SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 7 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   3   4   5   [6]   7   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 08.12.2013- 12:56


Umudumuz Sol Cephe
Mete Gönenç


Geçen haftaki yazıma, hepsini de çok sevdiğim, değerli ve çaresizlikten CHP’li olan bazı dostlarımdan itiraz geldi. Genelde itirazlar, özellikle de 11 yıldır doğru dürüst, ekonomik ve hatta sosyal söylemi kalmayan, “Bize oy vermezseniz AKP güçlenir” diyerek oy isteyebilen CHP’ye aynı gerekçeyle son defa oy verilmesi ile ilgiliydi. Ancak seçim sonuçlarına bakıldığında, 11 yıllık süreç içinde, bu söylemin tam tersinin ortaya çıktığı, bugün başta CHP olmak üzere TBMM’de temsil edilen partilere verilen her oyun AKP’nin, faşizme yürüyüşünü daha da güçlendirdiği açıkça görülmektedir. Genel başkanlarının son seyahatinde ise gizlisiz-saklısız olarak ABD, İsrail ve Cemaat’e sığındığı bir kez daha anlaşılmıştır. Söylemleriyle bazen MHP’ye, bazen de BDP’ye yaklaşan CHP içinde bizim de sevip saydığımız, hatta gazetemizde yazan “sol unsurlar”ı da barındırmaktadır. Ama sürekli sağa yanaşan, laikliğe karşı unsurlara taviz veren, en hafif deyimiyle, beceriksiz ve halkçılıktan uzak birçok yerel yöneticiyi seçen, Büyükerşen gibi, başarılı yerel yöneticileri yeteri kadar gündeme getirmeyen CHP’nin belki de en büyük talihsizliği ise “sol”unda onu zorlayan güçlü bir “sol parti”nin olmamasıdır.

Soldaki durum ise hiç de ümit verici değildir. Katıldıkları son genel seçimlerde, sol sayabileceğimiz partilerden, TKP’nin oy oranı binde 14, ÖDP’nin oyu binde 17, EMEP’in ise onbinde 7; ulusalcı İP’nin oyu binde 30’dur. Son yıllarda tüm seçimlerdeki durum ise farklı değildir. Hala sol sandıkları Kürt milliyetçisi hareketin peşinden giden solcu sayısı hiç de az değildir. Seçimlerin sol siyasette çok da önemli olmadığı yönünde benim katılmadığım bazı itirazlar olsa da solun ülke gündemini belirlemedeki etkisizliğine de baktığımızda, 1980’den bu yana sol parti ve hareketlerin toplumda etkinliği olmadığını söylemek yerinde olacak sanırım. Dünya sosyalist sisteminin 1990’lardan bu yanaki durumu, hakim sınıfların -neredeyse tümüyle- ellerindeki iletişim olanaklarıyla uzun yıllardır solu artık gündem dışı bir ideoloji, ülkemizde ise terörist olarak göstermesi, CHP’nin birçok haksız uygulamalarının sola mal edilmesi ise sol hareketler için en azından 6 ay öncesine kadar, önemli mazeretlerdir.

6 ay önce Haziran ayında, bir güneş gibi ve tümüyle kendiliğinden ortaya çıkan halk direnişi ise bir anda hepimizi coşkuyla umutlandırırken, ülkedeki tüm politik dengeleri ve öngörüleri değiştirmiştir. Bundan da önce, 30 senedir her şeye tümüyle hâkim sağ partiler ve politikalar yıpranmış, sola olan ihtiyaç tam da ortaya çıkmışken, 2012 Ekim’inde yayın hayatına başlayan soL gazetemizin doğru zamanlaması ise en azından biz solcuları önemli ölçüde umutlandırmıştır. Gazetemizin bir türlü istenilen tiraja ulaşılamaması ise işin eleştiri ve özeleştiri gerektiren bir başka boyutudur.

Şimdi gündemimiz -biraz gecikmeyle de olsa- çok gerekli ve önemli Sol Cephe çağrısı ve oluşumudur. AKP, bilindiği gibi, tüm devlet kuruluşlarını, yargıyı, hatta yasamayı neredeyse parti teşkilatı haline getirmiştir. Birçok ilerici insan haksız yere hapislerdedir. Ülkemiz ekonomisi, tam bir manda yönetimiyle, söylenenin tam aksine, iflas haline getirilmiştir. Emekçi halkımıza açlık, işsizlik ve sefaletten baka bir şey verilmemektedir. Dış politikada ülkemizi yalnızlığa sürükleyip rezil eden, savaşla karşı karşıya getiren AKP; her gün artan gerici politikalarıyla, özel hayata müdahalesini artırmaktadır. İnsanlarımızı birbirine düşmanlaştırmaya çalışan, halk düşmanı AKP faşizminin geriletip, yok edilmesi, iyice anlaşılmıştır ki, sadece, sol partiler ve Sol Cephe’nin öncülük edeceği doğru mücadele ile gerçekleşecektir.

