Bir çınarı kaybettik: Rasih Nuri İleri hayatını kaybetti
1942 yılından bu yana Türkiye Komünist Partisi üyesi olan Rasih Nuri İleri hayatını kaybetti.
Rasih Nuri İleri bu sabah saatlerinde evinde hayatını kaybetti.
Rasih Nuri İleri kimdir?
1920 yılında babasının Mustafa Kemal'in özel temsilcisi olarak bulunduğu Cenevre'de doğdu. Tahsilini, Galatasaray, Haydarpaşa ve Fen Fakültesi'nde yaptı. 1939 yılında üniversitede militanlığına başladığı TKP'ye 1942'de Ferit Kalmuk tarafından kaydedildi. 1946'da Dr. Şefik Hüsnü'nün kurduğu TSEKP'nin yan kuruluşu olan sendikalarda çalıştı. Adana Sendikalar Birliği'ni kurdu. 1948'de Yedek Subay okulundan çavuş çıkartıldı. 1962'de TİP'e kaydoldu, 1. Kongre'de Merkez Komite üyesi oldu. Aralık 1967'de partiden ihraç edildi. 1968'de Milli Demokratik Devrim Derneği kurucusu ve Genel Sekreter Yardımcısı oldu.
Mart 1970'de kurulan İstanbul İşçi Birliği Genel Başkanı oldu. 1973'de Haziran Hareketi gizli örgütü 1 numaralı sanığı olarak yargılandı, beraat etti. 1977'de İkinci TİP'e kaydoldu. Haziran 1990'da TBKP kurucusu ve Merkez Komitesi üyesi oldu. Ocak 1992'de Boz Mehmet ve Şahap Bakırsan'la Genel Merkez'in sağ sapması üzerine istifa etti. 1992'de SBP'ye girdi. Büyük Kongre'de MK'ya seçildi.
1999 Sosyalist İktidar Partisi üyesi olan İleri, daha sonra Türkiye Komünist Partisi üyesi ve konferans delegesi oldu. İleri, 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde TKP'den İstanbul adayı oldu.
Bu ileti en son umut
tarafından 06.12.2014- 23:58 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Komünist Parti: Rasih Nuri yoldaşın anısını yaşatacağız
Bu sabah saatlerinde hayatını kaybeden Türkiye komünist hareketinin önemli isimlerinden Rasih Nuri İleri'ye ilişkin Komünist Parti'den açıklama geldi.
Komünist Parti Merkez Komitesi, Rasih Nuri İleri'nin hayatını kaybetmesine ilişkin bir açıklama yaptı.
Açıklama şu şekilde:
Rasih Nuri yoldaşın anısını yaşatacağız Bugün Türkiye komünist hareketinin ulu bir çınarı devrildi. Rasih Nuri İleri yoldaşımızı sabah saatlerinde yitirdik. Ailesine, dostlarına ve bütün yoldaşlarına başsağlığı diliyoruz.
19 yaşından itibaren Türkiye komünist hareketinin yorulmak bilmez bir militanı, üretken bir aydını ve onurlu bir önderi olan Rasih Nuri İleri, 1942 yılında, 22 yaşında Türkiye Komünist Partisi üyesi oldu. 1940'larda Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi'nin kuruluşunda, 1960'larda Türkiye İşçi Partisi içerisinde, 1990'ların başında Türkiye Birleşik Komünist Partisi ve Sosyalist Birlik Partisi kuruluşunda bulundu. 1990'larda Türkiye komünist hareketinin likidasyonuna direndi, 1999'da Sosyalist İktidar Partisi'ne katıldı. 2001 yılında altmış yıldır onurla taşıdığı TKP üyeliğini tescil etti. Rasih Nuri İleri 1942'de katıldığı partisine, TKP'ye, ömrünün sonuna kadar bağlı kaldı.
Türkiye'de sınıflar mücadelesi ve solun tarihi başta olmak üzere geniş bir yelpazeye yayılan, çok sayıda kitabı ve makalesi bulunan Rasih Nuri İleri, komünist hareketin sıra neferi olmanın ötesinde, komünist bir aydın ve önderdi.
Rasih Nuri İleri yoldaşımızın anısı karşısında saygıyla eğiliyor, ailesine, dostlarına ve yoldaşlarımıza başsağlığı diliyoruz.
