Atomun içindeki mikro kozmos - İhsan Gülhan
Bir ucunda Einstein-Planck-Schrödinger’in diğer ucunda Heisenberg-Pauli-Bohr’un yer aldığı kuantum fiziği tartışmalarının yarattığı kutuplaşma Nazi iktidarı ve 2. Dünya Savaşının başlamasıyla başka bir hal alır. Almanya’dan kaçmak zorunda kalan bilim insanları ile Nazilere hizmet etmek pahasına Almanya’da kalan fizikçilerin oluşturduğu kamplaşmada Einstein ile Bohr bu kez aynı cephede buluşurken, Planck ile Heisenberg için “Heil Hitler” selamı hayatın yeni sabiti haline gelmiştir
“Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.”
Nazım Hikmet
Her ne kadar göz kamaştırıcı ilerlemelerle anılsa da bilimde duraklama ve bunalımların yaşandığı dönemler de yaşanmıştır. Bunlardan ilki √2 sayısının bulunmasıydı, ki Pisagor okulunu krize sokan ve matematiğin kanlı sayısı yakıştırması yapılan bu sayıyı gizlemek için cinayetlerin işlendiği bile rivayet edilir. Bütünün parçadan büyük olması gerektiği aksiyomunu geçersizleştirmiş gibi görünen Zeno Paradoksu, Öklid dışı geometrilerin var olduğunun anlaşılması, sanal sayıların bulunuşu, kümeler teorisinde ortaya atılan paradoksların yarattığı bunalımlar kimi zaman aritmetiğe olan ilginin artışı, kimi zaman da limit hesabının, analitik geometrinin bulunuşu gibi atılımlarla aşılabilmiştir.
Kriz anlarının bilimde de devrimci potansiyelleri bağrında taşıdığını Filojiston teorisinin kimyada yarattığı tıkanıklığı oksijen teorisi ile çözen Lavoisier bir kez daha gösterecekti.
Tobias Hürter tarafından yazılan Belirsizlik Çağı adlı kitap; atom altı dünyaya inilmesiyle fizikte başlayan bunalımı, bu bunalımın aşılması için bilim insanları arasında yaşanan tartışmaları, kutuplaşmaları, felsefenin bu tartışmalardan etkilenişini, emperyalizmin ve faşizmin bilimin üstüne sürdüğü lekeyi inceliyor.
Atom üzerine yaptığı çalışmalarla Nobel ödülü alan ilk kadın olma unvanını elde eden Marie Curie insanlığı nasıl bir yol ayrımına getirdiğinin farkında değildi şüphesiz. Kendi adını verdiği sabit sayıyı bularak kuantum fiziğine giden yolu açan Planck da spektrum çizgilerini ve elektronların bir alt ve üst yörüngeye sıçrayabildiğini keşfeden Niels Bohr da kendilerini de içine alacak olan acı dolu geleceği çizdiklerini bilmiyordu.
Matris hesabını atom fiziğinde kullanarak önemli bir katkı sunan Heisenberg, belirsizlik ilkesiyle felsefi bir soruna da yol açmıştı. Işık ve elektromanyetik dalgaların küçük parçacık şeklindeki kuantlardan oluştuğu düşüncesine sıkı sıkı sarılan Einstein, dalga teorisini savunan Heisenberg’in karşısına aynı zamanda nedensellik ilkesinin temelleri sarsıldığı için de dikilmişti. Marksist felsefenin oluşumunda önemli bir yeri olan Enerjinin Korunumu Yasasının üstüne de bu tartışmalarla gölge düşmüştü. Kuantum fiziği tartışmaları sırasında ortaya çıkan iki kutuptan biri olan Kopenhag Yorumu’nun ortaya attığı gerçekliğin gözlemciye göre değiştiği savı o yıllarda Lenin’in, Materyalizm ve Ampriokritisizm kitabıyla tartışmaya müdahil olmasını gerektirmişti.
Tam da bu dönemde çok güvenilen Titanic’in batışı bilime güveni sarsarken kazadan kurtulanların bunu Marconi’nin elektromanyetik dalgalarına borçlu oluşu yanılgıyı dağıtıyordu.
Heisenberg’in matris hesabını kullanmakta zorlanan fizikçilerin yardımına aynı hesabı diferansiyel operatörlerle yaparak koşan Dirac, dalga ve parçacık mekaniğinin birbirine dönüşebildiğini bulduğunda Kopenhag Yorumu ile EPR makalesini yazan çevrenin arasına Nasreddin Hoca gibi girerek iki tarafın da haklı olabileceğini göstermişti.
Elektronların eliptik yörünge izlediğini bulan Sommorfeld atom altı dünyada Kepler’in astronomide oynadığı rolü oynuyor, bir kedisi bile olmayan Schrödinger atomun enerji durumlarını hesaplıyor, nötrinonun bulunuşu, elektronların hareketlerinin çözülüşü, dolanıklık tezinin ortaya atılmasıyla sır perdesi aralanıyordu.
