Milliyetçiliğin kavram olarak burjuva ideolojisi olması onun anti-emperyalist bir niteliğe dönüşmesine engeldir. Bu yüzden milliyetçiliği anti emperyalist bir bağlama oturtmak ve o şekilde tanımlamak yanlış bir kavramlaştırma olur.
Evet, tutarlı bir anti-emperyalist olabilmek için kapitalizm karşıtlığı şarttır. Ama bu durum milliyetçilerin anti-emperyalist olabilmesinin önünde bir engel oluşturmuyor. Geçmişten örnek, Türkiye'nin anti-emperyalist kurtuluş savaşı. Herhalde hiç kimse kurtuluş savaşının komünist bir önderlik tarafından yönlendirildiğini iddia etmiyor? Aynı şekilde bugüne kadar olan anti-emperyalist mücadeleler için de benzer şeyler söylenebilir. Hatta biraz daha ''uç''bir örnek verilecekse, Fidel ve Raul kardeşlerin CHE ile başlatıkları devrim mücadelesi de bu konuda bir özgünlük oluşturur. Bu mücadelenin de ana ekseni de anti-emperyalist bir mücadele oluşudur. Fidel ve Raul kardeşlerle mücadeleyi başlatan önderlik o koşularda Marksist-komünist olduklarını söylemediler. Hiç bir bildirilerinde böyle bir ibare de yoktur. Küba komünist partisi bile hareketin başlangıcında ''kayıtsızlık'' içindedir ve hareketi desteklediğine ilişkin hiç bir görüş belirtmez. Birliktelik çok daha sonra gelişir ve yeni bir Küba Komünist partisi oluşturulur. Fidel ve arkadaşlarının sosyalist bir düzen oluşturma çabalarını deklare etmedikleri süreç için anti-emperyalist nitelemeyecek miyiz?
Marksist Leninist öğretinin bilimsel temelde açıklamaları elbette akademik anlamda bir önem taşır. ''Anti-kapitalist olmadan anti-empeyalist olunmaz'' ifadesi bu tür bir ifadedir ve burada, tutarlı bir anti-emperyalist olabilme koşulunun altı çizilir. Bunun ideolojik karşılığı da nesnel düzeyde somut karşıtlığını bulabilmesidir. Örnekse, bir ezber gibi böyle bir cümle sürekli yineleniyor ve iş pratiğe geldiğinde (ABD) emperyalizmin bölgede veya dünyadaki saldırganlığını görmezlikten geliniyorsa, bu tavrı emperyalizm karşıtlığı olarak ve sol bir tavır olarak niteleyebilmek mümkün müdür? Ya da, tersine, komünist olmamasına, özel mülkiyet konusunda hiç bir bilgiye sahip olamamasına rağmen bölgemizdeki ve dünyadaki Amerikan saldırganlığına karşı koymak ister anti-amerikancılık olarak ister anti emperyalizm olarak nitelensin, böyle bir siyasi doğrultuyu solun önemsiz görebilmesi mümkün olabilir mi?
Kapitalistleşme süreci 1900'lerin başında başlamış ve kuruluştan sonra ivmelenerek sürmüşken arada gerçekleşen kurtuluş savaşını anti emperyalist yani özünde anti-kapitalist olarak niteleyebilmek nasıl mümkün olabilir?
Burada anlaşılması gereken konu herhangi bir biçimde ülkede veya bölgede ABD emperyalizmine karşı oluşan bir muhalefete dönük anti kapitalist olunmadan anti emperyalist olunamayacağı gerçeğinin gereksiz bir çığırtkanlığa dönüşmesi ve bu tür söylemlerle emperyalizm karşıtlığın önemsizleştirilmesidir. Emperyalizmin herhangi bir ülke veya bölgedeki çıkarlarına yönelik muhalefetin veya direncin bu şekilde önemsizleştirilme gayretlerinin siyasi açıdan yanlışlığının anlaşılması gerekir.
