Kemal Okuyan yazdı: Cumhuriyet tartışılırken soldan marksizm manzaraları
1920lerde yaşanan dönüşümlerin tarihsel değerini reddedenler, bu dönüşümlerin zamanında arkasına aldığı toplumsal desteğin sınırları ile Türkiyede sermaye düzeninin baskıcı karakteri arasındaki ilişkiyi fazla ciddiye alıyor.
Türkiye Cumhuriyetinin burjuvazinin elinde halka kök söktürmesi, geri bir kapitalist ülke için kuraldır. Kapitalizmle hesaplaşamayanların kemalizmle hesaplaşmaya kalkması trajikomik bir durum.
Haftaya Bakış - Kemal Okuyan
Cumhuriyet tartışılırken soldan marksizm manzaraları
Tepeden iniverdi, bunu saymayız
Türkiyede Cumhuriyetin ilanını da içine alan devrimci dönüşümlerin tartışılmasındaki tuhaflıklara sürekli yenileri ekleniyor. Bir yere kadar doğal karşılanmalı, dinamik bir sürecin içindeyiz. Birinci Cumhuriyeti tasfiye edenlerin ikincisini yerleştirmeyi, istikrara kavuşturmayı becerememesi, tartışmaları sürekli güncelliyor.
Örneğin Tayyip Erdoğanın, yani tasfiyede özel rol üstlenen siyasetçinin iki gün önce Cumhuriyeti resmederken kullandığı yöntem, tamı tamına ilkini hallettik ama ikinciyi meşrulaştıramadıkın itirafı olarak görülmeli. Başbakan, cumhuriyet aslında bugün yürürlükteki yönetim şeklidir, doğarken arızalı doğdu, biz bu arızaları giderdik demeye getirmekte.
Kimi solculara Erdoğanın yaklaşımı bir hayli yakın gelmiş olsa gerek. 1920lerde olup bitenleri yalnızca tepeden inme, salon tipi, elitist, halk düşmanı gibi kavramlarla tanımlamayı tercih ediyorsanız; hilafetin kaldırılmasına yazık ettiler diyor, Arapça harflerin terkini tarihsel hata olarak nitelendiriyor, kadınların elde ettiği hakları iplemiyorsanız, Başbakana hak vermeseniz bile ona empati buseleri yollayabilirsiniz!
Erdoğan, kendisi için en uygun yolu seçiyor. Hesaplaştığı, aslında cepheden karşısına aldığı 1920lerle kendi arasında devlet, millet ve din gibi kavramlar aracılığıyla bağ kurarak, egemenlerin elinde yıllar boyu halkı uyutmak ve sindirmek için kutsallaştırılan kurumsallık, istikrar, süreklilik gibi unsurları kendi lehine çevirmeye çalışıyor.
İyi de sola, solda durduğunu iddia edenlere ne oluyor?
Türkiyede Cumhuriyetin ilanını, burjuva demokratik dönüşümleri marksist bir bakış açısıyla yerli yerine oturtmak neden bu kadar zor?
Halbuki, bir tarihsel olguyu ele alırken, ilk önce dönemin temel aktörlerinin hangi sınıfı temsil ettiğine bakmak gerektiğini söyler marksizm. Hilafet ve saltanat, geride kalan bütün reform girişimlerine karşın, Mustafa Kemal ve arkadaşları ile öncesinde İttihatçıların taşıyıcısı olduğu burjuva düşünce ve değerlere göre geri ve çağdışı sınıflara ait kurumlar olmaktan çıkamamıştır. Bu kurumları tasfiye ederek cumhuriyete yönelen bir hareket, tarihsel olarak ilericidir. Geri üretim ilişkilerinin, toplumsal yapıların aşılması, en azından üretici güçlerin gelişimini tıkayan bazı unsurların temizlenmesi, tarihin tekerleklerinin ileriye doğru döndürülmesi anlamına gelir.
Başka?
