Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

melnur  |  Cvp:
Cevap: 9
04.06.2014- 10:40

Bu daha başlangıç
Aşkın Süzük


Günlük soL gazetesinin son sayısında okuduğunuz bu yazıyı, soL’a açılan davanın görüldüğü “Adalet Sarayı”ndan ayrıldıktan hemen sonra yazıyorum. soL emekçileri ve soL gazetesi ile dayanışmak için katıldığım duruşma, 2012 yılı Ekim ayında yayın hayatına başlayan soL gazetesinin ne kadar önemli bir misyonu olduğunu göstermeye tek başına yetiyordu.

Türkiye halkının uyanışına tanıklık edilen 2013 yılının Haziran ayında meselenin “üç beş ağaç” olmadığı kısa sürede ortaya çıkmıştı.

Halk, yıllardır neo-liberal politikalarla örülmeye başlanan ve AKP’li yıllarda tamamlanan yıkım projesine karşı ayağa kalktı. Özgürlüklerine sahip çıktı, yaşam tarzına dönük dayatmalara boyun eğmeyeceğini gösterdi.

Yalnızca bu mu?

Haziran direnişi, halkın büyük kesimini oluşturan emekçilerin en temel haklarına yönelen saldırılara ve özelleştirmelere dönük birikmiş öfkeydi. Kentsel rant politikalarına, eğitim ve sağlıkta piyasalaşmaya, sosyal güvenliğin tasfiyesine, güvencesizleştirmeye, istihdamda esnekleşmeye, taşeronlaşmaya, işçilerin örgütsüzleştirilmesine, cinsiyetçi politikalara, iş cinayetlerine, düşük ücretlere, işsizliğe ve yoksullaşmaya yıllardır gösterilemeyen tepkiydi.

Bu başlıkların tamamını potasında eriten bir eylemlilik sürecinin sınıfsal açıdan tahlili, değerli bir çaba olmakla birlikte son kertede tali bir meseledir. Türkiye’nin hemen her kentine yayılan eylemlerde sokağa çıkanları ortaklaştıran öfke, AKP iktidarına gösterilen tepkilerde cisimleştiği ölçüde sınıf siyaseti ile ilişkiliydi.

Ucu açık ve öngörülemez gelişmelere gebe Haziran günlerinde ana akım medyanın refleksi de sonuna kadar sınıfsaldı. Bu reflekse yanıt, üstelik yine medya alanından üretildi. İçinde soL gazetesinin çok önemli bir yer tuttuğu muhalif bir kanal, kendisine artık o mecrada sökülüp atılamaz bir yer edindi.

O günlerde üretilen onlarca yalana karşı, gerçeğin habercisi oldular. Sadece yaşanana değil, gelmekte olana işaret ettiler. Yayın hayatına başlayalı çok kısa bir süre geçen soL gazetesi, bir günlük gazete olarak, deyim yerindeyse, rüştünü o günlerde ispat etmiş oldu.
Mütevazi kaynaklarla çıkan soL gazetesi, cesur ve iddialı manşetlere imza attı Haziran direnişinde. Diktatörü ve dalkavuklarını fazlasıyla rahatsız etti.

Yandaş yayın organlarının ve penguen medyasının refleksleri nasıl sınıfsalsa, soL gazetesinin yayın çizgisi de sınıfsaldı. İşçi sınıfının ve geniş emekçi kesimlerin tarafından dünyaya bakan bir gazetenin Haziran günlerinde alabildiğine cesur olmasına şaşırılabilir mi? Çünkü Haziran direnişi sermayenin programıyla şekillenen düzen siyasetine cüretli bir meydan okuma idi.

Haziran ve sonrasında gençlerin ölümünün gerçek sorumlusuna işaret eden manşeti nedeniyle dün o görkemli “Adalet Sarayı”nda yargılanmaya başlanan soL gazetesi, tarafını mahkemede bir kez daha hatırlattı ve “halka yalan söylemek suçtur” mottosuyla yayın hayatına başlayan gazetenin o manşeti başka türlü atamayacağını gösterdi.

