Reel sosyalizmin özellikle SSCB'deki muazzam kazanımları bir yana ekonomik yaşamla ilgili kararlarda hatalarının da olduğunu söyleyebilmek mümkün. Bir üstte verilen örnekler bu tür hatalardır ve bu hataların yapılış nedeni de kuruluş döneminde uygulanması gereken genel doğruların nasıl uygulanacağına ilişkin bir formülasyonun bulunmamasıdır. Bu da çok doğal, her ülkenin sosyalist kuruluş aşamasının nesnel koşulları farklı olacağı gibi eğitimli insan kadrosunun farklılığı da böyle bir formülasyonun önceden tasarlanmasına izin vermez. Sonuçta sosyalist kuruluş aşamasında ekonomide merkezi planlamanın gerekliliği ve hatta zorunluluğu onun uygulama alanına doğru yansıtılacağı anlamına gelmemektedir. Üstte yapılan hatalardan örnekler verilmiştir. Bu örneklere bakılarak merkezi planlamanın yanlışlığını savunmanın veya sosyalizmin reddine kadar giden yorumların yapılması bilimsel sosyalizme yabancı olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Örnekler çoğaltılabilir. Yine SSCB'den olmak üzere proleter diktatörlük örneği üzerinden gidilebilir. Genel doğru, genel yaklaşım, siyasal devrimden sonra burjuva devletin parçalanması ve proleter diktatörlüğün kurulmasıdır. Çünkü devlet aynı zamanda sınıfsal bir baskı aygıtıdır ve siyasal devrim gerçekleşmiş olmasına rağmen sınıfsal mücadele Lenin'in deyişiyle bir öncekinden çok daha şiddetli bir biçimde devam etmektedir. Bu yüzden proleter diktatörlüğe ihtiyaç vardır. Proleter diktatörlüğün burjuvazi için diktatörlük emekçi sınıflar için özgürlük, eşitlik ve demokrasi anlamına geldiği ve bir mottoya dönüşmüş olması onun bu sınıfsal niteliğinde yatmaktadır.
Burjuva devletin parçalanmasından sonra yerine kurulacak olan kurumların sınıfsal niteliğinin proletarya olabilmesinin doğru yolu nedir? Sadece proleter olmak bu kurumların başına yönetici olarak atanmayı gerekli kılar mı? Ya da çarlık döneminde askeri veya sivil kurumlarda yöneticilikte bulunanların yani çarlık devletinin adamlarının proleter devletin kurumlarında -şu veya bu nedenle- yöneticilik yapması doğru uygulamalar olarak adlandırılabilir mi? Sosyalizmi temsil yeteneği bulunmayan pek çok kişi devletin çeşitli kademelerinde görev almış, ve bu kişilerin yöneticilik yaptığı kurumlardan sosyalist uygulamalar beklentisi içine girilmiştir. Kirov'un öldürülmesi olayı başlı başına bir sorun haline gelmiştir. Olaydan sonra geniş çaplı bir operasyonla sivil ve askeri yöneticilerin büyük bölümü görevden alınmış, yerine getirilenlerin başarısılığı yeniden yığınsal görevden alınmayı gerektirmiş, ve özellikle Çeka belli dönemlerde büyük alt üst oluşlar yaşamıştır. Yalçıner ( üstte sözünü etmiştim.)bu olayı detaylandırırken bu görevden almalar sonucu devlet yönetimine sosyalist olmayan çar dönemi yöneticilerinin atandığını belirtir.