Sol Cephe’nin ise doğal olarak, Haziran Direnişi ve devamında ortaya çıkan insanlarımızın sınıfsal yapısını ve taleplerini rehber edinmesi gerekmektedir. Solcu, ulusalcı, yurtsever, demokrasiden yana, ilerici insanlarımızı ilkesel olarak kapsaması, taleplerini dile getirmesi ve nihai talebinin sosyalizm olması gereken Sol Cephe’nin biraz gecikmesinin dışında görünen eksiği, siyasi parti ve dolayısıyla siyasi yönlendirmedir.

30 Mart’taki yerel seçimler ise, 33 sene sonra solun ülke siyasetinde, tekrardan ve güçlü olarak kendini göstermesi, iyice umudu tükenen halka, “artık ben varım” demesi, Sol Cephe’nin başarısının olmazsa olmaz koşuludur. STK ve meslek odaları ile beraber, “oratk akıl” oluşturularak hazırlanacak, gerçekçi yerel programlar, dürüst ve ilkeli adaylarla girilecek bir yerel seçimde hedef, solun yıllar sonra, ilk defa yüzdelerle ifade edilen oy oranlarına ulaşması ve yerel yönetimlere adaylarını olabildiğince sokabilmesi olmalıdır. Büyükerşen ve varsa benzeri adayları desteklemesi gereken Sol Cephe’nin, Cemaat yanaşığı iki muhalefet adayı ile AKP arasında geçeceği anlaşılan İstanbul gibi yerlerde göstereceği güçlü adaylar ise gerçekten çok önemlidir.

Bu seçimde solun, dağınık ve etkisiz kalarak yine bindelerle ifade edilen oy oranlarına sahip olması halinde, Sol Cephe’nin ve faşizme karşı kavganın bundan çok olumsuz etkileneceği açıkça görülmektedir. Bu nedenle 15 Aralık’ta Ankara’da yapılacağı bilinen toplantının önemi, kalan sürenin kısalığı da dikkate alındığında, fazlasıyla artmaktadır. Yerel seçime, Cephe olarak mı, yoksa parti veya partilerle mi girileceği ise sanırım ilk cevaplanması gereken soru olacaktır. Ülkemiz politikası her gün daha da geriye gidip Cemaatçi, sahte solcu, milliyetçi aday sayısı artarken, Sol Cephe’ye bağlanan umut çok fazla ve önemlidir.


SOL



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ilkay
Cevap Tarihi: 09.12.2013- 15:12


Sol Cephe çağrıcıları Sancaktepe'de buluştu

Resim Ekleme

Sancaktepe'de yapılan Sol Cephe toplantısında Sol Cephe’nin neden gerekli olduğu ve bugün Sol Cephe çağrısının ne anlama geldiği anlatıldı.

(soL - İstanbul) Emekli Ög&#774;retim Üyesi Prof. Dr. Nezhun Gören ile Sosyalistlerin Meclisi üyesi ve yazar Aydemir Güler’in katılımıyla Sol Cephe toplantısı Sancaktepe’de yapıldı.

"Haziran Direnişinden Bugüne Türkiye, 2014: AKP Yenilecek, Halk Kazanacak" başlığı ile gerçekleştirilen panelde Sol Cephe’nin neden gerekli olduğu, Türkiye’de bugün Sol Cephe çağrısının ne anlama geldiği anlatıldı.

Sol Cephe’nin Haziran Direnişi’nde hükümet istifa sloganını atan kadınların, öğrencilerin, işçilerin, Alevilerin Sancaktepe’de Haziran Direnişi boyunca sokaklarda olan onbinlerce insanın kendisini rahatça ifade edebileceği bir örgütlenme alanı olacağı ve Sancaktepe’de birlikte hareket etmenin gerekli olduğu konuşuldu. AKP’nin kadınlara, öğrencilere, işçilere, aydınlara, laiklere ve kendinden olmayan herkese düşman olduğu ve AKP’nin saldırılarına sol cephe ile karşılık verilebileceği panele katılanlar tarafından da vurgulandı.

Toplantı 15 Aralık Pazar günü Ankara’da yapılacak olan kuruluş toplantısına çağrı yapılarak sonlandı.

SOL



SOL CEPHE
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2013- 14:14


Cephe üzerine
Metin Çulhaoğlu

Sol Cephe çağrısının önemli bir hareketliliğe yol açtığı görülüyor.

Cephe çağrısı yapanlar ve bu çağrıya olumlu yanıt verenler yakında bir araya gelerek sürecin bundan sonrasını tartışacaklar, belirli bir yol haritası çizecekler.

Ancak bu arada, sürece kimi çekincelerle yaklaşanlar ve uzakta duranlar olduğunu, bu kesimlerin de Cephe girişimini tartıştıklarını unutmamak gerekiyor.

Devam etmeden, bu girişime en uzakta duran, eleştirel olmanın ötesinde reddiyeci bir konumdan bakanlarla ilgili birkaç söz söylemekte sakınca olmasa gerek.

Türkiye sol hareketinin tarihinde bugüne kadar kendi ölçülerine göre başarılı olan, en azından işi bir noktadan daha ileriye taşıyan bir cephe deneyimi yaşandığını söylemek pek mümkün görünmüyor.