Rasih Nuri İlerinin ölümü üstüne yayınlanan kısa biyografiler sayesinde birçok kişi Ferit Kalmuk ismiyle tanışmış olmalıdır. Ancak internetin temel bilgilenme mecrası olduğu asılsızdır ve öyle zannedenler telefoncu Ferit hakkında fazla bir şeye ulaşamayacaklardır. Ben denedim; Ferit Kalmuk diye yazdığınızda ulaşabildiğiniz internet bilgileri Rasih Nurinin ölüm haberinin damgasını taşıyor. Rasih ağabeyin ölümünden bağımsız bir Ferit Kalmuk pek zor bulunuyor
Oysa Rasih ağabey nasıl yazdığını çok iyi bildiğim o biyografik notta derin bir saygı ifadesinde bulunmuştu, TKPnin ve TSEKPnin işçi çalışmaları sekreteri diyebileceğimiz görevi yürüten Kalmuka. 1942de TKPye kendisini kaydeden kişiydi Ferit. Hayatının en önemli kişilerinden biriydi anlayacağımız! Nerden bilsin Rasih ağabey, şu tuhaf, intibak etme şansı bulamadığı internet dünyasında kendisinin ölüm haberinin Feriti örteceğini!
Ferit Kalmuk önemliydi, çünkü sadece kendisini partileyen kişi değil, aynı zamanda aklı başında bir işçi militanıydı partinin.
Rasih ağabeyle, galiba -torunu olacak yaşta olmama rağmen bu kadar kötü bir hafızaya sahip olmaktan utanıyorum, ama elden ne gelir- evet galiba (!) 1990ların başında tanıştım ilk kez. Bir toplantıyı haber verip davet etmek için önce telefonunu sonra kapısını çaldım. Aristokrat nezaketi ve ağabey sıcaklığını birleştiren ve benim yaşlı zannettiğim o döneminin üstüne daha yirmi yıldan fazla yaşayacak ve üretecek olan Rasih ağabey, eşi ve oğlu Mustafa Suphiyle yemek yiyordu. Birkaç yıl sonra parti üyesi olacaklardı; her ikisi. Ve her ikisi Rasih ağabeyden önce terkettiler dünyamızı.
Ağına yeni düşmüş bir genç devrimciyi baştan çıkartırcasına kitaplarının ve arşiv dosyalarının arasında kısa bir tanıtım turu attırmıştı bana. Zaten önce Doğan apartmanın Boğaz manzarası, sonra evin boş noktası kalmamış, resim dolu duvarlarından afallayan benim o günden sonra Rasih beyin dairesinin müdavimi olmam beklenirdi. Ama olmadı. O Gelenek dergisinin altıncı yılı vesilesiyle düzenlediğimiz toplantı davetine icabet etmedi. Ben de asıl kesin, kalıcı tanışmamızı 1998e ötelemiş oldum.
Yalçın Ceritin uzun politik yaşamından süzülüp gelen ilişkilerini usta bir örgütçü olarak taradığı ve beni peşine taktığı günlerdi. 1960ların TİP anılarının, Rasih sayesinde parti yararına düzenlenen dünya çapında resim sergisi sohbetinin, siyaseti bırakanların, ölenlerin, doğruda durmasını bilenlerin geçiş yaptığı o uzun akşam Sosyalist İktidar Partisinin komünizmin temsilcisi, sözcüsü olarak seçimlerine katılacağına ikna oldu ev sahibimiz.
Sonra beni, Şoför İdrisin geldiğinde oturduğu koltuğa buyur etmeyi adet edindi. Neden bilmem, İdris SİPe partileyememişti Rasihi. Belki de bizi beklemişti de, biz çocukluk veya tembellik etmiştik Ama durun. Biz herhalde bir ilk örgütleme adımı olarak, yalnızca adaylık önermiştik ve o da kabul etmişti. İstanbul 2. Bölgeden birinci sıra milletvekili adayı olacaktı. Ve bizim gündüz gece bilmez koşuşturmaca içinde ilk kez katılacağımız seçimlere hazırlanmamıza bakmadan yeniden ve hemen görüşmek istiyordu.
Meğer yeni baskısı yapılacak olan Atatürk ve Komünizmin arka kapağı için biyografisini güncelleyecekmiş. SİP üyesi olduğunu yazacaktı oraya! Parti kavramı ve parti tarihi hakkında kitaplar yalayıp yutmuş ve bol bol yazmış olan bizlere Partinin önemini kim hatırlatacaktı ki Rasih ağabeyden başka!
