10 yaşındaki çocuk neyi seçecek? Sonra sorun sadece türban mı? Türbanla başladılar, mescidle devam ettiler, seçmeli ders adı altında sünni islamı dayattılar, siz buna demokrasi mi diyorsunuz? Eğitimde dinsel sembollerin ve dinin ne işi olur? Laik eğitim bu mu?
Sayın umut, orta çağda yaşamıyoruz 21 yüzyıldan bahsediyoruz. 10 yaşında dediğiniz çocuk bugün kendi çapında bilgisayarına format atıyor. neyin ne olduğunu buğün on yaşındaki çocukta on beş yaşındaki çocukta idrak edebiliyor. Şayet sorun çocuğun kendi inancını öğrenmekse laik ten bahsedemeyiz. şimdi size biri çıksa Karl Marx öğretilerini bırak dese tepkiniz ne olurdu?
Kimseye dinini, inancını, etnik kimliğini bırak denmiyor, devlet gücüyle topluma gerici bir ideolojinin dayatılmasından sözediyoruz. AKP'nin ne yapmak istediğini çözebildiğiniz kanısında değilim.
Kapitalizm, İslam coğrafyasında laisizm defterini kapattı. Avrupada farklı mı sorusunu, laiklik buralarda hiç olmadı ki itirazını bir kenara koyuyorum. Bunlar tartışılır. Ancak, Türkiye ile birlikte, İslam ülkelerinde kapitalizmin yoluna bundan böyle laiklikle devam etmeyeceği, edemeyeceği gerçeğinin bana göre pek tartışılacak tarafı bulunmuyor.
Sermaye sınıfı dinselleşmenin sınır tanımayacağını, ılımlı İslam diye bir şeyin olmadığını, bir kez siyasal alana girdikten sonra din kurumunun her alanı istila edeceğini yeterince gördü, önlem alınacaktır beklentisi, kapitalizme hâlâ değer vermek anlamına geliyor.
Kapitalizm, buralarda istikrara oynayacaksa, bunu yeni bir aydınlanma hamlesiyle gerçekleştiremez, büyük risk alır; mevcut aydınlanmacı birikim ise kapitalizme ne yeter ne de ona güven verir. Aydınlanmacılıkla flört etmeyen bir laiklik artık sözde filan da olmaz, hiç olmaz!
Yok kapitalizm, buraları savaşa boğacaksa burada tarafları son tahlilde İslamcılar İslamcılara karşı biçiminde kurmak durumunda.
Biliyorum, istikrar ve savaş kapitalizm koşullarında tercih nedeni değildir, birbirlerinin alternatifi de Sermaye düzeni, ancak kısa bir dönem istikrarsızlıktan kaçabilir, savaştan kaçınabilir. İstikrarsızlıktan kaosa geçilen bir bölgede ise kapitalizmin laikliğe yer açması söz konusu olamaz.
Israrla emperyalizm sözcüğünü kullanmıyorum. Dışsal bir olgu olarak algılandığından Evet birkaç ülke dışında bizim buralarda emperyalist müdahale iç dinamikleri fena halde örseledi. Görüldüğü üzere, hababam emperyalist planlardan söz ediyor, onları deşifre etmeye çalışıyoruz. Ancak unutulmamalı, bu kaos döneminde bile, piyasa ilişkileri serpilip gelişiyor en geri noktalarda bile
Anlayacağınız, gericilik emperyalist ülkelerce palazlandırılsa bile, kendine kapitalist üretim ilişkilerinde de rahat bir yatak buluyor.
Türkiyede de öyle olmadı mı? Almanya ve ABDnin on yıllar boyu İslamcı hareketlere verdiği destek tek başına bugünkü AKP iktidarını hiçbir biçimde açıklamaz. Eğer dinselleşme tekleyen kapitalizme ilaç gibi gelmeseydi, bugün Erdoğan ve arkadaşları kimsenin umurunda olmayacaktı.
Özet geçelim, İslâmiyet zenginliği, dolayısıyla eşitsizliği ve sermaye birikimini meşrulaştırmak konusunda açık ara en etkili dindir. Ezilen sınıfları kontrol altında tutmak içinse, reformlarla zayıflatılmamış olmak gibi bir avantaja sahiptir. Hıristiyanlığın iç evrimi ilerici bir yan taşır, zamanında kapitalizm ve burjuvazi ilerici bir misyona sahip olduğu için Bugün eğer İslamiyet açısından bir reformun kapıda olduğu sanılıyorsa, bunun ilerici bir tarafı olmayacağı bilinmelidir. Kapitalizmin herhangi bir ilerici müdahalesi olamaz. O çürütecek, tüketecek, geriletecek, yok edecek
İslâm coğrafyasında kapitalizmin en gelişkin olduğu ülke Türkiyedir. İşte o kapitalist Türkiye, laikliği sırtından atmıştır. Yakın bir gelecekte AKPyi de sırtından atması, yeniden laisist bir yönelime girileceği anlamına gelmez. Regüle edilmiş bir İslamcılık devreye sokulacaktır. Belki çocukların zorla İmam Hatiplere kaydından vazgeçilecektir ama eğitimin dinselleştirilmesi olağan karşılanacak, dinselleşme toplumsal barışın en büyük güvencesi sayılacaktır.
IŞİD konusunda da aynı. IŞİD, hiç tereddütsüz, yıllardır emperyalizme türlü hizmetlerde bulunan Sünni gericiliğinin kaymağıdır. Bu kaymağı koalisyon güçlerine aldırırlar, gerisi baki kalır. IŞİDin tasfiyesi, eğer gerçekleşecekse, aydınlanmanın değil, Sünni gericiliğin meşrulaşması ve kalıcılaşmasında yeni bir adım anlamına gelecek. Hayal görmeyelim, aydınlanmacılığın güçlü toplumsal temellere sahip olduğu birkaç ülke vardı bölgede. Bu temeller fena aşındı ya da ciddi saldırı altında.
İş o noktaya geldi ki, Türkiyede laik duyarlılığı olanlar, çok değil bir yıl önce kendilerini sokağa atmışken, şimdi Obamanın Erdoğanla görüşmesinden umut çıkarmaya çalışmakta, kapitalizmin modernleşme projesine geri döneceği umuduna sarılmakta
Dün Türkiye AKPye boyun eğmez diyorduk, haklı çıktık. Şimdi yeni dalga saldırı geliyor. Daha bilenmiş, öfkeli ve ders çıkarmış halde. Yine Türkiye AKPye boyun eğmez diyoruz. Ancak şöyle bir fark var. Burjuvazinin silkinip üzerinden attığı özgürlükçü, aydınlanmacı birikim kendini yeniden üretecek bir zeminle, adını da koyalım, sosyalizmle buluşamadığı için irtifa kaybediyor. Dün özgürlükçü ve aydınlanmacı bir çıkış, sosyalizmi taşıyabilir, ona enerji verebilirdi. Bugünse tersi geçerlidir.
Sosyalizmin kitleselleşmesi ve sözü edilen birikimi kucaklaması basitliğinde ele alınmamalı, bu söylenenler. Siyasal ve ideolojik bir müdahaleden söz ediyorum. Türkiyenin ilerici birikimini kadükleştiren, onu sermaye düzenine mahkum eden bağlantı noktalarının zayıflatılması; solu şu ana kadar itibarsızlaştıran, etkisizleştiren yayılma kanallarının yerine daha diri, ideolojik açıdan tutarlı olanların inşa edilmesi; gerçek bir toplumsallığa yerleşen her özgürlükçü, her aydınlanmacı kavganın parçası ve asli unsuru olunması, bu kavgalar gerçek olduğu oranda kiminle yan yana düşüldüğüne bakılmaması gerekiyor.
Zor mu?
Barbarların yönetiminde yaşamaya alışmaktan daha kolay. Ve daha insani!
Ortaçağ geri geliyor Gökkağan kardeş. Türbanla başlayan pek çok gerici adım bu ülkeyi Ortaçağ'ın karanlıklarına döndürüyor. Bilgisayara format atmakla bu konunun bir ilişkisi yok. Irak'ta Suriye'de kafa koparıp, kelle kesenler de internet uzmanıdır. Bu özellik onların gerici yobaz olduğu gerçeğini değiştirmez. Karl Marks örneği vermişsin, devlet benim oğluma ilkokulda Marksizmi öğretiyor mu, ama çocuklara dini rahatlıkla dayyatıyor ve sen buna özgürlük adı veriyor, doğal bir şey sayıyorsun! Yapma!
Asıl gericiliği biz sözde solcular yaptık. İkna odalarında ayırdığımız zamanı eğitim ve bilime harcasaydık türbanı değil bilimi konuşuyor olacaktık. Türban üzerinden bir algı yaratarak kitleleri etkilemeye çalışmak ve aldatmak bir solcunun yapacağı en son iş olmalıydı. daha doğrusu olmamalıydı. Irak ve Suriye'de kafa koparan çocuk değil alanında uzmanlaşmış emperyalizmin ta kendisidir. ve verilen cevaplarda Emrah Akansu yazılarıyla cevap vermeye çalışan arkadaş bu bir cevap değil acizliğin ve zavallılığın bir göstergesidir.
Ortaçağ geri geliyor Gökkağan kardeş. Türbanla başlayan pek çok gerici adım bu ülkeyi Ortaçağ'ın karanlıklarına döndürüyor. Bilgisayara format atmakla bu konunun bir ilişkisi yok. Irak'ta Suriye'de kafa koparıp, kelle kesenler de internet uzmanıdır. Bu özellik onların gerici yobaz olduğu gerçeğini değiştirmez. Karl Marks örneği vermişsin, devlet benim oğluma ilkokulda Marksizmi öğretiyor mu, ama çocuklara dini rahatlıkla dayyatıyor ve sen buna özgürlük adı veriyor, doğal bir şey sayıyorsun! Yapma!
Asıl gericiliği biz sözde solcular yaptık. İkna odalarında ayırdığımız zamanı eğitim ve bilime harcasaydık türbanı değil bilimi konuşuyor olacaktık. Türban üzerinden bir algı yaratarak kitleleri etkilemeye çalışmak ve aldatmak bir solcunun yapacağı en son iş olmalıydı. daha doğrusu olmamalıydı. Irak ve Suriye'de kafa koparan çocuk değil alanında uzmanlaşmış emperyalizmin ta kendisidir. ve verilen cevaplarda Emrah Akansu yazılarıyla cevap vermeye çalışan arkadaş bu bir cevap değil acizliğin ve zavallılığın bir göstergesidir.
''Sözde solcular'' yaşanan tehlikeyi hala fark etmeyerek yanış yapıyorlar ve gericiliğe destek veriyorlar. Bilim ise seküler ve laik bir eğitimde gelişir ve kitlelere ulaşır. AKP'nin bu konuda yaptıklarını görmez ve türbanı bir özgürlük simgesi olarak değerlendirirseniz, AKP'nin saflarına geçmiş olursunuz ve AKP'ye destek vermiş olursunuz. Böyle olduğu için AKP kendisine açılan yoldan ilerleyerek eğitimi çağdışı bir rotaya sokmuş bulunuyor. Başkalarını eleştirmektense ve gerçekten ''sözde solcu' değilseniz türban konusuna bu pencereden bakmayı deneyin.
Laiklik ve eğitim konusunu, başka tanımları bırakıp R. T. Erdoğanın yaptığı tanım üzerinden ele alalım. Erdoğan, Arap Baharı sürecinde Mısır'a "laik bir anayasa" önerip "Türkiyede anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar diyor (gazeteler, 14 Eylül 2011). A. Gül de benzer bir tanım yapıp Devletin din ve vicdan özgürlüğünün kullanılması konusunda herkese eşit mesafede durması, farklı hayat tarzlarına gelebilecek baskıların önüne geçmesi, hak ve özgürlükler sistemi olan demokrasinin vazgeçilmez gereklerinden biridir (Posta, 6 Şubat 2014) diye ekliyor.
Laik devletin her dine eşit mesafede durması, bir yandan devlet din/inanç üzerinden bir tercih yaptığında, laiklik karşıtı bir durumun ortaya çıkacağı anlamına geliyor. Anayasasına göre insan haklarına saygılı, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan bir ülkede, laiklik karşıtı durumlar ayrıca Anayasanın ihlali anlamına gelip suç teşkil ediyor. Örneğin devletin en üst yetkililerinden biri,
Dindar (Sünni-Hanefi) nesil yetiştireceğiz;
İmam hatipleri toplumun en güzide okulları yapacağız;
Çocuklar imam hatibe gitmeyip terörist mi olsun?
Cem evi ibadethane değildir;
Dini (Sünni-Hanefi) öğretimden geçmeyen bağımlı olur, alkolik olur;
Matematik, fizik gibi dersler zorunlu oluyor da, din (Sünni-Hanefi) dersi neden zorunlu olmasın?
gibilerinden bir şeyler söylemişse, devlet toplumda var olan farklı inançlardan birini tercih etmiş ve diğer inançları yok saymış oluyor. Bu durumda, laiklik karşıtı bir durum yaratılmış, toplum ikiye ayrıştırılmış ve de hukuk devletinde suç işlenmiş oluyor.
Laik devletin her dine eşit mesafede durması, öte yandan da, hem devletin, yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı dinden/inançlardan bağımsız olarak sürdürmesi anlamına geliyor. Laik devletin bir görevi de, laiklik karşıtı oluşumları izleyip laik düzeni korumak oluyor.
