Unutanlar için emperyalizm - Aysel Tekerek
Afrin operasyonu ile birlikte AKP, burjuva medya ve Kürt medyasında çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. AKP cenahı ulusal çıkarlar kavramı altında operasyonun meşruluğunu ispatlamaya çalıştıkça arkasına Kemalist ve bazı cumhuriyetçi unsurları peşine takması şaşırtıcı değil. Ülkesini adeta pazarlamakla görevli olduğunu beyan eden AKP cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğana karşı sesini yükseltebilen bu unsurlar, Afrin operasyonu söz konusu olduğunda daha önce söyledikleri her şeyi bir kenara koyup, yerli ve milli olduklarını ispat yoluna böyle gidiyorlar.
Kürt siyasi hareketi kaynaklı yorumların ise, gelecekleri varsa görecekleri de var değerlendirmelerinin alt başlıklarına baktığımızda yine özetle şunları görmekteyiz: AKP, arkasına Rusyayı aldı, Bu savaş Kürt düşmanlığının sonucudur, AKP, ABDyi nötrleştirmiştir, AKP, dış politikadaki sıkışmışlığını operasyon ile açmaya çalışmaktadır, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya AKPnin milyar dolarlık rüşveti ile operasyona sessiz bırakılmıştır, Bu savaş Kürtlerin kazanımı ile sonuçlanacak ve AKPnin başına yıkılacaktır.
Aslına bakılırsa gerek AKP, gerekse de Kürt siyasi hareketinin operasyon değerlendirmesi özünde aynı denkleme dayanarak farklı sonuçlara gidilmektedir. Denklem ABD- Rusya hattıdır. Burada bir tartışma yoktur. Sonucun farklılığı ise savaşın öznesi olarak kimin kazanacağı yönündedir.
Kürt siyasi hareketi içinden gelen değerlendirmelerden biri üzerine daha fazla düşünülmesi ve açımlanması gereken bir özellik taşıyor. O da Afrin operasyonu vesilesi ile Suriye Kürtlerinin bağımsız hareket olduğu vurgusunun sıkça yapılması. Gazeteci Baki Gülün dün Yeni Özgür Politikada çıkan değerlendirme yazısında Mesele çok basit ve karmaşıklaştırmamak gerekli. Efrînde Kürtler, ne rejimin yok sayıcılığına ne Rusyanın ne de ABDnin basit politik-askeri çıkar vaadlerine evet demedi de Türk devletinin ve onun çetelerine mi evet diyecekler!
saptaması sürecin tamamı veri alındığında kaba bir propagandadan ötesine ne yazık ki geçememektedir.
Her ne kadar, yazının alıntısında geçen güçler ile diyalogdan askeri işbirliğine kadar her boyutta işbirliği içinde olunmasının nedeni aynı kaynaklarda, Kürt hareketinin hakkı ve başarısı olarak bugüne kadar sunulmuş olsa da ABD müttefikliğinin ne zaman Suriye Kürtlerinin başına çökeceği merak konusu idi. Bölgede taşların sürekli yer değiştirdiği, gelişmelerin hızlı aktığı bu savaş coğrafyasında, ne ABD tek ata oynadı ne de Kürtler. Ancak mesele Baki Gülün belirttiği gibi de hiç olmadı. Emperyalist güçlerin tek ata oynamaması nasıl kural ise, bir bölge dinamiğinin birden fazla dayanak aramasının sonucu birden fazla merkeze bağlı kalmaktır.
Adını koyalım. Emperyalizm, bölgede Kürt hareketini bir müttefik olarak bile değil bir kart olarak görmektedir. Bu kartın ön ve arka yüzünün rengi Kürtler için bir yanılsamadır. Siyah bir renkten sarı-kırmızı-yeşil görmek, ABD askeri ile halay çekmek kadar eğlenceli olmadığı şu günlerde daha da açığa çıkmaktadır.
Emperyalizm için her zaman kazanılacak alanlar ve kaybedilmeyecek alanlar olmuştur. Kimse pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemeyecektir. Bu Rusya ve ABD için Suriye meselesinde her zamankinden büyük bir gerçektir.