Orası öyle, ama Türkiye solu her şeye rağmen “cephe uzmanıdır”. Dünya solunun tarihindeki cephe girişimlerini ve deneyimlerini bilir. Bunların hepsinden belirli sonuçlar çıkarmıştır. “Bilimsel sosyalizm” kavramındaki “bilimsellik” öğesini pek yapılmaması gerektiği halde siyasal pratiğe katı biçimde taşıdığından, cephenin de bir “bilimi” olması gerektiğini düşünür.

“Demek cephe diyorsun ha; bak, eğer bu cephe şunlara karşı şunlarla birlikte örülecekse o zaman …”

Usta aşçıların yemek tariflerindeki gibi konuştuğu da olur:

“Cephenin biraz inatçı bileşenleri de olacaktır; önce onları tuzla iyice bir ovup öldüreceksin…”

“Cephede şunlar da olacaksa, ılık suda üç dört saat bekletilmeleri gerekir…”

“Önce ince ince doğra, sonra kısık ateşte tavaya koy, hafif pembeleştiğinde indir ki…”

Kısacası, verili somut durumun gerektirdiği incelikler ve hassasiyetler dışında, günümüze ve bizlere geçmişten intikal eden, titizlikle uyulması gereken bir “cephe bilimi” olduğuna şahsen inanmadığımdan işin bu yanını geçiyorum.

***

Hâlihazırdaki Cephe girişimine olumlu bakanların bu girişime görece farklı açılardan yaklaşmaları, işin “ince noktasını” tam tamına aynı yerde görmemeleri doğaldır. Ben de, girişimin içinde yer alan bir kişi olarak, bu girişimde görebildiğim üç kritik noktayı vurgulamaya çalışacağım.

Birincisi, savunma-saldırı diyalektiğiyle ilgilidir.

Savaşlar ayrı, ama siyasette bu ikisi birbirinden kesin biçimde ayrılamaz. Aslında her savunma kendi içinde yakın bir karşı saldırının nüvelerini barındırır; her saldırıda da olası durumlara karşı savunma tedbirleri alınır. Bu genel geçer tespitin ötesinde mevcut Cephe girişimi açısından söylenebilecek olansa şudur: Sol Cephe, son 10-11 yılda AKP eliyle daha da ağırlaştırılan saldırı karşısında elde kalan son mevzilerin korunmasını hedefleyen, bu anlamda “savunma” yanı baskın bir girişim olmamalıdır. Örneğin, eğer Cephe unsurları her şeye rağmen elde birtakım mevziler kaldığını düşünüyorsa, buraların nasıl korunacağına değil buralara dayanarak ileriye nasıl sıçranacağına bakılmalı, bunun üzerinde durulmalıdır.

Özellikle Aydınlanma, Cumhuriyet ve laiklik gibi başlıklar bu bağlamda düşünülmelidir.

***

İkinci kritik nokta, Cephe’nin oluşturucu, yoğurucu ya da şekillendirici (formatif) yanıdır.

Cephe içinde elbette siyasal kimliği oturmuş, belirli bir olgunluk düzeyine ulaşmış, Türkiye’nin önümüzdeki dönemine ilişkin az çok net perspektife sahip unsurlar olacaktır. Daha ötesine gidelim ve diyelim Cephe’nin her bir unsuru kendi açısından böyledir, bu durumdadır. Ancak, böyle bir durum, işin en başındaki “asgari müşterekler” nelerse Cephe’nin hedeflerinin ve vizyonunun da peşinen bunlarla sınırlı tutulması gerektiğini göstermez.

Başka bir deyişle Cephe, o an için var olan sabitlikler üzerine kurulu, bunlara adeta tutkalla yapışmış bir kurgu olarak değil, hem kendisini hem de içindeki unsurları baştakinden daha farklı oluşumlara ve konumlara taşıyabilecek bir süreç olarak görülmelidir. Çok önemli dönem farklılıklarına rağmen, durumun biraz da bu ülkedeki 1960-65 kesiti ışığında düşünülmesinde yarar vardır. Bugünkü Cephe girişiminin, 1960-65 döneminde sol düşünce ve arayışa damgasını vuran, formasyon oluşturucu ve ileriye taşıyıcı tartışmalara (YÖN-TİP vb tartışmaları) yapılacak, bugüne uyarlanmış referanslar çerçevesinde değerlendirilmesinde pek sakınca yoktur.

Özellikle anti-emperyalizm, “emek eksenlilik” ve sosyalizm gibi başlıklar açısından önemlidir.

***

İkincisiyle bağlantılı üçüncü kritik nokta ise, Cephe içindeki her unsurun etkileşime ve değişime açık olması gerekliliğidir.

Yukarıda söylenen, Cephe içinde yer alan/alacak, örgütlü özneler için de geçerlidir. Biraz basmakalıp bir laf olacak, ama her unsurun diğerlerinden öğreneceği şeyler vardır. Cephe gibi bir oluşum içinde yanı başına kadar gelenlerle etkileşim içinde olamayan bir öznenin daha dış halkalara uzanması hayaldir. Benzer biçimde, “örgütlü olmayan” unsurların da örgütlü olanlardan öğrenecekleri vardır. Süreçte, ne örgütlü özne ya da özneler bu işin erbabı sayılmalı, ne de diğerleri bin bir emek ve meşakkatle ortaya çıkarılan yapıların kendilerini “sıfırlamaları” beklentisi içinde olmalıdır.

