Sermaye devletinin kontrgerilla operasyonu; 6-7 Eylül olayları...
Tüm katliamlar gibi ölüm, acı ve zulüm kokan 6-7 Eylül olayları 1950li yıllardan beri uluslararası politikanın temel sorunlarından birisi olan Kıbrıs Adasının paylaşımı kavgasının üzerinden gündeme geliyor.
Şoven-faşist kudurganlığın panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir!
Bu yıl kontrgerillanın daha sonraki kanlı icraatlarında örnek aldığı 6-7 Eylül olaylarının 59. yıldönümü. 6-7 Eylül olaylarını arka planı ile birlikte değerlendirebilmek bugünkü siyasal gelişmelerin seyrini kavramak açısından önemli bir yerde duruyor.
6-7 Eylül olayları kokuşmuş ve çürümüş sermaye düzenine ve onun devlet gerçekliğine, emperyalizmle olan ilişkilerine, Kıbrıs sorununun gelişimine ayna tutmaya devam ediyor. Zira tüm katliamlar gibi ölüm, acı ve zulüm kokan 6-7 Eylül olayları 1950li yıllardan beri uluslararası politikanın temel sorunlarından birisi olan Kıbrıs Adasının paylaşımı kavgasının üzerinden gündeme geliyor. Rumlara yönelik uzun zamandır hazırlığı yapılan bu saldırının startının verilmesinde Kıbrıs Konferansı görüşmelerinin ülkede yarattığı gündem iyi bir fırsat olarak değerlendirilir. Olaylar CIAin danışmanlığında kontrgerilla tarafından örgütlenir.
Kıbrısta Rumların verdiği bağımsızlık mücadelesini engellemek için Türkiyeyi sürecin parçası yapmaya çalışan İngiliz emperyalizmi harekete geçer. Bu politika doğrultusunda Kıbrıs Türk ve Yunan devletlerinin gerici çıkarlarının çatışma alanı haline gelir. Böylece emperyalist müdahale öncesi birbirleriyle kardeşçe yaşayan ada halkları birbirini kırma noktasına getirilmiş olur. İngiltere bu plana uygun bir şekilde 1955te Londrada gerçekleşen Kıbrıs Konferansına Türkiyeyi de çağırarak sorunun resmi olarak muhatabı haline getirmeyi başarır. Türk burjuvazisi ellerini ovuşturarak Kıbrısa yönelik egemenlik hesaplarını düşünmekte ve buna yönelik iç ve dış politikada adımlar atmaktadır. Görüşmeler başladığında gelişmeler Türkiyenin aleyhinde ilerlerken göreve hazır bekleyen kontrgerillanın düğmesine basılır. Görüşmeleri Türkiye adına sürdüren dönemin Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu, Türkiyeye şifreli bir telgraf göndererek Rumların lehine görünen dengeleri Türkler lehine değiştirecek bir şeylerin orada yapılması gerektiğini bildirir. Bu emirle kontrgerilla hızla işe koyulur.
Kontrgerillanın kanlı provokasyonu 6-7 Eylül...
Sermaye devletinin düğmeye basmasıyla birlikte kontrgerillanın iyi çocukları görevleri başına gönderilir. Birkaç koldan harekete geçilir. Atatürkün Selanikteki evine bomba koyulur. Bombalanan ev Türk Konsolosluğu ile aynı bahçededir. Bombalar Selanik Başkonsolos Yardımcısı Ali Tekinalp tarafından götürülür. Bombalar sonradan MİTte çalışacak ve Nevşehir Valisi yapılacak olan Oktay Engin ve konsolosluk hizmetlisi Hasan Uçar tarafından yerleştirilir. İstanbul Ekspres gazetesi 6 Eylül tarihli 2. baskısıyla düğmeye basar. Gazetenin sahibi 1955te adı MAH olan şimdiki MİTin hizmetinde çalışmaktadır. 20-30 bin basılan gazetenin 2. baskısı 290 bin adet basılır. O günkü matbaa teknolojisiyle birkaç günlük zaman alacak 290 bin baskının hızla hazır edilmiş olması bile 6-7 Eylül olaylarının devlet tarafından tüm ayrıntısına kadar önceden organize edildiğini gösterir. Görsel medyanın devrede olmadığı bir dönemde yazılı medya yaygın bir şekilde kullanılarak provokasyonda etkili bir araç olarak devreye sokulmuştur.
