumdan sonra ortaya çıkan tabloya meşruiyet katan bir CHP karşıtlığından daha çok CHPye seslenen ve sosyalistlere yakınlaşın diyen görüşler, aynı zamanda sosyalistlerin CHPye yüzünü dönmesi ve CHP ile birlikte ortak bir zemin yaratılması gerektiğini ima etmektedir.
Boratavın, Ecevite atıfla ifade ettiği görüşler ise tarihten hiç ders alınmadığını bir kez daha göstermektedir. Ecevitin devrimci ve sosyalist hareketin önünü kesmek ve toplumsal tepkiyi düzen içi kanallara akıtmak için 1970lerde ortaya çıkışını olumlayarak yazmasına katılmak pek mümkün değildir.
Düzen solu ile ittifaka hayır
Sosyalist hareketin, devrimci bir sol odak olarak ortaya çıkışını değil, düzen soluyla birlikte yol almasını yansıtan bu görüşlerin devrimci bir politik çizgiye karşılık gelip gelmediği tartışılmalıdır. Düzen muhalefeti ile ittifakı, siyaset olarak adlandırmak elbette mümkündür, ancak bunun devrimci bir siyaset olarak nitelendirilmesini, hem bugünkü koşullar açısından hem de tarihsel deneyimler ışığında, kabul etmek reformizme açılan kapıdır. Haziran Hareketinin iki bileşeninin yayın organlarında çıkan bu önermelerin, Türkiye sosyalist hareketinde kimleri ne kadar etkileyeceğini önümüzdeki günlerde elbette göreceğiz.
Türkiye sosyalist hareketi, düzen solunun yedeği olmaktan çıktığı zaman kendi yolunu açacaktır. Bugün referandumda ortaya çıkan Hayır, düzen karşıtı bir mücadeleye bağlanmalıdır. Düzen karşıtı mücadeleye bağlamanın yolu, önce düzen soluna net bir tutum almakla mümkündür.
Ne yapmalı sorusu ya da neden CHP ile değil konularına başka yazılarda değinmek kaydıyla
Ancak yıllardır CHPciliğin çare olmadığını herkes çok iyi biliyor. Söylenmesi gereken kısaca şudur: Öğrenilmiş çaresizlik kaderimiz değil
http://gazetemanifesto.com/2017/05/28/pusula-korkut-boratav-ne-oneriyor-duzen-solu-ile-ittifak-cikis-mi/