Bu da Cephe’nin iç ilişkileri ve hukuku açısından önem taşımaktadır.

***

Kuşkusuz, Cephe girişiminin “kritik noktaları” olarak yukarıda sıralananlar dışında başka önemli saptamalar da yapılabilir.

Bitirirken, yukarıdakilere ek, belki de bir “dördüncü” kritik noktadan daha söz edilebileceğini sancıyorum:

Önümüzdeki yakın dönemde Türkiye’deki siyasal yaşam, bugünden kestirilebileceklerin yanı sıra önceden görülmesi pek mümkün olmayan yeniliklere, gelişmelere ve kırılmalara gebedir. Cephe açısından önemli olan, bu tür gelişmelerle “seyrelmek” ve “daralmak” yerine tersine hepsinin üzerine kendi projektörünü tutacak, bu şekilde genişleyecek bir dinamizmin ve zenginliğin yakalanmasıdır.

O kadar da güç görünmüyor.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/cephe-uzerine-83922



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 11.12.2013- 15:35


'Süper' Devrimciler (Okan Ataer)


Öncelikle bir tarihi düzeltmeyle başlayalım. Çağımızın en önemli devrimcilerinden birisi olan Fidel Castro ve 26 Temmuz Hareketi çoğu zaman hiç de mensup olmadıkları izmlerle anılır oldular. 1960’lı yıllarda CIA tarafından yayınlanan Soğuk Savaş edebiyatının kitaplarında onun adına “Castrizm” bile icat edilmişti. Fokoculuk, gerillacılık vb akımlar başarılı olmuş devrimci hareketi hep sahiplenerek ondan şablon kesme gayreti içinde olmuşlardı. Ancak dağlardaki gerillaların romantik mücadelelerinin sisinde görünmeyen veya görülmek istemeyen bir işçi sınıfı ve emekçi halk hareketini de kurmayı başarmıştı “sakallılar”. O kadar başarılıydılar ki, şehir örgütü sorumlularından 23 yaşındaki Frank Pais tutuklandıktan sonra halkın mahkemeye baskı kurmasından ötürü salıverilmek zorunda kalınmıştı. Bunun sonrasında güpegündüz sokak ortasında Batista polisi tarafından infaz edilince Santiago şehrinde genel grev ilan edilebilmişti. Fidel Castro ve ekibi, gerçekten iktidarı istemiş devrimciler olarak hem iktidarı fethedebilen hem de sosyalist kuruluşu becerebilen öncüler olabildiler. Zamanın gereklerine göre kendilerini bambaşka roller için hazırlayıp dönüşebildiler. Ancak hiçbir zaman “süper” devrimci olmadılar.

*

Bu tarihsel hatırlatmadan sonra ülkemize dönebiliriz. Emperyalizm çağında olağanüstü bir yönetim krizi yaşayan ülkemizde işçi sınıfının da içinde olduğu emekçi kimliğiyle öne çıkan yoğunluklu bir halk hareketi yaşandı. Ülkeye dair ümidi olmayanların gözü açıldı, gelecek güzel günler için bir işaret alındı herkes tarafından. İktidar sahipleri, patron sınıfı, onların temsilcileri ve yeni bir rejim kurulumu arifesinde olan çıkar çevreleri ve onların devlet aygıtı da aynı işareti uyarı olarak aldı.

Bu durumda biraz da dönüştürücü, öncü olma iddiasındaki öznelere bakma, değerlendirme hakkımız var sanırım. İşte burada “süper”lerle karşılaşıyoruz. Aslında art niyetli olanlarının varlığını inkar etmesem de çok az bir kısmını oluşturduğunu düşündüğüm bir toplam dışında iyi niyetliler. “X” örgütü veya “Y” partisinden bahsetmiyorum, herkesten ve hiç kimseden bahsediyorum!

Listenin en başına herhalde bir yerlerde okuduğu ve özümsediği büyük tahlilleri şuursuzca yineleyip hiçbir şey yapmayanları yazmak gerekiyor. Belirli karamsar dönemselliklerde kendisini kapitalizmin çürütücü etkilerinden kurtarmak için “X” örgütü veya “Y” partisine girmiş olan bu tipoloji aslında tuzu kuru durumdadır. Kişisel anlamda var olan durumunu bozmak, herhangi bir kalkışma, devrim peşinde koşmak gibi bir derdi yoktur. Olunması gerektiği kadar “devrimci” olunur, önceki okumalar salon toplantılarında gösterişle dosta düşmana sunulur. İşleyişe dair yapısal eleştiriler getirilerek devam edilir. “Süper”lik kategorisine geçmek için geleneksel bir kaç lidere ve olaya da referans verilirse işlem tamamdır. Hele hele eskiden yaşanmış bir kaç olay da anlatılırsa…