Ve tüm süreç boyunca, Türkiye ve Suriyedeki Kürt hareketinin cevabının bir kez daha hatırlanması gerekmektedir. Cevap büyük güçlerle ortaklığın, Kürtler için bir mecburiyet olmadığı, büyük güçler için bir mecburiyet olduğu yönündeydi. Bir an için bunun doğru olduğunu kabul etsek bile, bu mecburiyet ilişkisinin sonu Kürt hareketinin emperyalizme mecbur kalması sonucuna çıkmaktadır. Askeri ve politik işbirliğinin sonucu son tahlilde çıkarların ortaklaşmasıdır. Ve Kürt hareketinin Suriyenin kuzeyindeki çıkarı asgari düzeyde bile olsa Suriyenin genel kaderine göre değişiklik gösterecektir.
Suriye Kürtlerinin siyasi öncülüğü, işin başında bir karar vererek emperyalizmle işbirliğine girmiştir. Diğer seçenek ise emperyalizme karşı Suriye devleti ile birlikte savaşmak olabilir ve Suriyenin kaderini birlikte çizmek olabilirdi. Kürt hareketi büyük oynadığını düşünmüş ancak büyük bir yanılgının da içine düşmüştür. Yanılgı emperyalizmin her zaman kazanacağı ezberinde olmuştur.
Emperyalizmi unutmak yanıltıcıdır. Emperyalizmi bile isteye hatırlayarak işbirliğine gitmek ise yok edicidir. Kimler için; halklar için, emekçiler için, o çok lafı edilen siviller için
Emperyalizm, dolardır, bombadır, rokettir, askeri üstür, ama asla ve asla barış değildir
Haydi şimdi barış isteyenler, emperyalizme amasız fakatsız karşı mıyız?
Erdoğanın seferi -Alper Birdal
Erdoğan Afrin seferini başlatalı 20 gün oluyor. 20 günde hayatını kaybeden asker sayısı 15. ÖSO adı verilen taşeron kuvvetin kaç ölü verdiği belli değil.
TSKnın yaptığı açıklamaları okuduğunuzda operasyonun oldukça yavaş seyrettiği sonucuna ulaşıyorsunuz. Afrine ne zaman ve nasıl girileceği konusunda herhangi bir açıklama yok.
Ayrıca Türkiyenin güneyde, operasyon bölgesiyle doğrudan bağlantısı olmayan İdlib kırsalında kayıp verdiği haberleri geliyor. Fua ve Kefrayayı kuşatma altında tutan Nusracıların Suriye ordusunun ilerlemesiyle Türkiyenin kontrol ettiği bölgeye doğru çekildiği söyleniyor.
Ortada şu veya bu nedenle oldukça yavaş ilerleyen, henüz kentsel alana taşınmamış olmasına rağmen her gün azımsanmayacak sayıda kayıp verilen, ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı belirsiz bir askeri operasyon var.
Herhangi bir askeri harekat için böylesi belirsizliklerin olağan olduğu söylenebilir. Ancak buradaki performansın ve belirsizliğin kaynağında operasyonun siyasi hedeflerindeki muğlaklığın bulunduğu gayet açık.
Savaşı siyasi hedeflerinden bağımsız düşünemezsiniz. Siyasi hedefi net olmayan bir savaşın kazanılması ise mümkün değildir.
Erdoğan Afrin seferiyle neyi hedefliyor?
Resmi söyleme göre sınır bölgesindeki YPG güçlerini temizlemeyi. Daha operasyon başlamadan, bakmayı bilen herkes, meşruiyetinden bağımsız olarak böyle bir hedefin karşılığının Afrin değil, ABD askerlerinin de konuşlu bulunduğu Fıratın doğusu olduğunu söyledi. Ama Afrine yönelik harekat başlatıldı. Dahası İdlib kırsalı gibi ilk bakışta ilişkisiz görülen hedeflere doğru yayılmak istendi.
Yine resmi olarak Afrinden Menbiçe, yani Fıratın doğusuna ilerleneceği söyleniyor. Meselenin odak noktası Menbiç ve ötesiyse Afrinden başlamayı zorunlu kılanın ne olduğuna ilişkin tek söz edilmiyor.
Afrini bu kadar stratejik kılan nedir? Belli değil.
