Trotskiy Haklı Mı Çıktı?-Özgür Şen
Devrimin 100. yıldönümünde Ekimi konuşurken Trotskiyyi atlamak olmaz. Çünkü Trotskiynin devrimdeki izi silinemez. Sonrasında ayrılan yollar ayrı bir hikayedir. Üstelik yolların ayrılması bir anda da olmamıştır.
Bu ayrılığın Ekim Devriminin öncesine dayanan kökleri inkar edilemez. Ama bunlar da Trotskiynin Ekimde bıraktığı izin önemini azaltmaz.
1917 Eylülünde Bolşevik Partinin Merkez Komitesinde süren tartışmada Leninin mektuplarını yakmayı düşünen üyelere karşın Leninin yanında pozisyon alan Trotskiy devrimin en ateşli günlerinde, ihtilalci bir ruh taşıdığını göstermiştir.
Trotskiynin o günlerde doğruda durması, Bolşeviklerin arasında olmamasına, olayları dışarıdan izleyebilmesine bağlanır genelde. Bir noktadan sonra önemsizdir. Trotskiy, Leninle birlikte devrimin çağrısına kulak vermiştir ve tarihsel açıdan en önemlisi budur.
1917 ve takip eden birkaç yıl Trotskiynin hayatının da belki en yürekli yıllarıdır. Lenin, Trotskiy ve ayaklanma çağrısını benimseyenlerin yürekli olması Merkez Komitede silahlı ayaklanmanın vakitsiz olduğunu düşünen devrimcilerin korkak olduğu anlamına gelmez. Yıllarını Çarlığa karşı mücadeleyle geçirmiş bolşevik liderleri kimse böyle itham edemez. Ama siyasi durumu doğru okuyamadıklarını, buna karşın Trotskiynin Leninle birlikte siyasi açıdan en isabetli noktada durduğunu söylemekle kimseye haksızlık yapmış olmayız.
Trotskiy, o günlerde doğru taraftadır. Hayatının her döneminde doğruda durmuş mudur peki? Ne yazık ki hayır...
Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi içindeki taraflaşmanın billurlaştığı ilk andan itibaren Lenini de şaşırtan bir kararla kendi deyimiyle hiziplerden bağımsız bir hat tutturmuştur. Lenini şaşırtmıştır çünkü eski tüfeklere bayrak açmaya hazırlanan Lenin, bu yetenekli kalemi ve çalışkan örgütçüyü kendi tarafında olacağını düşünerek liderlik mekanizmasının içine dahil etmeyi planlamaktadır. Tartışma ve ayrışma yalnızca örgüte dair değildir. Zaten dünya komünist hareketinin tarihinde yalnızca örgüte dair bir tartışma var mıdır? Trotskiynin pozisyonu da sadece örgütsel değil siyasidir de... Bu siyasi ayrımların hepsi Ekim Devrimini takip eden günlerde tekrar tekrar karşımıza çıkacaktır. Bu ayrımın Ekim Devriminin arifesinde Lenin ve Trotskiynin karşılıklı olarak birbirlerinin devrim ve örgüt hakkındaki fikirlerini benimsemesiyle geçici bir süre ortadan kalktığını düşünenler de yanılıyor. Trotskiynin örgüt fikrinin Lenininkiyle 1917 sonrasında uyuştuğu fikrini ise bizzat Trotskiynin kendi örgütlü pratiği göstermektedir.
Trotskiynin sürekli devrim tezi ise kendi ifade ettiği şekliyle hiç durmayan bir devrimin teorizasyonudur. Aşaması olmayan, ulusal sınırlara takılmayan, hiç durmayan bir devrim... Leninin devrim formülasyonu bundan farklıdır.