Çok dillendirilen bir başka konu da demokrasi konusudur. Sosyalizmde demokrasinin olmadığı, proleter diktatörlüğün böyle bir uygulamadan uzak olduğu eleştirileri-saldırıları çokça yapılır. Ve bu eleştiri-saldırılarda bulunanların demokrasiden anladıkları da çok partili sistemdir. Daha ileri gidenleri var. Siyasal devrimden sonra liberal demokrasinin kurulması ve liberal partilerle birlikte seçime girilmesi gerektiğini Marksizm ve komünizm adına savunanlar da bulunmaktadır. Hala biçimselliğe sarılıyorlar ve hala sosyalizm ile kapitalizm arasındaki farkın biçimsellikte olduğunu sanıyorlar. Sosyalizm kapitalizmden daha ileri bir sistemse demokrasi de kapitalizmde olduğundan daha ileri bir şekilde uygulanmalıymış. Kapitalizmde her görüş örgütlenebiliyor ve seçime girebiliyorsa ( tam da doğru bir söz değil bu), sosyalist düzende de liberaller dahil her görüş örgütlenebilmeli ve seçime girebilmeli (ymiş.) (Buna yanıt verilmişti; kapitalizmin bir ölçüde kendiliğinden bir sistem olduğu, sosyalizmin ise mutlaka yönlendirici bir iradeye ihtiyaç gösterdiğini devlet ve partinin bir görevi de bu konuda doğrultu vermek, taktik ve stratejiler geliştirmek olduğunu söylemiştik. Şimdilik detaylandırmıyoruz.) sadece şunu söyleyerek geçelim; sınıf mücadelesinin sürdüğü sosyalizmin kuruluş aşamasında liberalizme örgütlenme özgürlüğü vermeyi ve seçimlere katılmayı istemek, sonuçta seçimi kazandığında iktidarı da teslim etmek anlamına gelen bu görüşü dillendirmek bile karşı-devrimci saflara savrulmaktan başka bir şey değildir. ( Zaten bu kadar sıradan bir bilgiye bile sahip olamamak kerameti kendinden menkul solculuk değil de nedir?)
Benim kişisel görüşüm, kuruluş döneminde egemen olan partinin komünist parti olması yönündedir. Yine demokratik merkeziyetçilik partiye egemen olmalı, daha da sıkı bir şekilde uygulanmalı vb. Farklı partiler, farklı sosyalist partiler bana çok doğru bir yöntem gibi gelmiyor.Ama bu görüşü savunanlar da var. ( Aklımda yanlış kalmadıysa TKP'nin böyle bir görüşü olabilir. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum.)
Demokrasi biçimsellikten arındırıldığında kuşkusuz önemli. Kuruluş döneminde yapılması gerekenlerin sınıfla, halkla birlikte yapılmasının bir yolu bulunmalı ve günlük yaşamı sekteye uğratmayacak bir formül pratiğe yansıtılmalıdır. Halk için yapılanlar yukarıdan aşağıya ve halkın da seyirci kalacağı şekilde gerçekleştirildiğinde giderek bir kanıksamaya ve umursamazlığa da yol açmaktadır. Eksikliğini, yokluğunu görmeden erişilen kazanımların önem ve bilincine varmak sanırım çok kolay olmuyor. Bu konularda işçi sınıfının, emekçi halkın sürece doğrudan katılımını da sağlayarak toplumsal dönüşümleri gerçekleştirmek gerekir ve demokrasi hayatın her alanında bu doğrudan katılımın içinde bulunduğu bir süreç olarak görülmeli. Sovyetlerde bu nasıldı, nasıl gerçekleştiriliyordu, halkın katılımı hangi düzeydeydi konuları ayrı bir tartışma konusu ama, burada söylenmek istenen şey,ekonomik konularda, demokrasi ve siyaset konularında yapılmış veya yapıldığı iddia edilen hataların doğrudan bilimsel sosyalizmle bir ilgisinin bulunmadığının anlaşılmasıdır.
Pratiğin teoriyi zenginleştirici bir özelliği vardır. Yapılan hatalardan nasıl ders çıkartılır konusu haksız bir biçimde teorinin reddi için dillendiriliyorsa ve üstelik bunu yapanlar kendilerini samimi bir biçimde komünist veya marksist olarak niteliyorlarsa bu konular bir kez daha düşünülmelidir. Çünkü ne bir kuram olarak bilimsel sosyalizm ve ne de bir pratik olarak reel sosyalizm böyle bir reddiyeyi hak etmiyor!
(Devam ederiz.)
Pratiğin teoriyi zenginleştirici bir özelliği vardır. Yapılan hatalardan nasıl ders çıkartılır konusu haksız bir biçimde teorinin reddi için dillendiriliyorsa ve üstelik bunu yapanlar kendilerini samimi bir biçimde komünist veya marksist olarak niteliyorlarsa bu konular bir kez daha düşünülmelidir. Çünkü ne bir kuram olarak bilimsel sosyalizm ve ne de bir pratik olarak reel sosyalizm böyle bir reddiyeyi hak etmiyor!
En son kurulan cümleler bunlardı. Kerameti kendinden menkul solcular olarak gördüğüm, bana göre kafaları karışık olan arkadaşların bence bu konuları bir kez daha düşünmesi gerekiyor. Ayrıca şunun da altını çizmek gerekir ki, buradaki yorumlar daha çok sözde sol-sosyalist forumlardaki örnekler üzerinden yapılmaktadır. Bu yüzden kerameti kendinden menkul solcuların en azından bir kısmının samimi olduklarına da inanıyorum. ''İyi olsaydı, doğru olsaydı yıkılmazdı'' algısının etkisindeler. Sadece liberal saldırı altında da değiller; Lenin'i Marks'tan ayırmaya çalışan bir kesimin ve ayrıca yine bir kısım troçkistler'in reformist yorumlarının forumlara yansıyış biçiminin de etkisi altındalar.
Bir kez daha yinelersek; reel sosyalizmin çözülüşünün ve iddia edildiği gibi ekonomide ve siyasette yapılan hatalar bilimsel sosyalizmin yanlışlandığı anlamına gelmez. Çünkü bilimsel sosyalizmin hemen her ülkede nasıl uygulanacağının ve devletin ( proleter diktatörlüğün) hayata nasıl gerçekleştirileceğinin ve parti-devlet ilişkilerinin nasıl kurulacağının belli bir formülasyonu bulunmamaktadır. Bu yüzden çok doğru bir adlandırılmayla geçmişte uygulanan sosyalizm 'deneyimlerine' reel sosyalizm denilmiştir, aradaki farkın vurgulanması açısından. Kendilerini komünist veya enternasyonalist olarak niteleyen ve ML'in reddiyesi noktasında bulunan arkadaşların bilimsel sosyalizm konusunda farklı ideolojilerden gelen saldırılara bu kadar eğilimli olmaması ve bu saldırıları göğüsleyebilecek bir donanıma sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Konu dışı ama, yeri gelmişken bir konunun altının da çizilmesi gerekiyor sanırım. SSCB'ye ve sosyalizme yönelik ''iyi olsaydı, doğru olsaydı yıkılmazdı!'' eleştirileri hepten yanlış mı? Bunun yanıtı ''elbette bir yanlışlı var'' şeklinde verilebilir. Ama bu yanlışlığın, bu arkadaşları yaptıkları eleştiriler-saldırılarla pek de ilgisi yok. Reel sosyalizmin yıkılışının (bana göre) en önemli nedeni ( çok yineledim) keskinleşen sınıf mücadelesinin yitirilmesidir. Bu sınıf mücadelesi mutlaka karşıt sınıfın (burjuvazinin) ve hempalarının iktidarı bir mücadele sonucu ele geçirmiş olmaları da değldir. Yitirilen sınıf mücadelesi, Stalin'den sonra gelen yöneticilerin başta Hruşçov olmak üzere kifayetsizlikleri ve yaptıkları hatalarıdır. Partide bu kifayetsizliğin yükselişini ve partiyi ele geçirmesini önleyecek bir mekanizmanın bulunmayışı SSCB'nin çözülmesine yol açmıştır. Gerekirse açarız bu konuyu ama, sosyalizmin kapitalizmden en önemli farkının kendiliğinden bir süreçle gerçekleştirilebilmesinin olanaksızlığında yatmaktadır. Yanlış kararlar, yetersiz bir irade sosyalizmin gerilemesine yol açabiliyor ve öyle bir iklimde ortaya çıkan ''hain'' Gorbaçov'a da son tekmeyi atma fırsatı verebiliyor.
Bu kerameti kendinden menkul solculuğun belki iyi niyetli bir yorum, pek kestiremiyorum ama, yine de samimi olduklarına inanıyorum. Bir de geçmişlerinde şöyle veya böyle solculuk olan, sol saflarda bulunan ama 80 sonrasındaki neo-liberalizmin siyasi ve ideolojik saldırılarıyla bireysel siyasetini bütünüyle sol-sosyalizm düşmanlığı üzerine kurmuş kişiler var. Bildikleri bir kaç konuyu tekrarlayarak solcu-sosyalist oldukları algısını yaratmaya çalışıyorlar. Sosyalizmi yeniden yorumlamalıyız çığırtkanlığı yaparak da bir gerici, bir faşist gibi sosyalizme saldırıyorlar. ''Yeniden yorumlama'' dedikleri şeyin liberal biçimcilikten farkı yok. Tipik bir savrulma örneği.
Geleceğin dünyası sosyalizm ve barbarlık ikileminde gerçekleşecektir. Kapitalizmin insanlığa verebileceği hiçbir şey yok. Kapitalizmin ne olduğunu kitlelere anlatabilmeliyiz; gericiliğe ve anti-laik siyasetlere cepheden karşı çıkabilmeliyiz. Solculuğun, sosyalist olmanın forumlardaki karşılığı öncelikle buralarda yatmaktadır. Gerici partinin karanlıklar üzerindeki ısrarlı siyasetlerine hiç karşı çıkılmadı, hadi anlaşılamadı, hadi yanlışlık yapıldı ama bari şu karanlığın dibini görmüşken hala sola-sosyalizme saldırarak solculuk mu yapılır? Ve bu anlayışlara müsamaha mı yapılmalı? Bu demokrat geçinen liberallere demokratlık adına yol vermek, destek çıkmak solculuğun neresinde yatıyor?
Türkiye'nin sola-sosyalizme ihtiyacı var. Yapılması gereken sosyalizmi sahiplenmek, sosyalizmi içselleştirmek, mümkünse örgütlenebilmek, kendi çapımızda sınıfsal mücadeleye katkı vermek olmalıdır. Ama ''reel sosyalizmin hatalarını konuşalım ki, bir sonrakinde aynı hataları yapmayalım!'' sözünün bu koşullarda bir anlamı, yararı ve samimiyeti olabilir mi? Tamam, hadi arada bir bu konuları da araya sıkıştıralım; ama el insaf; sabahtan akşama kadar her yorumunuzda buralara takılarak yapılan şeyin sosyalizm düşmanlığı dışında bir anlamı olabilir mi?
12 Eylül'den sonra çok şey oldu. Yılgınlık, bezginlik, umutsuzluk...-ardı sıra bir yığın savrulma! Kuyrukçuluğa savrulma, liberalizme savrulma, kendi içine kapanma, bir köşeye çekilme...-evet, hepsi üzücü, ama en üzücü olanı sanırım samimiyetimizi kaybetmek. Samimiyet olmayınca söylenenler ne olursa olsun, inandırıcı olmuyor, gerçekçi gelmiyor. En kötüsü bu!
Solculuk akşam yorgunluklarını gidermenin mezesi olmamalı.
Biraz samimiyet!
Bu başlığı okurken yorumlarımın bu kısmı ilginç geldi. ''Demokrasi ve Lenin'', ''Sosyalizm ve demokrasi'' başlıklarımız da olmasına rağmen demokrasi konusunu önemsemek gerekiyor. Bu alıntıları tamamen okuyamadım. Başlığı üste çıkarmak için bu yorumu yapıyorum. Belki de demokrasi ve reel sosyalizm konusuna devam etmekte yarar olabilir.
''Çok dillendirilen bir başka konu da demokrasi konusudur. Sosyalizmde demokrasinin olmadığı, proleter diktatörlüğün böyle bir uygulamadan uzak olduğu eleştirileri-saldırıları çokça yapılır. Ve bu eleştiri-saldırılarda bulunanların demokrasiden anladıkları da çok partili sistemdir. Daha ileri gidenleri var. Siyasal devrimden sonra liberal demokrasinin kurulması ve liberal partilerle birlikte seçime girilmesi gerektiğini Marksizm ve komünizm adına savunanlar da bulunmaktadır. Hala biçimselliğe sarılıyorlar ve hala sosyalizm ile kapitalizm arasındaki farkın biçimsellikte olduğunu sanıyorlar. Sosyalizm kapitalizmden daha ileri bir sistemse demokrasi de kapitalizmde olduğundan daha ileri bir şekilde uygulanmalıymış. Kapitalizmde her görüş örgütlenebiliyor ve seçime girebiliyorsa ( tam da doğru bir söz değil bu), sosyalist düzende de liberaller dahil her görüş örgütlenebilmeli ve seçime girebilmeli (ymiş.) (Buna yanıt verilmişti; kapitalizmin bir ölçüde kendiliğinden bir sistem olduğu, sosyalizmin ise mutlaka yönlendirici bir iradeye ihtiyaç gösterdiğini devlet ve partinin bir görevi de bu konuda doğrultu vermek, taktik ve stratejiler geliştirmek olduğunu söylemiştik. Şimdilik detaylandırmıyoruz.) sadece şunu söyleyerek geçelim; sınıf mücadelesinin sürdüğü sosyalizmin kuruluş aşamasında liberalizme örgütlenme özgürlüğü vermeyi ve seçimlere katılmayı istemek, sonuçta seçimi kazandığında iktidarı da teslim etmek anlamına gelen bu görüşü dillendirmek bile karşı-devrimci saflara savrulmaktan başka bir şey değildir. ( Zaten bu kadar sıradan bir bilgiye bile sahip olamamak kerameti kendinden menkul solculuk değil de nedir?)
Benim kişisel görüşüm, kuruluş döneminde egemen olan partinin komünist parti olması yönündedir. Yine demokratik merkeziyetçilik partiye egemen olmalı, daha da sıkı bir şekilde uygulanmalı vb. Farklı partiler, farklı sosyalist partiler bana çok doğru bir yöntem gibi gelmiyor.Ama bu görüşü savunanlar da var. ( Aklımda yanlış kalmadıysa TKP'nin böyle bir görüşü olabilir. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum.)
Demokrasi biçimsellikten arındırıldığında kuşkusuz önemli. Kuruluş döneminde yapılması gerekenlerin sınıfla, halkla birlikte yapılmasının bir yolu bulunmalı ve günlük yaşamı sekteye uğratmayacak bir formül pratiğe yansıtılmalıdır. Halk için yapılanlar yukarıdan aşağıya ve halkın da seyirci kalacağı şekilde gerçekleştirildiğinde giderek bir kanıksamaya ve umursamazlığa da yol açmaktadır. Eksikliğini, yokluğunu görmeden erişilen kazanımların önem ve bilincine varmak sanırım çok kolay olmuyor. Bu konularda işçi sınıfının, emekçi halkın sürece doğrudan katılımını da sağlayarak toplumsal dönüşümleri gerçekleştirmek gerekir ve demokrasi hayatın her alanında bu doğrudan katılımın içinde bulunduğu bir süreç olarak görülmeli. Sovyetlerde bu nasıldı, nasıl gerçekleştiriliyordu, halkın katılımı hangi düzeydeydi konuları ayrı bir tartışma konusu ama, burada söylenmek istenen şey,ekonomik konularda, demokrasi ve siyaset konularında yapılmış veya yapıldığı iddia edilen hataların doğrudan bilimsel sosyalizmle bir ilgisinin bulunmadığının anlaşılmasıdır.''
Pratiğin teoriyi zenginleştirici bir özelliği vardır. Yapılan hatalardan nasıl ders çıkartılır konusu haksız bir biçimde teorinin reddi için dillendiriliyorsa ve üstelik bunu yapanlar kendilerini samimi bir biçimde komünist veya marksist olarak niteliyorlarsa bu konular bir kez daha düşünülmelidir. Çünkü ne bir kuram olarak bilimsel sosyalizm ve ne de bir pratik olarak reel sosyalizm böyle bir reddiyeyi hak etmiyor!
Üstteki yazıyı alıntılayışımın nedeni orada katı bir ''biçimsel demokrasi'' karşıtlığının olması. Tamam, sosyalist kuruculuk döneminde zor kullanılarak yapılacak işler olacaktır, özel mülkiyetin kaldırılması gibi. Ama sonrası için elimizde yazılı bir reçete yok, neyi nasıl yapabileceğimiz konusunda çok fazla bilgiye de sahip değiliz. Sadece yukarıdan talimatlarla, sadece yukarıdan yönlendirmelerle halkı-toplumu dışarıda bırakan bir kuruculuğun bir tıkanma yaşayabileceği gerçeği de reel sosyalizm pratiğinde görülüyor. Bu yüzden biçimsel demokrasiyi de yabana atmamak gerek, diye düşünüyorum. Ve o günlerin hazırlanmasına bugünden başlamak, kuruculuk öncesinde sınıflı toplum yapısı içinde de demokrasiyi ve demokrasi mücadelesini önemsemek gerekiyor, diye düşünüyorum.
Kuruculuk döneminin çok partili olmaması gerek, diye düşünürken, şimdi biçimsel olarak da olabilirliğine alışmam gerektiğini düşünüyorum. Özel mülkiyetli bir sistemi savunmanın kuruculuk döneminde sorun olabileceği düşüncesini üzerimden hala atamamışsam da, tıpkı kapitalist toplumda sosyalist partilerin olması gibi, kuruculuk döneminde de liberal partilerin varlığına belki de ihtiyaç olacaktır...
(Metin Çulhaoğlu kendisine sorulan ''o dönemde CHP de olacak mıdır?'' sorusuna verdiğ yanıtta, ''tabi olacaktır'' der, ''Yeter ki yüzde 25'i aşmasın.'' )
Demokrasiye ihtiyaç var. Sınıflı toplumsal yapıda da, kuruculuk döneminde de...Ne yapılacaksa, nasıl yapılacaksa sınıfla, emekçi halkla yapılmalıdır. Kitleleri dışarıda bırakacak her türlü çaba sonuçta istenen faydayı yaratmıyor. Sınıflı toplumlarda demokrasinin sınıfsal bir anlamı olduğunu söyleyen Lenin bile sosyalizm için proletaryanın eğitilmesine ihtiyaç olduğunu ve bu yüzden sınıflı toplum yapısı içinde demokrasi mücadelesinin de önemsenmesi gerektiğinin altını çizer.
Özetle hem kapitalizmde ve hem de kuruculuk döneminde (sosyalizmde) demokrasiye ihtiyaç var. Geniş kitlelerin desteği olmadan sınıfsal bir mücadelenin yürütülebilmesi mümkün değildir. Sosyalizm için önce de demokrasi, sonrası için de demokrasi. Yeter ki, sosyalist mücadeleyi salt bir demokrasi mücadelesi olarak görmekle yetinmeyelim.