*

Aralık 2013 itibarıyla ülkedeki siyasi gündeme müdahale iddiasında olan üç açılım girişimi bulunuyor. Milli merkez ve HDP girişiminin malul olduğu sorunlar çok sayıda yazının konusu olduğu için bunlara girmeyeceğim. Diğer bir girişim olan Sol Cephe ise ilkeleri, kapsayıcılığı ve siyasi hattıyla ilgi çekiyor. Kurulma aşamasında olan bu organizmanın önünde çok çetrefilli bir yol var. Merkezi zihin açıklığının sağlanmasının ardından yapılacakları bizler de ilgiyle izliyoruz. Ancak kurulan sadece yeni bir organizma değil yepyeni bir ruh hali ve yaşayış tarzı olmak durumunda. Bugüne kadar kimi devrimci kodlarla varolma kavgası verenlerin artık kabuk değiştirme zamanı gelmiş bulunuyor. Arayış halinde olanlarla iletişime geçebilen, onların hayatında kendisine bir yer açabilen bireyler zamanın ihtiyacı. Onlara her konuyu dört başı mamur bir şekilde anlatandan ziyade onları doğru hatta ikna edenlere ihtiyaç var. Deyim yerindeyse Haziran günlerinde emekçi halkın zorlamasıyla kozalarından çıkmak zorunda kalanlar, gerçekten samimilerse şimdi halkın bulunduğu yerlere gitmek durumundalar. İnatla, kararlılıkla ve sabırla. Merak etmeyin onlar hala orada; atölyede çay molasında yanıbaşımızda, ofiste karşımızdaki masada, alt kattaki evlerinde, az ötedeki okulda, gitmek zorunda olduğunuz AVM içlerinde, hastane acil servisinde, doğalgaz sırasındalar!

“Süper” olmasak da olur, devrimci olalım yeter!

http://haber.sol.org.tr/serbest-kursu/super-devrimciler-okan-ataer-haberi-83982



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
ilkay
[ Mustafa ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 08.10.2013
İleti Sayısı: 417
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: ilkay
Cevap Tarihi: 11.12.2013- 22:29


Resim Ekleme



SOL CEPHE
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.12.2013- 12:46


Yığınların kendiliğinden bir sosyalist bilinç kazanamayacağı Lenin'le bir pati programı haline getirilmiştir. SOL Cephe kitleye bir sol seçenek sunması, sosyalizmi kitlelerin önüne koyabilmesi ve ilkeleri baştan belli bir perspektif altında kitleye bir yön ve doğrultu vermeye çalışmasıyla önemli bir girişim. Ben böyle değerlendiriyor ve önemsiyorum. Zaten malum çevrelerin sanaldaki ''kahramanlığı''nın hedefine de daha ilk günden oturması ve ''eleştirilere'' uğraması hem amacın ve hem de cephe'nin ilkelerinin doğru olduğunu gösteriyor.

Okan Ataer'in söylediği gibi birileri 'süper''devrimciliklerine devam ededursunlar, SOL cephe toplumun önüne bir seçenek koymaya çalışıyor. Şu yukardaki fotoğraf karesine bir bakar mısınız: Ellerinde ay yıldızlı bayrak olanlarla, boyun eğme flamalarının bulunduğu binler-onbinler ''yaşasın sosyalizm'', ''yaşasın Sosyalist Cumhuriyet'' şiarı altında buluşmuşlar ve hep bir ağızdan ''Gündoğdu Marşı''nı söylüyorlar.

Bir solcu için bundan güzel bir şey olabilir mi?
Bundan keyif almayacak olan bir kişi solcu-sosyalist olabilir mi?





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
toplumcu
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 03.10.2013
İleti Sayısı: 355
Konum: Tekirdağ
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: toplumcu
Cevap Tarihi: 12.12.2013- 22:53


Alıntı Çizelgesi: ilkay yazmış

Resim Ekleme



15 aralık 2013   sol cephe ve Türkiye halkı için güzel bir başlangıç olacak.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 14.12.2013- 13:28


'Boşluğu Sol Cephe dolduracak'

Resim Ekleme

 

15 Kasım'da 24 aydının çağrısının ardından binlerce katılımcının desteğini alan Sol Cephe, yarın Ankara'da yapılacak toplantıyla bir sonraki evreye taşınıyor. İlk çağrıcılardan Ali Rıza Aydın'la 15 Aralık toplantısını ve Sol Cephe'nin yoluna nasıl devam edeceğini konuştuk.

RÖPORTAJ: ALPER BİRDAL

Siz Sol Cephe çağrısını yapan ilk isimlerden birisiniz. Çarşamba günü de, çağrıya karşılık verenleri 15 Aralık'ta Ankara'da bir kuruluş toplantısı yapmaya davet ettiniz. Sizce Sol Cephe'yi kurmak için yeterli ön birikim oluştu mu? 15 Aralık'tan sonra artık “Sol Cephe kuruldu” diyebilecek miyiz?

