Özgür Özel'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'la sıkı fıkı hallerini eleştirenler var. Kılıçdaroğlu gibi ''AKP ile müzakere değil mücadele edilir'' diyenler de çoğunlukta. Hatta daha öteye gidip CHP ve hatta HDP-DEM ile kendi yükselişini bu siyasi konumlanışa bağlayan ve Türkiye solunun büyük gövdesini oluşturan bu iki partiye kategorik olarak karşı çıkmayı bu dönemde siyasetinin merkezine oturtan sosyalistler de var. Tartışılabilir konular. Özellikle HDP-DEM'in yaşanan onca acılardan ve yapılan onca hatalardan sonra AKP'yle yakınlaşması anlamına gelecek adımlar atması ve açıklamalarda bulunmasını da çok eleştirirdim. ( Hala eleştiriyorum.) Ama Özgür Özel'in CHP'nin başına geçtiğinden beri AKP'yle ve Erdoğan ile kurduğu, kurmaya çalıştığı ilişkinin sonuç verici olduğunu düşünüyorum. Doğrudan mücadeleyi hiç geri çekmeden, birtakım spesifik olaylarda Erdoğan'la bir müzakereye girmenin olumlu sonuçlara yol açabileceği ve bu tutumun da toplumda olumlu karşılanabilir olduğu açık değil mi?
Erdoğan'ın demokratikleşme yönünde adımlar atabileceğini savunmuyorum. İşin doğasına aykırı bu durum. Erdoğan'ın doğası buna uygun değil. Tek adamlığa alışmış, tek adam yönetimini de kurmuş ve bunu devlet yapılanmasının karakteristik özelliği haline de getirmiş. Ama bugün içinden geçtiğimiz sürecin önemli bir özelliği var: Erdoğan AKP'si ilk kez olarak ikinci parti durumunda.İlk kez olarak anketlerde sürekli düşüş eğilimi gösteriyor ve ilk kez yüzde otuzlerın altını görür haldeler. İpin ucu da kaçmış. Ekonomi gerçekten katlanılabilir gibi değil. Memur ve emekli maaşlarını bayramdan önce bile veremiyorlar. ( Bu da ilk kez oluyor.) Kasa tamtakır. Tepkiler çığ gibi artıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a zaman lazım. Sorunların zamanla çözüleceğinden de değil, sorunları öteleme istek ve çabasından kaynaklanıyor bu durum. Mavi boncuk dağıtıyor; önüne gelenle görüşüyor, Bahçeli'yi bir şekilde yedeklemiş, muhalefet partilerine ihtiyaç duyuyor...
Bu süreçte doğrudan mücadeleyi gündemden düşürmeden Erdoğan'la görüşmenin spesifik yararları oabilir. ''28 Şubatçı'' emekli generallerin bırakılması örneğinde olduğu gibi, Sinan Ateş cinayetinde Bahçeli MHP'sinin tüm sert muhalefetine rağmen bir adım atma ihtiyacı duyması gibi... Görüşmeler bu tür konularda bir çözüme kavuşmuyorsa tematik miting ve eylemlerle topumun tepkilerini sıcak tutma çabası hiç ötelenmemeli ve CHP (ve hatta HDP-DEM de) bunu yapmaya çalışıyor.
Bir de şu kateorik olarak CHP ve HDP-DEM karşıtlığı sorunu var. Türkiye sosyalist hareketinin toplumsal alandaki etkisizliğinin nedenini CHP ve HDP-DEM olarak gören anlayışların hem doğru olmadığını ve hem de bu tür karşıt siyasetlerle sosyalizmin büyüyeceğini savunmanın bir getirisinin olamayacağını savlıyorum. Tam tersine bu tür siyasetin bir tür siyasetsizlik olduğunu ve solu daha da geriye düşüreceğini ve AKP-MHP ittifakına karşı muhalefete muhalefet etmenin toplumda, yüzü sola dönük kesimlerde bir tepkiye yol açacağını düşünüyor, seçim sonuçlarıyla da bunu görebiliyoruz.
Özetle AKP-MHP ittifakına karşı toplumdaki tepkilerin sönümlenmemesi ve canlı tutulması için tematik kitlesel eylemlerden hiç vazgeçmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde ''baskı'' kurmanın yararı olduğunu ve bu siyaset muhalefetin yararına sonuçlar vereceğini düşünüyorum.
Normalleşme - Murat Belge
(...)
AKP’nin izlediği politikaların CHP’nin şiddetli muhalefetiyle karşılaşması elbette beklenmedik bir şey değildi. Ancak şu günlerdeki politik gidişattan, CHP’nin kendi kurduğu genel yapıdan çok “evrensel” bir demokrasinin savunmasını üstlendiği görülüyor. Türkiye’nin tarihinde bu partinin oynadığı “kurucu” rol, partinin özellikle de ileri gelen üyelerinin “memleketin sahibi” üslubunu benimsemesini kolaylaştırdı. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem, CHP’nin bu rolden sıyrılmak istediğini düşündüren bir gelişme yaratmış gibi görünüyor. Bu gelişmenin Kemal Kılıçdaroğlu ile başladığını sanırım söyleyebiliriz: özellikle onun başlattığı “helalleşme” söylemi bir işaret vermişti. Ama Özgür Özel’in başkan seçilme sürecinde söyledikleri ve yaptıklarıyla onun çok ilerisine geçti.
Bu süreçte, böyle bir ortamın biçimlenmesinde, iktidarın benimsemesi beklenecek tavır belirleyici olacaktır. İktidar böyle bir süreçte olumlu bir rol oynamaya hazır ya da istekli mi? Bence değil. Bence bu koşullarda Tayyip Erdoğan’dan demokrasi yönünde bir atılım beklersek boşuna beklemiş oluruz. O araziyi kendi istediği şekilde düzenlemek için bir fırsat yaratmak için çalışacaktır. Ama CHP’nin bu koşullarda davranışı, “yapılması gereken”i (ve Tayyip Erdoğan’ın bunu yapmaktan nasıl kaçındığını) sergileyecektir.
CHP’nin bu noktaya gelmiş olmasının yalnız CHP açısından değil, Türkiye açısından da olumlu bir gelişme olduğu düşüncesindeyim. Kolay değil, ideolojik alışkanlıkların ne kadar inatçı olduğunu biliyoruz. Ama değişimin getireceği olumlu sonuçlar izlenen yolun olumlu olduğunu da gösterecektir. AKP ve Tayyip Erdoğan’ın toplumu getirdiği son derece sakıncalı konumdan sıyrılmak için elverişli bir yolun başında olduğumuzu düşünüyorum. Umarım önümüzdeki süreç, seyrek yaşadığım “iyimserlik” ruh halini boşa çıkarmaz.
https://birikimdergisi.com/haftalik/11771/normallesme