Lenin'in 1906 yılında Gerilla Mücadelesi üzerine kaleme aldığı yazısında, Marksizmin kesin olarak herhangi bir mücadele biçimini (buna parlamenter mücadelede dahil) reddetmeyeceğini söyler.
Marksizmin, mevcut toplumsal durum değiştikçe, yeni savaşım ve mücadele biçimlerinin ortaya çıkacağını kabul ederek, kendisini varolan mücadele şekilleri ile sınırlamayacağını belirtir.
Yani teoride olduğu gibi pratikte de anti-marksist bir dogmatizmden söz edilebilir ki bu da belirli mücadele şekillerinin salt tek ve devrimci yöntemler olduğunun kabulüdür.
Zamandan ve mekandan bağımsız olarak hangi özel mücadele aracının kullanılacağına karar vermeye kalkmak tümüyle bilimsel sosyalizmi reddetmek demektir.
Lenin, Ekim devriminin arefesinde şunları söyler;
''Bugün, Rus demokrasisinin önünde, Sovyetlerin, sosyalist-devrimci ve menşevik partilerin önünde, devrimler tarihinde son derece seyrek rastlanan bir olanak, yeniden ertelemelere kalkışılmaksızın, belli bir tarihte Kurucu Meclisi toplantıya çağırmak olanağı, ülkeyi askerî ve iktisadî bir felâketten korumak olanağı, devrimin barışçı yolla gelişmesini sağlamak olanağı açılmaktadır.
Eğer bugün, sovyetler yukarda gösterilen programı uygulamak üzere iktidarı, tüm olarak ve yalnız başlarına ele geçirirlerse, o zaman, sovyetler, yalnız Rusya halkının onda-dokuzunun desteğini, işçi sınıfının ve köylülüğün büyük çoğunluğunun desteğini sağlamakla kalmazlar, ordunun, halkın çoğunluğunun büyük bir hayranlığını da sağlamış olurlar, ki bu hayranlık olmadan açlığa karşı, savaşa karşı zafer kazanmak olanaksızdır. ''
Belki Lenin haklı çıkmamış, Rusya'da devrim bu şekilde barışçıl bir çizgi izlememiştir ama bunun ihtimal dışı olmadığını da belirtmiştir.
Bugün sosyalizmi arabeskleştirerek, sloganlar üzerinden salt bir maceracılığa endeksleyen anlayışların kavrayamadığı gerçek budur.
Mücadele yönteminde başvurulan radikallik, bir hareketin doğru bir devrimci pratiğe sahip olduğu anlamına gelmez.
Lenin'in orada söylediği ''...devrimin barışçıl yollarla gelişmesinin önünün açıldığı'' dır. Sanırım partinin önündeki mücadele yönteminin o koşullarda farklı bir biçim alması anlamında söylemiştir. Parlamento yoluyla iktidarın elde edilebileceği konusunda hemen hemen hiçbir Marksist ustanın kaydı yok diye biliyorum.Öyle olduğu için de partiyi Şubat devriminden sonra legale taşımıştır. İllegaliteden legale uzanmak da parti açısından ne reformizm anlamına gelmiştir ve ne de devrimin ve proleter diktatörlüğünün yadsınması... Legale çıkan parti Temmuz'daki ayaklanma çağrısıyla birlikte yeniden illegal hale getirilmiştir.
Mücadele yönteminin ve iktidarın nasıl alınacağının yolu farklılık taşıyacaktır, bu kesin. Ama silahlı mücadele olmayacağı kesindir. Bu silah ve şiddete nerdeyse tapınma eğiliminden de vazgeçilmelidir. 71 silahlı gençlik örgütleri ve onların ölümü göze almış ve kendilerini devrime adamış önderleri hepimizin yüreğini sızlatıyor. Onlar devrim tarihine adlarını yazdırdılar. Ama girdikleri uğraşın yenilgiyle sonuçlanacağı çok açıktı. Onlar da karşılaşacakları sonucun ne olacağını biliyorlardı: Mahir'in sözüdür: ''Bizim kuşağın yüzde doksanı ölür!''
Devrim kitlelerin eseridir ve kitlelerin iradesiyle gerçekleşecektir. Marks'tan, Kübalı devrimcilere, oradan Lenin ve Stalin'e kadar bütün devrim ve devrimcilerin şiarıdır bu söz. Kitlelerin içinde bulunmadığı devrimci hareketler maceracılıktır ve üstelik hem sola ve hem de eylemlerin içinde olanlara zarar vermekten başka bir sonuca da yol açmaz. Burada altı çizilmesi gereken şey, kitlelerin eseri olan devrimin kitlelerin kendiliğinden çaba ve eylemleri ile hiçbir zaman gerçeklik kazanamayacağıdır. Bu yüzden Lenin'e ihtiyaç var. Bu yüzden öncü ve örgüt kuramı temel koşuldur. Kitleler sınıflı toplumlarda hem tarihsel bilince sahip olamazlar ( bunun için de devrim gereklidir) ve hem de siyasi iktidarı elde edebilmek için gerekli taktik ve stratejileri kuramazlar. Bu yüzden bir ''üst akla'' ihtiyaç var.