Belirsizliğin nedeni operasyonun asıl siyasi hedefiyle resmi söylem arasında çok büyük bir açı bulunması. Afrin, Erdoğanın göstermelik savaşıdır. Hedefi iç siyasette yaratacağı avantajları kullanmanın yanı sıra, Suriye sahasındaki işbirliklerinin yeniden tasarlanmasını zorlamaktır.
Afrin, Erdoğanın pazarlık masasıdır. Belirsizliklerle yüklü olması, zamana yayılması, siyasi hedeflerindeki bu pazarlık boyutunun doğrudan bir sonucudur.
Peki pazarlık kiminle yapılıyor? ABDyle.
Erdoğan Afrin seferiyle birkaç kozu birden masaya sürmüş oluyor. Birincisi artık TSKya içkin hale getirilen taşeron kuvveti kontrol edebildiğini ve bu kuvvetin kabiliyetlerini göstermeye çalışıyor. İkincisi güneyde, İdlibde Suriye ordusunun ilerleyişini bloke etmeye çalışarak Suriyenin kuzeyini denetim altına almaya çalışıyor. Üçüncüsü Rusyayla yaptığı işbirliğine rağmen, dışişleri bakanı eliyle ABDye kuzey Suriye boyunca güvenli bölge teklifini iletiyor. Başka bir ifadeyle, Rus masasını dağıtmak da Erdoğanın pazarlıktaki kozlarından bir tanesi.
ABDnin hali hazırda takip ettiği Suriye stratejisi, ülkenin fiilen bölünmesi, kuzeyde bir Kürt protektorası yaratılması ve ülkenin kaynaklarının önemli bir bölümünün bu protektoranın kontrolüne bırakılması.
Erdoğanın yürüttüğü pazarlığın bu stratejiyle uyuşmayan boyutları var. Dahası Erdoğanın masaya koz olarak getirdiğini düşündüğü unsurların ters tepmesi de gayet mümkün. Örneğin taşeron kuvveti kontrol edebildiği iddiası, İdlibde açıkça başarısız olması gibi.
Ancak uyumsuzluk Suriyenin fiilen bölünmesiyle ilgili değil. Erdoğan, Suriyenin bölünmesine değil, hangi temelde bölüneceğine itiraz ediyor ve ABDye alternatif sunuyor. Kuzeyde Türkiyenin himayesinde, taşeron gücün yerleştiği bir alan yaratmak istiyor. Bu, Davutoğlunun adıyla anılan alternatife bir hayli benziyor. Erdoğan, yeni koşullarda bir kez daha başa sarmak istiyor.
Bu pazarlığın Erdoğanın istediği gibi sonuçlanıp sonuçlanmayacağını bugünden söylemek imkansız.
Ancak açık olan bir husus var: Erdoğanın seferi ABDyle pazarlık etmeyi amaçlamaktadır ve siyasi hedefleri belirsizdir.
Bu, askeri açıdan Afrin kırsalında bir süre daha top çevirmek anlamına gelir. Bu nedenle bir süre daha stratejik tepeler ele geçirilmeye devam eder.
AKPnin Suriye bataklığı - İlker Belek
Ortadoğu emperyalizmin hedef tahtasında. Tarihsel olarak hep böyle. Son aşamayı Arap Baharı ile tarihlendirebiliriz. Eski devletler parçalanacak, sınırlar yeniden çizilecek, emperyalistler yeni işbirlikçiler yaratacaklar. Irak ve Suriyede Kürt bölgelerinin işlevi budur.
Rusyanın Suriyeye müdahalesi sonrasında ABD sahada hem istediğini aldı hem de kaybetti. Rojavayı, Rakkayı ve Deyrez Zorun kırsalını elde etti. Bunlar kazanımları. Elinde artık istediği gibi oynayabileceği bir Kürt bölgesi var. Az değil. Suriye topraklarının %25i, tarım alanlarının %40ı, barajları ve petrolünün de %70i Kürtler aracılığıyla denetiminde.
Ama öte yandan Esad da konumunu korudu ve pekiştirdi. Başlangıçta iyice küçülen hakimiyet alanını epey genişletti. Rusya dünya kamuoyuna diplomatik çözümü ve Suriyenin bütünlüğü tezini kabul ettirmeyi başardı ve ayrıca da ABDnin bölgede ne tür karanlık işler çevirmek peşinde olduğunu deşifre etti.
