Bir de bu var; yetersiz delillerle ve AHİM kararlarına rağmen 30 yıl verilen cezayı bir şekilde çekiyorsun ama sonra Cezaevi Kurumu devreye giriyor ve hapiste geçirilen bir ömrün ''tutum ve davranış değişikliği konusunda caydırıcı bir etki yaratmadığı” gerekçesiyle tahliye olmuyor, bir 3 ay daha yatıyorsun.
İlhan Sami Çomak nihayet özgür.
Geçen gün yandaş bir haber sitesinde okumuştum, adını şimdi hatırlayamıyorum ama bilmem nerede milyonlarca varil kapasitesine sahip petrol müjdesi veriyordu. Karadeniz'de bulunmuştu, en kısa zamanda doğal gaza para vermeyecektik, seçim bitti, unutuldu gitti. Şimdi ağırdan ağırdan yine başladıklarına göre (bence Bahçeli'nin Öcalan açıklaması da dahil) seçim hazırlıklarının başladığını gösteriyor.
Bahçeli ile Erdoğan arasındaki farklardan biri de Erdoğan'ın neyin yapılması gerektiğine ilişkin zamanlamayı iyi tayin edebilmesidir. Bahçeli'nin AYM dahil ''kapatılsın'' diye çıkıştığı pek çok konuda ben Cumhurbaşkanının farklı düşündüğünü sanmıyorum.. Ama ''bu ülkede demokrasi ve kurumlar var'' dedirtebilmek işine geldiği sürece kapatmaktan ziyade yandaş haline getirme çabası içinde olacaktır ki, bunu da büyük ölçüde başardı.
Bana göre asıl sorun, asıl şaşırılması gereken konu bazı sol çevrelerin bu konudaki duyarsızlığı. Duyarsızlık diye niteledim ama başka ve daha vurucu bir sözcük de kullanılabilir. Sanki ''sizler bu yerle bir edilmesi gereken saray rejimine abanın, yüklenin biz işimize bakalım ve sosyalist-komünist tavrımızda ısrar edelim'' der gibiler. Oportünistlik mi, yanlış hesap mı, keskin solculuk çabası mı...-artık neyse! Asıl rahatsız eden ve şaşırtan şey sanırım bu davranış biçimi olsa gerek.
(Dün yazmıştım.)
İçi boş keskin-sert sözcüklerle bezeli yazılar beni hep rahatsız edegelmiştir ki, TFF Başkanı Hacıosmanoğlu'nun adaylığı sırasında da böyle bir duyguya kapılmış ve adaylığı bir türlü içime sinmemişti. Ali Koç'la içli dışlı mı, federasyonu belli bir amaç için mi yönlendirmeye çalışıyor, Türkiye'nin ikinci büyük camiasının uzunca bir zamandır kötü giden talihini değiştirmeye mi odaklanmış, bilmiyorum, bence çok da önemli değil, Galatasaray'san, Avrupa Fatihi sen, çıkar, sahada rakibini de dahil tamamını yener yine 25. şampiyonluğu kazanır ve gerçek beşinci yıldızı göğsüne takarsın.
Sorun bu değil.
Sorun bence, bana rahatsızlık veren durumun Hacıosmanoğlu tarafından dile billurlaşması, söze dökülmesi ve bir kabadayı edasıyla Galatasaray Başkanı Dursun Özbek'e yöneltilmesi. Galatasaray tepki gösterdi, Dursun Özbek tehdit konusunda savcılığa başvurdu,, yönetim dışında da Galatasaray'dan tepki yükseliyor. Büyük Kaptan Bülent Korkmaz'ın mafya benzetmesi de tam yerine oturdu.
Beylik söz belki ama, bize bizden başka dost yok. Galatasaray büyüdükçe, şampiyonluklara ambargo koydukça, Türkiye'nin Bayern'i olma yolunda emin adımlar attıkça bunu sindiremeyenlerin olacağını, kıskançlık krizine saplanıp karşımızda birleşeceklerini akıldan çıkarmamak gerek.
Kenetlenin, başka Galatasaray yok.
Ve iyiler sonunda mutlaka kazanır.
Bugün Sivas deplasmanındayız. Fenerbahçe'nin Beşiktaş2a yenilmesiyle aradaki farkı 6'ya çıkarma fırsatımız var. Haydi cim bom.
