Sol Örgütler Neden Bölünür?
TKPnin Merkez Komitesinde ayrılık çıkmış. Umarım bir bölünmeyle sonuçlanmaz ama böyle durumlarda umulanla olan genellikle birbirinin üzerine oturmaz. Umarım umduğum gibi olur!
Düzen partilerindeki ayrılıklar da zaman zaman bölünmeyle sonuçlanır ama bu genel bir durum değildir. Peki, sol örgütlerdeki ayrılıkların genelde bölünmeyle sonuçlanması nereden kaynaklanmaktadır? Bunun için tarihe uzanmak ve kaynağı oralarda aramak gerekir.
II. Enternasyonal partileri genellikle hizipler ve kanatlar barındıran partilerdi ve bence bu sağlıklı bir durumdu. RSDİP içinde de Bolşevikler uzun süre bir hizipti. I. Dünya savaşının olağanüstü koşullarında Bolşevikler RSDİP içinde bir hizip olmaktan çıkıp partiye dönüştüler.
Bolşevik Partisi de (1917 Devriminden sonra SBKP-B) içinde hizipler barındıran bir partiydi. Hem de İç Savaşın zor koşullarına rağmen. SBKPde hizip yasağı, tuhaftır ki, İç Savaşın hercümerci içinde değil, İç Savaşın sonunda, 10. Kongrede alındı. Bunun nedeni, tam da 10. Kongreye rastlayan Kronstadt ayaklanması olabilir mi? Hiç sanmam. Çünkü Kronstadt ayaklanmasında SBKPnin içinden hiçbir hizip yer almadı. Hatta, parti içindeki en aşırı hizip sayılan Kollontayın liderliğindeki İşçi Muhalefeti ve bu muhalefetle aşağı yukarı aynı çizgide olan Demokratik Merkeziyetçiler, Kronstadt ayaklanmasını ezmek üzere, silahlarını omuzlayıp 10. Kongreden Kronstadta gittiler, çok da kayıp verdiler. Buna rağmen, aynı kongre, bütün hizipleri yasaklama kararı aldı. Bunun bir tek nedeni vardı. O da, 10. Kongrede alınan, Savaş Komünizmini terk (ki, bu kararda Kronstadtın, köylülerin ürünlerine zorla el konması anlamına gelen Savaş Komünizminin terk edilmesi talebinin büyük rolü vardı. Kronstadt ayaklanması ezilmiş ama aynı zamanda Savaş Komünizminin terk edilmesini sağlamıştı) ve bununla bağlantılı olarak NEP (Yeni Ekonomik Politika) dönemine geçilmesi kararıydı. Artık devlet denetiminde de olsa ticarete, Nepmenler adı verilen tüccarlar kesiminin ve zengin köylülerin belli ölçülerde palazlanmasına izin verilecekti. Lenin, kapitalizme taviz olarak gördüğü böyle önlemler alınırken ve devrimci çalkantılar döneminden stabilite dönemine geçilirken parti içindeki hiziplerin (ki bunlar çoğunlukla sol eğilimli hiziplerdi) tek parti iktidarı kurmuş yönetici partiyi zorlayacağını düşündü, düzen içi istikrarla parti içindeki istikrarı bir arada düşünen böyle bir önlemi geçici olarak aldı. Fakat, basın özgürlüğü ve diğer özgürlükler kaldırılırken de bunların olağanüstü şartların zorladığı geçici bir önlem olduğu ileri sürülmüştü. Bütün geçici önlemler gibi, bu da kalıcı hale geldi.
Diğer yandan, monolitik parti yönetimi fikri, monolitik siyasi yapı anlayışının kaçınılmaz sonucuydu. Lenin, toplumda yasakladığı farklı partilerin görüşlerinin kaçınılmaz olarak yönetici partinin içinde boy vereceğini düşündü. Madem ki, toplum monolitikti, madem ki, toplumda farklı fikirlerin ifade edilmesine izin verilmiyordu, o zaman bu toplumun yönetici partisinin içinde de farklı fikirlere ve hiziplere izin verilmemeli, partinin duvarları da özenle sıvanmalı ve geçişsizlik sağlanmalıydı.
Hizip yasağına rağmen SBKP içindeki hizipler ve kanatlar fiiliyatta uzunca süre varlıklarını sürdürdüler. Stalin, 1930lardan itibaren hizip yasağını mutlak bir yasa haline getirdi ve en sert biçimde uyguladı. Artık parti içindeki hizip mensuplarını bekleyen, ölümden ya da Gulaglardan başka bir şey değildi.
Bu Stalinist yönelim Komünist Partilerde giderek bir teori düzeyine bile çıkarıldı. Teorik izah şuydu: Devrimci bir proletarya partisinin tek bir doğru çizgisi olabilirdi ve bu çizgiyi de o partinin merkez komitesi temsil ederdi. Bunun dışındaki çizgiler oportünizmi temsil ederlerdi ve oportünizm, burjuvazinin ya da emperyalizmin beşinci koluydu. Dolayısıyla, parti çizgisine muhalefet eden hizipler düşmanın dolaylı ya da dolaysız işbirlikçisiydiler. Bu yüzden de hiziplerin yasaklanmasıyla kalınmamalı, bu muhalif hiziplere mensup olanlar partiden atılmalı, duruma göre de (daha özel durumlarda) yok edilmeliydiler.
