Kirli pazarlık mı? - -Aydemir Güler
CHP sözcüsünün yaptığı açıklamanın haber değeri kesinlikle var. Bülent Tezcanın söylediğine göre AKP CHPye bir kirli pazarlık önermiş.
Anlaşılan, Fethullahçı tasfiyesi biçiminde başlayıp Erdoğan kadrolaşması olarak devam eden kabuk değişiminin daha az gerilimli geçmesi için formül arıyorlar. Her parti kendi işine gelmeyen belediye başkanını istifa ettirsin, mevzu kapansın
Öneri bu ve bana sorarsanız, doğrudur, kesinlikle yapmışlardır.
Yalnız sözcü Tezcan burada durmadığı için inandırıcılığını sürdüremiyor. Desene sorun varsa üstünü örtmeyi reddettik, soruşturma açarız, savcılar da dava açsın
Ve orada sussana!
Tezcanın basına yansıyan sözlerini burjuva siyasetçilerinin desteksiz atıp tutması, esip gürlemesi olarak okuyabilirsiniz. Öyledir de. Ama her bir esintinin nereden hangi şiddetle gelip nereye gittiğinin bir manası vardır. İzleyin bakın:
Belediye başkanlarımızı yedirmeyeceğiz.
Ne yapacaksınız peki? Yerine yeni başkan seçmeyecek misiniz? Eski başkan belediyede çalışmalarını fiilen mi sürdürecek? Halkı sokak sokak örgütleyip belediyeye sahip çıkmasını mı sağlayacaksınız? Bütün belediye uygulamalarını şeffaf hale getirebilecek misiniz? Belki de karşı atağa kalkıp AKPli belediyelerin suçlarını afişe edecek, yargıya taşıyacaksınız
Hakikaten merak ediyorum.
Biz bu kumpasa ortak olmayacağız
Belediye başkanlarını görevden almak halkın iradesine kumpas kurmaktır.
Hımm
Belediye başkanı başka partiden olunca halkın iradesi akla gelmez mi? Kürt belediyelerinden söz ediyorum. CHP yıllardır çok sayıda yerleşimde, Tezcanın deyimiyle halkın iradesine kurulan kumpasa karşı ne yaptı? Seksenden fazla HDPli belediye başkanının sekizi için parmağınızı kımıldattınız mı?
Belediye başkanlarımızın verilmeyecek bir hesabı yoktur.
Emin misiniz? AKP dönemi belediyeciliğin kentleri yaşam değil rant alanı haline getirmesine CHP nasıl bir direnç göstermişti? Genel olarak bakıldığında CHP belediyeciliği AKP belediyeciliğine öykünmekten öteye geçmemiştir. Çok laf yalansız, çok para haramsız olmazmış diye de ekleyeyim. Laf atmak için değil, yalnızca emin misiniz diye sormak için
Belediyeleri saran taşeronlaşma konusu peki? AKP, kaldırmayacağını başından beri biliyorsak da, sarf ettiği sözlerle taşeron uygulamasının meşruiyetini yok etmiş oldu. CHP ne yaptı bugüne kadar?
* * *
Aslında sorular daha çoktur. Tezcan görevden alınan veya ara ara tehdit edilen CHPli belediye başkanlarının CHPli olduklarına emin midir?
Beşiktaş belediye başkanının sözlerine bakılırsa kendisi Erdoğancıdır. TKP Hazinedarın ne olduğunu geçenlerde bir açıklamayla anlattı (http://haber.sol.org.tr/toplum/tkp-halkin-iradesi-konusunda-karari-halk-...), ben uzatmayayım.
Ama isterseniz İstanbulun öteki yakasından afişler hatırlatayım:
Bu afişler 16 Nisan Anayasa referandumunun öncesinde iki aya yakın süre duvarlarda tutulmuştur. Yeni anayasaya sahip çıkan AKP, hayır diyen muhalefet. Ve afişiyle anayasayı aklayan bir CHP belediyesi.
Yok öyle değilmiş de, niyetimiz bugün içinde bulunduğumuz Anayasa sürecine vurgu yapmak olsaydı, Ben Anayasayım şeklinde, yani birleşik kullanırdıkmış. Geçiniz. İstanbulda görevden alınan iki belediye başkanı da CHPden çok AKPye yakışmaktadır veya gizli AKPlidirler. Memleket sathına yayılmış, hayatları AKPli bakanlar ve AKPli müteahhitlerle geçen, merkezi iktidarla geçinmeden hizmet üretilemeyeceğini anlatan sayısız belediye başkanı vardır ve bunların CHPli oldukları zannedilmektedir.
Yalçın Küçükün Kemal Kılıçdaroğlu için AKPli dediğini biliyorum. Doğrudur. Ben de Kemal beyin, partisini İkinci Cumhuriyetin HPsi haline getirdiğini yazmıştım yıllar önce. Aynı kapıya çıkar. Zaten gizli saklı bir şey yok. CHP 2014te hırsızlık yoluyla seçim kazanan Melih Gökçeki de aşağı yukarı halkın iradesinin temsilcisi ilan etmedi mi?
