'Deri eldivenle camiye girip bira ile bacımıza saldırdılar '
Erdoğan, ortaya çıkan gerçeklere rağmen Kabataş saldırısı iddiasını savunmaya devam etti. Erdoğan bununla da kalmayarak Gezi Direnişi sırasında camide bira içildiği yalanını bu kez Kabataşla birleştirdi
'Deri eldivenle camiye girip bira ile bacımıza saldırdılar '
Gezi Direnişi sırasında, Kabataşta türbanlı bir kadına saldırı olduğu yalanını defalarca gündeme getiren Başbakan Erdoğan dün yaptığı konuşmada da yalanına devam etti. Ortaya çıkan görüntülere rağmen yalanı sürdüren Erdoğan, medyaya yüklendi, Bu yalanın altında boğulacaksınız dedi.
Şişhane-Haliç Metro Geçiş Köprüsü-Yenikapı metro hattı açılış törenine katılan Başbakan Erdoğan, konuşmasında yolsuzluk operasyonu için 17 Aralıkta yargı samimi miydi? Her şey bir senaryoydu ve bu senaryonun aktörleri vardı dedi.
MEDYAYA TEHDİT
Erdoğan, Kabataş olayına dair gerçekleri ortaya koyan video üzerinden de açıklamalar yaptı. Kabataşta yavrusuyla beraber orada bir kızımıza yapılan bir saldırıyla alakalı bakın onun da üzerinde oynamaya başladılar diyerek gerçeklere rağmen bu yalana devam eden Erdoğan O günden bugün sesleri çıkmayanlar bugünü bunu da yalanlamaya kalkıyorlar dedi.
Dünkü manşetinde, Latif Demircinin Caart Kaba Taaş ifadesinin yer aldığı karikatürü eşliğindeKabataş özrü başlığını kullanan Hürriyetin kendisine yakıştırdığı amiral gemisi sıfatına gönderme yaparak Medya dünyasında amiral diye geçinenlere söylüyorum. Bugün attıkları başlığı özellikle hatırlatıyorum. Bunun altında da boğulacaksınız. Sizler adli tıp raporlarını nerenize saklayacak nerenize koyacaksınız ifadesini kullandı.
VİDEO YALAN, RAPOR GERÇEKMİŞ
Kabataşta saldırıya uğradığını iddia eden Zehra Develioğlu hakkındaki Adli Tıp raporuna değinen Erdoğan Bu bayanların çocuğu ile beraber orada aldığı raporu ne yapacaksınız. Bunları hayatı yalan üzerine inşa edilmiştir. Aradan 8 ay geçti. 8 ay şimdi kendilerine göre yeni yeni senaryolar hazırlıyorlar. O hanımefendi ve çocuğu konusuna yeni bir hazırlığın içindeler dedi.
Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
Bunları yutturmazsınız. Her şey açık net ortada. O zaman savcının bütün tespitleri adli tıp raporu ortada. Şimdi siz bunu tersine çevirmek istiyorsunuz. Tarih sizi affetmeyecek. Tarih bu yalan senaryonun yanında yer alan medyayı da affetmeyecek. 30 Mart bir dönüşüm olacak. İleri demokrasinin kırılma noktası olacak.
BİRA BU KEZ KABATAŞTA
Gezi direnişi sırasında Beşiktaştaki bir camide bira içildiği yalanını da bu olayla birleştirmekten geri durmayan Erdoğan Bira şişesiyle başörtülü kızımıza saldıranlara o paralel yapı birlikte hareket ediyor ifadelerini de sözlerine ekledi. İlk kez Kabataştaki saldırı iddiası için ellerinde bira şişeleri olduğunu söyleyen Erdoğanı ise saldırıya uğradığını iddia eden Develioğlunun ifadesi yalanlıyor. İfadede içki içildiği veya bira şişeleri olduğuna dair bir ifade geçmezken basına verilen söyleşilerde de böyle bir ifadeye rastlanmamıştı.
CEMAATLE BİRLEŞTİRDİ
Sözlerine Cemaate yüklenerek devam eden Erdoğan, Biri (Fethullah Gülen) en zor zamanlarda başörtüsüne teferruattır diyordu. Bugün de o başörtüsü düşmanlarının değirmenine su taşıyor diyerek hem Fethullah Gülene açık bir gönderme yaptı hem de Cemaati bu olayla birleştirdi.