Türkiye’ye önemli bir eşik atlatan Haziran Direnişi’nden bu yana hem direnişe katılan halk, hem çeşitli örgütler hem de Türkiye’nin geleceğinden kuşku duyanlar, arayış ve somut adımlar konusunda kafa yormaya, çözüm önerileri geliştirmeye devam ettiler. Yani merkez ve yandaş medyanın “bitti” ya da “bu kadardı” gibi soğutmalarının tersine Direniş’in ana unsurları mücadeleyi bitirmedi, düşünce üretmeye devam etti. Bu düşünceler çeşitli platformlarda, toplantılarda zenginleşti. 15 Kasım'da benim de aralarında bulunduğum 24 kişi, düşünce üretimini somuta çevirmek için “Bize Bir Sol Cephe Gerek” başlıklı çağrıyı yaptı.

Talebini net tanımlayan çağrı, kısa sürede olumlu yankı buldu. İlk etapta 2 bine yakın katılımcı imzacılar arasına katıldı. Bunlardan bir bölümü, özellikle kamuoyunda tanınanlar yayımlandı. Daha sonra katılımcı sayısının hızla artmasıyla, artık bir merkezde katılımcı toplamak yerine tüm ülkeyi kapsayan, yerelden başlayarak oluşan bir birlikteliğe geçmek kaçınılmaz hale geldi. Biz, ilk çağrıcılar bu yönde düşüncelerimizi şemalaştırmıştık. Ancak katılımın niceliksel artışı ve hızı kuruluş toplantısını da çağırmış oldu. İşçiler, emekçiler, sendikacılar, bilim insanları, akademisyenler, kültür ve sanat insanları, yazarlar, gazeteciler, hekimler ve diğer sağlıkçılar, hukukçular, avukatlar, eğitimciler, mühendis ve mimarlar, çeşitli partilerden siyasetçiler, iktisatçılar, işletmeciler, maliyeciler, çeşitli meslek gruplarından emekli kamu görevlileri, dernek, vakıf, meslek örgütü temsilcileri ilgilerini ve heyecanlarını sürdürüyorlar. Kimileri imzacı olmak istiyor, kimileri fiilen çalışmayı bekliyor. İlgiyle izleyenler var. Kimi milletvekilleri bizimle bağlantı halinde… İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ilk imzacılar arasında… Böyle bir tabloda artık beklemenin de imzacıları çoğaltmanın da anlamı kalmadı. Zaten amaç da bu değildi, somut çalışmaydı.

Kaldı ki, zaten bir cephede buluşmak ve üretmek ne kanaat önderleri ve aydınlar ile ne de yukarıdan aşağıya toplama ile yapılabileceğinden, bir kuruluş toplantısıyla adımları devam ettirmek kaçınılmazdı. 15 Aralık kuruluş toplantısı, “Sol Cephe kuruldu” denilmesine yol açar ama tam anlamıyla bir kuruluşu tanımlamaz. Tam anlamıyla kuruluş, il ve/veya ilçe temelinde yerelliklerde örgütlenen, temsilcilerini aşağıdan yukarı belirleyen, Sol Cephe yerel meclislerinin seçtiği temsilcilerden oluşan Sol Cephe Türkiye Meclisi’nin oluşumuyla bir halk hareketi olarak tamamlanacaktır. İlk adım ne kadar önemliyse, yürüyüşü devam ettirmek de o kadar önemlidir. İlk çağrı, ilk adım idi. Çağrıcıların çoğalmasıyla birlikte, kuruluş toplantısını yapmak da yürüyüşün devamı…

"Haziran Direnişi'ni ileriye taşımak gerekiyor"

Toplantının gündemleri arasında “Türkiye'nin siyasi gidişatı ve Sol Cephe'nin rolü” konusunda da bir tartışma başlığı var. Sol Cephe Türkiye siyasetinde nasıl bir boşluğu doldurabilir?

Çağrıda da net olarak belirtildiği gibi, Türkiye bir kabus ve kriz yaşıyor, diktatörlüğü yaşıyor. Emperyalist boyunduruk, kölece sömürü ve dinci karanlık elbirliği içinde halkın üzerine basıyor, eziyor. Bu baskıya karşı çıkanlara şiddet uyguluyor. AKP iktidarı tüm bunların bileşeni… Sermaye, rahat mı rahat… Bir yandan mezhepsel ve etnik karşıtlıklar körüklenirken diğer yandan “her şey sermayeye” rotasında yola devam ediliyor. Sorunların, Kürt, Alevi, kadın, genç, emekçi, yoksul köylü gibi başlıklar altında çözümü, bu çok yönlü sömürü ve gericilik düzeninin içinde saptırılıyor. Bu piyasacı ve gerici blok, sözde demokrasiyi, devleti, hukuku ve yargıyı kullanarak, şişirilmiş ama özü olmayan paketler/açılımlar sunarak halkı oyalıyor. Asıl olarak da sınıf temelli siyaseti unutturuyor. Kim olursa olsun, hangi siyaset olursa olsun AKP gitsin söylemi, parlamentodaki sol görünümlü siyaseti sağa oturtuyor. Bu siyaset Meclis dışını da etkiliyor. “Sol”da ise örgütsel dağınıklığın somut tahlilini yapamayacak derecede bir üretim parçalanmışlığı var. Haziran Direnişi ile dirilen birliktelik siyasal boşluk içinde erime yolunda. Öyle ki, kapitalist, emperyalist, neoliberal ve gerici yönetim tarzı ve bununla yoğrulmuş siyaseti seçeneksiz gösterenler rahatladıkça rahatlıyor.

