Alişan Stalin ve Sovyetler Birliği'nin düşmanı marksizm org'ın alıntılarıyla sosyalizm düşmanlığını bir kez daha ortaya dökmüş.
umut kimin ne söylediğine değil iddiaların doğruluğuna bakacaksın. Bir gerçek varki senin buraya astıkların hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmadığın. Dünyayı sadece "sol portal" üzerinden izlemen senin davranışın aynen sektelerin davranışını anımsatıyor. Seni bir hayal dünyasna götürmüşler ve sen gerçek yaşamı o hayal dünyasındaki gibi zannediyorsun. Sen uyanmadıkca, kafanı kumdan çıkartmadıkca, biat siyasetine dur demedikce,...... hayal dünyandaki hayatı buraya aktarmaya devam edeceksin.
Almanya'da dahi senin astıklarını destekleyenler nerdeyse yok oldular ama sen hala bilmediğin, araştırmadığın bir konuyu buraya asıyorsun. 17 milyonluk doğu almanya dan nden şimdi birleri senin gibi çıkıpta yukarıdaki saçmalıkları söylemiyor, o sistemi tekrar istemiyorlar veya yıldönümünde milyonları sokaklara dökemiyorlar,.....? Sen milyonları salakmı zannediyorsun? Uyan artık bu rüyadan.
Alişan hayatında hiç sosyalist bir kitap okudun mu; tavsiye edeceğin bir kitap var mı?
Alişan Stalin ve Sovyetler Birliği'nin düşmanı marksizm org'ın alıntılarıyla sosyalizm düşmanlığını bir kez daha ortaya dökmüş.
umut kimin ne söylediğine değil iddiaların doğruluğuna bakacaksın. Bir gerçek varki senin buraya astıkların hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmadığın. Dünyayı sadece "sol portal" üzerinden izlemen senin davranışın aynen sektelerin davranışını anımsatıyor. Seni bir hayal dünyasna götürmüşler ve sen gerçek yaşamı o hayal dünyasındaki gibi zannediyorsun. Sen uyanmadıkca, kafanı kumdan çıkartmadıkca, biat siyasetine dur demedikce,...... hayal dünyandaki hayatı buraya aktarmaya devam edeceksin.
Almanya'da dahi senin astıklarını destekleyenler nerdeyse yok oldular ama sen hala bilmediğin, araştırmadığın bir konuyu buraya asıyorsun. 17 milyonluk doğu almanya dan nden şimdi birleri senin gibi çıkıpta yukarıdaki saçmalıkları söylemiyor, o sistemi tekrar istemiyorlar veya yıldönümünde milyonları sokaklara dökemiyorlar,.....? Sen milyonları salakmı zannediyorsun? Uyan artık bu rüyadan.
Alişan hayatında hiç sosyalist bir kitap okudun mu; tavsiye edeceğin bir kitap var mı?
Ne alaka simdi? konuyla ne alakasi var? Birak okumayi bizzat reel yasamda yasadim "sosyalizmi". Sen gercekten herhangi bir arastirma yaptinmi denizcan? Amacin satasmakmi yoksa gercekten dogrularimi ögrenmek?
"Demokrasi tehdidi" ve bitmeyen anti-komünist histeri - A. Eren
Fedaral Almanya Devlet Başkanı Gauk ve medyanın başlattığı tartışmaların arkasında, Berlin Duvarının yıkılışının kutlamaları, sosyalizme karşı bir ideolojik saldırı fırsatına dönüştürmüştür. Kapitalist sistemin dışında başka bir toplumsal alternatifin tarihsel olarak mümkün olmadığı propagandası medya yoluyla emekçi sınıflara enjekte edilmiştir.
