Uluslararası Anadili Günü, bugün Bangladeş olarak bildiğimiz, ama 1969 yılına kadar Doğu Pakistan olarak adlandırılan bölgede gerçekleşen bir olaya dayanır: Hindularla Müslümanlar arasındaki ayrılık, 1947de bölgenin Hindistan ile Pakistan arasında paylaşılmasına yol açar. 1948de Pakistan hükümetinin Urducayı tek ulusal dil ilan etmesinin ardından Bengalce konuşanların protestoları başlar. 21 Şubat 1952 tarihinde Dhaka Üniversitesinde öğrenciler anadilleri için gösteri düzenlerler, bu gösteride polisin göstericilere ateş açması sonucu pek çok öğrenci yaşamını yitirir.
Anadilini savunan öğrencilerin yaşamını yitirdiği bu günü, 1999 yılında UNESCO, Uluslararası Anadili Günü ilan eder. Bu günün anlamı, sadece dilsel ve kültürel çeşitlilik, karşılıklı hoşgörü konularında farkındalık yaratmak değildir, aynı zamanda çokdilli eğitimin de özendirilmesi amaçlanmaktadır. Anadilinde eğitim yapılması bu dillerin yaygınlaşmasını da beraberinde getirecektir. Ancak bugünkü duruma baktığımızda pek çok ülkenin, anadilinde eğitim konusunda sınıfta kaldığını görürüz.
İlk olarak, ABDye bakalım. XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında pek çok göçmen grubuna anadilinde eğitim verilmiş olsa da asıl iyileştirmeler 1960ların başında başlamıştır. 1963te Floridada İspanyolca-İngilizce eğitim yapan bir okulun eğitime başlamasının ardından 1967de İkidilli Eğitim Yasası yürürlüğe girmiştir. Ancak 1980lerde azınlık dillerinde eğitimin bir lüks olduğu düşünülerek çokdilli eğitim büyük darbe almış, ilerleyen zamanlarda İkidilli Eğitim Yasası işlemez hale gelmiştir.
Avrupada ise ancak 1970lerde azınlık dillerinde eğitim konusu önem kazanmaya başlamıştır. Ancak asıl iyileştirmeler çok daha sonraları gerçekleşmiştir. Söz gelimi, İngilterede 1971 yılındaki bir düzenleme ile Galce ve Keltçe eğitim yapılmasının önü açılsa da diğer dilleri kapsayan bir düzenleme 1988de gerçekleşebilmiştir. Benzer biçimde, İsveçte de 1970lerden itibaren Fince eğitim verilmiştir, ancak ülkede konuşulan diğer dillerde eğitim 1999daki bir düzenlemeyle sağlanabilmiştir. İspanyada ise 1980lere kadar İspanyolca dışında eğitime izin verilmemiştir. Avrupa, miras diller için çokdilli eğitimi yeni yeni fark ediyor olsa da çoğunlukla göçmen dilleri hâlâ eğitimin dışında tutmaktadır. 1951de UNESCOnun eğitimde anadilinin kullanımı konusundaki açıklamasından sonra çokdillli eğitim programları gelişse de kapitalist dünyada, ekonomik gerilemenin faturası eğitime çıkarılmış, azınlık dillerinin öğretimi lüks olarak görülmeye başlamıştır.
Şimdi de çokdilli eğitimin görece daha başarılı uygulandığı Sovyetler Birliğine bakalım. 1936 Anayasasında vatandaşların anadillerinde eğitim alma hakkının garanti altına alındığı bu ülkede, 1934-1940 döneminde, matematik ve fen derslerinin 64 farklı dilde, edebiyat ve dil derslerinin ise 65 farklı dilde yapıldığı kaydedilmiştir. Anadilinde eğitimin en az yapıldığı dönem olan 1981-1985 döneminde bile 32 farklı dilde eğitim yapıldığı görülür.
Anadili sorunu karşımıza iki durumda çıkar. Birinci durum, resmi dilin ya da baskın dilin ülkede konuşulmakta olan diğer diller üzerinde baskı kurmasıdır. İkinci durum ise dil emperyalizmi etkisiyle İngilizcenin ülkede başat bir konuma gelmesi sonucu, diller üzerinde baskı oluşturmasıdır. Dhakada öğrenciler birinci duruma itiraz ediyorlardı, oysa İngilizcenin yayılmacı etkisi de bir o kadar tehlikeliydi. Tıpkı Türkiyede olduğu gibi, bir taraftan miras ya da göçmen dilleri kapsayan çokdilli eğitime izin verilmezken, diğer taraftan İngilizceyi kapsayan çokdilli eğitim yaygınlaştırılmaktadır.
Bir toplumda insanların anadillerini öğrenmeleri ve eğitim yapmaları insanlık hakkıdır. Buna karşı çıkmak şoven bir tutumdur. Buraya kadar tamam, ama bir de madalyonun öteki yüzü var. Türkiye'de yaşayan bütün etnik farklılıklara göre anadilde eğitim verildiğinde bu kadar farklı toplulukların ulusal çatı altındaki beraberliğini sağlamak mümkün mü? Bir solcu için farklılıkları azaltmak mı yoksa o farklılıkları daha da çoğaltmak mı önemli olmalıdır? Bu konuda tereddütlerim var. Hümanist yaklaşım anadilde eğitim derken, farklılıkların özendirilmesinin bir ayrışmaya yol açabileceği kaygısı önemsiz sayılabilir mi?
Ayhan arkadaş, sorduğun sorunun cevabını kendin vermişsin. Türkiye'de azınlıklar dahil pek çok etnik kökenden yurttaşımız var. Ortak özelliklerimiz bu vatanda yaşıyor oluşumuz ve Türk Ulusu eşit yurttaşlık haklarına sahip olmamızdır. Bütün bu etnik kökenleri kaşır ve onlara anadilde eğitim hakkı vermeyi hümanistlik olarak görürsek bu milleti ayrıştırır ve parçalara bölmüş oluruz. Emperyalizmin istediği de bu. Böl, parçala ve yut. Bu oyuna gelmemek gerek.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.