Tobias Hürter 1895-1945 yılları arasında fizikte yaşanan gelişmeleri aynı aralıkta yaşanan Dünya Savaşları, Alman devrimi, Nazilerin iktidara gelişi gibi olaylarla birlikte anlatarak hem bilimin hem bilim insanlarının politikadan nasıl etkilendiklerini gösteriyor. Einstein’in Alman devrimini heyecanla karşılaması ve cebine koyduğu “Yoldaşlar” hitabıyla başlayan konuşma metniyle Reichstag’ın yolunu tutuşu ne kadar sevindirici ise o konuşmanın yapılamamış olması da o kadar talihsiz bir olay olarak tarihe geçer. Nazilerin yükselişe geçişiyle birlikte Yahudilere yönelik tehditler, seri cinayetlere dönerken, ölüm listesinde olan Einstein’e ufak ufak yol göründüğü yıllarda Alman Fiziği yaratmak gibi ırkçı girişimler politikanın bilime araçsalcı yaklaşımının nasıl akıl dışı örnekler doğuracağını ortaya seriyor.
Bir ucunda Einstein-Planck-Schrödinger’in diğer ucunda Heisenberg-Pauli-Bohr’un yer aldığı kuantum fiziği tartışmalarının yarattığı kutuplaşma Nazi iktidarı ve 2. Dünya Savaşının başlamasıyla başka bir hal alır. Almanya’dan kaçmak zorunda kalan bilim insanları ile Nazilere hizmet etmek pahasına Almanya’da kalan fizikçilerin oluşturduğu kamplaşmada Einstein ile Bohr bu kez aynı cephede buluşurken, Planck ile Heisenberg için “Heil Hitler” selamı hayatın yeni sabiti haline gelmiştir. Bu yeni kamplaşma atom bombasını bulma yarışına dönerek iyice yıkıcı hal alırken, etik tartışmaları da beraberinde getirir. Nazilerin atom bombası çalışmalarından haberdar olan ABD’ye göçmüş bilim insanlarında Almanya’nın Belçika’yı işgalinden sonra bu ülkenin sömürgesi olan Kongo’da bulunan ve atom bombası için gerekli olan zengin uranyum yataklarının Nazizmin cephaneliğine girecek olması fikri büyük korku yaratır. Ömrü boyunca barışın yanında yer almış Einstein’ın, atom bombası çalışmalarını başlatması için Roosevelt’e mektup yazması bu korkunun ürünüdür. Sonradan pişman olacak Einstein gibi Nazileri durdurmak için Manhattan Projesinde yer alan diğer fizikçiler de Hiroşima felaketinin yaşanacağından habersizdirler. İyi niyetle başlayan bir çalışma emperyalistlerin elinde kıyamet alametine dönüşmüştür. Aslında Oppenheimer, Fermi, Szilard gibi bilim insanları bu tehlikeyi gördüğünden atom bombası formülünü gizlice Sovyetler Birliğine ulaştırıp bir denge oluşturarak barış durumunu kalıcı hale getirmeye çalışmıştı.
Öte yandan doğrudan Nazizme hizmet eden Heisenberg ve diğer Alman fizikçiler Hiroşima’da atom bombasının patladığını duyduklarında ölü sayısından değil yarışı kaybettikleri için şok geçirmişlerdi. Daha sonra Nazileri durdurmak için bilerek oyalandıkları yalanını ortaya sürerek kendilerini aklamaya çalışacaklardı. Ancak Tobias Hürter’in kitabı Heisenberg ile Bohr arasında geçen görüşmeyi aktararak bu konudaki sahtekarlığı açığa vuruyor.
Nazilere karşı direniş hareketlerini destekleyen Bohr’un yaşanacak felaketi en erken fark eden fizikçi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Öyle olmasaydı daha 1939 yılının başında Otto Hahn’ın atomu parçalamayı başardığını öğrendiğinde New York’ta yaşayan Einstein’a korkunç haberi vermek için Atlantik’i gemiyle geçme zahmetine katlanmazdı. Başlangıçta Marie Curie’nin hayatına mal olan atom çalışmaları artık bir şehri yerle bir edecek güce erişmişti. Öte yandan aynı tepkimeyle bir şehrin enerji ihtiyacı da karşılanabilirdi. Yaşam ve ölüm, yin ve yang gibi atomun içine yerleşmişti.
Atomun iç dünyasını karmaşık formüllere başvurmadan, ikili yürüyüşlerde, tramvay yolculuğunda, konferanslarda, ev buluşmalarında yapılan ve kimi zaman Kopenhag okulunun kimi zaman tanrının zar attığına inanmayan, diğer tarafın üstünlük sağladığı tartışmaları politika ve felsefedeki etkileriyle birlikte roman tadında anlatan “Belirsizlik Çağı” adlı bu eser, zor bir konunun kolayca anlatılabileceğini kanıtlıyor. Ayrıntı Yayınları yalnız fizikle ilgilenenler için değil, bir dönemin tarihini, ruhunu anlamak isteyenler için de bulunmaz bir kaynak yayımlamış.
https://sendika.org/2024/06/atomun-icindeki-mikro-kozmos-706895