CHP ve DEM'le ittifak kurmayacağız demiş K. Okuyan. ''TİP isterse olabilir'' diye de eklemiş. Bence TİP Kadıköy'de aday çıkarmalı veya çıkarmamalı ama ittifak ''çağrısını'' kabul etmemeli. Çünkü 31 Mart 2024 seçim sonuçlarıyla Maçoğlu adaylığına rağmen TKP siyasetinin toplumda ne kadar karşılık bulduğunu görmüş olurduk.   ''Toplumu seçeneksiz bırakmayacağız'' sözlerinin içinden geçtiğimiz karanlık süreçte -her şeye rağmen- hiçbir gerçekçiliği olmadığını belki görür ve yanlışlığını bu sefer anlardık.

''Sola, sosyalistlere “niye Kadıköy” diye soranların derdi solun, sosyalistlerin güçlenmesi falan değildir; bilakis ortada güçlü, iddialı bir isim gördüklerinde hızla çark edişleri, korku ve panikle “oylar bölünecek” dalgasına kapılmalarıdır. ''

Böyle yazmış Fatih Yaşlı SOLhaber'deki bugünkü köşesinde. Fatih Yaşlı ve yoldaşları ''Seçenek yaratmak'' için çıkılan yolda aynı siyasetle, bana göre karşılıksız kalmaya mahkum siyasetsizlikle ısrar ettiği sürece pek çok seçimde hep benzer yakınmalar ve yanılgılar içinde olmaya devam edecektir. Sorunun her seçimde sola yüzü dönük kesimlerin karşısına geçip onlara karşılıksız öğütler verme çabası içine girmekten ve halkın temel gündeminin yanında olmamaktan ve o noktada   siyaset üretememekten kaynaklandığı anlaşılmadığı sürece sosyalizm Türkiye'de binde birlerin ve on binde ikilerin ötesine geçemeyecektir. Nasıl ki kuru, soyut ve güven vermeyen bir ''örgütlenin'' çağrısı toplumda karşılık bulmuyorsa, bu tür sözde sosyalizm çağrıları da karşılık bulmayacaktır.

Oysa sorun keşke Maçoğlu gibi adayların yokluğu olsaydı. O zaman işimiz ne kadar kolay olurdu. Toplumda karşılık bulmayacak siyasette ısrarcı ol ve sonra bir Maçoğlu gelsin ilgiyi de, oyları da patlatsın.

Bu kadar basit olabilir mi?

AKP'nin değirmenine su taşıyarak halkımızı seçeneksiz bırakmayacaklarını sananların yanıldığını anlamaları için daha kaç seçim geçmeli? Yazık ya, gerçekten yazık.

Şimdi de altı şehit.
Üzüleceğiz elbette.
Arkalarından ne söylenebilir ki...
Yaşamlarının baharındaydılar...
Şimdilerde bizlere düşen
epey bir utanma duygusu...
Başkaca bir şey değil.

Öncesinde 12, üç hafta sonra ise dokuz askerimiz şehit düşmüştü. TİP'ten bir açıklama gelmedi sanırım. Dün AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan SSK ve Bağ-Kur emeklilerine ''yüzde 5 zam müjdesi''nde bulundu. TİP'ten yine bir tepki-açıklama yok. 31 Mart Belediye seçimleri konusunda çok yoğundurlar, biliyorum ama böyle de olmaz ki. Son seçimde emekçi halkın ilgi gösterdiği partinin bu konuları boş geçmemesi gerek. TİP bu haliyle cepten yemeye başlamış görünüyor. Sanırım öncelikle İLERİportal'dan başlayarak yeni bir organizasyona ihtiyaç olduğunu bir an önce anlarlar.

Özellikle İstanbul seçimlerinin solcular sosyalistler açısından DA önemi merkezi iktidarın yerelde egemenlik kazanmaması olmalıdır. Çünkü ''ikisi de aynı'' değildir. Düzen muhalefeti de olsa kazanılacak her mevzi   siyasi gericilik ve egemen totaliterliği geriletmek amacına yöneliktir ve gerekli ve yaşamsal önemdedir.   Merkezi iktidara kaybettirmenin yanında toplumsal alanda etkimizi arttıracak bir siyaseti bir arada beceremeyenlerin de bu alanda işinin olmaması gerek. Bu bağlamda hiç kimsenin ne egosunu tatmin etme çabasına ve ne de parti çıkarlarını genel çıkarlarımızın önüne koymasına izin verilmelidir.

Leyla Zana yıllar sonra sözde ''çözüm süreci''nden söz ediyor, Başak Demirtaş durup dururken(!) ''İBB başkanlığına aday olabilirim'' diyor ve böylesi önemli açıklamalar gündeme gelirken İLERİportal'da küçücük bir esinti bile yok. Ne haber, ne yorum... Yani.

Bir haber sitesini bile yenileyemeyip güncelleyemeyen bir sosyalist partinin Türkiye konusundaki iddiası bir yerden sonra ciddiye alınmaz, alınamaz. TİP bu konuda neden çaresizliği oynamak durumunda kalıyor, anlayabilmek mümkün değil.

(Face'te bir yazıya yanıt vermiştim.)

İmamoğlu ile Kurum arasında hiçbir fark görmüyorsanız daha baştan bir yanlışı savunur duruma geliyorsunuz demektir. Bunun anlamı da bundan sonra yazdıklarınızın bir büyük yanlışlıktan kurtulamayacağı gerçeğidir. İmamoğlu ve Kurum arasında bir fark var. O fark da arkalarındaki siyasetin ve ideolojinin farklılığıdır. İki anlayışın da düzen partisi olması ikisini de aynılaştırmaz. Detaya girmek istemiyorum, çünkü bunları sürekli yazıyorum. İran yönetimi ile-İran'ı yöneten anlayışla bir İskandinav devleti, örnekse İsveç arasında bir fark yoktur, anlamına geliyor sözlerin. Fark yok mu? Burjuva partileri hep aynı mı?

AKP öncesi ile sonrası arasında hiç mi fark görmüyorsun? Cemaat ve tarikatların bu kadar egemen hale geldiği ve neredeyse bakanlıklar yönetir hale geldiği sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Sosyalizmin bir güç olabilmesi kitlelerce benimsenmesine bağlıdır. Bunun yolu da faşizmle mücadeleyi merkeze almaktan geçer. Ne yazık ki, binde birler ve iki binde ikilerle bunu yapabilmek mümkün değildir. Bunun yolu sosyalist kuramdan vazgeçmek değildir. Sosyalist siyaseti kitlelerle mesafeyi daraltacak bir biçimde ortaya koymak ve savunagelmekten geçer.

Bunu yapamadığımızda sanal dünyanın trolleri ile aynı kulvara düşmek tehlikesi vardır.