Bugün elinizde tuttuğunuz, günlük soL gazetesinin son sayısı olacak...

Ben bu kararı bir veda olarak değerlendirmiyorum. Yeni bir parantez açılıyor. Bir nefes alır, “nerede kalmıştık” der ve devam ederiz.

Gezi Parkı eylemleriyle başlayan ve Haziran’da büyük bir halk hareketine dönüşen direnişin gazetesi için başka türlüsü düşünülebilir mi?

Nasıl tarih bu ülke için Haziran’dan önceye sarılamazsa, böyle bir yayıncılık faaliyeti de sona eremez.

Bu daha başlangıç...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 10
04.06.2014- 10:42

Şimdilik...
Aydemir Güler


Bir AKP kongresinin ardından yayına başlamıştık. 2012 sonbaharında hükümet partisinin, bir kaybedenler kulübü olduğunu söyledik. soL’un ayırt edici özelliklerinden biri bu oldu. Görüntüye, yüzeye bakmakla yetinmedik. Kendini iktidar sananların nasıl koflaştıklarını gözledik, haberleştirdik, yansıttık.

Haklı çıktık.

2013’e geldiğimizde, adı değil de iddiası sol olanların büyük çoğunluğu AKP’nin Türkiye’ye basbayağı demir attığını düşünüyordu. Kolay kolay yerinden kaldırılamaz bir demirdi bu.
Öyle ki, madem bu durum kaçınılmazdı, artık kimi kısmi yararlara göz atmak fena olmaz mıydı?

“Kısmi yarar” fikri o sıralar kendini Akiller Heyetinde dışa vuruyordu.

soL bu zokayı yutmayan az sayıdaki sol odak oldu.

Akilleri ve çözüm sürecini ciddiye alanlar, veya bu süreçte ortaya çıkan ağırlığı karşıya almaya cesaret edemeyenler, soL’a “yahu diyorlardı, memlekette bir şey olduğu, olacağı yok ki.”

Haziran direnişinin patlak vermesine bir aydan daha az zaman vardı!
soL AKP ve rejimiyle uzlaşmamak anlamına geldi. Hatta, daha fazlası. AKP sözcülerinin ak dediğinin mutlaka kara çıkacağı yolunda bir politik kuşkuculuk bizim yöntemimizdi neredeyse. Buna sekterlik, dar bakış falan diyenler olacaktır elbette. Nitekim oldu da.

Ama soL haklı çıktı!

İkinci Cumhuriyet bir yalan düzeniydi çünkü.

Biz günlük olarak yola devam ederken düzenin yalanla artık yetinemediği, ölümün kara gölgesinin her şeye damga vurur hale geldiğini söyleyebiliriz. Öncesi vardı, ama artık mutlak bir gerçek olmuştu. AKP’den demokratikleşme bekleyenler, çözüm umanlar, diyaloğa girenler... kan kokusunu da mı duymuyorlardı?

soL bu tablodan haklı çıkmaktan sevinemedi.

Türkiye işçi, madenci, kadın, çocuk, trafik, Kürt katliamlarının sıradanlaştığı bir ülke haline geliyordu. Sıradanlaşmaktan öte kurumsallaştığı diyelim. AKP’nin düzeni buydu.
soL burada uyaran, duyuran, kavga eden bir gazete oldu.

Genel olarak derinlikli bir gazete çıkardığımızı düşünüyoruz. Düşünüyoruz’un ötesinde, kesinlikle iddia ettiğimiz başlıklar da var. Gazetemiz emekçilerinden herhangi biri alınmasın diye, herkesin üstünde mutabık kalacağı tek bir örnekle yetineyim. soL dış politika haber ve yorumculuğunda Türkiye’nin bütün ezberini değiştirmiştir.

Solun kendi içine seslenen, etkisi kapalı devre çalışan makus talihini kırmak yönünde de önemli adımlar attığımızı, yeni bir ufuk açtığımız düşünüyoruz. soL gazetesi Türkiye siyasetinin ölçütlerinden biri haline geldi. Dostun ve düşmanın dikkatle izlediği, siyasetine olumlu veya olumsuz yön verdiği bir gazete olduk.