Türkiye'nin kuruluş sürecinin başlangıcında anti-emperyalist bir savaş vardır. Bu savaşı bugün ''anti-emperyalist değildi, anti ilhak çizgide bir mücadeleydi'' diyerek önemsizleştirmek doğru bir siyasi tavır da değildir. İngi,liz'i, Yunan'ı, Fransız ve İtalyan'ı bu topraklara çay partisi düzenlemek için gelmemişlerdi. Osmanlı emperyalist ülkeler tarafından parçalanmak isteniyordu. Bu coğrafyanın yorgun ve yoksul insanlarının Osmanlı padişahının teslimiyetçi tavırlarına rağmen başkaldırısını ve M.Kemal öncülüğünde topyekün bir kurtuluş savaşı başlatmasını 'hayır anti-emperyalist değildi'' şeklinde tanımlamak ve ikide bir gündeme taşımak nasıl bir yarar getirir...- bence bu konuda uzun uzadıya düşünülmesi gereken bir konu.
Günümüzde anti-emperyalizm - Ender Helvacıoğlu
Sömürgecilik döneminden kalma arkaik bir anti-emperyalizm anlayışı var. Sanılıyor ki emperyalizm sadece ordularıyla gelir, işgal eder, valisini atayıp ülkeyi yönetir. 20 yüzyıl başlarında dahi aşılmış bir emperyalizm kavrayışıdır bu. O dönemde dahi Lenin, emperyalizmi tekelci kapitalizmle, sermaye ihracıyla, dünya çapında oluşmuş emperyalist zincirle vb. açıklamış, sömürgecilik dönemi kapitalizminden farkını ortaya koymuştu.
Günümüzde ise artık sermaye vatansızdır, küreselleşmiştir, ışık hızıyla dünyayı dolaşmaktadır. Örneğin Silikon Vadisi devlerini “ABD’li” diye nitelemek ne kadar gerçekçidir? Merkezlerini dahi, işlerine gelirse, İrlanda’ya, Singapur’a, Şanghay’a veya Konya Ovası’na taşıyabilirler ve aynı işi yapmaya devam edebilirler.
Eskiden “ulusal sermaye” denilen ülke kökenli sermaye grupları da ya küresel sermayenin bir parçası olmuşlardır ya da iflas edip yok olmuşlardır. Dolayısıyla “yabancı sermaye – ulusal sermaye” ayrımı da neredeyse kalmamıştır. ABD’de de, Çin’de de, Rusya’da da, Türkiye’de de… Bu konuda fazla teori yapmaya gerek yok. İngiliz futbol ligi Premier Lig’in takımlarının sahiplerine bakmak bile durumu anlamak için yeterli.
Kısacası artık dünya çapında iş yapan küresel sermaye gruplarıyla karşı karşıyayız. Başta büyük emperyalist devletler olmak üzere devletler de çeşitli küresel sermaye gruplarının etkin oldukları, etkin olmak için çatıştıkları mekanizmalara dönüşme sürecindeler. Büyük devletler, temsil ettikleri küresel sermaye grupları gibi satrancı dünya çapında oynuyorlar. Zayıf ve köksüz devletler şimdiden birer acenteye dönüşmüş durumdalar.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu orta büyüklükteki devletler ise küresel çatışmaların yarattığı boşluklardan faydalanmaya çalışarak, kâh oraya kâh buraya meylederek görünüşte de olsa varlıklarını korumaya çalışıyorlar; ama giderek içleri boşalıyor ve altlarındaki ulusal zemin kayıyor.
Aslında sermaye kadar olmasa da, emek de ister istemez bir küreselleşme süreci içinde. Elbette bu, ırkçılığın, ilkel milliyetçiliğin, göçmen sorunlarının yaşandığı son derece çatışmalı ve iç-çatışmalı bir süreç.
Dünyadaki tablo kabaca böyle.
Günümüzde dünyanın egemenlerine karşı, halkların ve emekçilerin direnişinden başka anti-emperyalist bir hareket kalmadı. Bu gerçek görülemezse anti-emperyalizm sözde kalır, devletçilikten öteye geçemez ve daha kötüsü devletçilik kanalıyla emperyalizmin (küresel sermayenin) yandaşlığına düşülür. Tıpkı kimilerinin, anti emperyalizm adına, tam da günümüz anti-emperyalizminin tipik bir örneği olan Kaz Dağları’ndaki halk direnişine karşı olumsuz yaklaşımları gibi.