Bu görünüş, aslında siyasal boşluğun, “sol”a gerçek anlamını ve işlevini yükleyememenin dışavurumu… Örgütlü ya da örgütsüz; kendisini sol, sosyalist, komünist olarak nitelendirenler, bu kapitalist/emperyalist ve gerici düzenin seçeneksiz olmadığını, bu düzen karşısında çaresiz kalınamayacağını halka ya anlatamıyor ya da düzenin çanak antenleri ve kalemleri karşısında sesini duyuramıyor. Haziran Direnişi’nde dirileni, geriye değil ileriye taşımak gerekiyor. Ortak hedefe kilitlenmek, “sol”un ana ilkesi etrafında, sınıf temelli siyaset için el ele, beyin beyine vermek gerekiyor. Piyasanın ve gericiliğin yerine toplumculuğu ve aydınlanmayı yerleştirmek gerekiyor. Farklı örgütlerde ve farklı üretimlerle sınıf temelli siyasetin zenginleşmesi tabii ki yok sayılamaz. Ancak sömürgen ve gerici blok karşısında, dağınık ve parçalanmış düşünce ve eylem üretimini güçlü enerjiye çevirmek gerekiyor; sınıfsal mücadele enerjisine…

Sol Cephe, çeşitli siyasal hareketler, partiler, örgütler içinde, Haziran Direnişi’ndeki büyük halk hareketini kucaklayacak bir birliktelik ve kenetlenmedir. Ezilmişliği kader olmaktan kurtaracak, ezenle uzlaşma yollarını arayanlara, kafası karışık olanlara gerçek mücadele çağrısı yapacak bir güç birlikteliğidir. Siyasal boşluk, ancak böyle bir bütünsel enerjiyle ortadan kaldırılabilir.

Yerel Meclisler kurulacak

15 Aralık toplantısı için “İlkeler ve Yöntem” üzerine de bir gündem maddesi önermiştiniz. İlk çağrıcıların bu konuda bir ön çalışması var mı?

Evet, ilk çağrıcılar, Sol Cephe ilkelerini ve Çalışma Yöntemini bir taslak halinde çalıştılar. Bu taslak, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere farklı kentlerde ilk imzacıların da katıldığı toplantılarla olgunlaştı. 15 Aralık'ta üzerine görüşme yapılarak kabul edilecek. Böylece aşağıdan yukarıya olgunlaşarak kabul edilen ilkeler ve çalışma yöntemi, uygulanmak üzere kurucu yönetim kuruluna rehber olacak. Yukarıda da belirttiğim gibi, asıl Sol Cephe kuruluşu Sol Cephe yerel meclisleri ve Türkiye Meclisi ile tamamlanacak. Bu ilkeler ve Çalışma Yöntemi, genel maddeler içeriyor. Oysa Sol Cephe’nin asıl faaliyeti, Türkiye’nin, Türkiye insanının, ekonomiden siyasete, sosyalden yerleşmeye, eşitsizliğe, adaletsizliğe, özgürlük ihlaline, kadına, Kürt sorununa, Alevi sorununa kadar ne varsa onlar üzerine sınıfsal bakışla yürünerek sürdürülecek. Haziran Direnişi’nde ortaya çıkan, Hükümetin istifası, daha genel ve geniş olarak da sömürü ve baskı düzeninin, gerici düzenin ortadan kaldırılması, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum hedefine kilitlenilecek.

'Sol Cephe bir ittifak projesi değil'

Siyasi alanda birçok dengenin bozulduğunu görüyoruz bugün. Çeşitli kesimlerin farklı ittifaklar kurabileceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Sol Cephe de böyle bir ittifak arayışının ürünü mü?

Sol Cephe, sınıfsal mücadele birlikteliğidir. Çeşitli kesimler ya da örgütler arası ittifak değildir. Belli bir konuya kilitlenmiş ya da geçicilik taşıyan ittifaklar kalıcı olmayacağı gibi, mücadele gücünü bütünsel olarak toplayamaz. Sınıf mücadelesinin artık geçerliliğini yitirdiği savının sürekli pompalandığı, hatta bu pompalamaya örtülü ya da açık sosyal demokrat partilerin de katıldığı ortamda ittifaklar, ancak küçük kıpırdanmalar olabilir. İttifaklar, örgütsel ya da münferit konulu, geçici ortaklıklardır. Toplumsal ortaklık kavramını “bireyci” görüşe hapsetmemek gerekir. Bu anlayış, örgütlenmeye izin verir ama mücadeleyi, hatta örgütlenmeyi parçalar. Sonunda da ya parçaladığı örgütleri ele geçirir ya da hedeflerini küçülterek saptırır, direnişi kırar. Lenin’in “insanseverlik” ile ilgili uyarısı bu nedenle önemlidir, anlamlıdır.