Almanyanın Thüring Eyaletinde, büyük olasılıkla Berlin Duvarının yıkılışından 25 yıl sonra Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller Partisinin desteği ile Sol Parti adayı Bodo Ramelow başbakan seçilecek. Sol Parti adayının eyalet başbakanı seçilmesi ve bunun eski Doğu Almanyada gerçekleşmesi karşısında, geçmişte sosyalizme karşı mücadeleyi meslek edinmiş bir papaz olan şimdiki Devlet Başkanı Joachim Gauk; Sol Partinin hala komünist totaliter geçmişi ile hesaplaşmadığı, demokrasiyi içselleştirmediği argümanıyla Ramelowun eyalet başbakanı seçilmesine karşı çıkarak tartışmalara yol açtı. Öyle ki, Sol Parti adayı Ramelow başbakan seçilmek için yürüttüğü seçim propagandası çerçevesinde Doğu Almanyanın hukuk dışı bir devlet olduğu söylemini -ki bu anti-komünist bir söylem olarak bilinir- sıkça kullanmasının yanında, bu söylemi yeni eyalet hükümetinin görüşmelerinde de açıkça dile getirdi. Başbakan adayı Ramelow, parti içindeki tepkileri de bir kenara iterek, yeni dönemde Sol Partinin kurulacak hükümetlerde yer almaya her koşulda hazır olduğunu pratikte göstermiş oldu.
Fakat eski sol kavramları dahi kullanmaktan kaçınmak, sermaye çevrelerinin geçmişe yönelik yoğun ideolojik bombardımanı karşısında boyun eğmek ve biat etmek dahi bazı çevreleri tatmin etmiyor.
Doğu Almanyanın, kapitalist topluma alternatif sosyalist bir toplum inşasına girişiminin tarihsel bir hata, meşruiyeti olmayan bir arayış olduğunun her defasında vurgulanması gerekiyor ki, çoğulcu demokrasiyi içselleştirdikleri inandırıcı olsun. Yani milyonlarca insanın Hitler faşizmine karşı büyük bedeller ödeyerek Marx ve Engelsin ülkesinde, sömürüsüz, sınıfsız bir sosyalist toplumsal düzen yaratma çabası Alman tekelci burjuvazisi tarafından hiçbir koşulda affedilmiyor.
Geçtiğimiz hafta Berlin Duvarının yıkılışının yirmi beşinci yılı dolayısıyla Federal Almanya Parlamentosunda yapılan kutlama törenine meclis başkanının özel davetlisi olarak çağrılan müzisyen Wolf Biermann (DDRden kaçısından bu yana Batı Almanyanın gerici kesimlerinin yıllarca sosyalizme karşı saldırılarında en çok kullanılan popüler anti-komünist bir zat), Sol Parti fraksiyonun oturduğu sıraları parmakla göstererek canavar yuvası ve maziden kalan artık gibi terimlerle beklenmedik bir saldırıda bulundu. Bu çıkış burjuva parlamenterist davranış normlarını dahi zorlamış olacak ki, birçok parti temsilcisi bu laflar söylenmeseydi daha iyi olacaktı türünden açıklamalarda bulundular. Parlamentodaki kutlama sosyalizmle, tarihle bir hesaplaşmaya dönüştü. Açıkça belirtmek gerekiyor; burada sorun Doğu Almanyada yaratılmaya çalışılan sosyalizmin savunulması, Berlin Duvarının kabul edilmesi ya da hoş görülmesi değil, öne çıkan esas tartışma, kapitalist toplumsal yapıya alternatif bir düzen yaratma girişimi ve bunun hala taraftar bulması. Tekelci burjuvazi yüzyıl da geçse bunu kabullenemiyor. Bu açıdan Karl Marxın başta çobanlarımız olmak üzere biz (Almanlar) uygar toplumların devrim merasimlerinde sadece bir kez yer aldık, o da mezara taşınırken sözleri hala çok güncel.
Almanyanın yayılmacı politikalarını ve dışa yönelik sorumluluk üstlenme gerekçesiyle militarist müdahalelere katılımını devlet başkanı seçildikten bu yana aktif bir şekilde sürdüren ve Almanya kamuoyunu papazvari söylemlerle ikna etmeye çalışan Gauk, bu çabasını sürekli anti-komünizm histerisiyle sürdürmekte.
Özellikle Soğuk Savaş stratejisinin ideolojik ve politik kavramlarının yoğun bir şekilde kullanılması, demokrasi, özgürlük, hukuk, insan hakları vb. kavramların içi boşaltılarak karşı tehdit olarak kullanılması dikkat çekmektedir.
