Bence HDP ve CHP'yi ele alırken, öncelikle bu partilerin kitlesel olarak destek gördükleri gruplara, seçmen kitlelerine bakmamız gerekir. Onların sınıfsal konumlarını ve toplumdaki üretim-bölüşüm ilişkilerindeki yerlerini irdelememiz gerekiyor. Öyle ki bu partileri sınıf mücadelesinin bir yansıması olan siyaset sahnesi içerisinde bir yere oturtabilelim.
CHP seçmeni, çoğunluk olarak orta sınıfın üzerinde olan, seküler bir yaşam tarzına sahip bulunan ve bu yaşam tarzını herşeyin üzerinde tutan, hatta Türkiye'ye yönelik algısı tamami ile bu hayat tarzını koruma üzerine kurgulanmış bir kesim ile kimi zaman mezhepçi eğilimler gösteren Alevi yurttaşlar ile bürokrat kökenlilerden oluşmakta. Yani partiye sol tandansı kazandırabilecek ne emekçi, ne de gelir düzeyi düşük ezilen bir sınıftan söz edebiliyoruz. Hatta bir sol partiye yakışmayacak ölçüde mezhepçi eğilimler, parti içerisinde Alevilik üzerinden oluşturulmuş kliklerin varlığından söz edebiliyoruz. Bunlar CHP'nin solculuğu(!) noktasında düşündürücü noktalar. Mesela Ecevit ve DSP'ye dair pek çok eleştiri getirebiliriz ama DSP içinde bu şekilde bir mezhepçi yaklaşımlar hiç olmamış, Ecevit'te buna karşı önlem almıştı. DSP bir işçi sınıfı partisi olmasada, elit diyebileceğimiz kişilerden ziyade sıradan halk kitlelerinden oluşan, en fazla orta sınıfa mensup bir parti ve seçmen kitlesinden oluşmaktaydı. Bu bakımdan bugün CHP'nin, DSP'nin bile gerisinde kaldığını söyleyebiliriz.
HDP ise büyük oranda Kürt milliyetçiliği üzerine kurgulanmış bir parti. Her ne kadar sol temaları politik bir dil olarak kullansalarda, seçmeni oy verirken güdüleyen düşünceler Kürt milliyetçiliği ile ilintilidir. Genel olarak HDP seçmeni için işçi, köylü veya yoksul halk kitlelerinden oluşuyor diyebiliriz. Bu bakımdan sınıfsal konumları onları sol düşünceye daha yakın kılıyor. Fakat en son Hasip Kaplan'ın ''sakın bir Türk, Demirtaş'ın koltuğuna göz dikmesin'' sözlerinde görülebileceği gibi temsil ettikleri milliyetçilik, ezilen millet ulusculuğu ile açıklanamayacak ölçüde radikal bir boyuta, hatta zaman zaman ırkçılığa savrulabiliyor.
Bu bakımdan bakıldığında Türkiye siyasetinde bir sosyal demokrat partinin boşluğundan söz edebiliriz. Zira kendilerini bu sıfatla tanımlayan partiler, aslında nitelikleri ve yapıları itibari ile bu boşluğu dolduramıyorlar.
CHP seçmeni, çoğunluk olarak orta sınıfın üzerinde olan, seküler bir yaşam tarzına sahip bulunan ve bu yaşam tarzını herşeyin üzerinde tutan, hatta Türkiye'ye yönelik algısı tamami ile bu hayat tarzını koruma üzerine kurgulanmış bir kesim ile kimi zaman mezhepçi eğilimler gösteren Alevi yurttaşlar ile bürokrat kökenlilerden oluşmakta. Yani partiye sol tandansı kazandırabilecek ne emekçi, ne de gelir düzeyi düşük ezilen bir sınıftan söz edebiliyoruz. Hatta bir sol partiye yakışmayacak ölçüde mezhepçi eğilimler, parti içerisinde Alevilik üzerinden oluşturulmuş kliklerin varlığından söz edebiliyoruz. Bunlar CHP'nin solculuğu(!) noktasında düşündürücü noktalar. Mesela Ecevit ve DSP'ye dair pek çok eleştiri getirebiliriz ama DSP içinde bu şekilde bir mezhepçi yaklaşımlar hiç olmamış, Ecevit'te buna karşı önlem almıştı. DSP bir işçi sınıfı partisi olmasada, elit diyebileceğimiz kişilerden ziyade sıradan halk kitlelerinden oluşan, en fazla orta sınıfa mensup bir parti ve seçmen kitlesinden oluşmaktaydı. Bu bakımdan bugün CHP'nin, DSP'nin bile gerisinde kaldığını söyleyebiliriz.