ABD elindekiyle hiçbir zaman yetinmez. Emperyalizmin karakteridir bu: Yayılmalı, el koymalıdır. Bu saldırganlık yalnızca siyasi ve ekonomik çıkar güdüsüyle açıklanamaz. Aynı zamanda dünyada tek hegemon güç olduğunu kanıtlamak gibi bir derdi de vardır ABDnin.
Herkes tam Suriyenin doğusu ABD-Kürtlerin, batısı Rusya-Esadın formülünü kabullenmişken, ABD bu motivasyonlarla bir ay önce yeni bir hamle gerçekleştirdi. Suriyenin kuzeyinde bir Kürt ordusu kuracağını açıkladı. Bu Rojavanın devletleştirilmesi anlamına geliyordu. Hedefte hem Suriye ama hem de İran var.
Aynı anda bir de, savaşın başından beri askeri açıdan Suriyenin tek istikrarlı alanı olan Afrin üzerinden Rusya hakimiyetindeki bölgeyi karıştırmak üzere yeni bir planı yürürlüğe soktu: Rojavadaki Kürt ordusu bir yönüyle de AKPyi provoke etme amaçlıydı. Plan tuttu, ABDnin yönlendirmesiyle AKP Afrine daldı.
Dikkat ediyorsunuzdur: O andan itibaren yalnızca Afrin değil, Türkiye sınırlarından, Şamın kuzeyine ve Lazkiyeye kadar uzanan tüm bölge karıştı. Cihatçılar Lazkiyedeki Rus askeri üssüne saldırılar gerçekleştirdiler, bir Rus uçağını da düşürdüler. IŞİD yeniden harekete geçti. Belki en önemlisi zaten Suriye ordusu ile savaşmakta olan pek çok cihatçı örgüt Afrin operasyonu vesilesiyle AKPnin ÖSOsu içinde pozisyonlarını daha da güçlendirmiş oldular.
Rezil bir çekişmeye sahne oluyor bölge. ABD iki stratejik müttefikini, YPG ile AKPyi karşı karşıya getirerek kendisine olan mecburiyetlerini artırıyor. AKPyi Rusya açısından kontrol edilmesi güç hiperaktif bir özne haline getiriyor. Afrin operasyonu AKP tarafından terörle mücadele olarak pazarlansa da gerçeğin bununla hiç alakalı olmadığı gayet açık. Terörse ABD yarattı-destekliyor, terör merkeziyse Afrin değil Rojava, savaşılacaksa rakip YPG değil ABD.
Oysa AKP öteden beri ve Afrin operasyonunun ilk dakikasından itibaren daha kuvvetli bir tonla ABDye Suriyede Kürtleri değil, kendisini kullanmasını öneriyor. Suriyeyi bölmekse, Esadı devirmekse, tamam, ama birlikte yapalım diyor. Öte yandan Kürtlerin taktiği de aynı. Sahada IŞİDle savaşta en kullanışlı askeri güç olduklarını kanıtlamaya adadılar kendilerini, başardılar da.
Tam ABDnin istediği işler: Herkes Onun gözüne girmeye çalışıyor. Tabi bir de bizimkilerin içeride başkanlık hesapları var. Gerilim üzerinden tabanlarını konsolide ediyorlar, gericilik tırmanıyor, kutuplaşma artıyor. Kime yarıyor bu gelişmeler? Bölgeyi yeniden harmanlamak isteyen emperyalizm bundan başka ne ister?
Rusya AKPnin Afrine girişini mecburiyetten kabullenmişti. Operasyona Esad şiddetle karşı olsa da Putinin ısrarıyla sesini kesmek zorunda kaldı. Rusya Türkiyeyi kaybetmek, kendi elleriyle ABDnin kollarına ittirmek istemiyor. Ancak ÖSOnun cihatçı ruhu kontrolündeki bölgeyi tamamen istikrarsızlaştıracak ve 2015 Eylülünden beri verdiği emeklerin tamamen heba olmasına yol açacak gelişmeleri de tetikleme potansiyeli barındırıyor çok ciddi olarak.
Dolayısıyla son bir hamle geldi Rusyadan: Afrini gerilimi düşürme bölgesi ilan etmek. Bu formül Astanada Suriyenin diğer bölgeleri için AKP tarafından da kabul edilmişti. Taraflar IŞİDle savaşacaklar, ama birbirlerine silah sıkmayacaklar. Anlaşılan Rusya Afrin operasyonu için buraya kadar deme noktasına yaklaşıyor.
