Meclisi boşaltın, AKPyi susturun başlıklı imza kampanyası sürerken, ilk imzacılar görüşlerini soL ile paylaşarak bir kez daha vekilleri AKPyi Meclis'te yalnız bırakmaya davet ettiler.
Bayram Uluad
Sol Cephe Türkiye Meclisi'nin de destek verdiği Meclisi Boşaltın, AKPyi susturun çağrısı ile muhalefet vekillerine Meclis'in gayrımeşru olduğu vurgusunu yapmaları hatırlatılırken, vekiller AKP'yi yalnız bırakmaya davet ediliyor.
İmzacıların ortak görüşü; AKP'nin meşruiyet krizini ötelediği alan olarak Meclis'in ivedilikle önemsizleştirilmesi.
Öte yandan muhalefet partilerinden HDP, düzenin meşruiyet problemi yaşamadığını düşünüyor, CHP vekillerinde ise küçük çapta ayrışmalar söz konusu.
Görüşlerini soL ile paylaşan aydınlar tüm muhalefet vekillerine seslenmekte kararlı olduklarını belirtiyorlar. İlk imzacıların kampanya ile ilgili soL'a aktardıkları görüşleri şöyle;
Denetim görevimizi yapıyoruz Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ulusal meclisimizin meşruiyetinin temizlenmesi gerektiği kanısındayım. Ülkenin bağımsızlığı ve demokratik yapısının sağlamlaştırılması için oluşturulmuş olan bu kampanyaya bu nedenlerle destek verdim. Unutulmasın ki demokrasi sadece oy vermek değildir. Biz bu yolları kullanarak da demokratik toplum için üzerimize düşen denetim görevimizi gerçekleştiriyoruz.
Gülsen Tuncer Tiyatrocu, Sinema oyuncusu
Adeta vahşi kapitalizm Maden faciasından ötürü herkes acı içinde. Gözlerim doluyor her seferinde. Bu katliamın esas sorumlusu madenleri denetlemeyen devlettir. Öyle bir hal almışız ki adeta 20. yüzyıldan kalma bir vahşi kapitalizm içindeyiz. Böyle bir durum ancak 19. ve 20. yüzyıldaki ABD'de görünürdü.
Pınar Kür - Yazar
Sanal milletvekili olmayın TBMM de sahnelenmekte olan "Maskeli Balo"ya artık son vermek gerekiyor. Halkın, çalışanların, emeğin sorunları gündemde yok. Dinci sermaye partisinin, onun baskıcı başbakanının özel çalışma bürosu haline gelen TBMM, diktatörlüğün sürdürülmesinin aracı haline getirilemez. AKP ne istiyorsa meclisten sadece o geçiyorsa, halka, emeğe yabancılaşmış bir meclise sahipsek bunun önlenmesi için sorumluluk duyan birilerinin gereğini yapması zorunlu. Milletvekilliğinden topluca çekilmek demokratik direnme hakkını kullanmak demektir.
Ülke çapında sürekli terör estiren bir yönetim anlayışına ne yapalım mecliste çoğunluk onlarda, sayımız yetmiyor diyerek diktatörlüğe boyun eğmek zorunluluk değil çaresizliğin, yok oluşun,kağıt üstünde, sanal milletvekilliğinin parçası olmak demektir.
Ahmet Abakay - ÇGD Başkanı
Bu son çağrıdır Bu çağrı milletvekillerine onurlu tutum almaları için yapılmış son çağrıdır. Somadaki emekçi katliamına sessiz kalarak, muktedirin oldubittilerine onay vererek zedelenmiş gururlarını onarma şansı sunuluyor kendilerine bu çağrıyla. Umarım iyi değerlendirirler. Muktedirin oyuncağı haline gelmiş bir meclisin ülkeyi yönetebilecek "en üst organ" olma vasfı kalmamıştır. Kimsenin kimseyi kandırmaya hakkı yok. Bu komediye de artık son verilmelidir. O nedenle zaten işlevsiz kalmış, toplum gözünde "meşruiyet"ini yitirmiş bir kurumun içinde yer alamaya devam ederek daha fazla "onur zedelenmesi" yaşanmamalı. Milletvekilleri kendilerine bu çağrıyı yapanlara, toplumda bu talebin dillendirilmesine yardımcı oldukları için teşekkür etmeli ve hemen meclisi terk etmelidirler. Türkiye, bu yönetimi hak etmiyor. Toplumun taleplerinin daha gür sesle yankılanması için, eğer demokrasi oyunu sürdürülecekse, meclisin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Çağrı bunun içim önemlidir.
