Bir başkasının Tanrı aşkına gitme diye çevireceği cümleyi Allasen gitme diye çeviren Can Yücel yüreğine ağır gelmeden piç etmeden geçirdi her gününü. Yaşamı da şiiri gibi samimi, umursamaz bir o kadar ciddi O sevda ve kavga adamı ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi diyerek savdı sırasını gibi görünse de; yıllar yıllar sonra bile kapkara bir sağanak altında dahi yılmayıp çarpıp durmak niyetindedir günebakan yüreğini insanlığın sahiline
bir güzelin çirkiniydim
çirkinlerin en güzeli
haydan gelip huya giden bir huysuz
ağzı bozuk meymenetsiz bir ozan
''İlk şiirimi on yaşında yazdım. Babamın metresi olan hanımın yuvasındayken. Yuvada bir çocuk öldü. Çok üzüldüm, arkasından bir şiir yazdım diyen çirkin, haydan gelip huya giden bir huysuz, ağzı bozuk meymenetsiz bir ozan, baş eğmez bir anarşist, tepeden tırnağa aşk adamı, sözünü esirgemez bir dobra, modern şiirimizin Can Babası 15 yıl önce buluşmak üzere diyerek palamar çözdü kainatın sahillerine.
1926 Ağustosundan, 1999un Ağustosuna dek insandan, doğadan, siyasi tavırdan, aşktan, kısaca hayattan ibaret şiirden çeviriye yüzlerce ekmek kırıntısı, fasulye tanesi bıraktı önümüze; bırakmaya meylettikleri yüzünden hapislikler, işsizlikler çekse de.
Köylükler uykusunda döndü dönüyor sola
Güne bakıyor bebek büyüyen yumruğuyla
Başaklar gövderdi bak başkoydular bu yola
Şaltere uzanıyor Allaha açılmış el
Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
Kişisel ve toplumsal yaşamı kimi zaman öfkeli, kimi zaman alaycı, boyun eğmeyen bir dille capcanlı, coşkulu serdi önümüze; şiirin hayattan çıktığına inanarak. Hayatı şekillendiren insandır şiirinin kozası; içinden ne çıkarsa çıksın, neye meyletmiş görünürse görünsün hep insani, hep insana dair olacaktır.
Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!
Seveni de oldu, nefretten mezar taşını parçalayanı, şarap içiliyor gerekçesi ile ölüm yıldönümleri yaptırmayan, mezarı yakınında bulunan "Can Evi" isimli alanı yıkan belediye başkanı da. Onun insan aşığı, aşk insanı olması nicedir beladan beslenen bu civarda prim yapan bir şey değildi çünkü. Sevda ayrı gayrı değil bir ediyor, birden bizi doğuruyordu. Biz ise egemen için hayati derecede sakınılası kutsal su, bir diş sarımsak demekti. Belki de bu yüzden sevgi duvarını aşmayı öğütledi ısrarla.
Egemenle olan sancılı ilişkisi hiç değişmedi; Biz hep damgalı adam olduk. Ben hayatım boyunca muhalif yaşadım. Devlet ve herkes beni menfi diye belledi. Onun için kan grubum rh negatif. Onun için düzenle birbirimize kan alıp veremiyoruz
Bu muhalif tavır ve onu perçinleyen sözünü esirgememezlik Can Yüceli şahsına münhasır bir kişi yaptığına düşüncesine şöyle karşılık verecektir: Yerini buldum mu lâfı yapıştırıyorum. O konuda bir eksikliğim yok. Hatta şimdi bu tükürük bezleri ağzımı kuruttuğundan dolayı iyice sıkıntı çekiyorum. Karşıma yüzüne tükürülmesi gereken herifler çıktığı zaman tüküremiyorum. Böyle eksikliklerim var.
Bu hakkı teslim etme kararlılığı ve yüreklilik kolay görülen bir durum olmadığından Can Yücelle ilişkisi olmayan bir çok hikayeyi de doğurur. Küfürlerin kendine haslığından mıdır bilinmez ama duyulduğunda bunu söylese söylese Can Baba söyler yaklaşımı efsanelerin doğuşu süreçlerinden biri değildir de nedir?
Küfürlü konuşmasına dair eleştirileri de şöyle karşılayacaktır: Biz evde rahat konuşurduk, babamın arkadaşları gelirdi onlar da öyle konuşurdu. Benim dostlarım, şairler de, ressamlar da öyle. Hepsi küfür eder, düşündüklerini harbi harbi söyler. E, onlarla konuşa konuşa ben de kaptım bir şeyler tabii. Türkiyede insanlara tanınan özgürlüklerden kala kala bir küfür etme özgürlüğü kaldı. Onu da elden kaptırdın mı geriye bir şey kalmaz. Küfür etme özgürlüğüne sahip çıkmak lâzım.
Sevda Tepesinde geçen gün
Karşıki masanın altında
İki tane tavuk gördüm
Toprakla yıkanıyorlardı
Eşeledikleri çukurda
İnsanlar için de belki ölüm
Toprakla bi tür
Yıkanmaktır diye düşündüm
Bir filozof ağrısıyla bakar hayata, her şair gibi ölüm imgesine kendi ışığını bulması için ruhunda bir yer arar. Can Yücele göre ölümün farkına varmak hayata sarılmaya ve onu zenginleştirmeye çalışmanın en elzem yoludur; Fazıl Hüsnünün bir şiiri vardır: Kimse getirmiyor aklına ölümü diye. Bence ölüme de temas etmeli, insan yaşarken her zaman hatırlamalı ölümü. Çünkü ölümü unutmaman, yaşama, yaşadığın ana daha fazla sahip çıkışını getiriyor peşi sıra. Bundan ötürü, ölümle beraber yaşamanın verimli bir hayat tarzı olduğuna inanıyor ve öyle yaşamamanın yarım yaşamak olduğunu iddia ediyorum. İnsan ölümle bitişik yaşarsa, bu ölüm korkusu daha fazla yaşama sahip çıkmaya yol açar. Daha tam yaşamayı sağlar
Oysa ben yalnız bir ıslık sanırdım şairi O, saklı sesiyle koskoca bir orkestra olduğunu iliştirdi künyesinin kenarına şiirin, bir kez daha. Bir kez daha şiirin, o büyük, efsunlu söz dağının sahiplerinin umudu ayakta tutan kerametine inandırdı bize harf harf. Aşk olsun!
Bir başkasının Tanrı aşkına gitme diye çevireceği cümleyi Allasen gitme diye çeviren Can Yücel yüreğine ağır gelmeden piç etmeden geçirdi her gününü. Yaşamı da şiiri gibi samimi, umursamaz bir o kadar ciddi O sevda ve kavga adamı ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi diyerek savdı sırasını gibi görünse de; yıllar yıllar sonra bile kapkara bir sağanak altında dahi yılmayıp çarpıp durmak niyetindedir günebakan yüreğini insanlığın sahiline
Üşüyor mu deniz
üstüne boşandıkça yağmur?
Ondan mı dersin
tüyleri böyle ürperiyor?
Ben de gidersem bi gün
bu biçim bi sağnakta
Alı al moru mor bir sandal gibi acaba
Yıllar sonra yılmayıp yine
Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?
Attilȃ Taş
Bu ileti en son umut
tarafından 15.08.2014- 11:13 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.