Çok da şaşırmamak gerek. Erol Katırcıoğlu önceden de böyleydi. HDP'den vekil olmadan önce her televizyona çıkışında sıradan ağzından demokrasi ve özgürlük sözleri düşmez, totalitelerliğe karşı olmak gibi bir hüneri olduğunu etrafındaki AKP'li ''aydınlarla'' birlikte sürekli terennüm ederdi. Katırcıoğlu bu da, diğer liberaller ve hatta kendi tanımlamalarıyla ''marksist liberaller'' farklı mı? Ya da bu tür söylemlerin HDP'nin söylemlerinden farklı bir yanı var mı? AKP dün özgürlükçü ve demokrat bir partiydi, bugün ise ''Sovyetlerdeki Bolşevik parti''! Katırcıoğlu'nun tek farkı bunu açık seçik söyleyebilmesi.
Katırcıoğlu'nun ne söylediğine geçmeden önce şunu da eklemek gerekiyor; bu toplumda okuyup yazmak, sonra belli bir eğitim tahsil etmek ve ardından profesör bile olmak bunları söylemek için mi? Sınıflı bir toplumda demokrasi ve özgürlük kavramlarının ve aynı zamanda totaliterlik ve bugün Mesut Odman'ın yazısında geçtiği gibi ''demokrasilerden demokrasi beğenmek emekçiler için ölümlerden ölüm beğenmek anlamına geldiğini'' anlayamamak nasıl bir şey? Demokrasi ve özgürlük kavramlarının her şeyden önce sınıfsal bir anlam içerdiği anlaşılamamışsa bu kadar yıl okumak, dirsek çürütmek neye yarar?
Bu liberallik gerçekten ne kadar kötü bir şeymiş!
İnsan profesör de olsa birtakım olumsuzlukları üzerinden atabilmesi gerçekten pek de mümkün olmuyor; yapışıyor ve çıkmıyor!
Sayın akademisyen vekilin yazısı:
Erol Katırcıoğlu: Benzetmem üzerine HDPyi sosyalist görmeyen çevreler mutlu olmuşa benziyor
Dün Meclis Plan-Bütçe Komisyonu toplantısında yaptığım bir konuşmada AKPyi Sovyetler Birliği Komünist Partisine benzetmem çeşitli çevrelerde ilgi uyandırmış.
Bu benzetmem üzerine, sosyal medyada, HDPyi sosyalist olarak görmeyen ama sosyalist olması için gayret içinde olan çevreler bir çeşit Hah yakaladık! dercesine mutlu olmuşa benziyorlar. Gördünüz mü Erol Katırcıoğlu denen bir unsur-bu ifade hiç tanışmadığım adı Candan Badem olan ve anladığım kadarıyla KHKlı bir öğretim üyesine ait- sosyalizm karşıtı, üstelik de bir zamanlar KİTleri bedava satalım demiş, hatta AKPyi TİPe benzetmiş, bu unsur ve gibileri HDPde ne arıyorlar? diye bağırmaya başlamışlar.
Bu vesileyle bu haftaki yazımı bu konuya ayırmam gerekti.
Ama hemen söyleyeyim ki bu ülkede, 2. Dünya Savaşındaki Japon askerleri gibi hala tarihin içinden bugüne bakan insanlarımız her daim oldu. Sovyetler Birliği tarihini hala 70li yılların içinden okuyan ve sosyalizm tasavvuru ile reeli arasındaki çarpıklıkları görmeyen, ve belki de görmek istemeyen insanlarımız tabii ki hala varlar.
Rahmetli Doktor Hikmet Kıvılcımlının dediği gibi Pirinç tanesinin üzerine Yasin-i şerif yazmış insanlar ülkesindeyiz sonuçta.
Bu insanlarımız için yapacak çok bir şeyimiz yok.
Bugünkü siyasal sistemin ne anlama geldiği ve bu sistem içinde biz HDP vekillerinin parlamentoda neyle karşı karşıya olduğumuz çok fazla bilinmiyor.
Eğer kısaca özetlemek gerekirse bu yeni sistem tek bir kişinin ülkedeki siyaseti parlamentodan kaçırıp 16 bakanı ve kendisine bağlı yüzde yüz tekelleşmiş bir medyayla ülkeyi yönettiği bir sistemdir. Bu nedenle de parlamento ve komisyonlar-bunları lav etmenin maliyetinin yüksekliği nedeniyle şimdilik durmakla beraber- herhangi bir biçimde siyasete konu değiller.
Vekiller yürütmenin yaptıklarına ilişkin eleştirilerde bulunuyorlar ama yürütmenin olmadığı mekanlarda bunu yapıyorlar.
Eğer siyaset birbirini ikna etmekle ilgili bir etkileşim ima ediyorsa, burada böyle bir etkileşime neredeyse hiç imkan yok.
Bugüne dek geçen sürede önümüze, yürütmenin torba yasaları geldi. Gelen yasa önerilerinde 5-6 aydır bütün bir muhalefet olarak tek bir cümle dahi değiştiremedik.
Karşımızdakiler, AKP ve MHP vekilleri, anlaşılan aldıkları talimatlar nedeniyle ne bizi dinliyorlar ne de bizi anlıyorlar. Sistem baştaki liderin etrafında, yavaş yavaş totaliter bir tarafa doğru evrilmekte. Bu duruma ister devrim deyin ister karşı devrim deyin ama mutlaka özellikle bizler gibi özgürlük ve barış talebinde bulunan insanlar açısından ciddi bir durum olduğu çok açık.
Gelelim benzetmeye. Dediğim gibi bu arkadaşlarla böylesine bir ortamda Sovyetler Birliğindeki Bolşevikler (çoğunluktakiler) ve Menşevikler (azınlıktakiler) tartışmasına girmeyi doğru bulmuyorum. Ama iktidara gelenlerin ülkeyi yöneltmekte oldukları gidişin tümüyle devletçi ve otoriter bir yol olduğunu söylüyorum. Oysa benim, o konuşmada da belirttiğim gibi, tasarıyı komisyona getiren vekilin, Devletin çıkarları söz konusu olduğu zaman herkes ona uymak zorundadır şeklindeki sözlerine bir cevap olarak, Sovyetler Birliğinde de böyleydi esasında; evet, öyleydi. Fakat arkadaşlar, bu tuhaf gelmiyor mu size? Devlet ve millet tek bir bütün değildir ki; farklılıkları vardır, farklı kurumları vardır ve demokrasiler esasında bu farklılıkları bir tür ortak akla getirmeye çalışan mekanizmaları ima eder cevabım, bence günümüzün sol ve sosyalist anlayışlarına tam da uyan bir cevap olmuştur.
Tabii ki anlayana
Dediğim gibi, sosyal medyada konuya mal bulmuş magribi gibi sarılan, kendi mahfillerinden hiç tanımadığı bir kişi için unsur deme terbiyesizliğinde bulunanlara sözümüz yok. Biz işimizi yapıyoruz. İşimiz de başta Kürtler olmak üzere bu toplumun bütün ezilenlerin taleplerini yükseltmek ve bu ülkenin daha özgürlükçü ve demokratik bir ülke olmasına çalışmak.
Geriniz laf-ı güzaf
https://www.gazetefersude.com/erol-katircioglu-benzetmem-uzerine-hdpyi-sosyalist-gormeyen-cevreler-mutlu-olmusa-benziyor-34080.html
Katırcıoğlu adlı liberalin sözleri üzerine Metin Çulhaoğlu da kısa bir eleştiri yazmıştı köşesinde; hatırlayalım:
''Erol Katırcıoğlunun AKPyi eleştireceğim diye neden Sovyetlere ve Bolşeviklere gönderme yapma gereği duyduğunu bilemeyiz. Bir ihtimal, kendi solculuğunun çok farklı olduğunu vurgulamak istemiştir. Belki de şöyle düşünmüştür: Nazi rejimine, dünyadaki başka faşist ve despot rejimlere göndermede bulunsam Demek doğru yoldayız deyip devam ederler; oysa izledikleri yoldan vaz geçirmek için Sovyetler örneğini versem etkili olabilir
İkincisi tuhaf sayılabilecek bu ihtimalleri bir yana bırakırsak, en azından, Sovyet deneyiminin solcu bir aydının zihin dünyasına bu kadar çökmüş olması bizce bir sorundur. ''
https://ilerihaber.org/yazar/sari-yelekliler-sovyetler-ve-bolsevikler-92029.html
M.Çulhaoğlu Katırcıoğlu için neden ''solcu'' tabirini kullanmış, bir bildiği vardır. Ama AKP'nin Bolşeviklere benzetilmesi öyle sıradan bir yorum değil. Yakın dönemde gördüğümüz üzere bu sağlı sollu liberallerin ortak noktalarından biri. Liberal oldun mu, liberalliğe meylettin mi böyle oluyor; ilk önce Bolşeviklere, SSCB'ye, Stalin'e düşman oluyorsun; sonra da piyasacılıktan yana bir tavır sergiliyorsun. Kısaca bu sağlı sollu liberallerin öne çıkan özellikleri bunlar. Geçenlerde Mehmet Altan'ın Marksist Liberal kitabını okumuştum. Kitap yazarının Marksist olduğu algısı üzerine oturtulmuş. Marksizmle liberalizmin birleştirilmesi gerektiğini savunuyor. Ama kitabı okurken bu adamları Marksist yapan şeyin ne olduğunu sormadan da edemiyordum. Kitabı okurken bu sorunun yanıtını aradım hep. Mehmet Altan sık sık ''solcuların değişimden yana olmaları''nın gerektiğinin altını çiziyor da, bu değişimin liberalizme dair olmasının ileri yönde bir değişim olduğu fikrine nereden kapılıyor? İlk başta, siyasal liberalizm'den yanaymış gibi bir düşünceye kapıldım, Marksizmin siyasal yönündeki uygulamalarına karşı diye geçirdim içimden. Ama öyle de değil. Açık seçik piyasacılığı savunan makaleler de var içinde.
Özel mülkiyet karşıtlığı olmayacaksa, sınıfsızlık bir hedef haline gelmedikçe Marksist olabilmenin anlamı, ''değişimden yana olmak'' mıdır? Değişimi geriye doğru istemek Marksizmle uyuşabilir mi?
Katırcıoğlu'ndan Marksizm veya sol laflarını hiç duymadım. Kendi eksikliğim olabilir. Yeterince okumamış ve dinlememiş olabilirim kendisini. Çulhaoğlu daha iyi bilir. Ama bu sağlı sollu liberallerin ülkeye verdikleri zararın haddi hesabı olmadığının da altını çizelim. Sadece AKP'ye yol verdikleri için değil; solun belli bir kısmına zehirlerini akıttıkları için. Sol sempatizanlar bir yana, kendilerini komünist, marksist ve enternasyonalist olarak niteleyenlerin internet şovmenlerinin büyük bir kısmı da -ne söylemeye çalışırlarsa çalışsınlar- bu adamların akıttıkları zehirlerden bir şekilde nasiplenmişler. (Kerameti kendinden menkul siyaset de tam bu noktada ortaya çıkıyor.)
İşin bir garip yanı da, Kürt siyasetinin arayıp tarayıp bu adamlardan bir ya da birkaçını her seçim öncesinde meclise taşımaları!
Solcusu, sağcısı, liberali, şeriatçısı hep birlikte HDP'ye!
İyi de, solun orada işi ne?
Öyle değil mi?
Erol Katırcıoğluna Yanıt
"Sosyalizme saldıran herkese karşı durmak her sosyalistin doğal görevidir, bunun yargıçlık taslamakla bir ilgisi yoktur ve bir yerden emir almaya da gerek yoktur. Bizim liberal profesör sosyalistleri hiç tanımamış."
Candan Badem
HDP İstanbul milletvekili Erol Katırcıoğlu TBMM bütçe komisyonunda 6 Aralık günü yaptığı konuşmada AKPyi Bolşeviklere, kendilerini de Menşeviklere benzetti. Katırcıoğu şöyle dedi: Sizler bu ülkede bir tür Sovyetler Birliği kurmaya çalışıyorsunuz gibi geliyor bana yani - gerçekten tuhaf ama - sizler Bolşeviksiniz, bizler de Menşevik gibi kendimi hissediyorum burada ve Bolşevikler de Dumada çoğunluktaydı ve onların istediği oldu, onların isteği üzerinden sistem belirlendi ve sistem özü itibarıyla devletçiydi. Yani bir gros plan vardı, her şeyi planlıyordu. Kimin ne giyeceğine, kimin ne yiyeceğine neredeyse karar veriyordu. Bu sözler üzerine sosyal medyada ben dahil sosyalistlerin kimi ağır kimi hafif eleştirisine uğradı. Katırcıoğlu bunun üzerine bu eleştiriler içinde muhtemelen en sertini yazan bana Yeni Yaşam gazetesinde bir cevap yazdı. Cevabı Duvar ve Fersude gibi internet gazeteleri de yayımladı.
Katırcıoğlu Twitter hesabından beni hedef alarak Kendilerini sosyalizm konusunda yargıç gibi görüp de AKP'nin trollerinden bile çapsız olanlara cevabimdir diye yazdı. Birincisi, sosyalizme saldıran herkese karşı durmak her sosyalistin doğal görevidir, bunun yargıçlık taslamakla bir ilgisi yoktur ve bir yerden emir almaya da gerek yoktur. Bizim liberal profesör sosyalistleri hiç tanımamış. Nitekim sadece ben değil Metin Çulhaoğlu, Alp Altınörs, Veli Saçılık, Arif Koşar, Cem Şimşek gibi sosyalistler de hatta bazı liberaller de Katırcıoğlunun benzetmesini eleştirdi. (Menşeviklere benzetilmek de bir liberalin hoşuna gitmez doğal olarak). İkincisi, bana AKPnin trollerinden bile çapsız diyen bir terbiyesizin başkasına terbiyesiz demeye hakkı yoktur. Üçüncüsü Katırcıoğlu benim için anladığım kadarıyla KHKlı bir akademisyen demiş. Doğru ama eksik: Ben aynı zamanda Barış için Akademisyenler bildirisini imzalamış bir akademisyenim ve bundan da yargılanıyorum. Katırcıoğlu bunu elbette biliyor ama bilmezden geliyor çünkü bu durum bizim şark kurnazının işine gelmiyor.