Halkın vekili olduğuna inananlar, gerçekten öyleyseler, işlevsiz bırakılmaya da, sulta yönetimine de itiraz etmeli, meclisi boşaltmalılar.
Mustafa Kemal Erdemol - Gazeteci
Gidişat değişmiyorsa boşaltın Tek tek söz etmeye gerek yok; her şey gözümüzün önünde oluyor ve biz her defasında hayretler içinde kalıyoruz.
Sayın milletvekilleri, eğer gidişatı değiştiremiyorsanız, AKP hükümetinin icraatını destekliyorsunuz demektir ve gelecekte de suça ortak olduğunuz var sayılacaktır. Bir göreve seçilmek nasıl onur ise, istifa etmek de öyle! Hiç bir şey kaybetmezsiniz, inanın, çok şey kazanacaksınız. tarih, sizi onurlu vekiller olarak anacak ve halkın gönlüne taht kuracaksınız!
Yusuf Taktak - Ressam
Boşaltın Meclis'i, baştan başlayalım Manzara bu iken, hükümete söyleyecek söz kalmamıştır. Ölülerin üzeri, göz göre duvarla örülürken. Yakınları, arkadaşları, parayla olmazsa tokatla susturulurken. 10 yaşlarında çocuklar bayramlarda seyranlarda göz altına alınıp, gösterilerde vurulurken, hatırlatılacak değer de kalmamıştır. Durum bu noktaya geldiyse muhalefet de görevini yapamamış demektir zaten. Dolayısıyla zaten boşaltın Meclis'i baştan başlayalım!!!!
İskender Giray - Heykeltraş/Ressam
Soma acısı bize bir kez daha göstermiştir ki, insan canının en ufak bir önemi yoktur AKP için para söz konusu olduğunda. Esasen kapitalizmin şiarı değil midir zaten bu? Sayıyla mı verilmiştir sanki işçi dediğin? Biri gider, biri gelir, kazanç çarkı devam eder.
Ne var ki AKP umarsızlığı artık insanlıktan çıkma noktasını geçmiştir bile. Tavşana kaç tazıya tut şeklinde gelişip, hiçbir sonuca ulaşılmayacağı, ulaşılmış gibi görünse bile, olası ceza alacak işbirlikçilerin, kısa sürede paçayı kurtaracakları kamuoyunun genel kanısı halindedir.
Polis şiddetini taçlandıran Başbakan tokatlarını da eklediğinizde, devlet yetkilisi ağırlığından fersah fersah uzak, diktatör özentili bir ne oldum delisi Başbakana sahiptir memleket.
Somadaki bu şirketin, oy için dağıtılan kömürlerin satıcısı olduğu, ne kadar üretim yaparsa yapsın, hepsinin devlet tarafından alınacağı garantisinin verildiği ortaya çıkmıştır işte. Trajediye bak!
Madende ne kadar çalışanının olduğunu bilmeyen bir şirket var ortada. İçerde kaç kişi var bilinmiyor. O kadar acı ki, ölüleri sayıyoruz, ölü sayısının üzerine yaralıları ve kurtulanları ekliyoruz, ve devletin, yakını bulunamayan ailelere yaptığı başvuru çağrısının sonucunu bekliyoruz ocaktakilerin sayısını bulmak için. Rezalet!.. Vahşet!.. Boyunuz devrilsin sizin. Sayı değil onlar ağalar beyler, insan!.. Can!..
Sigortasız, kaçak, hatta Suriyeli çalışanlar var söylentisi, söylentiden öte, ciddi bir şüphedir bu durumda. Ama it iti ısırmayacak, çıkmayacaktır yine bir şey.
Tıpkı Haziran Direnişinde yaralanan ve ölenlerin sorumlularının, bir yıl geçmesine karşın, cezalandırılmadığı gibi. Tıpkı Roboski katliamının sorumlularının elini kolunu sallayarak dolaştığı gibi. Tıpkı Zafer Çağlayanın kol saati hakkında yalan söylediği, Erdoğan Bayraktarın yaptığım her şey Başbakanın bilgisi dahilinde diye açıklama yaptığı halde hiçbir şey olmadığı gibi. Haklarında türlü yolsuzluk ispatı olabilecek tapelere, kayıtlara karşın, hakkında şüphe uyananların değil, bunları yayınlayanların, üstelik vatana ihanet suçlamasıyla cezalandırılmaya çalışıldığı gibi.
Bir ülkenin Başbakan ve iktidarının, halkın gözünde rezil olması, küçük düşmesi, yaptıklarının hesabının sorulması için daha ne olması gerekmektedir ki? Her fırsatta edepten bahsedenlerin edepsizliklerinin, yolsuzluklarının ve rezilliklerinin deşifre edilmesi için daha ne beklenmektedir?