Sn.Proleter_Devrimci;
CHP seçmeni için ''orta sınıfın üzerinde'' tanımlaması bana çok da açıklayıcı gelmiyor. Türkiye kapitalizminin ''orta sınıf'' gibi bir tabaka bırakmadığı gerçeği bir yana bir de, kullandığınız tanımın ülkede düzen açısından her şeyin yolunda gittiği anlamını içermesi de bana göre sorunlu. ''Seküler bir yaşam tarzı'' ifadesi ise çok doğru bir tanımlama; sol açısından doğru ve olmazsa olmaz bir gereklilik olduğu da söylenebilir.
CHP seçmeni için kentli bir seçmen tanımı kullanılabilir, kanımca. Genellikle moderniteyi benimsemiş bir seçmen... Daha eğitimli olduğu ve ekonomik durumunun da nispeten ''iyi'' olduğu da söylenebilir. Sizin ''orta sınıfın üzerinde'' tanımlaması ile bu durum kastediliyorsa sorun yok. Eğitimli olması onların emekçi kesimden, işçi sınıfından da koparmaz ayrıca. Bu durumu, ''emekçi kesimin eğitimli bireyleri'' olarak tanımlamak bence çok daha açıklayıcı bir ifade. HDP seçmeninin ise daha çok dini motifler taşıyan bir Kürt milliyetçiliğin etkisinde kırsal kesim ağırlıklı olması, sadece bu farklılığa bakılarak bile CHP seçmeninin sola daha yakın olduğu algısına yol açmakta. Sosyalizm bir kırsal kesim değil, bir kent ideolojisi olduğu gerçeği de sanırım bu yaklaşımı doğrular nitelikte olacaktır.
Ne var ki, CHP seçmenini HDP seçmeninden sola-sosyalizme daha yakın görüşümün nedeni sadece bu durum da değil; bana göre çok daha önemlisi, Kürt hareketinin üye ve sempatizan kitlesinin siyasetinin merkezinde etnisite olması, temel farkın ''ayrılıkta'' yatması, ayrı bir yönetim veya ayrı bir devlet konusunun dışında bir siyasal perspektife de çok açık olmaması yatmaktadır. Bu durum bu kitleyi de Türkiye ölçeğinde sosyalizm mücadelesine katabilmenin önünde engeldir. Öcalan'ın Marks, Engels hakkındaki görüşleri, Kürt hareketinin bilimsel sosyalizmi özel mülkiyet bağlamında reddedişi de benim bu konudaki kanaatimin bir başka nedeni...
(Şunu da eklemek ve altını kalınca çizmek gerekiyor. Türkiye'de devrim Kürt emekçisi kazanılmadan ve sınıfsal mücadeleye katılması sağlanmadan gerçekleşmeyecektir. Kürt hareketinin ayrılıkçı siyasetine karşı çıkarken, Kürt halkı üzerindeki her türlü baskının karşısına dikilmek de Türkiye solcusunun sorumluluğudur, diye düşünüyorum.)