Verili bir ülkede bir siyasi hareketi değerlendirirken, o hareketin dünyada hangi dinamiklerle yakınlaşıp, hangi dinamiklerin karşısına dikildiğine bakmak da işe yarar. 1920li yıllar, büyük altüst oluşların yaşandığı özel bir devrimci dönemdi. O kadar özeldi ki, emperyalizm 1990lardan bu yana o dönemin sonuçlarını ortadan kaldırmakla meşgul!
1917 Ekim Devrimi, Sovyetler Birliği, bu döneme doğmuş, bu döneme rengini çalmıştır. Anadoludaki Milli Mücadele de bu dönemin önemli gelişmelerinden biridir ve bu dönem açısından oynadığı rol üzerinden de değerlendirilebilir.
Kurtuluş Savaşı, Cumhuri-yetin ilanı, her şey bir yana ve son tahlilde, bu kritik dönemde devrim cephesinin saflarındadır. Tarihte devrim cephesine ait olan bir olay ya da hareketi, daha sonra karşıdevrimci diye ilan etmek herhalde bir tek Türkiye solcusunun aklına gelebilirdi.
Yazık!
O dönemin bütün solcuları, marksistleri aptal; 1908i, İttihatçıları, kemalist hareketi devrimci diye nitelendiren Lenin, Trotskiy cahil; 2013te Mustafa Kemali düşman belleyenler akıllı! Komünist Enternasyonal liderleri, bolşevikler, Balkan komünistleri, Hintli marksistler bilmiyordu burjuva devrimlerinin sınırlarını, bugünün solcusu hatırlattı, iyi oldu!
Tepeden indi, bunu saymayız diyenler, boşuna Erdoğanın milli iradesi karşısında ne yapacağını şaşırıp, on yıldır sağa sola yatmıyor. Tarihe bakamayan, bugüne de bakamaz!
Neden 29 Ekim?
29 Ekimde Yeni Bir Cumhuriyet için Kadıköyde düzenlenecek mitingin çalışmalarını yürütenlere tamam ama neden 29 Ekim gibi bir soru yöneltiliyormuş. Güler misiniz, ağlar mısınız! Sorunun sahipleri, Türkiyede yeni bir cumhuriyetin, sosyalizmin ihtiyaç olduğunu kabul ediyor ama bu ihtiyacın 29 Ekimde dillendirilmesini uygun görmüyorlarmış.
29 Ekim, Türkiyede Cumhuriyetin ilan edildiği tarih. Kimileri kutluyor, kimileri sessizce diş biliyor. Ama öyle ya da böyle herkes cumhuriyeti, cumhuriyet fikrini tartışıyor. Sözü ya da cesareti olmayanlar susar. Bu, elbette mümkündür. Siyaset zamanlama meselesidir, her gün her saat öne çıkılacak diye bir şey yok. Ancak Türkiyede cumhuriyetle ilgili bir şey söylemenin, yeni hedefler koymanın en uygun anlarından biridir 29 Ekim. Bu anı kullanır, tarihsel değeri olan bir günün önemini vurgularsınız ve bugünün sorunlarına ilişkin çözümünüzü ilan edersiniz. Ya da dersiniz ki, 29 Ekim halkımız için matem günüdür! Olmadı, uygun bulmadınız, susarsınız. Ama susmayanlara neden 29 Ekim gibi bir soru yöneltmezsiniz. Normal olmaz
Aklı başında devrimciler
Sol her zaman geçmişteki devrimci sıçramalara önem vermiş, burjuva devrimlerinin tarihsel anlamda bir ilerleme olduğunu dile getirmiştir. Kuşkusuz, bunlar içinde en kayda değer olanı Fransız Devrimiydi. 1789 Burjuva Devriminin önemini, bir başka sınıfın, işçi sınıfının devriminin önderlerinden Lenin her fırsatta hatırlatmış, hatta bolşevizmi, Fransız Devriminin zirvesini temsil eden jakoben mirasın sürdürücüsü olarak göstermiştir.