Başbakanın ve AKP yetkililerinin, kendilerini mahkum edebilecek imkan kalmayana kadar istifa etmeyecekleri açıktır. Bu varlıktan nemalanan işbirlikçiler de istememektedir böyle bir şeyi. Garip, acı ve trajik olansa, muhalefet parti ve milletvekillerinin, ellerinde neredeyse yasal ve hukuksal hesap sorma olanağı kalmamış olmasına karşın, yine de, artık AKP kararlarının uygulama alanı haline dönüşmüş Meclisten, medet umar gibi koltuklarında oturmalarıdır. Oysa açıktır ki TBMM meşruiyetini kaybetmiştir. AKP iktidarı eylemlerinin noterlik mekanizması haline dönüşmüştür.
Ne yolsuzluk yapan bakanların, ne vatandaşına işkence eden ve öldüren polislerin, ne halkına el kaldıran bir Başbakanın, ne avukat kelepçeleten sistemin hesabının sorulamadığı bir Meclis durumundadır artık TBMM. Yerel seçimlerde yapılan yolsuzluk ve haksızlıkların sonucuna ulaşılabilinmiş midir? Peki, HSYK düzenlemesi oylamasına girmeyen muhalefet milletvekilleri bu sorumluluktaki paylarının farkında mıdır?
Soma hakkında yetkililere sorular sorduklarını ispatlamaya çalışan muhalefet milletvekilleri, bu beyhude çabalarıyla tiraji-komik bir duruma ilham kaynağı olduklarının farkında değiller midir?
Kabine ve AKP, memlekette yaşanan bütün bu kepazeliklerinin sorumluluğunu alıp istifa edecek değildirler. Bu kesin. Böyle bir sorumluluk anlayışları olmadığı ortadadır. Peki ya siz muhalefet milletvekilleri?
O mecliste kalmaya devam ederek, memleketin yaralarına merhem, bu rezil gidişe bir çare olduğunuzu gerçekten düşünüyor musunuz? İstifa ettiğiniz taktirde ne olur sanıyorsunuz? Kaos mu? Yaşananlara baksanıza!.. Bu bir kaos değil de düzen midir sizce?
Sizce bu bir kaos ise, zaten istifa etseniz de daha beteri olmaz demektir. İstifa ederseniz, hiç olmazsa onurunuzu kurtarır ve hesap sormak isteyenlere engel olmamış olursunuz.
Yok eğer bu bir düzen ise size göre, AKP faşizmine koltuk değneği olmaya devam ettiğiniz her günün hesabı, sizin düzen dediğiniz düzelip de gerçekten düzene girdiği gün, sizlerden de sorulacaktır.
CHP'sinden MHP'sine, BDP-HDP'sine kadar hiç bir muhalefet partisi toptan istifa gibi bir karar alamaz. Bunların öteden beri yaptıkları sadece cici muhalefettir. Onu bile beceremiyorlar. Toplum nezdinde meşruiyetini yitirmiş bir partiyle mecliste yan yana durarak gerici faşizm olarak nitelendirdikleri sisteme meşruiyet kazandırmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bunlar mı meclisi terkedecek, bunlar mı aysonları cüzdanlarına giren banknotları terkedecek?
Hiç birinin diğerinden farkı yok. AKP böyle muhalefet bulmuş tadını çıkartıyor. Bir yandan rüşvet talan ekonomisini sürdürüyor, diğer yandan ölülerimiz üzerinden yandaşlarını kayırıyor, kendi burjuvazisini yaratıyor. Bu muhalefet partileri de seyrediyor, onun faşizan uygulamalarına meşruiyet kazandırıyor!
Sol Cephe Türkiye Meclisi'nin de destek verdiği Meclisi Boşaltın, AKPyi susturun çağrısı ile muhalefet vekillerine Meclis'in gayrımeşru olduğu vurgusunu yapmaları hatırlatılırken, vekiller AKP'yi yalnız bırakmaya davet ediliyor.
İmzacıların ortak görüşü; AKP'nin meşruiyet krizini ötelediği alan olarak Meclis'in ivedilikle önemsizleştirilmesi.
Simdi bu imzacılar Meclisi gayrimeşru görüyorsa ve Meclis'in önemsizleştirilmesini düşünüyorsa, yapacakları tek şey vardır. Seçimi meçimi bırakıp, silaha başvurmak. Yoksa milletvekillerinin istifasıyla yeniden seçim yapılır ve yine bir "gayrimeşru" yapı ortaya çıkar. Tabii "gayrimeşru" lafını laf olsun diye söylemiyorlarsa. Acaba bunu düşünüyorlar mı?