Afrin ve ötesinde ne var? İdlibin kuzeyinde Suriye ile TSKnın doğrudan karşılaşması; Afrin savaşının, yine ABD provokasyonuyla Türkiyenin içine taşınması ihtimalleri var. Suriye ile olan düşmanlığın kökleşmesi var. Kürk sorunundaki çözümsüzlüğün kesinleşmesi var. Kuvayı Milliye diye kutsanmış ÖSO cihatçıları var. Ne çıkar bu tablodan? Türkiyenin AKP eliyle hem ABDnin hem de Rusyanın emperyalist planlarına alet edilmesinden başka.
Afrin operasyonu konusunda pek çok şey söylenebilir. AKP'nin bölgede bir kürt yerleşim bölgesi istemediği için bu operasyonu gerçekleştirdiği de ileri sürülebilir. Aslında bu operasyon bölgedeki çatışmanın görünen yüzüdür. Altında yatan neden ABD emperyalizminin kürtleri uzun erimli müttefik olarak görmeleri ve bu bağlamda YPG'ye para, silah, mühimmat akıtmaları ve askerini de orada konuşlandırabilmeleridir. AKP bu siyasi yönelişe karşı çıkmakta, ''onu değil beni seç'' demekte ve bu siyasetin görünen yüzüne de Kürt otonomisine karşıtlığı yerleştirmektedir.
ABD emperyalizmi çok uzun yıllardır bölgede haritaların-sınırların değişeceğini savunuyordu. BOP bu siyasetin bir ürünüydü. Yenildi, gündemden düştü yorumlarının bir gerçekliği de yok. BOP bu gün her zamankinden daha yakın bir hedef haline gelmiştir. Irak istenen kıvamdadır ve Suriye bölünmenin eşiğindedir. Kürtler de bu büyük siyasette yerlerini almışlar, ABD ve İsrail ortaklığının bir kara gücü haline gelmişlerdir. ABD'nin Suriye kürtlerine ''sıcak'' yaklaşımının altında yatan neden budur. Ve yine tekrar edeceksek, ABD'nin Türkiye yerine kürtleri bölgede yeğ tutmasının nedeni de budur.
Afrin Tayyipin Kuveyti mi? - Aydemir Güler
ABD 2003te Iraka bölücü nihai darbeyi vurmadan 13 yıl önce Bushun Bağdattaki büyükelçisi April Glaspie, Devlet Başkanı Saddam Hüseyinle görüşüyor. Bu görüşme daha sonraları, ABDnin Irakı Kuveyte saldırması için cesaretlendirdiği biçiminde yorumlanacaktı. Gerçekten de buluşma Irakın Kuveyti işgale başladığı 2 Ağustostan sadece bir hafta önce gerçekleşiyor. Tam büyük ağabeyin ne yapacağını sezmeye çalışılacak, icazet aranacak zaman. Büyükelçinin Hüseyinle toplantıda kullandığı kritik ifade, biz Araplar arası sorunlara karışmayız biçiminde tutanaklara göre. Wikileaksin ifşa ettiği bu içerik de ortada bir arkadan itme durumu olduğunu teyit ediyordu.
Emperyalist diplomaside dürüstlük, açık sözlülük aranmaz. ABD Pearl Harbourda gerçekten Japonlardan baskın mı yemişti? Madalyonun diğer yüzünde ABDnin başka kıtalarda süren İkinci Dünya Savaşına katılma gerekçesini böyle elde ettiği yazıyor. İkiz Kuleler'e dalan uçaklar da Sovyet sonrası yeni düşman konseptini belirginleştirmiş ve bu kez de Afganistan istilasını meşrulaştırmıştı.
Emperyalist de olsanız hem ülkenizin hem dünyanın kamuoyunu bir biçimde ikna etmeniz, attığınız adımları rasyonalize etmeniz, olası itirazları da marjinal kılmanız gerekir. Savaş silahla başlayıp silahla bitmez. Savaş siyasettir
Emperyalist siyasetin bir usulü de arkadan itmektir.