İşte ben o biyografinin nasıl yazıldığını biliyorum. Ferit Kalmuka saygı ve Sosyalist İktidar Partisine üyelik TBKPnin likidasyonuna karşı Boz Mehmet ve Şahabettin Bakırsanla birlikte verdiği mücadeleden sonra yeniden partili olmak. Bu 1942den beri her zaman partili genellemesinden farklıydı. Bizim parti likidasyondan çok çekmişti çünkü. Likidasyonun defterinin dürülmesi önemliydi. Komünist dediğin partili olurdu...
Mehmet Bozışıkı bir yıl önce kaybetmiştik. Ama Rasih, Şahap ağabeyi partiye kazanmak için hep uğraştı. Son görüşmelerinden birinde bir tutam tuzum oldu; Şahapın Rasihi hastanede ziyaretini ayarladık Şahapın hadi bakalım topla kendini sözünü tuttu Rasih; Şahap artık adı TKP olan partiye üyeliğini yeniledi Ama Rasih ağabey yoldaşının cezanesine gelecek kadar toparlayamadı kendini Başkalarıyla da uğraştı partili yapmak için. Mesela Nail Çakırhan Olmadı.
Rasih ağabey aydın denen yaratığın sıkı örneklerinden biridir. Tarihçi denebilir ona rahatlıkla. Kuşkusuz bir sanat uzmanıdır aslında. İstanbul uzmanıdır aynı zamanda. Aydınlanma çağının aydınları her şeyi bilen insanlardır ya, öyleydi o da. Fransızcayı ana dili gibi bildiğini söylerdi. Eksik! Fransızcayı, o sayede başka Latin dillerinde kitap okuyacak kadar iyi biliyordu! Resim, mimari, müzik
Türkiyenin eski düzeninin entelektüel birikimi bir aydın fraksiyonu üstünden Cumhuriyete devroldu. Neredeyse bu transfer işlemine bitişik biçimde bu fraksiyonun bir parçası aynı birikimi komünizme taşıdı. Bu miras bağı çok önemlidir. Daha önce çok yazdık ve söyledik; komünizmi unutursanız Türkiyenin aydın birikimini çözemezsiniz. Ne Aziz Nesin kalır, ne Rıfat Ilgaz; ne arkeoloji, ne sosyoloji Bu ayrılmaz bağı var eden işte o dönüşümdür. Geniş haliyle İleri ailesi, örneğin Dinoları da kapsayarak tam oradadır. Rasih Nuri ise simge isimdir.
Bu, sadece kültürel zenginlik değil, aynı zamanda siyasal kimlik. Türkiyede solculuk ille de laik ve ilerici, bağımsızlıkçı ve yurtsever, halkçı ve kamucu olmak durumundaysa ve bu sınır taşlarının ihlali halinde solculuk falan kalmıyorsa, bu denklemin kökeninde komünist hareketin tarihsel aydın kuşağının harcı vardır.
Rasih ağabeyle son on beş yıl birbirimizi sevdik. Anlaşamadığımız da oldu. Eski MDDciliğinden değil; o kendi ifadesiyle MDD safında yer alıp da sosyalist devrimi savunan ilginç biriydi. Aynı Komintern ve Sovyet geleneğine toz kondurmayıp Troçkiyi basbayağı sahiplenmesi gibi. Bizim anlaşmazlıklarımızda benim, bizim haklı olduğum/uz tarafları boşverin; onun haklı olduğu taraf önemli bugün: Daha fazla ilgi bekliyordu, katkı koyabileceği kanalların daha geniş olmasını istiyordu.
Çok mu uzadı bu yazı? Rasih ağabey de uzun konuşurdu. Yazının uzaması buna yorun... Ama o sıkmazdı hiç. Umarım bu yazı da sıkmamıştır sizi
HTKP: Rasih Nuri yoldaş kavgamızın en asil neferlerindendir
Halkın Türkiye Komünist Partisi, Rasih Nuri İleri'nin hayatını kaybetmesinin ardından açıklama yayımladı.
(İleri - Haber Merkezi) Halkın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi, Rasih Nuri İleri'nin ölümünün ardından bir açıklama yayımladı. 'Rasih Nuri İleri yoldaşın anısı mücadelemizde yaşayacak' başlığını yaşıyan açıklamada "Rasih Nuri yoldaş bir asra yaklaşan hayatını her zaman militan ve özverili bir komünist olarak yaşadı. Sonsuzluğa uğurladığımız yoldaşımızın bizlere mirası, bu komünist bilinç ve kişiliktir ifadeleri kullanıldı.