Gazete...

Bu alanda deneyimimizi kapatmış falan değiliz.

Bundan iki ay önce bir darboğaza girdiğimizi ve dayanışmaya ihtiyaç duyduğumuzu ilan ettik. Bu çağrıya verilen içten yanıt güvenimizi arttırdı. Ancak sorunu çözmedi.
Şimdi sorunu çözülebilir boyutlara indirmek, kimi önlemler almak için, en azından biraz ara vermemiz gerekiyor.

İki ay önce darboğaz dediğimizde, önümüze tam bu kadarlık bir süre koymuştuk. İşin içinden çıkamadığımız durumda yayını durdurmayı yeniden görüşmeyecektik bile.
İyi de, denebilir, neden bunu baştan hesaplamadınız?

Haklı gibi görünen bu soru, soL’un ticari bir iş olmadığını, medya piyasasının bir metası olmadığını atlamış olacaktır. Biz Türkiye’de AKP’nin kaybedenler kulübüne dönüştüğü, büyük bir fırtınanın yaklaştığı, sol bir seçeneğin bizim hülyamız olmaktan çıkıp ülkenin acil ihtiyacı ve objektif imkanı haline geleceği bir ortamda günlük gazete çıkartmanın bir görev olduğuna karar kılmıştık. Yoksa belli bir sermayeyle belli bir yatırım yapmıyorduk.
Şimdi günlük gazete alanından bir adım geri atıyor olabiliriz. Ama bu kararımızdan milim gerilemeyiz. Türkiye’de sol seçeneğin güçlenmesinde ve örgütlenmesinde soL’un birikimi yoluna günlük gazete pratiğimizden daha güçlü biçimde devam edecek. Bugün üzdüğümüz okurlarımıza bu sözü veriyoruz.

Önce haftalığa döneceğiz. Bu arada bitişik mecramız soL Portal’ı güçlendireceğiz.
Her yayın türünün kendine özgü yanları vardır ve birinin özgünlükleri diğeri tarafından ikame edilemez. Ama bizim yayıncılığımızın bir toplam politik etkisi, gücü vardır. Bu pencereden bakıldığında, iddia ediyoruz; geriye değil ileriye gideceğiz.

Yine birlikte, yine sizin dayanışmanızla...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 11
04.06.2014- 16:14

Mücadeleye devam!/Alper Dizdar

Bilimsolu gazetenizde günlük olarak bugün son kez okuyorsunuz. Bilimin işi kahinlik değildir; ama sezgilerim, bugünkü Türkiye koşullarında bunun okurlarımızla basılı günlük yayın olarak kısa denebilecek bir ayrılık olacağını söylüyor.

Ayrılığın neden kısa sürmesini bekliyorum? Anlatmaya çalışayım…

Sosyalizm diğer modern ideolojilerle bilimle ilişkisi açısından karşılaştırıldığında “özel” bir konumdadır. Bir fikir olarak ortaya çıkmasından, bir program olarak şekillenmesine; bir siyasal mücadele aracı yaratmasından, güncel siyasal mücadeleler içinde kendini yeniden üretmesine; bir devrime önderlik etmesinden, bir devlet olarak yeniden kurulmasına, şimdiye kadar dünya tarihinde var olduğu her siyasi ölçekteki sosyalizmin bilimle ilişkisi özel ve önemli olmuştur.

Bu kısa yazıda çok fazla örnek vermem mümkün değil ama sosyalizm misyonunu hiç saklamayan soL gazetesinde Bilimsol’un sadece var olmasını bile buna kanıt olarak sunabiliriz. Türkiye gibi bilim geleneğinin ve kültürünün çok zayıf olduğu bir ülkede, günlük gazetelerde bilim yayıncılığının ya hiç olmadığı, ya da olduğu kadarıyla en hafif deyimiyle sadece çarpıtmalara hizmet ettiği koşullarda, Bilimsol sosyalizm mücadelesine küçücük bir katkı olarak canlandı hep zihnimizde.

Sosyalizmin bilim alanında yeniden üretimini, bugünkü siyasal hedeflerle ilişkisi içinde ele alarak Bilimsol’un hedefleri ve çizgisini oluşturmaya çalıştık. Bilim alanında bireyciliğe, piyasacılığa, teslimiyetçiliğe ve tabii gericiliğe karşı koyma gayretinde olduk. Yanlışlar yaptık, çok değil ama önemliydi, yapmaktan korkmadık ve açık olmaya çalıştık; toplumculuğu, dayanışmayı, bağımsızlığı ve aklı savunduk.

Birçok yeni arkadaşımız katıldı aramıza, arkadaşlar sayı ver dediler, saydım, eksiksiz olması zor ama yirmi ayda 53 arkadaşımız sayfamıza yazılarıyla destek vermiş. Görüş ve röportajlarıyla katkıda bulunanlar dahil değil sayıya. Tamamen gönüllü yürütülen bu çalışmada editör arkadaşlarımız her hafta çok disiplinli bir şekilde kendi günlerinde Bilimsol yükünü kaldırdılar. Laboratuvardan sayfa takip eden, hasta bakarken telefon yanıtlamak zorunda kalan, ders anlatma arasında sigara içmek yerine kontrol yapan, kongre sırasında köşesini yazan; kısaca bilim hayatındaki işlerini Bilimsol’u unutmadan yapan tüm arkadaşlarımıza teşekkür etmek istiyorum.

Teşekkürüm bir de Bilimsol’u portal olarak internette yayına veren diğer arkadaşlarımıza. Onlar sayesinde Berlin’den, Bursa’ya; Seattle’dan, Turku’ya; Londra’dan, İzmir’e; Moskova’dan, Ankara’ya bütün arkadaşlarımız İstanbul’daki gazete binasında çalışır gibi katkılarını verebildiler. Ayrıca günlük basılı yayın olmayacağımız önümüzdeki “kısa” dönemde de yayınımızı bilimsol.org dan sürdürme olanağımızı onlar sayesinde elde ettik.

Sadede gelelim: Ayrılığımız niye kısa sürecek?

Türkiye bugün sosyalizme geçmişte hiç olmadığı kadar açık da ondan. İnsanlar sosyalizmi aramıyor, sosyalizm “bilgisi”ne sahip olmadan nasıl yapsınlar bunu? Fakat Haziran isyanında halkımızın en güçlü şekilde ifade ettiği arayışlar, bugün her yerde yeniden ve yeniden kendisini gösteriyor. Bu arayışlara en gelişkin araçlarla cevap verebilecek, bu arayışları kucaklayıp yönlendirebilecek tek ideoloji sosyalizmidir.

Türkiye istiyor, sosyalizm cevap üretir, ayrılığımız kısa sürer.

Mücadeleye devam!

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 12
04.06.2014- 21:52

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

soL Gazetesi: Yalan söylemenin suç olduğunu yine hatırlatacağız

1 Ekim 2012 tarihinde yayın hayatına başlayan soL Gazetesi, bir buçuk yılın ardından günlük yayınına ara verme kararı aldı. Gazete, haftalık olarak yoluna devam edecek.

(soL - Haber Merkezi) soL emekçileri tarafından yapılan açıklama şöyle:


"soL Gazetesi'nden kamuoyuna açıklama

1 Ekim 2012 tarihinde yayın hayatına başlayan günlük gazete soL, aradan geçen bir buçuk yılın ardından ara verme kararı aldı.

Yarın, 4 Haziran 2014'te, son sayımızı çıkaracağız.

Bir süredir altyapısı, tasarımı ve içeriğiyle soL Portal'ın yenilenmesi için hazırlıklarımız sürüyordu. Bunlarda son aşamaya gelindi.

En kısa sürede, haftalık bir dergiyle de okurlarımızla buluşacağız.

Tüm kadromuzla, bu iki mecrada nitelikli bir yayıncılık yapmayı hedefliyoruz.

soL, bir kavganın gazetesiydi. Bu kavgada geri düşmeye niyetimiz yok. Yalan söylemenin suç olduğunu yine hatırlatacağız, halkımıza gerçeği yine ulaştıracağız.

Tüm soL okurlarına, dostlarımıza, bize verdikleri destekten dolayı teşekkür ederiz.

Görüşmek üzere

soL emekçileri"




Bugün gazete almaya gittiğimde gazetenin üst köşesinde bu yazı vardı. Üstünde de kırmızı puntolarla GÖRÜŞMEK ÜZERE yazıyordu. Gözlerim doldu. O yazıyı okuduğumu gören tezgahtar kız anladı, gülümsedi. En kısa zamanda haftalık sol dergiyi bekliyorum. Yoksa içimdeki boşluğu doldurmam zor olacak.

umut  |  Cvp:
Cevap: 13
04.06.2014- 21:55

Aynısı benim başıma geldi. Gazetedeki o yazıyı gördüğümde boğazımda bir şeyler düğümlendi. Her gün bir ekmek, bir SOL almaya o kadar alışmıştık ki.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 14
04.06.2014- 22:00

SOL gazetesine bize alıştıranların en kısa zamanda SOL amblemli bir gazete ya da dergi çıkarmaları gerekiyor. Haftalık olsa da farketmez. Aksi halde içimdeki boşluğu atamayacağım.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 15
05.06.2014- 09:34

Bu bir veda değil, yeniden uyanıştır böyle biline
Ahmet Mümtaz İdil


Türkiye’deki solun kaderi herhalde...

Kadere zerre kadar inanmayan insanların bile aklına “mistik” çaresizlik sokan bir açmaz bu.

1981 yılının fırtınalı ayları. Varlık Özmenek’in önderliğinde Bilim ve Sanat dergisi yayınlandı. İki veya daha fazla kişinin bir araya gelmesinin bile
suç sayıldığı böylesine büyük faşist bir baskı altında, aralarında Aykut Göker, Oğuz Oyan, rahmetli Özcan Kesgeç, İlhan Alkan, Raşit Kaya, rahmetli M.Tali Öngören, Ali Rıza Aydın, rahmetli Aziz Çalışlar, Yılmaz Onay ve daha onlarca aydının başlattığı Bilim ve Sanat hareketi, o dönemin çok önemli bir görevini üstlenmişti: Faşizme karşı direnmek.

Müthiş ilgi görmüştü dergi ve herkesin sustuğu bir dönemde avazı çıktığı kadar çığlık atıyordu. Bir kilometre taşıydı. 99 sayı çıktıktan sonra, yazı kurulu
toplandı ve artık okur sayısı ile yazar sayısı eşitlenen Bilim ve Sanat dergisinin yayın hayatına son verme kararı aldı.

Zor bir gündü. Artık Kenan Evren dönemi görüntüde de olsa kapanmış, güya Türkiye demokratik bir sürece girmiş ve halkı bağlayan zincirler gevşetilmişti.
Birden ortalığı onlarca dergi, gazete ve yayın kapladı. Hepsi artık “yüreklenmişti” ve ardı ardına piyasayı kaplıyordu.

Bilim ve Sanat dergisi ise, ulusal dağıtımın baskısı karşısında daha fazla direnememiş, faşist askeri dönemde dik durmayı becerebilen dergi ve çalışanları, güya sivil yönetimde kapitalizmin “çoğalt-yoket” taktiği karşısında çaresiz kalmıştı.

Yine bir dramın eşiğinde, sanırım günlük Sol gazetede son yazımı yazıyorum.