Demir Perdeye savaş ilanı
Devrimci işçi hareketine karşı burjuvazi, Marx ve Engels zamanından bu yana çift yönlü stratejik yol izlemektedir. Birinci yol, her türlü araç ve yöntemin kullanılmasıyla devrimci işçi hareketini fiziksel olarak tasfiye etmek. İkinci yol ise devrimci harekette iç ayrışma, yumuşama, rüşvet, şantaj, ajanları sızdırarak egemen sistemin sınırları içine hapsetmek. Bu iki stratejik yol ile birlikte dünya burjuvazisi Sovyetler Birliğinin varlığından itibaren sistemli bir savaş sürdürdü. Bu ikili stratejide hangi yolun öne çıkacağında koşullar belirleyici oldu. Sovyetler Birliği doğrudan emperyalist müdahaleyle yenilmeyince (1918-1920 yılları), genç Sovyetler Birliği, diplomatik olarak tanınmasının ardından ekonomik sabotaj, iç muhaliflerin desteklenmesi ile içten çökertilmeye çalışıldı. Bu strateji de iflas edince Sovyetler Birliği, Nazi terörüyle boğulmak istendi. Devrimci işçi hareketinin ideolojik ve politik olarak tasfiye edilmesinde ikinci yöntemin kullanılması etkili oldu. Devrimci işçi hareketi doğrudan savaşta hiçbir dönemde yenilmemiştir.
1945ten 1947 yılına kadar ABD-İngiliz emperyalistleri Hitler faşizmine karşı büyük bir zafer kazanmış olan Sovyetler Birliğinin özellikle Avrupa halkları nezdinde yarattığı sempati ve dayanışma gerçekliğini de gözeterek yeni bir stratejiyle harekete geçtiler.
ABD ve NATO, savaş sonrası oluşan sosyalist bloka karşı yürüttüğü soğuk savaş stratejisi çerçevesinde, dünya komünist hareketini ideolojik olarak uyuşturmak ve etki altına almak amacıyla kapsamlı, sistematik ve çok yönlü bir çalışma başlattı. Daha önce Staline My friend Joe diye hitap eden İngiltere Devlet Başkanı Winston Churchill, 5 Mart 1946 yılında yaptığı meşhur Fulton Konuşmasında Demir Perdenin, yani Sovyetler Birliği`nin yıkılması çağrısında bulundu. Bu savaş çağrısı sadece Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri ile sınırlı olmayacak, diğer ülkelerdeki komünist işçi partileri de, Sovyetler Birliğinin Hıristiyan uygarlığını tehdit eden beşinci kolu nitelendirilmesiyle hedefe konuldu.
Mart 1947de, dönemin ABD başkanının adıyla anılan Truman Doktrini gibi kapsamlı bir politik, askeri, ideolojik hareketle, sadece dönemin komünist partisi değil, ABDnin çıkarları önünde engel olarak görülen her türlü demokratik hareket dahi komünist tehlike oluşturduğu argümanıyla saldırı hedefi yapıldı. Komünist tehlikeye karşı en somut müdahale Mart 1947de, Hitler faşizmine karşı büyük zafer kazanmış olan Yunanistan Demokratik Ordusuna yapıldı. Truman, Yunanistan'ın devlet varlığı bugün binleri bulan silahlı komünist terör aktiviteleri tarafından tehlike altında bulunmaktadır. Yunanistan, kendi ayakları üzerinde duran bir demokrasisi olacaksa desteklenmelidir ifadelerini kullandı.
İngiliz emperyalistlerinin Yunanistanda karşı-devrim güçlerini yönetimde tutma çabası sonuçsuz kalınca ABD, Avrupa uygarlığının tehlikede olduğu gerekçesiyle demokrasiyi yeniden inşa etmek adına fiili müdahalede bulundu.
Dahası 14 Eylül 1949'da ABD Ulusal Güvenlik Konseyinin bir direktifi doğrultusunda, komünist partiler içinde ayrı görüş taşıyan muhaliflerin oluşumunun güçlendirilmesi ve Doğu Bloku ülkelerinin demokratik sosyalizm ve komünist partilerin ise sol sosyal demokratizme evriminin sağlanması, somut bir görev olarak formüle edildi.