CEMAAT TABANINA ÇAĞRI
Samanyolu televizyonunda yayınlanan bir dizide Hz. Muhammedin bir ışık huzmesi içinde kamyona binmesi ve gitmesi sahnesini de eleştiren Erdoğan İşte, sevgili peygamberimizi miraçtan indirip kamyona bindirecek kadar ahlaksız bunlar dedi. Erdoğan, Cemaatin tabanına ise ayrılık çağrısı yaprak şöyle konuştu: Şimdi bu paralel yapı CHP, MHP yıkım işinde bir araya geldiler. Bu paralel yapının tabanındaki kardeşlerime bunu anlatmaya çalışıyorum. Bunlarda iyi niyet yok. Cehennemin yoları iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
Sevgili peygamberimizi kendi kirli işleri için alet edecek kadar densiz kişilerle benim temiz insanlarımızın işi olmaz. Diyorum ki gelin yolunuzu ayırın. Bu oyuna gelmeyin. Kurdukları tuzağa kendileri düşecek.
Başbakan Erdoğan, Haziran Halk Hareketi sırasında bir yakınının türbanlı gelininin Kabataşta 80-100 kişilik üstleri çıplak, elleri eldivenli bir grup tarafından taciz edildiğini iddia etmişti. Hatta hem kendisi hem de kurmayları günler geçtikçe öyle ileriye gitmişti ki, o grubun bebeği de taciz ettiğini, bebek arabasını parçaladığını, gelinin üzerine idrar yaptığını bile ileri sürmüşlerdi.
Kuşkusuz Erdoğan hiçbir inandırıcılığı olmayan bu iddiayı, Dolmabahçe camisinde içki içtiler iddiasıyla birlikte gündemde tutarak, iki şeyi hedeflemişti:
1) Erdoğan eylemcileri ahlaksız göstermek isteyerek, eylemleri karalamaya çalışmıştı.
2) Eylemcilerin türbana saldırdığını iddia ederek, kendisini destekleyenleri eylemcilere karşı kışkırtmıştı.
Fakat aradan 8 ay geçti. Erdoğan ne iddiasını ispatlayabilecek görüntüleri ortaya koyabildi, ne de emniyet 100 tacizciden birini bile yakalayabildi...
Çünkü öyle bir olay yoktu!
Ve 8 ay sonra Kanal D tacizin olduğu iddia edilen anı ve türbanlı gelinin görüntülerini yayınladı. Ortada Erdoğanın iddiasını ispatlayan tek bir kare bile yoktu!
Peki, bu ne anlama geliyordu?
1) Erdoğan bile bile yalan söylemişti. Yanıltılmıştı demiyoruz çünkü sürekli ellerinde görüntü olduğunu iddia etmişlerdi. Örneğin AKP milletvekili Mehmet Metiner o görüntülerin olduğunu söyleyenlerdendi. Hatta kimi gazeteciler o görüntüleri izlediklerini bile söylediler.
2) Bu yalan, Erdoğanın o dönemde açıkça halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik ettiğini belgelemektedir. Nitekim Erdoğan o günlerde sık sık yüzde 50yi evde zor tutuyorum diyerek niyetini açıkça ortaya koyuyordu.
Bu nedenle muhalefet Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunmalı ve savcılar harekete geçmelidir.
3) Yalanı belgeli ortaya çıkan Erdoğan daha da saldırganlaştı. Örneğin önceki gün İstanbuldaki çeşitli açılış konuşmalarında medyaya, muhalefete, hemen herkese saldırdı.
Gazetelerin Kabataş yalanını belgeleyen manşetlerine, bulunduğu konumun saygınlığıyla örtüşmeyen bir üslupla saldırdı; Attığınız başlıkların altında boğulacaksınız dedi...
Alo Fatih ses kayıtlarının gösterdiği gibi basına her türlü baskıyı uygulayan, telefonla TVdeki altyazıyı bile kaldırttığı görülen Erdoğanın başlıklarınızın altında boğulacaksanız demesi, açık bir tehdittir, suçtur ve basına düşmanlığının ifadesidir.
4) Kabataş görüntüleri sonrası şu sözleri dile getiren Erdoğan, hem geri adım atmayacağını hem de üslubunu bozarak daha da saldırganlaşacağını ortaya koymuştur: Görüntüleri bir kenara koyun, adli tıp raporunu nerenize koyacaksınız?
