Erdoğan, Bahçeli, Ahmet Türk, Cengiz Çandar derken anlaşılan seçim çalışmaları başlatıldı.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli, Ahmet Türk ve Cengiz Çandar derken anlaşılan seçim çalışmalarına start verildi. Buna bir de ''İsrail bize saldıracak!'' sözünü ekleyin işte önümüzdeki seçimin ''Kanal İstanbul''u...
Yaparsa REİS yapar.
Şimdi de Sırrı Süreyya sanırım hem Cumhurbaşkanına ve hem de Bahçeli'ye teşekkür etmiş. Bence ilginç bir sürece doğru yol alıyoruz.
****
Bir kere AKP-MHP koalisyonunun iktidardan uzaklaşmamak için her şeyi yapabileceklerini biliyoruz. Peki bu konuda yapabileceği ne var? Ekonomiyi düzelterek insanlarımızın giderek daha da yoksullaşabilmesinin önüne geçebilir mi? Mümkün değil. Boş vaatlerle -kanal İstanbul gibi- bu süreci durdurabilir mi? Bu da artık mümkün değil. Ne yapabilir? Erdoğan 22 yıllık iktidar deneyimiyle birlikte kurt bir siyasetçi. Oynayabileceği tek kartın ''Kürt kartı'' olabileceğini biliyor. Görünen o ki Bahçeli'yi de bu konuda ikna edebilmiş. Hüda Par ile Bahçeli'yi yan yana getirebilen Erdoğan Kürt kartı konusunda da hiç zorlanmamış. Sanırım önümüzdeki seçimin kaybedilmemesi açısından yeniden Öcalan devreye sokulacak, yeniden havuç siyaseti devreye sokulacak. Kürt hareketi ''evet'' dediği anda hem yerel ve hem de gene bir seçimde sürecin tamamen değişmeyeceği iddia edilebilir mi? Nasıl olsa istediğini elde ettiğinde masayı devirmek hiç zor değil. Daha önce olmadı mı?
Peki Kürt tarafı bu konuya nasıl yaklaşacak?
Öcalan ve PKK konusunun bu konuda ikna edilebilmesinin çok zor olmadığını düşünüyorum. HDP-DEM tarafı için işaretler ''barış ve özgürlük'' için masaya oturulması yönünde gibi geliyor bana.
Evet, bu kış epey zorlu geçecek gibi gözüküyor.
Nihai hedefin sosyalizm olduğu gerçeği AKP ile mücadelenin geriye çekilmesi anlamına gelmez. Saray rejimiyle mücadeleyi geri plana çeken ve AKP'yi sandıkta yenilgiye uğratacak kitle dinamizmiyle etkileşime giremeyen, yakınlık kuramayan ve son aşamada bu dinamizmi, bu hareketi örgütleyemeyen bir sosyalizmin nihai hedef konusunda başarılı olabilmesi de mümkün değildir.
Daha düne kadar yapılacak ilk seçimde saray iktidarının yıkılacağından emindik. Ama özellikle hem Erdoğan'ın ve hem de umulmadık bir şekilde oyuna giren Bahçeli'nin açıklamaları ve Kürt tarafından gelen seslerle birlikte ortada bir hayli umut kırıcı bir durum ortaya çıktığını görebiliyor muyuz?
Şu var; ''Kürt tarafı'' homojen bir yapıda olmadığını biliyoruz. Ama önce Bahçeli'den gelen nispeten ''yumuşak'' mesajlar ve sonra devreye girdiği söylenen ÖCALAN'ın etkisi HDP-DEM'de karşılık bulacaktır. Buna rağmen saray rejimine güvenilmeyeceğini, bu siyasetlerden gerçek bir barış çıkmayacağının bilincinde olan kişilerin varlığı da yadsınamaz.
Umarım bu kez bir büyük yanlışa düşülmez.
****
''Barış, özgürlük, demokratik haklar, demokratik anayasa...''-AKP ve saray rejimiyle mi olacak bunlar? Burada bir çapanoğlu olduğu anlaşılmıyor mu? Hele Bahçeli bile barıştan söz etmeye başlamışsa...
Umarım uzatılan havuç demetine koşar adım gidilmez.
Bir arkadaşımız Erdoğan ve Bahçeli'nin açıklamaları sonrası Özgür Özel'in bu hafta başlayacak olan Doğu gezisi konusunda düşüncelerimi sormuştu: Yanıtımdı.
DEM'in konuya ilişkin ilk mesajlarının ılımlı, dikkatli ve özenli olduğu düşünüldüğünde Özel'in doğuya ziyareti elbette olumlu yorumlanabilir. Bu ziyaretin ortaya çıkan bu yeni gelişme karşısında alınmadığı ve daha önceden planlandığı da söyleniyor. DEM'in böyle bir konuya kayıtsız kalamayacağı belli oluyor, bence CHP bu süreçte DEM'i yanlı bırakmamalı. Kişisel düşüncem AKP ve MHP'nin bu oyunu bir şekilde bozulmalıdır. Saray rejimi iktidardan uzaklaştırılmadıkça bu ülkeye barış, huzur ve demokrasi gelemez.
Antalyaspor Galatasaray maçında (bence) harika oynayan Sallai bu takımın ikinci SARA'sı olmaya aday. Barış Alper Yılmaz'ın Yunus ve Sallai'yi kesip takıma girmesi çok kolay olmayacak.
Kaboğlu'nun ''anayasanın ilk üç maddesi olumlu yönde değiştirilebilir'' açıklamasına haklı olarak pek çok tepki gelince İstanbul Baro Başkanlığına seçilen Kaboğlu ''yanlış anlaşıldım'' demek zorunda kaldı. Aslında yanlış da anlaşılmadı, Kaboğlu'nun neyi neden söylediği çok iyi anlaşıldı ama, Kaboğlu'nun yanlışı gericiliğin Anayasanın bu üç maddesini değiştirmek için saldırıya geçtiği bir anda onlara koz verecek bir açıklamanın ne kadar doğru olursa olsun söylenmemesi gerektiğidir.
Siyaset başka bir şey. Ne kadar bilirsen, ne kadar uzman olursan ol her zaman ve her koşulda doğru davranışa yol açacağı anlamına gelmez. Kaboğlu örneğinde yaşananlar da bu.
Ankara'da TUSAŞ'a saldırı ve 5 ölü, 23 yaralı var; bunlardan 3ünün ağır olduğu ve kesin olmamakla birlikte saldırının PKK tarafından gerçekleştirildiği söyleniyor. Lanet olsun.
Böyle bir şey nasıl olabilir; biri kız, biri erkek iki militan gasp ettikleri bir taksiyle, şoförünü de öldürüp bagaja koyarak Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşlarından birine ağır silah ve bombalarla girebiliyor ve böylesine bir terör eylemini gerçekleştirebiliyor? Türkiye belki bir yıl sonra erken seçime gidecekken 2015 yılındaki o kabus dolu günleri mi yaşayacak?
Hiç birimiz güvende değiliz. Saray rejimi altında yoksulluk ve yolsuzluk cenderesinde sıkışmışken bir de bu zaman zaman başımıza gelen ve çokça anlam veremediğimiz saldırılarla gündelik yaşamda karabasan yaşar hale geldik.
Barış mı, özgürlük mü, demokrasi mi?
Kendimizi kandırmayalım.
Ne AKP ve saray rejimi ile olur, ne de Kandil'de PKK ile...