Bir başkan ''içeride dışarıda'' takımın ''general''i olarak Mert Hakan Yandaş'ı seçmiş ve Fenerbahçe'nin kasasından milyonları verme gereği duymuşsa Galatasaray'ın Kadıköy'de böyle bir anlayışa YİNE aynı tarifeyi uygulayıp 3 atmasına hiç şaşmamalı.
Kadıköy hatırası:
Fenerbahçe 1 Galatasaray 3
Bu başlığa astığım yazıların hemen tamamının face'e yazdıklarım olduğunun tekrar altını çizmek istiyorum...
Türkiye'nin en büyüğü Galatasaray'ın iki gün önceki 3-1'lik Kadıköy tarifesinden siyaset olarak çıkarılacak dersler yok mu?
Bence yeri de gelmişken altını çizmek lazım, Türkiye sağ siyasetinde olduğu gibi sol siyasetinde de tıpkı Fenerbahçe başkanlığında yaşananlar gibi uzunca yıllar başarısız olmuş başkan ve yönetimi gönderilemiyorsa, gönderilmeyi de geçtik, etkili ve kapsamlı bir eleştiri bile yapılamıyorsa orada kalıcı bir başarıdan söz edebilmek mümkün olamaz.
Ne demişti FB. asbaşkanı ACUN ILICALI ''bizim istatistiklerimiz daha iyi''... Ve ne demişti bir tarihsel partimizin hemen hemen her şeyi konumunda olan bir sosyalist aydın ve yöneticimiz ''daha çok çalışacağız'' ve ''AKP'lileri daha kolay ikna ediyoruz''
Olmaz, olmadı, olmuyor, olmayacak...
''Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray'' içi boş bir böbürlenme değildir. Galatasaray erkek futbol takımının UEFA şampiyonluğu ve sonrasında Real Madrid'in elinden süper kupayı alması kimilerinin söylediği gibi bir ''tesadüf'' de değildir. Arkasında bir tarih yatar. Yüzlerce yıllık bir bilgi ve kültür birikiminden süzülür bu başarılar. Temelinde kurucumuz Ali Sami Yen Bey'in o veciz sözleri vardır: ''Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir.“ Şuna çok eminim, Avrupa'da bir başarı ve bir kupa gelecekse bu yine sarı kırmızı formalarla gelecektir. Bu vesileyle...
Avrupa'da şampiyonlar Liginde gruplara katılım hakkı elde eden ilk kadın futbol takımı olan Galatasaray kadın futbol takımına başarılar diliyorum.
Tamam, saray rejiminin meşruiyet elde ettiği sandıkta yenilgiye uğratılması için CHP'ye ihtiyaç var. Ama olmaz, böyle olmaz; CHP'yi oy almak için sağcılaştırmaya çalıştığını iddia ettiğimiz Kılıçdaroğlu'nun bile gerisine düşerek, örnekse meclisin açıldığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ayakta karşılayarak ve açık seçik CHP'yi tehdit eden Bahçeli'nin yanına gidip tokalaşarak bir sosyal demokrat parti genel başkanı olunamaz.
Saray rejimini sandıkta yenilgiye uğratmak asla önemsizleştirilmemeli, ve özellikle sosyalistler açısından sosyalist olmanın gereği olarak yorumlanmamalı ve asla savsaklanmamalı ama, işte...
İyi ki, TİP ve iyi ki Metin Çulhaoğlu ve öğrencileri var.
Her şeye rağmen...
Hiç kuşkusuz Türkiye'de de sosyalist devrim olacak. Ama bunun yolu kitleselleşebilen ve demokratik merkeziyetçiliği daha demokratça işletebilen bir partinin varlığından geçmektedir. Kitlesi olmayan, kitleselleşmeyi önüne koymayan, kerameti kendinden menkul bir sol-sosyalist anlayışa sahip sosyalist partilerle bir yerden bir başka yere varabilmek mümkün değildir.