Bu tablo karşısında bize kirli pazarlık önerildi dendiğinde, ilk defa mı diye sorasım geliyor. Hele CHP temsilcileri mücadeleden söz edince
* * *
Neyse; durum budur ve bütün bunlardan daha önemlisi, Ataşehirde seçmenlerin yüzde 56,97si CHPli belediye başkanının anayasadan yana propagandasına karşın hayır oyu kullanmıştır. Ailesine pasaport yasağının kalkması nedeniyle Erdoğana teşekkür ederek AKPye üyelik dilekçesini de hemen vermiş bulunan şahsın başkanı olduğu ilçede hayır oyları 82,63 çıkmıştı.
Ataşehirde 1 Kasım 2015 seçiminde birinci partinin yüzde 44 ile AKP, Beşiktaşta ise yüzde 63 ile CHP olduğunu atlamadan, ama her ikisini ve geneli kapsayacak biçimde şunu söyleyebilirim: Bu oranların çok büyük çoğunluğu İmam Hatipler kapatılsın istemekte, dinselleşmeden tiksinmekte, her tarafın inşaat şantiyesine çevrilmesi karşısında paranız batsın diye içinden geçirmekte, rantın yükselişinin yarattığı baskıyla hızlanarak yoksullaşmakta ve adil, özgür, eşit bir ülkeyi özlemektedir. İçlerinden birkaç tane niye bizde İmam Hatip yok diyecek çıkabilir veya önemsiz olmayan bir azınlık rant dalgasına binip yükselebilir. En azından hayalini kurarlar. Ama genel görünüm değişmez.
Bu laik, dürüst, ilerici taban sahipsizdir ve yalnızca iktidar değil düzenin muhalefeti tarafından da tasfiye edilmek istenmektedir. Kirli pazarlık önerileri varsa tam da bunun içindir.
Yalçın Küçükün Kemal Kılıçdaroğlu için AKPli dediğini biliyorum. Doğrudur. Ben de Kemal beyin, partisini İkinci Cumhuriyetin HPsi haline getirdiğini yazmıştım yıllar önce. Aynı kapıya çıkar. Zaten gizli saklı bir şey yok. CHP 2014te hırsızlık yoluyla seçim kazanan Melih Gökçeki de aşağı yukarı halkın iradesinin temsilcisi ilan etmedi mi?
CHP Genel Başkanı'nın AKP'li olduğu konusundaki eleştirilerin doğru olmadığını, Aydemir Güler'in eleştirilerinin de kısmen doğru olduğunu söyleyebilirim. Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyaset deneyimi yok, siyaseti bilmiyor. Doğrudan doğruya bürokrasinin içinden gelmiş olması ve dürüst bir yapısının bulunması düzen içi de olsa ona doğru bir siyaset okuması ve siyasi pratik deneyimi kazandırmıyor. Kemal Kılıçdaroğlu muhalefet etmeyi AKP karşıtı olduğuna inandığı hemen her şeyi savunmak ve halkın tepkisini çekeceğini inandığı hemen hemen her laiklik karşıtı tutumu sahiplenmek olarak anlıyor. Aydemir Güler'in ( bana göre) ikinci cumhuriyet göndermesi de bundan kaynaklanıyor. Bu siyasal anlayışa başka eklemeler de yapılabilir, sonuçta Kılıçdaroğlu ve ekibinin AKP'yi zorlaması ve AKP'ye karşı tutarlı ve güçlü bir muhalefet yürütmesi mümkün hale gelemiyor.
Bir başka sorun da CHP yöneticilerinin AKP ve Erdoğan karşısındaki ilkesizliği ve tutarsızlığıdır. CHP yöneticileri AKP'yi nasıl gördükleri ve değerlendirdikleri konusunda belli bir sabite bağlı değiller. Bir gün faşist diyorlar, bir gün herhangi bir konuda ''emri Erdoğan verdi'' diyebiliyorlar, başka bir gün ise bir önceki söylediklerini unutarak ''Erdoğan danışmanlarını değiştirsin'' mealinde bir yığın saçmalık üretebiliyorlar. Bu tutarsızlığın CHP için bir sorun olduğunu da anlayamıyorlar.
Aydemir Güler'in yazısının sonunda yazdıklarına katılmamak mümkün değil.''Bu laik, dürüst, ilerici taban sahipsizdir ve yalnızca iktidar değil düzenin muhalefeti tarafından da tasfiye edilmek istenmektedir. Kirli pazarlık önerileri varsa tam da bunun içindir.'' Daha ileri de gidebiliriz: Bu laik ve ilerici taban sosyalist sola en yakın tabandır. Sosyalist solun toplumsal alanda kitleselleşebilmesi amaçlanıyorsa bu tabana yönelik çalışmalar daha görünür hale getirilmeli ama bu yapılırken bu tabanı da rahatsız edecek bir şekilde CHP eleştirileri yapılmamalıdır. Örnekse CHP eleştirilerini ''faşist'' ve o anlama gelecek şekilde sözcüklerle yapmak doğru bir siyasi tavır değildir. CHP yöneticilerinin yanlışlığı CHP tabanının yanlışlığı olarak da yorumlanmamalıdır.
(