Ne Lenin, ne de Stalin dünya devrimi fikrini reddetmiştir. Sorun başka yerdedir. Dahası, dünya devrimi fikrinin Trotskiyye mal edilmesi en başta Marxa haksızlık olacaktır. Sınırsız ve sınıfsız bir dünya hayaline, tüm gezegene yayılmış komünist bir toplum hedefine somut bir içerik kazandıran ilk teorisyen Marxtır ve onun sadık takipçilerinden hiçbirisi Marxın komünizm anlayışının doğal ve ayrılmaz bir parçası olan dünya devrimi fikrini reddetmemiştir. Trotskiynin dünya devrimi anlayışı eldeki devrimci kazanımları yok saydıkça, dünya devrimine giden yol tanımsızlaştıkça, işçi sınıfının gezegeni fethederken ayağını hangi somut zemine basacağı belirsizleştikçe devrimcilikten uzağa düşecektir. Leninle esas fark bu uzaklaşma esnasında açığa çıkar.
Ekim Devriminin en sıcak günlerinde silahlı ayaklanmanın planlanmasına liderlik ederken, iç savaşta karşı devrimci güçlerle savaşmak için Kızıl Orduyu yeniden yapılandırırken Trotskiy ne kadar hülyalı bir adamsa, adım adım sosyalizmi kuran Sovyet liderliğine dudak bükerken, anayurdu azgınlaşan emperyalizmin faşist ordularına karşı savunmaya hazırlanan partinin adımlarını acımasızca eleştirirken o hülyalardan uzak düşmüştür.
O gün, rüya da, hülya da, hedef de Ekim Devriminin somut çıktısı Sovyetler Birliğidir. Ekimin ülkesinde rüyalar gerçektir artık. Kimse hayal görmemektedir, işçi sınıfı iktidardadır. Dünya devrimine giden yol Sovyetler Birliğini güçlendirmekten, onu emperyalizm ve faşizme karşı savunmaktan geçmektedir. Marksizmin tüm cephaneliğini haksız ve çoğu zaman yanlış bir şekilde Sovyet iktidarına karşı kullanmaktan değil...
Trotskiy tarihimizin öfkeli karakterlerinden birisidir. Bu öfke burjuvaziye karşı duyulduğunda şairanedir. Trotskiynin muhalefete düşmesinden sonra ve hatta yurtdışında sürgünde yaşarken dahi burjuvaziye duyduğu nefret ve işçi sınıfına duyduğu güveninin azaldığına dair bir işaret yoktur. Bu sonsuz öfkenin, kendisinin de hayali olan dünya devrimine giden yolda Sovyetler Birliğinin varlığının ve yaptıklarının önemini kavrayamayan bir siyasi akılda açığa çıkması ise talihsizliktir. Bu öfke ne yazık ki oldukça kısa bir süre, işçi sınıfının dünya çapındaki somut çıkarları için işlevli olmuştur. İşlevli olduğu anda ise karşımızda Ekim Devriminin Trotskiysi vardır.
Trotskiynin takipçileri ise elbette ayrı bir hikayedir. Takipçilerinin her yaptığından kendisinin sorumlu tutulamayacağı doğrudur. Ancak pek çok takipçisinin teorik ve siyasi konumlanışının köklerini Trotskiyde bulmak mümkündür. Bu konuda Trotskiy o kadar günahsız bir adam değildir. Ekim Devriminin liderlerinden birisinin takipçilerinin, bu devrimi yenilgiye uğratmak için üstlendikleri rolle tarihe geçmiş olmaları sadece talihsizlikle, kişisel yıldızların barışmaması gibi faktörlerle açıklanamaz. Tüm hayatı boyunca haklı çıktığını söylemeyi pek seven Trotskiynin sosyalizmin yenilgisini görseydi yine haklı çıktığını söyleyecekti belki. Ama çoğu zaman olduğu gibi yine yanılacaktı.
Sosyalizmin yenilgisi, hiçbir şeyi göstermediyse, dünya devrimine giden yolda, teker teker ülkelerdeki iktidarların ne kadar önemsenmesi gerektiğini, bu iktidarların varlığında sınıflar mücadelesinin nasıl devam ettiğini ve proletarya diktatörlüğünün geçici değil uzun, çok uzun zaman kalıcı bir form olduğunu gösterdi bize.
Sovyetler Birliği çözülünce Trotskiy haklı çıkmadı. Ekimin liderlerinden Trotskiy kuruluş tartışmalarında haksızdı...
http://interaktif.sol.org.tr/devrimin-uc-yuzu/