Metin Çulhaoğlu Erkan Baş'ı ''halk adamı'' olarak niteler. İnsanlara sıcak gelen bir yanı da var. Anlaşılabilir, ve halkla aramızdaki mesafeyi kapatabilecek bir anlatıma da sahip. Ama savunageldiği, ve TİP tarafından pratiğe dökülen siyasetin oluşumunda (bence) Metin Çulhaoğlu'nun çok büyük bir emeği var. TKP'deki ayrışmadan önce sol dergideki yazılarında da bu tür analizler yapıyordu. Örgüt yapısının nasıl oluşturulması ve demokratik merkeziyetçiliğin ne olduğu ve partide nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin yazılarında da yine bugünleri işaret etmişti. Teori pratik konusunu ''masa başı'' ve ''saha'' olarak ayırmak gerekir mi; pek kestiremiyorum. Bence ikisini de birbirinden ayırmamak gerek. Kurama doğruluk kazandıran pratiktir ama doğru ve sonuç alıcı bir pratik te yine kurama içkindir. ML kurama uygun bir siyaset oluşturamadıktan sonra sahada olmak da bir işe yaramaz.
Bitti. Esad öncülüğünde Baas rejimi çöktü. HTŞ Suriye'yi teslim alıyor. Biraz önce dışarıda sanırım A Haber ya da muadillerden birinde ''Suriye artık özgür'' yorumunu duymuştum. Esad'ın gidişi ülkede belki Emevi camiinde namaz kılma hayallerinin yeniden canlanmasına yol açmıştır ama Suriye emperyalizm eliyle biçimlenirken bölgedeki halkların ve etnik ve dini grupların daha özgür olacağını ummak sadece liberal soslu bir hayaldir. Umarım olmaz ama, büyük ölçüde HTŞ'nin kontrolüne girmiş ülkede umarım etnik ve dini gruplar arasında bir boğazlaşma süreci başlamaz.
Sosyalizmin toplumsal alanda bir güç olabilmesinin yolu siyasette etkin bir özne olmasından geçtiği gerçeğiyle doğrudan ilişkilidir. Buna göre siyasette etkin bir özne olabilmek veya bir başka tanımla kitleselleşebilmek öncelikle (ve bence) tarihsel TİP'in 65 seçimlerinde aldığı yüzde 3'lük yüzdeyi yakalaması ve aşmasıyla mümkün olacaktır. Peki bunun yolu ve yöntemi ne? Neden başaramıyoruz, neden onlarca yıldır hep binde birlere, on binde birlere-ikilere çakılı kalıyoruz?
Sosyalizm propagandasıyla bu eşiği aşabilmek mümkün görünmüyor. Yapılması gereken şey, öncelikle siyaseten yapılmaması gerekende ısrar edenlere yönelik bir tepki göstermek ve uyarı görevinde bulunmak değil mi? Partili arkadaşlarımızın veya sempatizanların önceliği sosyalizmi sahiplenmek mi, yoksa yanlışta, başarısız sonuçlara yol açan siyasetlerde ısrar edenlere bağlılıktan mı geçer?
Üye yapısını da sorgulamak gerekiyor.
Başka etkenler de vardır kuşkusuz.
Ama Metin Çulhaoğlu'nun bir yazısında altını çizdiği gibi ''ülkeyi en fazla neler meşgul ediyorsa, insanlar en fazla hangi konularda duyarlılık taşıyorsa, bunlara bakmak ve birtakım öncelikle belirlemek'' gerçeğini ''emekli parklarda konuşmalar'' olarak nitelediğimiz sürece...
Başaramayız.
Ve ne yazık ki, başaramamaya mahkumuz demektir.
TİP'in içinde değilim ve hem merkez ve hem de parti içinde neler olup bittiği konusunda yeterli bilgiye de sahip değilim. İLERİportal'ın işlevsiz kalması da (bence) partinin geniş yığınlarla bağ kurmasında bir iletişimsizlik yarattı. Seçimlerde aldığı yüzde 2'lik ilgi, partinin yapılanmasına nasıl yansıyor o da belli değil. Sorunlar olduğu belli ama, TİP bize bir gerçeği çok net olarak gösterdi. Sosyalizmin kitlesellik kazanması ve toplumda bir güç haline gelebilmesinin yolu sosyalizm propagandasıyla olmayacak. Sosyalizmden vazgeçilmeli anlamına gelmiyor bu yaklaşım. TİP, TİP'in kurmayları, başta Metin Çulhaoğlu, parti ilk bölünmeyi yaşamadan önce de bu görüşteydiler. Bu görüşü dillendiriyor ve SOL'da yazmaya çalışıyorlardı. Olmadı, TKP içinde hayata geçirilmedi. Bu siyaseti TİP'le görünür hale getirdiler ve kısmen de olsalar sonuç aldılar. Yapılacak şey, TİP'in ve bu siyaset tarzının yaşamasını sağlayacak destekleri vermek. Doğru ve sonuç alıcı bir siyasetin ne olduğunu bilince çıkarmak ve olabildiğince TİP'e destek vermek. Zor bir süreç. Bu süreçte kariyerizm beklentileriyle hareket edenler de olacaktır. Partinin genel merkez dışında tüm il ve ilçelerdeki yapılanmalarıyla durumun gerektirdiği aşamaya sıçraması umarım gerçekleştirilir.