Böylece Atatürkün Selanikteki evinin bombalandığı haberi manşette verilir. Manşetin altında ise yine istihbarat örgütünün içinde yuvalandığı örgütlerin (Kıbrıs Türktür Cemiyeti, Milli Amele Teşkilatı, İstanbul Yüksek Okul Talebe Birliği) yetkililerinin tahrik edici, saldırgan tehditleri yer alır, Rumlar hedef olarak gösterilir. Yalnızca İstanbul Ekspres gazetesi değil Cumhuriyet, Tercüman, Milliyet, Sabah aynı tornadan çıkmış manşetlerle sermayeye olan uşaklık görevlerini layıklarıyla yerine getirirler. Camilerde Rumlara karşı kışkırtıcı vaazlar verilir. Rumlara ait mekanlar önceden verilen istihbarata göre tespit edilerek kırmızı haçlarla işaretlenir. Ve bundan sonra olaylar çorap söküğü gibi gelişir. İstanbul Ekspres gazetesinin yaygın dağıtımı ardından KTC ve İYOTB tarafından Taksimde miting yapılır. Miting sonrasında yağma ve vahşet dizginlerinden boşalır. Sopalar, baltalar, kazmalarla tek bir merkezden silahlandırılmış, Kastamonudan Sivasa, Trabzondan Erzincana kadar şehir dışından kamyonlarla getirilen gerici-faşist güruh Rumların yaşadığı 52 bölgede aynı anda yangın, yağma ve linçe girişir. Bu sırada Rumların çoğunlukta yaşadığı İzmirde aynı senaryo sahnelenmektedir. Saldırganlar mezarlıklara bile dadanır. Kemik ve ceset parçaları sokaklara saçılır. Kadınlara vahşice tecavüz edilir. İlkin Rumlara ait mekanların cam ve çerçevelerinin indirilmesiyle başlanır. Devlet en başından beri işin başındadır. Emniyet ve ordu görevlileri katliamı izlediklerini saklamaya bile gerek duymazlar. Sermayenin bekçi köpekleri adeta saldırganların güvenliğini almış, pek çok yerde yağma ve linçe bizzat katılmış, ordunun tankları saldırıda faşist güruhu organize etmek için kürsü olarak kullanılmıştır.
İstanbuldaki saldırıda 74 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 3 manastır, 3584ü Rumlara geri kalanı Ermeni, Yahudilere ait 5583 işyeri yağmalanır ve yıkılır. İzmirde ise 14 ev, 6 dükkan, 1 pansiyon, Katolik Kilisesi, İngiliz Kültür Evi talan edilir ve yakılır. İstanbulda 200 civarında tecavüz olayı gerçekleşir. 3 kişi ölür, 30 da yaralı tespit edilir. İzmirdeki saldırılarda ise 57 kişi yaralanır. İstanbulda ve İzmirde olaylardan hemen sonra örfi idare (sıkıyönetim) ilan edilir.
Düzenin kokuşmuş medyası Rumlara yönelik temizlik harekatı sona erdiğinde uğursuz görevlerine kaldıkları yerden devam ederler. Sütun sütun tüm manşetler saldırganlığı ayakta alkışlar. Milli galeyan, Duygusal halk tepkisi...
Medya bu sefer efendilerinin emriyle olayların tozu dumanı dinmeden Çapulcu yağması, Olaylarda komünist parmağı manşetleri ile ağız değiştiriverir. Başbakan yardımcısı Fuat Köprülü 1960da görülen Yassıada duruşmalarında bu aklı CIA şefi A. Dullesin verdiğini söylemiştir. Olaylar, oluşturulan 45 kişilik listedekilerin üzerine yıkılmaya çalışılır. 6-7 Eylül olayları ardından komünist avına çıkılır. Henüz bir avuç aydın çevresinin sınırlarını aşamayan cılız sosyalist hareket hedef tahtasına konarak bilinçler bulandırılmak, gerçek failler gizlenmek, toplumsal tepkiler bastırılarak böylece bir taşla iki kuş vurulmak istenir. Aralarında Aziz Nesin, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzetin Dinamonun bulunduğu fişlenmiş, yaşayan ve hatta olaydan önce ölmüş 45 komüniste dava açılır.
İstanbul Örfi İdare Komutanı N. Aknoz 45likleri salkım salkım asılı görmek istediğini söylerken uluslararası kamuoyunda oluşan tepkiden kaynaklı 45likler ipten dönerler. Olayların ardından İzmirde ve İstanbulda gözaltılar gerçekleşir. Bir tarafta 45likler idam cezasıyla yargılanırken İzmirde 9, İstanbulda sınırlı sayıda kişi yağma ve çapulculuk suçundan cezalandırılması gözaltıların göstermelik olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Özel Harpçi eski MGK genel sekreteri general Sabri Yirmibeşoğlu, 90lı yıllarda gazeteci Fatih Güllapoğluna verdiği röportajda 6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı demiştir. Evet komplo Türk burjuvazisi için amacına ulaşmıştır. Rumlar katliamın ardından kendi topraklarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Gayri müslümlerin tüm sermayelerine el konuldu, Rum nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeler Rumlardan arındırıldı. 1924 yılında 1 milyon olan İstanbul nüfusunun 280 bini Rumdu. Bu etnik temizlik sona erdiğinde İstanbulda kalan Rum nüfusu 1500-2000di.