Lenin'in öncülük ve örgüt teorisi tam da bu ihtiyacı karşılar ve partinin sınıfın aklını temsil etmesi tam da bu nedenledir.
Sonuçta söylenmesi gerekenin, -özellikle sol sempatizanlar ve solcu gençlik için- ZOR yönteminin kapitalizmin yol aldığı ve uzlaşmaz sınıfların ortaya çıktığı koşullarda fokocu mücadele tipi anlamına gelmediğidir. Silahlı mücadeleye övgüler düzmek yanlıştır, sola zarar vermektedir ve görünüşte keskin bir algı yaratmaktan başka bir karşılığı olmamaktadır.
Lenin buraya iktibas ettiğim tespiti yaparken takvim 1917 Ekim'ini gösteriyordu.
Yani devrimci mücadelenin durağanlaştığı değil, devrimi yaratan çelişkilerin doruk noktasına ulaştığı bir dönem...
Lenin'in burada sözünü ettiği barışçıl yol ise bir burjuva parlamenterizmini değil, devrimci bir kurucu meclisin tesisini ifade ediyor.
Yoksa tabi ki 19. yüzyılın devrimci ideologları, Marx'ın deyimiyle ''burjuva parlamenterizminin ahırından yararlanmayı'' bir mücadele biçimi olarak kabul etmekle birlikte, burjuva parlamenterizmi vasıtası ile bir sosyalist devrimi öngörmüyordu.
Fakat burada asıl altını çizmek istediğim konu, tek bir mücadele biçimi olmadığı ve zaman-mekan doğrultusunda devrimci mücadelenin yöntemlerininde değişime uğrayabileceğidir.
Parti meselesine gelirsekte, işçi sınıfının, sınıfsal mücadelesinde bir devrimci ve öncü partisinin varlığı, sınıf mücadelesini Lenin'in mahkum ettiği şekliyle salt bir sendika mücadelesinden kurtarması ve işçi sınıfını siyasallaştırması bakımından önemlidir.
Lenin'in çelik disiplin ve merkezi bir yapıda tasavvur ettiği bu parti vasıtası ile işçi sınıfı siyasal mücadelesini yürütür.
Bununla birlikte bu senin sözünü ettiğin şekilde bir üst akla karşılık gelmez.
Marx, Engels, Lenin birer proleter değil, aydındılar ama bu bugünün Türkiye'sinde sosyalizm mücadelesinin aydınların teorik ve eylemsel önderliğine muhtaç olduğu anlamına gelmez.
Almanya'da sosyalizmi yığınlara benimsetenler, tornacı Bebel ve liman işçisi Thelman gibi işçi kökenden gelme liderlerdir.
Zaten bugün Türkiye'de ki sınıf mücadelesindeki en büyük eksiklikte, kurulan sol hareketlerin bir sınıfsal karakter kazanamayarak, dar bir aydın çevresi etrafından örgütlenerek bir kitle partisi olma amacı gütmeleridir.
''...burada asıl altını çizmek istediğim konu, tek bir mücadele biçimi olmadığı ve zaman-mekan doğrultusunda devrimci mücadelenin yöntemlerininde değişime uğrayabileceğidir. ''
Katılıyorum ve buna ek olarak da silahlı mücadelenin kapitalist bir toplumda yanlışlığının daha baştan anlaşılması gerektiğinin altını çiziyorum.
''Lenin'in çelik disiplin ve merkezi bir yapıda tasavvur ettiği bu parti vasıtası ile işçi sınıfı siyasal mücadelesini yürütür.
Bununla birlikte bu senin sözünü ettiğin şekilde bir üst akla karşılık gelmez.
Marx, Engels, Lenin birer proleter değil, aydındılar ama bu bugünün Türkiye'sinde sosyalizm mücadelesinin aydınların teorik ve eylemsel önderliğine muhtaç olduğu anlamına gelmez.
Almanya'da sosyalizmi yığınlara benimsetenler, tornacı Bebel ve liman işçisi Thelman gibi işçi kökenden gelme liderlerdir.''
Hiç katılmıyorum. Ne yapmalı'dan bu yana sınıfın eksikliğinin ne olduğunun yanıtı verilmiştir. Dışardan bilinç! Dışardan bilinç konusu sınıfın siyasal ve tarihsel aklın temsilinin aydınlar tarafından verilebileceğidir. Kapitalizmin gelişmesi, burjuvazinin egemenliğini koruma adına liberal basıncını daha da arttırması, ekonomik zorluklar altında emekçi kesimlerin daha da içe dönük bir hayatı yeğlemek zorunda kalması kitlesel olarak sosyalist bilinç edinilmesini daha da olanaksız hale getirmektedir. İşte Türkiye'nin durumu buna güzel bir örnek. Yaşam işçiler, emekçiler için giderek daha da zorlaşmakta ama kitle bunu kendisine yaşatan düzen ve onun temsilcilerine daha da fazla bağlanmaktadır. Parti işte bu açığın giderilmesinin anahtarıdır ve Lenin'in bilimsel sosyalizme en büyük ve önemli katkısı da bu noktada olmuştur.