Burjuvazinin hem sosyal demokratlara ve soldaki çeşitli partilere hem de başta sendikalar olmak üzere farklı örgütlenmelere el atması, emekçiler dahil herkesin sorununu biz çözeriz demesi, neoliberal dünyada sürpriz değildir. Sonuçta, sınıfsal mücadele köreltilmektedir. Devletle bütünleşmiş kapitalizm, sınıfsal uzlaşmayı dayatmakta, ancak uzlaşmayı kendi çıkarında tutmaktadır. İstenilen, siyasetten uzaklaştırılmış halk, siyasetten uzaklaştırılmış örgütler ve dar alan mücadelesine hapsedilmiş emekçilerdir. Mezhepsel ve etnik karşıtlıklar da aynı amaca hizmet etmekte, sorunların çözümü sadece ve sadece egemen sınıfın keyfine bırakılmaktadır. Böylesine çürümüş ve yozlaşmış bir ortamda, her ne kadar farklı amaçlarla kurulmuş farklı örgütlenmeler bulunsa da, “yekpare bir bütünlük içinde” birleşmeyle, buluşmayla, mücadeleyle ancak hedefe ulaşılabilir, başarı kazanılabilir.

Sol Cephe, bir ittifak arayışında olmadığını örgütlere, partilere çağrı yapmayarak da göstermiştir. Bugün Türkiye’de kurulu olan 78 partinin dörtte birinin “sol” içine yerleşmesi, hatta sosyal demokrat partilerle bu dağılımın üçte bire çıkarılabilecek olması bile, bir ittifak arayışı yerine, en temel hedefe, sınıfsal mücadele hedefine kilitlenmeyi, bu hedef için birlikte üretmeyi, Haziran Direnişi’nin izlerini taşıyacak yürekli insanları buluşturmayı zorunlu kılmaktadır. Parti, sendika, dernek, vakıf, meslek kuruluşu, yayın ya da platform, ne olursa olsun, kendisine “sol” diyen hangi örgütlenme sınıfsal mücadelede buluşmayı reddedebilir ki. Teorideki farklı yorumlar, solun, aydınlanmanın, emeğin temel değerlerini değiştirmez. Farklılıklar zenginleştirir ama sınıf temelli siyaseti reddetmez.

'Seçenek gerici uzlaşmalarda aranmamalı'

Henüz bunu sormak için erken belki ama Sol Cephe'nin seçimlere ilişkin hedefleri olacak mı?

Sol Cephe’nin kuruluşunun yerel seçimlerin öncesine rastlamasının özel bir nedeni yok. Sol Cephe, bir seçim işbirliği değil. Sürekli, kalıcı… Ancak, seçimlerde amacına uygun bir hedefin olacağı da kuşkusuz. Hele hele Haziran Direnişi gibi bir toplumsal dirilişin ardından, hükümetin istifası talebinin ardından seçim hedefi olmaması düşünülemez. Buradaki temel ilke, her ne kadar kuruluş toplantısında netleşecek olsa da açık… Bir, AKP diktatörlüğünün yıkılması; iki, seçeneğin yine piyasacı/gerici uzlaşmalarda aranmaması… Diğer deyişle tüm Türkiye’de ilerici, aydın, gerçek demokrat, “sol” ilkeleri benimseyen, devrimci, Haziran Direnişi’nin yürekliliğini taşıyan, sosyalist, komünist adayların desteklenmesi… Yani, kime ne için karşı olunduğu söylenirken, yerine konacak olanın bilinmesi…

Haziran Direnişi’nde, “insan insana örgütlenme” vardı. Baskıya, zulme, sömürüye, gericiliğe karşı, işbirlikçi sermaye diktatörlüğüne karşı direnme nasıl meşru bir hak ise, aynı blok karşısında birlikte düşünme, üretme ve eylem de meşru bir haktır. Bu birlikteliğin ana iskeleti ise sınıf temellidir. Sol Cephe, Haziran’da adı “direniş” olan kenetlenmenin, sınıfsal mücadeledeki adıdır. Türkiye tarihindeki ilerici devrimci atılımların buluşmasıdır. Direnen halkın kucaklanmasının, “halkın örgütlenmesi”nin adıdır.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 7 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   3   4   5   [6]   7   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Bize bir çıkış gerek ayhan 0 4665 06.12.2013- 07:49
Konu Klasör Bize ‘yalancı’ demiş birisi... dayanışma 2 4705 20.02.2014- 20:41
Konu Klasör Kenan’ı bilmem ama “bize ölüm yok!” dayanışma 0 3150 10.05.2015- 23:12
Konu Klasör SDG: ABD bize verdiği sözü tutmayarak bölgeden çekildi melnur 1 2028 08.10.2019- 08:36
Konu Klasör Amberin Zaman:Bize orospu deyip.... solcu 0 3019 22.08.2014- 13:08
Etiketler   Bize,   bir,   Sol,   Cephe,   gerek
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS