İllegal örgütlenme tercih edildiğinde kitle oluşturmak zaten kolay değil. Lenin illegalde bulunmayı kendisi tercih etmedi. Koşullar onu gerektiriyordu. Bugünkü koşullar ise farklı. Legal örgütlenme yoluyla kitleyle buluşmak illegal olmaktan çok daha fazla imkanlar yaratıyor. Bu yüzden Leninci parti olmanın legal olmak veya olmamakla bir ilişkisi yok.
Leninci olmayı sadece legal ve illegal olmaya indirgeyen bir kişi zaten leninci değildir, leninci olmaktan zerre kadar nasiplenmemiştir.
İllegal örgütlenme tercih edildiğinde kitle oluşturmak zaten kolay değil. Lenin illegalde bulunmayı kendisi tercih etmedi. Koşullar onu gerektiriyordu. Bugünkü koşullar ise farklı. Legal örgütlenme yoluyla kitleyle buluşmak illegal olmaktan çok daha fazla imkanlar yaratıyor. Bu yüzden Leninci parti olmanın legal olmak veya olmamakla bir ilişkisi yok.
Leninci olmayı sadece legal ve illegal olmaya indirgeyen bir kişi zaten leninci değildir, leninci olmaktan zerre kadar nasiplenmemiştir.
Türkiye sosyalist hareketinin en azından sanaldaki sempatizanlarının en zorlandığı konu bu. ''Devrim devrimci-Leninci bir partinin öncülüğünde gerçekleşir'' diyerek doğru bir saptamada bulunmalarına rağmen, devrimci-Leninci bir partinin ne olduğu, hangi niteliklere sahip olması gerektiği konusunda açılımlarda bulunamıyorlar. Ya da ''bulunamıyoruz'' diyelim. Bir ülkede devrim Leninist devrimci bir partinin öncülüğünde olacağında anlaşabiliriz de, bu Leninci-devrimci parti neyi savunacak, ne yapacak? İllegal bir yapıda dar örgütlenme anlayışı ile kitle içinde hücre biçiminde örgütlenecek ve silahlı bir mücadeleyle iktidarı mı alacak? Devrimci parti dediğimizde kafamızın içinden geçirdiklerimiz bu mu? Lenin böyle yaparak mı köylü Rusya'da devrimi gerçekleştirmiştir?
Lenin için sosyalist devrim, proleteryanın iktidarı alması Nisan 1917'ye kadar gündeme getirilmemiştir. Bunu da söylemek lazım. Belki Lenin partiyi kurdu, illegale geçti ve silahlı mücadeleyle sosyalizme geçileceği algısı var, o yüzden söylüyorum. Bu algı da doğru değil.
Sosyalizme geçişi devrimle yani köktenci bir değişimle savunan parti devrimci partidir. Legallikle illegallikle ilgisi yok bunun. Böyle baktığımızda Türkiye'de sosyalizme devrimle geçilmeyeceğini savunan bir parti yok gibi. Ancak devrimci parti olunabilmesi için sadece devrim demek yeterli olur mu? Bu konuda soru işaretlerim var.
M.Çulhaoğlu'na göre ülkede bir devrim kuramına ihtiyaç var. Solun örgütlü örgütsüz kesimlerinin birbirlerine yönelttikleri haklı haksız eleştiriler bir yana bırakılmalı ve polemik bile sayılmayacak bu durumdan bir an önce sıyrılmalı. Yapılması gerekenin ne olduğu konusunda söylediği şu: ''...Türkiyede sosyalizmin önünün demokratikleşmeyle ya da Kürt sorununun çözümüyle veya anti-emperyalizmle açılacağını düşünüyor olabilirler. Biz de diyoruz ki bunların hepsini içeren, ama çok daha kapsamlı ve özgül bağlamlı bir devrim teorisine ne dersiniz?''
TKP'nin KP ve HTKP olarak ilk ayrışmasından bu yana Çulhaoğlu bir ''arayış'' içinde. Bu kadar birikimli ve deneyimli birinin bu ''çağrısının'' büyük oranda karşılıksız kalacağını, çünkü temelsiz ve alt yapısız olması nedeniyle pek de ilgi görmeyeceği açık. Çok daha önemlisi, Çulhaoğlu ayrılıktan bu yana düşüncelerini somutlaştırabilmeli ve ''çağrı'' çok daha somut bir temele dayanmalıydı. CHP ve HDP'yi süreç dışı bırakmamak adına GEZİ'den alınan hızla çıkılan yol sonuçta hiçbir şey getirmedi. Çulhaoğlu bunu görüyor. HTKP de, TİP de pek bir işe yaramadı. HDP ile somut birliktelik de bir şey getirmedi. ( ''TKP Genel Başkanı Erkan Baş''ın TİP Genel Başkanı olarak vekilliği dışında...) Şimdi bir bakıma yeni bir çağrı...
Gerçekten, Çulhaoğlu çapında bir sosyalist aydının hala bir arayış içine girmesine şaşırıyorum
Karşılıksız kalma ihtimalli bir yazı - Metin Çulhaoğlu
Türkiyenin içinde bulunduğu ortamda böyle bir yazının karşılığı olabilir mi?