Tarih, sermaye devletinin katliamcı geleneğini sürdürdüğü kontrgerilla eylemlerine tanıklık etmeye devam ediyor. Zira inkar, imha ve asimilasyon sermaye cumhuriyetinin mayasında vardır. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler, Aleviler, Kürtler, Lazlar, Gürcüler, Çerkezler ve pek çok halk, cumhuriyet tarihi boyunca en vahşi yöntemlerle asimilasyon politikalarına boyun eğmeye zorlanmıştır.
Dersim, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas katliamları, Kürt halkına yönelik kirli savaş ve kontrgerilla operasyonları, bu politikanın izdüşümü olarak hayata geçirilmiştir. İşte bugün Şemdinlide, Roboskide, Malatyada, İstanbulda Kürt ve Alevi emekçilere yönelen şoven saldırıların yükselişe geçtiği, düzenin bekçi köpeklerinin tasmalarının bir kez daha salındığı bir süreçte takvim sayfaları bizi Eylül ayına ve onun geçmişte bıraktığı acı izlere ulaştırıyor.
İstanbulda Rumca yayın yapan Embros gazetesi 6/7 Eylül olaylarında matbaası zarar gördüğü için sekiz gün yayın yapamadı. Embrosun tekrar yayına başladığı 15 Eylül 1955'te yayımlanan başyazısını 6/7 Eylül olaylarının 59. yıldönümünde yayımlıyoruz.
Burada, yerimizde kalacağız. Kiliselerimizi yeniden yapmak, ölülerimizi gömmek, okullarımızı, işyerlerimizi, evlerimizi toparlamak için düştüğümüz yerden doğrulacak ve yerimizde kalacağız. Doğduğumuz, büyüdüğümüz, dedelerimizin ve babalarımızın şimdi kırık dökük de olsa mezarlarının bulunduğu bu ülkede kalacağız kırık mezarlardan, harabeye dönmüş kilise, okul, dükkan ve evlerimizden yeni bir dünya yaratacağız. Sebat ve cesaretle o harabelerin arasında yine yaşantımızı düzene koyacağız.
Sesimizi yükselteceğiz ve başımıza gelen bu felâketin gelmemiş olması gerektiğini haykıracağız. Üzerinde yaşamakta olduğumuz ve bizim de vatanımız olan bu ülkede rehine ya da esir olmadığımızı ve bazıları bizi kovmak istiyor diye gitmek zorunda olmadığımızı haykıracağız. Burada kalacağız. Büyük bir çınarın toprağı kökleri ile sarması gibi, bu ülkede köklerimiz olduğunu devamlı söyleyeceğiz. Dallarımızı budayabilirler ama yaşlı ağacımızın köklerine kimse ulaşamaz.
Bizler bu ülkede lütuf ve keyfi kararlarla kalmıyoruz. Kalmaya hakkımız olduğu için buradayız. Devletin bizi korumasını istemiyoruz. Ancak bu ülkenin vatandaşları olarak devlet kavramının korunmasını istiyoruz.
Güvenlik olmayan bir ülkede devlet kavramından söz edilemez Türk devleti var oldukça onun içinde bizler de olacağız.
Yaşadıklarımızı unutacağız ve burada kalacağız. Ancak yarınımız için garanti istiyoruz. Tanrının manevi desteği ve devletin koruması ile Rumlar kısa zamanda kendilerini toparlamayı başaracaklardır.
6-7 Eylülde ne olmuştu?
6-7 Eylül 1955'de Atatürkün Yunanistanın Selanik kentinde doğduğu evin bombalanması gerekçe gösterilerek başlatılan İstanbul ve İzmirdeki ırkçı ve gerici gösteriler, azınlıklara yönelik bir tahrip ve yağma hareketine dönüşmüştü .
İki gün süren olaylarda İstanbulda 16 Rum öldü, onlarcası yaralandı, 73 Rum kilisesi, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584'ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 gayrimenkul yakılıp yıkıldı. Kimi saptamalara göre 50 kimisine göre 200 gayrimüslim kadına tecavüz edildi.
Dönemin Demokrat Parti hükümetinin 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Yassıadada yapılan yargılamalarında, olayların hükümet eliyle tertiplendiği, Atatürkün evinin bir devlet görevlisi tarafından bombalandığı ortaya çıkarılmıştı.
(Bianet)
Bu ileti en son dayanışma
tarafından 07.09.2014- 00:10 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.