Stalin aracılığıyla Komintern tarafından pratiğe konan bu gelenek bundan sonra komünist ve sol örgütlerin ortak geleneği olmuştur. Öyle ki, bu gelenek, muhalif hiziplere, Troçkist örgütlere bile sirayet etmiştir. Bugün Stalinist olsun ya da olmasın dünyadaki bütün komünist ve sol örgütler monolitik bir yönelimi sürdürmektedirler.
Bu gelenek olduğu gibi Türkiye soluna da yansımıştır. Eski TKP de hizipleri yasaklayan bir partiydi. Maocu ve Troçkist örgütler de öyle. Bu yasakçılık, özellikle bölünmenin ortaya çıktığı dönemlerde örgüt içi infazlara kadar uzanmıştır. Bunun en belirgin örneği, Dev-Sol geleneği içinde ortaya çıkan Bedri Yağan hizbinin mensuplarına karşı, bu örgütün merkez komitesi tarafından uygulanan yok etme ve ortadan kaldırma operasyonlarıdır.
Hizip yasağı, kendi teorileştirmesi için ileri sürdüğü gerekçelerin ikisinin de yanlış olması nedeniyle yanlıştır. Çünkü birincisi, tek bir doğru çizgi yoktur. Yani, doğruyu tek bir çizginin bütünüyle temsil etmesi hayata aykırıdır. Diyelim ki, o çizgi gerçekten de esasen doğruyu temsil ediyor olsun, ona karşı olan çizginin de doğruya katkıları olabilir, iktidardaki çizginin birtakım eksik noktalarını mutlaka belirtiyordur. Dolayısıyla, parti içinde farklı hiziplerin varlığı, doğruyu nakzetmez, ona katkıda bulunur. Diyelim ki, doğruyu bütünüyle iktidardaki çizgi temsil ediyor olsun, hiziplerin varlığı ve eleştirileri bu çizginin kendini daha sağlam bir şekilde var etmesine, kendini sınamasına katkıda bulunur. Karşıtını yok eden, kendini de yok etmiş olur. Diyalektikten bir araba söz eden partilerin bu derece monolitik olmaları tarihin tuhaf bir ironisidir.
Hele hele hiziplerin burjuvazinin ya da emperyalizmin beşinci kolu olduğu, eğer iktidar olmanın doğurduğu aşırı bir paranoya değilse, tam anlamıyla bir iktidar yalanıdır. Bu tür yalanlara bütün iktidarların başvurduğu ve kendi muhaliflerini sonuçta vatan hainliği ile suçladığı malumdur.
Kaldı ki, iktidardaki çizginin doğruluğunun garantisi nedir? Ya parti çizgisi yanlışsa veya yanlış bir yola sapmışsa ne olacak? Hizip yasağıyla, bu yanlışlığın ortadan kaldırılması ya da düzeltilmesi şansı ilelebet yok edilmiş olmaktadır. Çünkü doğruyu söyleyenler partiden atılacak ve kovalanacaktır. O zaman da parti ilelebet yanlışlığa mahkûm olacaktır.
Öte yandan, mutlak doğru diye bir şey yoktur, doğru izafidir. Bir durumda doğru olan, başka bir durumda zıddına dönüşüp yanlış hale gelebilir. Ayrıca, bir ikiye bölünür diyalektik kuralının sonucunda, dikensiz gül bahçesinde olduğunu sanan doğru çizgi her seferinde yeniden ikiye bölünür ve hizipler (yasağa rağmen) yeniden ve yeniden ortaya çıkar.
Monolitik parti anlayışına karşı argümanlar o kadar çoktur ki, bir kitap boyutlarını bulabilir, bu yüzden burada daha fazla uzatmak istemiyorum.
Sol ya da komünist partiler, toplumdan, yenilenme ve sorgulama talep ederler ama kendilerini asla sorgulamazlar ve iyice köhnemiş teorilerini gözden geçirmeye, hatta oradan bir taş oynatmaya bile razı olmazlar. Sonuç, skolastik bir tarikat görüntüsüdür.
Topluma devrim önerenler önce kendileri bir devrim yaşamak zorundadırlar. Hadi devrimden vazgeçtik, küçük bir değişiklik ya da reform yapsalar, o bile bir ilerlemedir. Ama bu konulara değinmeye kimse cesaret edemez. Çünkü o zaman kendilerini monolitik örgütlerinin dışında bulma tehlikesi vardır.
TKPden tersi bir örnek umalım mı? Bence umalım. Umut fakirin ekmeği.
Gün Zileli
31 Mayıs 2014