Ortadoğu bu gerilimi kaldırabilecek mi?
Erhan Nalçacı
Katara asker gönderilmesine bu köşede daha bir ay önce değinmiş ve savaş kışkırtıcı rolüne işaret etmiştim, ama olayların bu kadar hızlı tırmanacağını tahmin etmemiştim.
Suudi Arabistanın başını çektiği Körfez ülkeleri Katara 10 gün içinde yerine getirilmek üzere bir talepler listesi gönderdi. Taleplerin içinde İran ile diplomatik ilişkisini sonlandırılması, terörist gruplara desteğin kesilmesi, verdiği zararlardan dolayı tazminat ödemesi gibi maddeler bulunuyor. Taleplerden bir tanesi de Türkiyenin Katardaki askeri varlığını sonlandırmaları.
Taleplerin kabul edilmemesi durumunda talepte bulunan ülkeler ne yapacaklarını açıklamayacaklarını söylüyorlar.
Zaten Katara bir abluka uygulandığı için bunun ötesinde caydırıcı ne yapacaklarını tahmin edeceksiniz artık.
Bu gerilimin Katarın şeriatçı çetelere mali yardım yaptığı gibi yüzeye çıkan iddiaların ki doğru, yapıyor, bahane olduğu biliniyor. Bir kere Suudi Arabistanın bu konuda kimse eline su dökemez. Yugoslavyanın parçalanışından Afganistan savaşına ve Suriye komplosuna kadar Suudi devleti hep ön plandaydı ve ABDnin başlıca taşeronuydu.
Bir savaşla sonlanma olasılığı olan bu gerilimin esas nedeninin Katarın paylaştığı doğal gaz havzası nedeniyle İran ile olan ilişkisi ve Çine doğalgaz satışında Dolar yerine Yuan kullanmaya başlaması olduğu söyleniyor.
Üstelik bu gerilim, ABDnin itmesiyle Suudi Arabistan liderliğinde bir Arap NATOsu kurulmasının arifesine denk geliyor ve ABD bölgeyi defalarca imha edecek kadar silaha boğuyor.
Ortadoğudaki gerilimi kritik bir aşamaya taşıyan sadece Katar meselesi değil, Suriyede de vekalet savaşı ilk kez bu kadar büyük güçlerin birbirini doğrudan tehdit ettiği bir evreye ulaştı.
Suriyenin nüfuz bölgelerine bölünmesine ilişkin bir plan olduğunu herkes biliyor. Harita biraz karışık ve kısa bir yazıda ayrıntısıyla ele alınamaz, ama basitleştirirsek şöyle diyebiliriz. Suriyenin batısında Suriye devleti, kuzey ve güney doğusunda bazı Sünni bölgeleri ve kuzeydoğusunda bir Kürt bölgesi olmak üzere az çok uzlaşılmış bir emperyalist plan olduğu tahmin ediliyor. Şu anki çatışmaların herkesin karşısına aldığını söylediği IŞİDe karşı olmaktan çok bu olası bölgelere maddi zemin sağlanmasına ve sınırlarının genişletilmesine dönük olduğu biliniyor.
Bu koşullarda Suriye ordusu bir atak yaparak Suriye-Irak sınırına doğru yöneldi ve çatışmalar Fıratın üstündeki ve Rakkanın güneyindeki Deyrezzor etrafında yoğunlaştı. Üstelik Iraktaki Şii kuvvetler de Suriye sınırına kadar çatışarak geldiler ve Suriye ordusu ile kavuştular.
Söz konusu bölge hem Suriyenin en büyük petrol yataklarına sahip hem de ABD gözetiminde kurulacak Kürt ve Sünni bölgelerini ilgilendiriyor. Oysa ne YPGnin ne de Sünni grupların Rusyanın desteğini alan Suriye ordusu ile kapışabilecek gücü var. Bu koşullarda ABD doğrudan Suriye ordusunu vurmaya başladı. Kazara(!) bombaladılar, güneyde bir füze üssü kurdular, sonra bir Suriye savaş uçağı ABD avcı uçağı tarafından düşürüldü.
Bunun üzerine ilk kez Rusya, Fıratın batısına geçecek ABD uçaklarını vurabileceklerini açıkladı. Lavrov geçen gün Suriyenin bu kadar askeri güce çok dar gelmeye başladığını söyledi.
Ortadoğunun yeniden emperyalist paylaşımı küçük çatışmalarla mı yürüyecek, yoksa emperyalist hegemonya krizinde bir savaşın fitili mi olacak, önümüzdeki günlerde anlayacağız.
Ancak her durumda Türkiye bu kaosun içine daha çok batacak.