* * *
Şama bağlı Suriye Ordusunun Afrine gireceği bilgisi doğrulanmadı. Savaş haber üretimi alanında da verilir. Suriyenin kendi ülke toprakları içinde bir bölgeye asker sokması olasılığının AKP için ne anlama geleceği somut bir soru olarak masaya konmuş oldu bu bilgiyle. Şimdilik bu kadar. Ve bu kadarı yeterince anlamlı.
Bu haber, yarın öbür gün Suriye Ordusu Afrini savunmaya başladığında TSK-ÖSO tarafının herhangi bir biçimde haklı sayılmasının imkânsız hale geleceğini açığa çıkarttı. Şam hükümeti Birleşmiş Milletlerdedir. Başta Moskova, bir grup büyük güçle doğrudan ittifak halindedir. Batılı emperyalistlerin önemli bir kesimiyle ilişkilerini restore etme yolundadır. Genel olarak da, komşusunun kendisine saldırmasına kimse meşruluk hediye etmek istemeyecektir ve dünyada Türkiyeye Suriye Ordusu karşısında hak verebilecek pek kimse yoktur.
Sanki bir kimya laboratuvarı! Reaksiyona girmesi gayet normal bir faktör var ve girdiği anda ne olacağı belli. Bu gerçekleştiğinde ortaya çıkacak olan sonuç normal sonuçtur. Yarın öbür gün AKPnin Afrin operasyonunun gayrimeşru hale gelmesi bir seçenekse, operasyon şimdi de gayrimeşrudur.
Pazartesi günü haber sadece yayınlandı. Ne doğrulandı ne kanıtlandı. Ama sonuç verdi. AKP savaşın habercilik cephesinde yenildi. Sonrası afra tafra, boş laf.
* * *
Yalnızca ABDyi değil Rusyayı da dahil ederek düşünürsek, Erdoğanın durumu Saddamınkinden çok daha kötü. Kimse Suriye-Türkiye arası sorunlara karışmayız demiyor. Türkiyenin teröre karşı güvenliğini tahkim etme hakkına saygı duyarız minvalindeki mesajlar ise kesmez.
Çünkü birincisi PYDyi terörist sayan başka ilgili bir devlet olmadığına göre bu mesaj lafı dolandırmaktan başka bir anlama gelmez. Denmiştir ki AKPye eğer tezinizi bir varsayım olarak alırsak
Ama bu varsayımı kabul etmedik ki!
İkincisi PYD Suriyededir ve Şam herhangi bir momentte saldırının teröre değil kendisine karşı yapıldığından hareket edebilir. Burada varsayıma yer kalmadı artık.
Ve üçüncüsü, AKP Suriyede arka arkaya tutarlı üç cümle kuramaz. Bütün geçmişi kirli ve karanlıktır.
Amerikan temsilcisi Hüseyini yolu açmış zamanında. Erdoğana kimse öyle bir şey demiyor.
Afrin, Erdoğanın düşmeden duramayacağı tuzaktır. Tuzağı kuransa bir değil, iki değil! En az üç: ABD, Rusya, Suriye. Av bu kadar biçareyken sadece aslanlar kaplanlar değil, duyan duymayan herkes sıraya girer. Ve AKP Türkiyesi çaresizdir. Aynı anlama gelmek üzere durmadan koşmak ve aralıksız saldırmak zorundadır. Yorgun, yönsüz, akılsız bir koşu. Tuzağın derinliklerine doğru
* * *
Irak bu kadar uzun koşamazdı. Koşunun uzun sürebilmesi Türkiyenin tarihsel ve yapısal farklılığından ileri geliyor. Türkiyenin jeo-stratejik önemi, pazarının büyüklüğü ve asıl önemlisi, bilinmez bir yanı var.
Türkiyeyi güle oynaya bitirmenin, kesip biçmenin sınırı var. Bu şiddette operasyonların nasıl bir tepkinin önünü açacağını kimse bilemez. Bilseler şimdiye kadar yapacaklarını yaparlardı. Belki tuzağın dibinde Türkiyede başka bir geleceğin şafağı sökecektir. Belki değil, mutlaka!
Afrin Erdoğanın Kuveyti olsun olmasın, Türkiyede halkın bir başka seçeneği vardır ve emperyalizm AKPnin ipini çekmiyorsa, sanıldığı gibi ondan değil halkın potansiyelinden tedirgin olduğu için çekmemektedir.