Artık gazetenin devam etmeyeceği kararını zaten ön sayfalarda okuyacaksınız.Nedenleri çok, ama temelde tek bir neden var: Türkiye’nin henüz “soldan uyanmaya” hazır olmadığı. Bu, dünya üzerinde elbette bir tek bizim başımıza gelmiyor. Bu örgütlü bir mücadele olarak yaygınlaşacak ve mutlaka Bilim ve Sanat’ın bayrağı yere düştüğünde birileri alıp onu daha ileri götürmeye nasıl çalıştıysa, Sol gazetesinin bayrağı da daha ileri taşınacak. Bundan kaçış yok. Devrim ne yazık ki sabahtan akşama gelmiyor bir ülkeye. Unutmayın ki,

Dekabristler ayaklandıktan neredeyse yüz yıl sonra büyük Sovyet Devrimi gerçekleşmişti. Vahşi kapitalizmin dört nala tüm dünyada at koşturduğu bir dünyada, 70 yıl dayanabilen Sovyet Devrimi insanlığa “aslında bir şeyler yapılabilir” eylemini kanıtlamıştı.

Sol gazetesi de aynı amaçla yola çıktı. Hızlı değil belki, ama etkili bir muhalefet çemberi oluşturmak ve çemberin çapını giderek genişletmek... Ama olmadı.

Haftalık gazete olarak devam etme kararı alınacaktır muhtemelen, ama bu bitişin başlangıcıdır, kendimizi kandırmanın anlamı yok.

Sol Portal olarak etkinliğini sürdürmeye devam edecek Sol gazete, ki bence en büyük umut da orada. Haftalık gazete olmasından çok daha önemlisi,
portala verilecek ağırlıktır. Dünya artık “sosyal medyaya” hızla dönüşüyor. İnsanlar, sadece ve sadece bir alışkanlık gereği günlük gazete alma ihtiyacı duyuyor.

Bu, daktilosunu bırakmayan “eski” gazetecilerin bir türlü bilgisayara geçememesi gibi bir süreç. Sonunda herkes internet medyasına başvurmak ve her şeyi oradan sorgulamak zorunda kalacak.

Kağıdın insanın burnunu sızlatan o müthiş kokusu yavaşça yerini yeni alınmış bir buzdolabı kokusuna bırakacak, kaçınılmaz.

Gazeteyi kendinden uzak tutmakta özen gösteren herkese Sol portalı desteklemeye davet ediyorum. Haber alma özgürlüğünü sinek avlar gibi tek tek ele geçiren muktedirler, kapanan her gazetenin bir sosyal güç olarak yeniden doğuşunu engelleyemeyecekler. Türkiye her açıdan makas değiştiriyor.

Gazete tirajlarına bakarak Türkiye’nin siyasi haritasını çizme olanağı yok elbette, hatta imkansız. Okuma alışkanlığının giderek azaldığı bu kaos döneminde başta Gezi direnişini yaşamış 8 milyon insan olmak üzere, tüm toplumun kendini artık sosyal medyaya kanalize edeceği çok açık.

Örgütlenmenin tek açık kapısı sosyal medya şu aşamada. Nasıl ki 19. yüzyılda, geçtiğimiz yüzyılın üç çeyreğinde şiirler, öyküler elden ele dolaşarak
insanlara ulaşıyorsa, şimdi de tüm kirliliğine, yönlendirme çabasına rağmen internet medyası ağırlığını gösteriyor, muktedirler ne yaparlarsa yapsınlar çare bulamıyorlar.

Bugün grup toplantıları vardı ve Bülent Arınç’ın verdiği ipucuna göre, Güneydoğu’da güvenlik güçlerinin ne yapacağıyla ilgili Tayyip Erdoğan’ın önemli
açıklamalar yapacağını belirtmişti. Yazımı da buna göre şekillendirmeyi düşünüyordum açıkçası.

Önemi kalmadı. Tahmin etmenin mümkün olduğu bir “uçuk” gündem saptırmasını yorumlamaya çalışmaklabir ömür tükettik, bir eksik bir fazla,
önemsiz.

Gün, yeniden umutlanma günüdür.

Başka ortamlarda yeniden buluşmak dileğiyle.

umut  |  Cvp:
Cevap: 16
06.06.2014- 10:21

Seyir Defteri…
Nurettin Abacıoğlu


Uğraklar vardır; limanlar vardır…

Kimisinde az soluklanırsın; kimisinde dinlenirsin.