Alevi yurttaşlarımız konusuna gelirsek, CHP yönetiminin öteden beri Alevi yurttaşlarımıza sıcak baktığı söylenebilir. Bunun nedenini onları sadece oy deposu olarak gördüklerinden değildir bana göre. Daha önce söyledim, CHP kitlesinin genellikle moderniteden yana oluşu, aynı moderniteyi savunan Alevi yurttaşlarımızla siyasi bir birlikteliğe de yol açmıştır. Bu ilişkinin ve CHP yönetimlerindeki bu ''klik'' özelliğinin Türkiye nesnelliğinin de etkisinden kaynaklandığını söylemek mümkün. Sünniliğin, ( ve bence) laiklik karşıtı tarikat ve cemaatlerin siyasete dahil olmaları, Alevi toplumu üzerinde baskı oluşturması ve bu durumun sağ siyasetler tarafından sürekli desteklenir oluşu, Alevi yurttaşların CHP'ye yönelmesine yol açmıştır. Çok eleştirel bir yanı olduğunu da düşünmüyorum.
( Şunu ekleyeyim; bu ülkede iyi ki Alevi dostlarımız var. AKP ne yaparsa yapsın toplumun tamamını teslim alamıyorsa ve bu konuda bir direnç oluşmuşsa bunda Alevi dostlarımızın çok büyük etkisi olduğu söylenebilir. Alevi toplumu çok büyük çoğunluğuyla Türkiye aydınlanmasını içselleştirmiştir ve iyi ki de varlar.)
Orta Sınıf ile kast ettiğim ise nitelikli iş gücüne sahip, gelir ve harcama düzeyi toplumun genelinden biraz daha yüksek olan kesimi ifade etmektedir. Bunların mevcut iktidara yönelik muhalefetleri sömürü düzeninin varlığından ziyade, seküler yaşam tarzının muhafazası üzerine kuruludur.
Bir insanın eğitimli olarak ''nitelikli'' iş gücüne sahip olması onu işçi sınıfının bir üyesi olmaktan çıkarmaz. Tam tersine kentli olması, eğitimli olması onu sosyalist bilince sahip olma konusunda donanımlı bir hale de getirir. Sınıf mücadelesi ille de kol gücüyle çalışan ve eğitimsiz kitle tarafından mı verilir?
( Seküler yaşam tarzı, modernite, aydınlanma, laiklik sosyalistlik komünistlik demek değildir. Solcu-sosyalist olabilmenin öncelikli zeminidir. Konuya bence böyle yaklaşmak gerek. Kendiliğindenlikli bir eylem olan GEZİ direnişi bu yüzden patlak verebilmiş ve bu ölçüde yaygınlık kazanabilmiştir. Aynı ölçüde bir kalkışma kırsal kesimde ve kendiliğinden gerçekleşmiyorsa bunun nedeni de bu farklılıkta yatmaktadır.)
Modern olan, her zaman iyi olan anlamına gelmez. Bugünkü modernite özel mülkiyeti kutsal kabul ediyor. Ne yapacağız? Özel mülkiyeti mi savunacağız bizde şimdi?
Demişsiniz ve sanıyorum modernite, aydınlanma ve hata laiklik konusunda bu tür yaklaşımlardan sıyrılmak gerekiyor. İlgisiz ilişkilendirmelerde bulunuyorsunuz. Modern bir toplumdan liberal düşünceler de yaygınlaşabilir, sol-sosyalist ideoloji de. Ama Feodal bir yapı-kültür içinde aynı gelişme olmaz. Çünkü iki farklı yapının iki farklı kültür ve düşünüş biçimi vardır. Birinde laiklik diğerinde din egemendir. Birinde bilimsel diğerinde dinsel düşünüş ve kavrayış biçimi söz konusudur. Verdiğiniz örnek bu yüzden doğru değil, ilgisiz bir benzetme. Modernite, aydınlanma ve laiklik konusunun önemi de sol-sosyalizmin toplumsallaşabilme ve gelişmesinin böyle bir iklime ihtiyaç göstermesindendir; yoksa modernitenin özel mülkiyet karşıtlığı gibi bir anlamı yoktur. İlişki kurulacaksa, sömürünün ortaya çıkartılabilmesi için bilimsel düşünceye, aydınlanmaya, laikliğe yani modern topluma ihtiyaç olduğu söylenebilir.
Arada epey fark var.