Tarih öncesi insanları on binlerce yıl, tanrı ve inanç üretmeden yaşıyor. Sonra insanlar güneş ve fil gibi tanrılar üretmeye başlıyor. Sonra kendilerini tanrı ilan edenler çıkıyor. Dört bin yıl kadar önce de kendilerinin tanrının elçisi olduğunu söyleyenler ortaya çıkmaya başlıyor. Musevilik, en eski göksel din olsa da, İsrail Oğullarına gönderildiğine inanıldığından, o topluluk dışına yayılmıyor. Eski Yunanda ise aşk ve savaş gibi her olayı farklı tanrılara bağlama inancı gelişiyor. Toplulukların, tanrının elçisi olduğunu söyleyenlere inanmaları kolay olmuyor. İnananlar, inanmayanlar nedeniyle çok zorluk çekiyor ve ağır bedeller ödüyor. Bu durumdan kurtulmak için, başkalarının da inanması yolunda büyük çaba harcıyorlar. Hıristiyanlık ve Müslümanlık bu tür çabalar sayesinde yayılıyor. Bu inançlar yüzyıllar boyunca insanların merak ettiği konuların yanıtlarını verebiliyor. İnancı kullanan iktidarların işi kolaylaşıyor. Hatta ortaçağ denen yaklaşık bin yıllık bir sürede yaşamın her alanı inanç doğrultusunda belirleniyor.
Ancak, düşünen hayvan denen insan, zaman zaman insanlığını anımsayıp düşünüyor. Sorular soruyor. Sorduğu soruların yanıtını dinde/inançta bulamayınca ya da bulduğu yanıtla yetinmeyince meraklanıyor, araştırıyor, buluyor, icat ediyor ve üretiyor. Hatta düşünen ve soran kişiler din adamları arasından da çıkıyor. Müslüman dünyasında böyle düşünenler giderek etkisizleştirilirken, Hıristiyan dünyasında yaşamdaki dönüşümlere paralel dönüşümler yaşanıyor. Meraklı insanlar, akıllarını kullandıkça bir yandan anlaşılmaz doğa olaylarını anlaşılır kılan bilgiler üretiyorlar. Öte yandan da insan yaşamını kolaylaştıran buluşlar ve düşünceler üretiyorlar. Matbaa, aşı, ilaç, buharın gücü, elektrik, keşfediliyor. Bu arada, insanı yok edecek toplar, tüfekler de üretiliyor.
Bir başka açıdan insanlık tarihi birbirini boğazlamaya çalışan toplulukların tarihi oluyor. Dinlerin ortaya çıkması, aynı dine/inanca sahip toplulukların savaşmasını engelleyemiyor. Müslümanların peygamberi ölünce, biri damadı olmak üzere en yakınları halife oluyor. Bu dört halifeden üçü, Müslümanlar tarafından öldürülüyor. Sonrasında kurulan Müslüman devletler, birbirini yok ediyor. Osmanlının Anadoluda, Ortadoğu ve Afrikadaki gelişmesi Müslüman topluluklarla yapılan savaşlarla gerçekleşiyor. Benzer durum Hıristiyanlar arasında da yaşanıyor. Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı Seferleri, Doğu Romayı (Ortodoks Bizansı), İstanbulu da talan ediyor. Avrupada Hıristiyanlar da birbirini yiyor. Hatta 17inci yüzyılda Avrupada 30 yıl süren savaşlara din savaşı deniyor.
Bu arada, insana insan değeri veren düşünceler gelişiyor. İnsanın aklına duyulan güven artarken insana duyulan saygı da artıyor. İnanç dışında toplum düzenini sağlamayı kolaylaştıracak siyasal ve ekonomik düşünceler gelişiyor. İnanç kitaplarında bile yer alan ve ağırlıklı olarak kadınlarla çocukların mağdur edildiği cariyelik ve köle düzeni geride bırakılıyor. Düşünen ve yüzyılların acı deneyimlerinden ders çıkaran akıllı insan, barış içinde insanca yaşamak için inançlara saygı, laiklik, eşitlik ve insan hakları gibi kavram ve değerler üretiyor. Bu bağlamda laiklikten sapma, insanlığın ulaştığı değerlerden geriye dönüş anlamına geliyor. Bu nedenle laiklik karşıtlığı, insanlığın kazanımlarından geriye gidiş anlamına geldiğinden gericilik oluyor.
Bunları bile bile, laiklik karşıtı söylemler, karar ve uygulamalar neden yapılıyor? Amaç belli değil mi?
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.