Yol uzundur; menzil kafanda sıcak ve yakınsa bile yürünecek ne çok yol vardır.

Yollar ve bitmeyen yollar…

Bir ömür tüketirsin de daha ne çok koşulacak olduğunu, kendi sonuna geldiğinde fark edersin.

Yol yürünürken, menzile koşulurken araçların olur; seni uçuracağını umarsın. Ama yolda önce onlar eskir; ama önce onların motoru tekler. Aracı tamir etmeye bakarsın; yoksa değiştirir, becerirsen, yerine yenisini koyarsın. Olur, biter gider. Yoksa insan yüreğinin, azminin, aklının ve hep beraber el ele kocaman bir daireden açılır gibi tam cephe koşmanın önünde hiçbir irade olamayacağını aracı değiştirirken daha iyi anlarsın…

“SoL”, biziz de, adını yayın aracına da koymuştuk öteden beri. Önce dergiydi, sonra “PortaL” oldu. 2012 den bu yana, öteki kardeşinin yanında, her gün kokusunu soluğumuza katık ettiğimiz gazetemiz oldu. Bakıldı ki, yol sonu. Şimdi bir aralamalardayız anlaşılan…

Yoksa biten bir şey yok. Yoksa zaten “SoL” hep devam edecek. Yeter ki insan yok olmasın. Yeter ki davaya harcı taşıyan emek ziyan olmasın. Adı değişir, başka şerit açılır ve her koşulda halka yalan söylenmeyeceğini hançeremizden kopan en güçlü sesle, solukla ve hep beraber haykırırız biz…

Zor zamanlar vardır. Bazen düşülür kalkılır. Düşeni de, kalkanı da insandır. Sırt dönmeden el atarsın; ahdimizde, geleneğimizde yoktur yarı yolda bırakmak. Kardeşçe, yoldaşça omuz verir ve ele ele yine koşmaya, soluğa beraber soluk katmaya çabalarsın.

Gemi fırtınaya, boraya tutulur. Gövdesi çatırdasa da omurgası sağlam ağaçtandır; çeliğin çift su çekilmişinden perçin vurulmuştur. Kalafatı her daim taze, rengi güneşin kızılındandır. Pusulanın manyetiği mi bozulmuş; beis yok. Karanlıktan çıkmak için gözünü kutup yıldızına dikersin; yani işte bayrağın tepesine koyduğun yerden bakarsın. Bunun adı iradedir, kararlılıktır. Bunun adı fedakârlıktır; sahip çıkmaktır. Yüreğin kararmaz ve gayya kuyularının derinliğinden, kimsen, kimlersen, hep beraber aydınlığa çıkarsın.

Gazete ara verdi diye, yolun sonu mu? İşte “PortaL” sol kenarda durup duruyor. Kâğıda can veren rotatif, şimdi ve biraz da haftalık dönecek. Akla gelmeyen başka bir şey, sonra geliverir birden. İmecen kuruludur; yeniden oturursun, baştan çatarsın. Yollar senin; yollar benim; yollar bizim. Kaldığımız yerden; durmadan; soluğumuzda bir haydi; yüreğimiz ortak. Durduğumuz yerden doğrulur, ayağa kalkarsın ve devama yeni bir sayfa açarsın…

Bunları, tarihin bu aralığında, seyir defterine bir bir not düşüyoruz. Limana; yalana dolana, kurda kuşa kurban edilen bu halka, artık yalan söylenemeyecek bir güneşli günde varalım diye çelik perçinleri elden geçiriyoruz; çeliğimize yeniden su katıyoruz…

İşin özü özeti budur…

Lafı uzatmaya, eğip bükmeye gerek yok…

Sözün özü şudur ki, biz yeniden doğarız her güne; yeni bir güneşle

Bu kavga, hayat kavgası,

Bu kavga en sonuncu kavgamızdır bizim…

A dostlar; A kardeşler; A yoldaşlar…

Haydi, ele ele

Şimdi ve hep beraber, bulunulan yerden bir daha başlamak…

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]