Öncelikle bir liberalin beni hedef alması bana şeref verir. Dolayısıyla bu durumdan gayet memnunum ve hodri meydan diyorum. Ben Erol Katırcıoğlunun 1991'de Erdal İnönü'nün danışmanlığını yaparken "bana kalsa KİT'leri bedava satarım" dediğinin, 2010'da da AKP'yi Türkiye İşçi Partisi'ne benzetmiş olduğunun söylendiğini yazmıştım. Erol Katırcıoğlu cevabında hayır demedim demiyor, diyemiyor. Böylece sözlerini teyit etmiş oluyor. Güzel. Demek ki en azından 1991den beri açıkça liberal ve sol düşmanı olan biriyle karşı karşıyayız. Olabilir onun bileceği iş. Ancak bu liberal şahıs solcu olduğunu iddia edip bir de bize solculuk dersi vermeye kalkıyor ki işte o zaman dur bakalım demek kaçınılmaz. Sözde solcu iktisat profesörümüz bir kere tarih bilmiyor. Duma ile Sovyetleri karıştırıyor. Menşeviklerin kendilerinin çoğunluk olduğu yerlerde (örneğin Gürcistanda) Bolşeviklere neler yaptığından da haberi yok. Gürcü Menşevik lider Jordanianın Bolşevikler yerine emperyalistleri tercih ederim dediğinden de! AKP diktasına örnek vermek için dünyada gelmiş geçmiş onlarca örnek (Nazi Almanyası, Franco İspanyası, Mussolini İtalyası, Pinochet Şilisi, Filipinler, Suudi Arabistan, Sudanlı Beşir, Putin Rusyası vs vs) varken o gidip Bolşeviklere çatıyor. Kendisini de Menşeviklere benzetiyor, oysa Alp Altınörsün yazısında belirttiği gibi Katırcıoğlunun siyasi görüşlerine denk düşen Rus siyasi partisi Kadetlerdir. Katırcıoğlunun birazcık utanması olsaydı yaptığı benzetmeden dolayı özür dilerdi ve konu kapanırdı. Ancak o zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyor. O zaman dersini vermek görevimiz.
Çapsız liberal profesör Sovyetler Birliği tarihini hâlâ 70li yılların içinden okuyan ve sosyalizm tasavvuru ile reeli arasındaki çarpıklıkları görmeyen, ve belki de görmek istemeyen insanlarımız tabii ki hâlâ varlar. demiş. Kendisi sosyalist yayınları hiç takip etmediği için bu satırların yazarı dahil onlarca sosyalistin SSCBde Hruşçov ve Brejnev dönemi çarpıklıklarına yönelik değerlendirmelerinden haberi yok. Bir adım daha atsa şu liberal profesör Özgür Demirtaş gibi o da bize ideoloji konuşmayı bırakın diyecek. Bre çapsız, sosyalizmin en çarpık hali bile senin savunduğun liberal ekonomiden bin kat daha iyi, daha demokratik ve daha adildi. Ha bir de Doktor Hikmet Kıvılcımlının adını anmaya ne hakkın var ikiyüzlü liberal! Kıvılcımlı ölüm döşeğinde o zamanki resmi TKP ve Brejnev bürokrasisinin gadrine uğradığı halde SSCBye ve Bolşeviklere düşman olmadı. Sen kim Kıvılcımlı kim! Beyefendiyi hiç tanımadığım için ona unsur demeye hakkım yokmuş! Siyasette birini eleştirmek için şahsen tanımak mı gerekiyor? Söylediğin sözler ortada işte!
Katırcıoğlu meclisteki AKP ve MHP vekillerinin kendilerini hiç dinlemediklerini ve anlamadıklarını yazmış. Sistem baştaki liderin etrafında, yavaş yavaş totaliter bir tarafa doğru evrilmekte diyor. Adama sorarlar: Yeni mi anladın? Bugünkü meclisin tamamen işlevsiz olduğunu ben de söylüyorum. Bu durumda muhalefetin toptan meclisi terk etmesi gerektiğini de söylüyorum. Senin meclisi bırakmaya cesaretin var mı veya vekil olarak ne öneriyorsun? Twitterda yazmayı ben de biliyorum.
Katırcıoğlu yazısını Geriniz laf-ı güzaf
diye bitirmiş. Bizim liberal profesör Türkçe de bilmiyor! Geriniz ne demek acaba sayın çaplı liberal? Gerisi laf-ı güzaf demek gerekmiyor mu? Tansu Çiller gibi Türkçe özürlü müsün?
https://ilerihaber.org/icerik/erol-katirciogluna-yanit-92039.html