Komünist reform hareketini Sovyetler Birliğine karşı oluşturmak için, özellikle emperyalizme karşı mücadele içinde yetişmiş kadrolar stalinist tanımlamasıyla izole edildi ve birçok partide ayrışmalara hız verildi. Totalitarizm yerine böylece demokratik, özgürlükçü siyasal yapılar oluşmalıydı. Bu sürecin sonunda komünist partiler içinde reformcu, demokratik sosyalist eğilimlerin etkili duruma gelmesi büyük bir başarı olacaktır (Direktif No. 31) denmektedir.
Anti-komünizm kampanyası ve reformizmin güçlendirilmesi ile eski partilerin politik kimliklerinden sıyrılarak serbest pazar ekonominin savunucuları konumuna gelme çalışmaları paralel sürdürüldü. İşçi hareketi ve sendikal yapılar içinde yer alan eski sosyalistler bu yeni demokratik sosyalizmin sözcüleri oldular. Devrimci işçi hareketini egemen sisteme bağlamak için emperyalist güçler aktif olarak müdahalelerde bulundu. Örneğin Hitler faşizmine karşı yurtdışında mücadele etmiş komünist kadroların Almanyaya gelişleri İngilizler tarafından engellenirken, reformist ideoloji ve oportünizmi etkili kılmak için, Max Brauer gibi tanınmış sarı sendikacılar ABDden özel uçaklarla sendikal hareketi yeniden inşa etmek üzere getirilmiştir.
Berlin Duvarının yıkılması anti-komünist söylemi sonlandırmadı
Belli ölçülerde söylem düzeyinde dahi politik programlarında devrimi ve kapitalizmin aşılmasını belirten sol sosyal demokrat partiler, bu anti-komünizm histerisiyle yüzyüze kaldılar. Doğu Blokunun dağılması ve Berlin Duvarının yıkılmasının ardından ilan edilen tarihin sonu, liberal demokratik uygarlığın zafer ilanı özellikle Almanyada bu soğuk savaş ideolojik saldırısını sonlandırmadı.
Avrupa genelinde zeytin dalı, mozaik sol partiler parlamentarist sistem içinde kalarak politika yapmaya zorlandılar, ikna edildiler. Parlamenterist sol güçlendiği ölçüde, yönetimlerde yer aldığı oranda, parlamento dışı işçi ve emekçi mücadelesiyle bağlar koparılarak, bu partiler eski sosyal demokrat partilerinin sol fraksiyon rollerini üstlendiler. Almanya Sol Partisi bu sürecin sadece en canlı örneği. Fraksiyon başkanı Gysi, Wolf Biermannın saldırısını teşhir edeceğine Evet, DDR bir diktatörlüktü diyecektir. Bununla da yetinmeyerek DDR adına özür diliyoruz diyecek düzeyde bu anti-komünist histerinin pervasızlığına boyun eğmişlerdir.
Sol Parti, bugüne kadar birçok eyalet meclisinde önemli bir güç elde ederek ve bazı eyalet hükümetlerinde yönetim sorumluluğu alarak egemen kapitalist sistemle, izlenilen ekonomik, sosyal programlarla fazla sorunlarının olmadığını pratikte ispatlamıştır. Büyük sermaye gruplarının bazı sözcüleri, Gaukun histerisine karşın, sol parti üyesinin başkan olmasında bir sorun görmediklerini belirterek, esas olan pazar mekanizmasının işlemedir tarzında demeçler vermişlerdir. Zira Sol Parti bütün kadrolarını, hükümet yönetimlerinde yer alma konusundan uzun dönemden bu yana ikna etmiş bulunmakta. Bazı cılız itirazlara karşın parlamenterist sistemin içinde entegre oldukları ortaya çıkan gerçek.
Fedaral Almanya Devlet Başkanı Gauk ve medyanın başlattığı tartışmaların arkasında, Berlin Duvarının yıkılışının kutlamaları, sosyalizme karşı bir ideolojik saldırı fırsatına dönüştürmüştür. Kapitalist sistemin dışında başka bir toplumsal alternatifin tarihsel olarak mümkün olmadığı propagandası medya yoluyla emekçi sınıflara enjekte edilmiştir. Bodo Ramelow gibi Sol Parti yöneticisi politikacılar egemen sermaye gruplarının belirledikleri oyun kurallarına boyun eğmeye hazır olduklarını, geçmişlerinden özür dileyerek göstermeye çalışmışlardır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.