Bizce olması gerekir, ama elbette nihai kararı okur verecek
***
Türkiyede solculuk ve sosyalizm adına özel bir konumdan yazılıp söylenenlerin kabaca üç kesim üzerinde etkili olması beklenir: 1) Sol içinde belirli bir örgütlülüğü ve deneyimi temsil eden başka sol öbekler; 2) Sola eğilimli, hatta sosyalist, ama henüz net bir tercihi olmayan dışarıdan okurlar ve dinleyiciler ve 3) Özellikle 1990ların yükselen liberal dalgası geri çekildikten sonra sola ilgiyle bakmaya başlayan genç kuşaklar
Açık konuşmak gerekirse yukarıdakilerden (1) ve (2) söz konusu olduğunda soldaki başat söylemler artık yolun sonuna gelmiştir. Ne söylenirse söylensin diğer taraflar üzerindeki etkisi sıfıra yakındır. Kimse, ama sol düşünce polemikle gelişir demesin. Çünkü aslında ortada polemik falan yoktur. Yaklaşık son on yıl içinde belirli şablonlar oluşmuştur ve hemen herkes kendini bu şablonlardan birine yerleştirip başkalarını topa tutmaktadır. Yerleşilen şablona göre kimileri AKPci, liberal, Sorosçu, ABci, Kürt kuyrukçusu, vb. kimileri de milliyetçi, faşist, Kürt düşmanı, vbdir
Bu tarz, polemik olmadığı gibi geliştirici-ilerletici en küçük bir özellik bile taşımamaktadır. Salvo merkezlerini kendi içlerinde konsolide etme gibi bir işlevi olabilir; ama ne muhatap alınan kesimlerde ne de bunları dinleyenlerde kayda değer bir etki yaratmaktadır.
Burası, yolun sonudur. (1) ve (2)deki insanların tercihlerinde ve yönelimlerinde köklü değişiklikler olacaksa bugün mevcut sol-sosyalist öbeklerin yazıp söylediklerinin çok ötesinde, ülke ölçeğinde sarsıcı birtakım gelişmelerin ve dinamiklerin ortaya çıkması gerekecektir.
İsteyen bildiği ve alıştığı yolda devam etsin; ama getirileri konusunda fazla umutlu da olmasın
***
Asıl mesele (3)te sözü edilen kesimle ilgilidir.
Bu yazının karşılığı olup olmadığına ilişkin tereddüt de
Geçmişe ilişkin gözlemlerle de desteklendiğini düşündüğümüz varsayım şudur: Sola, sosyalizme ilgi duyan genç kuşakların teoriye ilgisi öteden beri görece fazla olmuştur. Dahası, bu ilgi, içinde bulunulan ortamın ne kadar canlı-hareketli olduğundan görece bağımsız, daha yerleşik denebilecek özellikler taşımaktadır.
Oh, ne iyi! demeyin...
Türkiyede sosyalist düşünce gelip dayandığı duvarın önünde malum şablonların bellettiği nakarata devam ederse, arayış içindeki yeni kuşaklar teori diye insan-teknoloji-çevre üçgenindeki distopik ve apokaliptik kurgulara merak saracaktır.
Elimizden hiç mi bir şey gelmez?
***
Marksizm diyorsak, onu bilimiyle, tarihiyle, felsefesiyle, ekonomi politiğiyle ve siyasetiyle kendi salınım alanlarında rahat bırakalım. Daha doğrusu, bunlardan, ama salt bunlardan hareketle teorik planda sıkıştırılmış ya da tıkız bir Marksist siyaset ve devrim teorisi çıkarmaya uğraşmayalım.
Ya Marksizmin yanı sıra bir de Leninizm diyorsak?
Evet, Lenin Marxın düşüncesinde ne varsa hepsini belirli bir ülkeye ilişkin devrim kurgusuna sıkıştırmıştır. Ama dikkat: Bunu Marksizmin kendisini teorik planda sıkıştırıp kompakt bir hale getirerek değil, kendi ülkesine ilişkin bir devrim perspektifi bağlamında yapmıştır.
Bizim uğraşmamız gereken asıl iş de bu olmalıdır. Yani, mutlaka Marksizmden beslenen, ama bunu söz konusu düşünce sisteminin orasıyla burasıyla fazla oynamadan, onu genel değil özel bir devrim teorisine tahvil edecek bir uğraş
Başka teorik mecralara yönelebilecek genç kuşaklara bakın bir de bu var diyeceksek ancak böyle diyebiliriz.
İnsanlar Türkiyede sosyalizmin önünün demokratikleşmeyle ya da Kürt sorununun çözümüyle veya anti-emperyalizmle açılacağını düşünüyor olabilirler. Biz de diyoruz ki bunların hepsini içeren, ama çok daha kapsamlı ve özgül bağlamlı bir devrim teorisine ne dersiniz?
Bunu ufaktan ufaktan tartışmaya?
Elbette hemen olmaz; ama kimi taşlarını şimdiden döşemeye?
Kabul: Kimse yanaşmayacaksa bu yazı da karşılıksız bir yazı olarak kalacaktır
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.