Demokrasiye ihtiyaç var derken eklemeliyiz, demokrasi mücadelesi yürütürken sınıf mücadelesinden soyutlanmış ve demokrasi mücadelesini merkeze almış bir mücadeleden de söz etmiyoruz. Ayrıca sınıfsal mücadele de derken anlaşılması gereken salt sosyalistlerin gündeminde olan konuları öne çıkartarak siyaset yapmak da değildir. Ya da birçoğunun troll olduklarını sandığım ve sosyal medyada bir şekilde yer tutmuş birilerinin yapmaya çalıştıkları gibi içeriği güncelden uzak, güncelle ilişkisi olmayan konular üzerinde yoğunlaşarak özellikle ülkeyi karanlığa boğan, ülke insanını dinci bir gericilikle kuşatan siyaset anlayışlarının üzerlerini örtmeye çalışan konuları sürekli dillendirerek bir sözde sol-sosyalist siyaset anlayışı da değildir.
Türkiye solcusu, sosyalisti, ilericisi, sosyal demokratı, demokratı, kendini nasıl tanımlıyorsa artık...-öncelikle içinden geçtiğimiz bu karanlığı yaratan örgütlü ve egemen siyaseti iktidardan uzaklaştıracak bir siyaseti sınıf mücadelesinin tam merkezine oturtacaktır. Faşizme karşı mücadele sosyalist mücadelenin ta kendisidir çünkü. Eğer bu mücadele düzen demokratlarının öncülüğünde gerçekleşecekse, bundan da hiç yakınmamak gerek. Ülkede bu karanlık süreci yenilgiye uğratacak bir siyaseti dışta bırakarak sol bir siyaset oluşturabilmek mümkün değildir. Yıllardır anlamsız ve gereksiz bir şekilde savunulduğu gibi toplumda bir karşılık bulmayan siyasetler sonuçta sosyalizme, sosyalist mücadeleye bir katkı sağlamaz. Girilen her seçim akıl almaz bir şekilde sandık facialarına dönüşüyorsa, bir şeylerin sürekli yanlış gittiğini anlayabilmekten aciz miyiz yoksa bu umursamazlığın altında küçük hesaplar mı var?
Sosyalistler elbette sınıfsal mücadele yürütür. Sınıfsal mücadelenin sonucu toplumsal alandaki etkimiz artmıyorsa ve dahası bir azalma eğilimi söz konusuysa orada var olan sorun bizatihi savunulan ve anlamsızca ısrar edilen siyasettedir, siyasetin yanlışlığındadır. Siyaset iktidar için yapılır. İktidar olabilmenin yolu daha kalabalık olmaktan, kitlemizi arttırabilmekten geçmektedir. Savunageldiğin siyaset böyle bir sonuca yol açmıyorsa yanlış olduğu, halkla mesafeyi kapatacak bir güncelliğe sahip olmadığı anlamındadır. Çulhaoğlu çok zaman önce altını çizmişti, daha kalabalık olmak, toplumsal alanda etkimizi arttırmak istiyorsak kendi gündemimizle değil, halkın gündemini öne çıkartarak, oradaki çatlaklara yerleşerek ve o çatlaklarda kendi gündemimize bir yol açarak başarabiliriz. Ve dolayısıyla...
Bu iktidar egemenlerine karşı ''halkımızı seçeneksiz bırakmayacağız'' sloganıyla çıkılan yol tepeden tırnağa bir büyük yanlıştır. Birincisi faşizme karşı mücadeleyi savsaklamakta, AKP-MHP ittifakının değirmenine dolaylı yoldan su taşımakta ve ikincisi yüzünü sosyalizme dönebilecek bir toplumsal kesimi işte bu nedenle karşısına almakta ve aradaki mesafeyi daha da arttırmaktadır.
Daha sol, daha keskin ve daha sosyalist bir siyasi perspektif taşıdığı iddiasıyla çıkılan yolun bu yüzden sosyalist mücadeleye hiçbir katkısı bulunmamaktadır ve yıllardır, onlarca yıldır sandıktan çıkan oyların binde birlere, on bnde birlere çakılı kalmasının nedeni de budur.