Leninin aklına, 20. yüzyıldaki Fransaya bakarak Fransız Devrimini yargılamak ya da yok saymak hiç gelmemiştir. O Fransa ki, Birinci Dünya Savaşının en kritik emperyalist güçlerinden biriydi ve insanlığa karşı dört yıl boyunca işlenen suçlardan en az Almanya ve İngiltere kadar sorumluydu. Buna rağmen, Lenin ve diğer marksistler, emperyalist Fransaya giden yolu açtı diye Fransız burjuva devrimini tukaka ilan etmemişlerdi. Çünkü onlar aklı başında devrimcilerdi!
Monarşiler, cumhuriyetler
Bugün Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin çoğunluğu kayda birer cumhuriyet olarak geçmiş durumda. Monarşik bir yapının hüküm sürdüğü ülkelerin sayısı ise 50 civarında. Bunlardan 16sının tepesinde aynı kişi, İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth oturuyor!
Bazı Avrupa ülkelerinde monarşiler, burjuva devrimleri sürecinde önemli reformlara tâbi tutularak parlamento karşısında sembolik yetkilerle yetinmek durumunda kaldı. Benelüsk ülkeleri olan Hollanda, Belçika, Lüksemburg ile İngiltere ve İspanya gibi ülkeler buna örnek gösterilebilir.
Emekçi sınıfların mücadelesi sonucu elde edilen hakların bir bölümü zaman içinde tırpanlansa da, kazanılmış haklar açısından bu ülkelerle monarşiyle yönetilen başka ülkelerdeki durum oldukça farklı. Söz gelimi, Suudi Arabistanla Norveç birer monarşi olmakta ortaklaşıyor!
Bir de geriye giden örnekler var. Kamboçya gibi! Kamboçya, trajik olaylarla dolu bağımsız cumhuriyet deneyinden krallığa dönmüş durumda. Bulgaristanda da monarşi isteyen siyasi hareketler giderek güçleniyor.
Demek ki, bizdeki hilafet ve saltanat yanlıları yalnız değiller!
SOL
Ne günlere kaldık!
Sosyalizmin bilimsel temellerinin atılışının üzerinden 150, Ekim devriminin üzerinden 100 yılı aşkın bir zaman geçti ve bizler bugünün Türkiye'sinde Cumhuriyet kavramını, burjuva devrimlerini tartışmaya çalışıyor ve Kemal Okuyan da böyle bir yazı yazmak durumunda kalıyor. M.Suphileri, Behice Boranları, Nazımları, Denizleri, Mahirleri ve nice devrimci önder ve aydınları yaratan bir ülkede yaşamıyoruz sanki! 15-16 Haziran ayaklanmalarını, Kavelleri ve daha nicelerini yaratan bir halkın temsilcileri değiliz sanki...Sanki bu konuda en küçük bir birikimiz-deneyimimiz yok. Tarihsel ilerlemenin ne olduğu konusunda en ufak bir bilgiye de sahip değiliz sanki.
Gerçekten yazık!
Kendi tarihini marksist bir anlayışla çözümleyemeyen ve sonuçta burjuva devrimlerine, burjuva devrimcilerine, Cumhuriyet anlayışına, onun (eksik güdük de olsa) tarihi kazanımlarına düşman olan bir zihinsel yapının kendini solcu-sosyalist olarak nitelemesi karikatür olmaktan öteye geçmemektedir. Ama şu da bir gerçek ki, ortaya çıkan bu karikatür öylesine bir eşiğe vardı ki, artık güldürmüyor, gülümsetmiyor bile, ciddiye de alınmıyor. Akan tarihin dışına düştüklerinin de farkında değiller.
Biz ise, 29 Ekim'de Kadıköy'de olacağız. Ve oraya akacak olan onbinlerle "Sosyalist Cumhuriyet" diye haykırmaya devam edeceğiz...
Anlasalar da, anlamasalar da!