Üsluptaki seviyeyi bir kenara bırakıyor ve bir başbakanın görüntüyü hiçe sayıp, adli tıpı esas almasındaki probleme dikkat çekiyoruz. Bu AKPnin devlet kurumlarını gerektiğinde kendisi için kullanabileceğini göstermektedir!
5) Tüm bu gerçekler ortadayken türbanlı gelin Z.Dnin hâlâ kameraların karşısına çıkıp kimseye ispat etmek zorunda değilim, darp edildim, ben büyük acı yaşadım demesi hem pişkinliktir, hem de hukuk katliamıdır.
Zira Erdoğanın danışmanı Yalçın Akdoğan başta olmak üzere pek çok kurmayı iki gündür görüntüler değil, kadının beyanı esastır diyerek hukukun en temel ilkelerinden olan iddia sahibi iddiasını ispatlamakla sorumludur ilkesini ayaklar altına almaktadır.
6) Görüntülerin Erdoğanı zor durumda bırakması üzerine savcıya söyletilen görüntülerin devamı var, polis inceliyor sözleri ise çaresizliği resmetmektedir. Zira izlediğimiz görüntülerde koca gelip eşini almıştır. Z.D 8 ay önceki ifadesinde olaydan sonra eşinin geldiğini söylemişti. Demek ki, devam denilen yerde de bir durum yoktur.
7) Diğer yandan saldırının aslında türbana olduğu iddiası da o görüntülerle yalanlanmıştır. Zira o görüntülerde sadece türbanlı geline bir taciz olmadığı belgelenmiyor, aynı zamanda günlük hayatın devam ettiği, güvenlik görevlilerin işine baktığı ve turnikelerde o süre boyunca pek çok türbanlının gelip geçtiği de görülüyor.
Bu, yıllardır türbanı siyasete alet edenlerin, ne kadar ölçüsüzce ileriye gidebileceğini göstermiştir. Açık ki türbanı yalana maske, yolsuzluğa örtü yapmaktan çekinmemektedirler!
8) Türbanlı geline taciz edildiği, dövüldüğü, üzerine idrar yapıldığı yalan fakat Ali İsmail Korkmazın alçakça katledildiği gerçektir!
Dolmabahçe Camisinde içki içildiği yalan fakat ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar bulunduğu, gazete alımı için havuz kurulduğu, villaya kıyak yapıldığı, Alo Fatih denilerek medyaya baskı yapıldığı gerçektir!
Başbakan arka arkaya girdiği her seçimi kazanmasın yarattığı özgüvenle içinden geçenleri akıl süzgecinden geçirmeden olduğu gibi söyleyebiliyor. Böyle bir yapısı var. ''Askeri vesayat''in yerine kendi vesayetini kurması, yasama ve yürütmeden sonra yargıyı da arka bahçesi yapması, medyayı hemen hemen bütünüyle ele geçirdiğini sanmasının bu özgüveni daha da katlıyor.İçinden geldiği siyasi ve ideolojik kültürün de etkisiyle her istediğni yapabileceğini ve bunun meşru olacağını düşünüyor. Bir türlü anlayamadığı konu ise bu toplumun başbakanın giydirmek istediği elbiseyi asla kabul etmeyeceğidir. Bunu haziran'da kendiliğinden patlak veren ve bir ay süren isyanlarda gördük. Başbakan bunu bir türlü kabullenemiyor, hazmedemiyor. Ardından gelen 17-25 Aralık operasyonlarıyla birlikte iyice çileden çıktı. Boğazına kadar rüşvet ve yolsuzluğa battığı önlenemez bir biçimde açığa çıkması başbakan'ın psikolojisini de iyice bozdu. Yalan üstüne yalan söylüyor. Kabataş'ın bir kurgu olduğu ortaya çıktı, bu kez Kabataş'ı ''camide bira içtiler''yalanıyla birleştirmeye ve ört bas etmeye çalışıyor. Durulacağı da yok. Durduğu, geri adım attığında tamamiyle biteceğini de biliyor. Yalanlara başka yalanlar katarak, sokaktaki şiddeti daha da yükselterek ayakta kalmaya çalışıyor. Böyle yaparak kendi kitlesini ''senin şeyinin şeyi olurum'' şeklinde konsolide etmeye uğraşıyor.