Halkın iradesini hiçe sayarak meclisi boşaltacaksın ve seçime girerken Haydi halk iş sen de bizi meclise geri doldur mu diyecekler? Bu Ülke'nin deha insanları olduğu sürece bu halkın sırtı yere gelmez
Bu ileti en son Gökkağan
tarafından 22.05.2014- 23:07 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Halkın iradesini hiçe sayarak meclisi boşaltacaksın ve seçime girerken Haydi halk iş sen de bizi meclise geri doldur mu diyecekler? Bu Ülke'nin deha insanları olduğu sürece bu halkın sırtı yere gelmez Gökkağan
Ne kadar beylik, artık gına getirten bir laf değil mi?
Gerçi öyle, ama ya doğruysa? Ya gerçekten kritik bir döneme; girilmişse?
Düzenin kendisini şimdilik bir kenara bırakalım. Bu düzenden şöyle ya da böyle hoşnutsuz, düzene muhalif, kendini en genel anlamda solda tanımlayan kesimlerden söz ediyoruz. İşte bu kesimler gerçekten kritik bir döneme girmiştir.
İsterseniz eldeki verilere bakalım.
2013 Haziranından bu yana yaşananlar, bu arada Berkinin uğurlanması ve en son Soma protestoları, Haziranın soluğunun tükenmediğinin göstergeleridir.
Evet, arada 30 Mart bas geççiliği de vardır; ama Nisanın ilk haftasındaki karamsarlığın ardından o da gerilerde kalmıştır. Haziran, aldığı kontra yumruğun hemen ardından kendini toparlayan bir boksör gibi ringdedir.
En önemlisi ise şudur: Bu ülkede örgütlü, sosyalist sol, kendini solda tanımlayan geniş kesimlerle arasındaki mesafeyi daraltabileceği bir konjonktür yakalamıştır. 30 Mart bas geççiliğinin kendini yeniden üretme imkanları bulamayacağı bir konjonktürdür. Başka boyutları da vardır elbette; ama şu an için adamın birinin Cumhurbaşkanlığı iddiasında cisimleşmektedir.
Ben bu ülkenin Cumhurbaşkanı olacağım bir resttir. Eğer niyeti gerçekten buysa blöf yaptığı, aslında elinin zayıf olduğu söylenemez; ama karşı tarafın bu resti görüp gereğini yapması Türkiyede çok şeyi değiştirecektir.
Geçtiğimiz hafta bir toplantıda soL portal yazarı Atilla Aytekin söylemişti: Sosyoloji, kültür, genel ortam, hava denilen şeyler, bunları önceleyen siyasal mücadelelerin bir tezahürüdür, bu mücadelelerle yeniden ve yeniden şekillenir
İşte, siyasal bir tepki olarak Haziran 2013 başkaldırısı 12 Eylül sosyolojisini, kültürünü, havasını sarsmış, burada ciddi gedikler açmıştı. Etkilerinin sürdüğü görülüyor. Şimdi, önümüzdeki üç ayda sergilenecek performansla bu etkileri kalıcılaştırmak, daha geniş kesimlere yaymak mümkündür.
Ve bunun için uğraşmak gerekmektedir.
* * *
Yarın devrim olacak ya da olabilir demiyoruz
Ama şunu diyoruz: Her devrimin yolu, hileli zarlarla oynanan oyunların dışında kalmakla; Anayasaya uygundur, hukukidir, meşrudur vb. diye dayatılan deli gömleklerini giymemekle; ya kaos olursa gibisinden kaygıları iplememekle döşenir. Çünkü bir ülkenin yeni sosyolojisi, kültürü, ortamı ve havası bunlarla, böyle yaparak oluşturulur.
Bu ülkenin devrimci geleneğinde, bir dönemin demokrasisini Filipin demokrasisi diye reddedenlerin de önemli yeri vardır.
Şimdi daha iyisi mi var?
Bir dönemin parlamentosuna bakıp gerici parlamentarizm kavramına ulaşanlar bir kez daha düşünmeli:
Bundan daha gericisi olabilir mi?
Evet, hepsi eskidendi; daha genç kuşaklar bunları bilmez...
Onlar da şunu bilsinler: Bu kritik dönemde parlamentoya bakmadan, kafayı oraya takmadan sokaklarda, alanlarda, işyerlerinde, okullarda yapacaklarınız, bu ülkenin geleceğini belirleyecektir...
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.