Komünist partiler ( bu yüzden) sınıfın aklını temsil ederler.
( Marksizm işçi sınıfının bilimsel dünya görüşüdür. Bu bilimsel dünya görüşü sınıfın ve dolayısıyla insanın kurtuluşunun ideolojisini ve doğal olarak da bir siyasi programını kapsar. 'Sınıf kendiliğinden bu bilince erişemez' dememizin nedeni, bu bilinci edinmenin hiç kolay olmadığı, belli bir eğitim, belli bir zaman ve belli bir maddiyat gerektirdiğidir. Sınıflı toplumda kitlelerin bu tür olanakları yoktur. Bu yüzden sınıfın tarihsel bilincinin temsili ve ''sınıfın aklı'' sınıf dışından temsil edilir. O da aydınlardır. O yüzden işçi sınıfının sınıfsal ve tarihsel bilince ulaşabilmesinin yolunun da siyasal devrimden geçtiği Marksist ustalar tarafından vurgulanır.)
Lenin'in sözünü ettiği öncü parti, senin anladığın gibi bir tür aydınlar kulübü veya misyoner örgütü değildir.
Ben ''aydınlar kulübü veya misyonerlik örgütü''nden söz etmemiştim.
Öncü partiyi oluşturanlarda yine işçi sınıfına mensup, fakat diğer proleterlerden daha bilinçli unsurlar olacaktır.
Umarım olurlar ama en başta Lenin'in partisinde bile böyle bir örnek yok. Bir daha söyleyeyim; işçi sınıfı kitlesel olarak ve kendiliğinden kendi tarihsel bilincine ulaşamaz. Zamanı, eğitimi ve maddiyatı buna engeldir. Bu yüzden onlara ''dışardan bilinç'' verilmelidir. Partinin bir görevi budur ve dışardan bilinç te sınıfın bireylerine tek tek sinifsal bilinç vermek değildir.
Lenin;
''İşçilerin yalnız ekonomik savaşım yapmaları, buna karşılık politikayı liberallerle birlik halinde olan aydınlara bırakmaları gerektiği bile söyleniyor. Yani bu inanca bağlananların savı, Rus proleteryasının olgunlaşmamış saymaya ve sosyal demokrat programı geri çevirmeye varmaktan ve bu anlama gelmekten başka bir şey değildir.''( Lenin, İşçi Partisi Sınıfı Üzerine, syf 150, Sol Yayınları) demiştir.
Doğru söylemiş; dönemin liberal aydınları işçilere ekonomik mücadele öneriyorlardı, Lenin ise sınıfa, ekonomik mücadelenin dışına çıkmalarını, siyasete yönelmelerini söylüyordu. Bu söylem o konudaki polemiğe verilen yanıttır. Üstte söylediğim anlama gelmez. Hem şöyle düşünmelisin; bu makale 1900 yılında yazılmıştır. İşçi sınıfına ekonomizmin dayatıldığı yıllar. Gerçek bir sosyalist partinin sınıfla bütünleşmesi gerekiyordu, Lenin'in o dönem ve o koşullardaki siyaseti bu konu üzerindeydi.
Görüldüğü gibi Lenin bu anlayışı, sosyal demokrat programın reddi olarak görmüştür.
Bu cümleyle tam olarak ne söylemek istedin tam olarak anlamadım ama, 'işçi sınıfı kendiliğinden bir süreçle devrim de yapar, toplumsal dönüşümleri de gerçekleştirir' demek istiyorsan, -darılma ama- doğru değil.
Sevgili melnur, teorik anlamda büyük eksikliklerin olduğunu görüyorum.
İşte bu sebeple benim bilgi ve birikimimden faydalanmanın senin yararına olacağını düşünüyorum.
Çok memnun olurum
Ama bence ve öncelikle yazı yazarken paragraf sistemi kullanmaya çalış; uzun yazıları paragraf olmadan okumam zorlaşıyor.
İkincisi alıntı yaparken, alıntıyı anlamaya çalışırken, mutlaka konunun geçtiği tarihi ve ilgili polemiği de anlamaya çalış. Kendine bol bol sorular sor. Konuyu iyice kavra ve sonra içselleştir; yararını görürsün. Örnekse, bu alıntı üzerine kendine şu soruyu sorabilirsin; bu yorum 1900 yılında yapılmış. Sosyalist devrim 1917. Aradan geçen 17 yılda neden partinin karar organı sadece sınıf dışından ve sosyalist aydınlardan oluşuyordu?
Ya da bizden bir örnek; Birinci TİP sendikacılar tarafından kuruluyor ama, bir zaman sonra sosyalist aydınlara devretmek zorunda kalıyorlar!
İlginç değil mi?
Ve üzerinde durmak gerekmiyor mu?