Bir dönem kapanmıştır. Başbakan bundan sonra ne yaparsa yapsın, ne kadar oy alırsa alsın toplumun büyük bir çoğunluğu için meşruiyetini yitirmiştir. Sadece onlar mı? Hala bu iktidarın çok daha güçlü bir şekilde başımızda kalmasını sağlayanlar, bu konuda AKP'ye kendisinde bulunmayan ideolojik desteği verenler, ''yetmez ama evetçi''ler ve hatta AKP'den dolaylı desteklerini esirgemeyen boykotçular, böylesine gerici bir yapılanmayla ''barış süreci''ni sürdürüp ona yeni bir yaşam öpücüğü verenler geldiğimiz bu totaliterizmden hiç mi sorumlulukları, payları yoktur?
Önemli olan Erdoğan ve AKP sonrasının ne olacağıdır? CHP kendince bir restorasyona taliptir. M.Yavaşlarla, Sarıgüllerle kendine yine sağ ve sığı bir siyaset belirlemekten öte ne yapmaktadır? Bu ülke, bu toplum, onyıllardır süren bu kördövüşünün üstesinden gelemiyecek midir?
Haziran Direnişinin etkisi toplumda halen güçlü bir biçimde kendini hissettiriyor. 17 Aralık operasyonlarının toplumda yarattığı şaşkınlık da öyle. Belki de uzunca bir zamandır toplumun önemli bir kesimi bu koşullarda yüzünü sola dönmüşken bu fırsat kaçırılmamalı ve sosyalist sol bu süreçten güçlenerek çıkmalıdır. Bu ülkede sosyalist solu güçlendiremediğimiz sürece Erdoğan'ın siyasi bir mefta haline gelmesinin önemi ne olabilir ki? Bataklığı kurutamadığımız, bu yönde çaba harcamadığımız sürece sistemin ürettiği bu yalan-dolan, rüşvet-yolsuzluk vbataklığını kurutabilme olanağı olabilir mi?
kabataş görüntülerinin yalan olduğu ortaya çıkınca saldırıya uğrayan kadının elinde rapor var denildi. o raporunda olaydan beş gün sonra alındığı ortaya çıktı. yalan üstüne yalan. her yer rüşvet her yolsuzluk. her yer yalan her yer dolan.
Adamlar tam anlamıyla faşist propaganda yöntemlerini kullanıyor. Faşist propaganda ve beyin yıkamada yalan baş roldedir. Özellikle de büyük yalanlar atarlar. Hitler de, Mussolini de aynı yöntemleri kullanıyordu. Türkiye'de de askeri faşizm dönemlerinde yalan kullanıldı. Ancak yalanın bu kadar büyüğü bizde pek olmadı. Liboşlardan birisi söylemiş, anlatılanlara pek inanmadım ama daha azı olmuştur diyor, bu kadar olmasa da taciz olmuştur diyor, yapmışlardır diyor. İşte yalan propagandanın etkisi de bu laflarda görülüyor. Yalana inananlar büyük bir hınçla bileniyor, inanmayanlar ise, bu kadar olmamıştır ama birazcık olmuştur diye düşünüyor. İşin ilginci yalan ortaya çıktığı halde hala konuşuyor adam. Kitleleri psikolojik baskı altına almak için.
Önce yoksullaştır, sonra sadaka kültürüne mahkum et ve bunları yaparken de zihinlerini teslim al! Böyle bir toplum oluşturuyorlar. Gezi bir kalkışmaydı bu gerici siyasete. Ama hala kitleleri var. Hala birilerini kandırabileceklerini biliyorlar. Yalan üstüne yalan söylemeleri bundan. Şimdi de '' 11 kapı'' yalanı ortaya çıktı. Çağdaş Hukukçular Derneği'ne baskın yaptıklarında başbakan her konuşmasında polislerin 11 kapıyı kırarak içeri girildiğini, ve içerdekilerin ''evrak yakarken yakalandığını'' söylemişti. Görüntüler ortaya çıktı. Hepsi yalan, ne kilitli 11 kapı var, ne de suç üstü yapılan kişiler.
Başbakan yalandan besleniyor. Yalanın bini bir para.
Bu gerici sistemi başka türlü ayakta tutabilmek mümkün mü?
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.