Zaten mümkün de olmamaktadır. 80 faşizminin üzerinden 44 yıl, reel sosyalizmin çözülüşünün üzerinden neredeyse 34 yıl geçmiş toplumsal alandaki karşılığımız hala binde birlerle, on binde ikilerle ölçülüyorsa yanlış giden bir şeyler var demektir ve o yanlışlık da ''birleşemiyoruz, ondan'' kolaycılığı ve ezberi değildir.
Bir başlık olarak değil de, bir yanıta yorum olarak yazıldığında tam yerine oturmayan anlam da ortaya çıkabiliyor. Ama yine de anlaşılabildiğini sanıyorum.
Kitleselleşme yerine ''sol birleşsin'' ezberine takılıp kalma söz konusu olduğunda bundan çıkan sonuca verilen yanıttır ''devrimi partiler yapmaz'' sözü. Bir üstte Meftun arkadaşa verdiğim yanıtta yazmıştım, farklı siyasal ve ideolojiyi savunan partilerin birleşmesi ''zor'' değil, olmayacak duaya amin anlamına geliyor. Siz söyleyin aşamacılığı savunan bir partiyle sosyalist devrimi savunan bir başka parti nasıl birleşir? Olur mu öyle şey? Ya da Kürt sorununa dayanışmacı bir ıilşkiyi öne çıkartan ve belli koşullarda ittifak çalışmalarına katılan bir partiyle bu sorunun merkezinde bulunan ''Kürt partisi''ne '' soğuk davranan ve farklı stratejiler kurmaya çalışan bir parti nasıl bir araya gelebilir? Örnekleri arttırmak da mümkün. Ama şu konuyu sürekli es geçiyorsunuz: Sadece siz değil, ''birleşelim, yan yana gelelim, beraber olalım'' vb diyen anlayış bu tavrın nasıl bir sonuca yol açacağının da açıklamasını yapmıyor. Böyle bir ezberle mi solun kitlelerle buluşabileceğini varsayıyorsunuz? Sonuç olarak şunu söyleyeyim; farklı ideoloji ve siyaset zeminine oturan partiler doğal olarak birleşme eğilimi göstermezler, çünkü bu farklılıklar farklı siyasetleri gündeme getirir. Tek bir partide de böyle bir farklılık olmaz. Çözüm doğrudan kitleselleşme siyasetine yönelmedir. Solu kitlelerle buluşturacak siyaseti bulup çıkarmaktır. Örnek TİP. Bu yüzden TİP kumaşlara sarılıp koruma altına alınmalıdır. TİPten öğrenilmesi gereken çok şey var. TİP'in bu başarısının teorisyeni saydığım Metin Çulhaoğlu'nun bölünme öncesi TKP'den başlayarak, hatta onun da öncesi ''Sosyalist İktidar'' dergisinde yazdıklarıyla bu sürecin teorisini-açıklamalarını yapmıştır. Yani kitleselleşme konusunda sorun solun birleşmesi değildir. Bu söylem bir ezberdir, bir gereksizliktir ve bir tembellik kaynaklı kolaycılıktır. Hiçbir yararı yoktur, çokça zararı vardır.
Ahmet Türk ''Barış için uzatılan her eli kıymetli buluyoruz'' demiş.
Şaşırtıcı!
DEM'in pek de ortalarda gözükmeyen soldan liberalizme çark etmiş döneği Cengiz Çandar '''Çözüm süreci' demek için erken ama bir şeyler pişiyor'' demiş. Bence de öyle. Alttan alta bir şeyler pişirilmeye çalışılıyor. Yoksa BAHÇELi durup dururken neden DEM sıralarına gidip barıştan söz edip el sıkma furyasına katılsın. Çandar gazeteci Amberin Zaman'ın yazısına göndermeyle ''devlet ile Öcalan, Öcalan ile Kandil arasında bir iletişim'' olduğunu da eklemiş. DEM'liler ne der, bilmem ama, Erdoğan'ın ne diyeceğini biliyorum:
''Ben değil devlet görüşüyor.''