Halkın Türkiye Komünist Partisi'nin yaptığı açıklama şöyle:
Türkiye komünist hareketinin yaşayan en eski isimlerinden Rasih Nuri İleri yoldaşı kaybettik. 94 yaşında hayata veda eden yoldaşımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
Rasih Nuri İleri, ilk gençlik yıllarından bu yana kesintisiz biçimde komünist hareketin etkin militanlarından biri oldu.
Yaşamının tümüne yayılan komünist mücadelesinde sayısız zorluğa göğüs geren Rasih Nuri yoldaş, bütün bunlara rağmen komünist hareketin en üretken aydınlarından olmayı da başardı.
Şimdiye kadar 20'nin üzerine incelemesi kitap olarak yayınlanan Rasih Nuri İleri, komünist mücadelenin yükünü sırtlanmaktan da hiç geri durmadı.
Tüm yaşamı boyunca örgütlü mücadelenin parçası olan Rasih Nuri yoldaş, 1942'de Türkiye Komünist Partisi ile başladığı mücadelesinde, TİP, TBKP, SBP, SİP ve son olarak tekrar TKP saflarında yer aldı.
Rasih Nuri İleri, 2002 yılında ise Türkiye Komünist Partisi'nin milletvekili adayı olarak görev üstlendi.
Rasih Nuri yoldaş, ömürlük mücadelesi boyunca yazdıkları ve yaptıkları ile komünist hareketin genç kuşaklarına çok şey öğretti. Ancak Rasih Nuri yoldaşın öğrettikleri arasında en değerli olanı, hiçbir zaman komünizm düşüncesinden ve mücadelesinden ödün vermemesi oldu.
Rasih Nuri yoldaş bir asra yaklaşan hayatını her zaman militan ve özverili bir komünist olarak yaşadı.
Sonsuzluğa uğurladığımız yoldaşımızın bizlere mirası, bu komünist bilinç ve kişiliktir.
Rasih Nuri yoldaş kavgamızın en asil neferlerindendir.
HTKP olarak Rasih Nuri İleri'yi kaybetmiş olmamızın acısını tüm yoldaşlarımızla paylaşıyor, yarın saat 12:00'de Bebek Camisi'nden kaldırılacak cenaze töreninde görevimizin başında olacağımızı ilan ediyoruz.
Türkiye Komünist Partisi ve dünya komünist hareketi; Marksist bir bilim adamı ve siyasi tarihçisini, savaşkan bir sıra neferini kaybetti
.
Naciye Babalık
Mehmet Rasih Nuri İleri, 28 Mart 1920de Cenevrede doğdu. İstanbul Fen Fakültesi Matematik Enstitüsünden mezun oldu. 1942 Türkiye Komünist Partisi üyesi, 1946 Adana Sendikalar Birliği kurucusu; 1961-70 Türkiye işçi Partisi Merkez Komitesi üyesi; II. TİP üyesi; Türkiye Birleşik Komünist Partisi, Kurucu Kontrol Komitesi Başkanı ve Merkez Komite üyesi;Sosyalist Birlik Partisi Genel Yönetim Kurulu üyesi; Birleşik Sosyalist Partisi Genel Yönetim Kurulu üyesi; Sosyalist İktidar Partisi üyesi ve TKP üyesi olarak Marksist-Leninist ilkelerinden ödün vermeden Enternasyonalist bir komünist olarak yaşamını sürdürdü
Nazım Hikmetin şiirlerinde bulursunuz Onu ve Onun gibileri Nazımın 1931 yılında yazdığı GECE GELEN TELGRAF şiirinin mısralarında var olurlar:
Gece gelen telgraf,
dört heceden ibaret
Şafak söküyor
Odam
Geceden ibaret.
O mükemmel bir kafa
Mükemmel bir yürek,
yumruklarıyla erkek
gözleriyle çocuktu.
Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o.
Yoldaştı o."
Ekim Devrimi sonrası, Bolşevik yönetimi ideolojik hedeflerine uygun karar ve politikalar üretmeye başlar. Bu bağlamda, 2 Ocak 1918de yayınlanan Müslümanlara yönelik Bolşevik beyannamesi takdirle karşılanır. Osmanlı kamuoyunda, Bolşevizmin ne olduğu, ne yapmak istedikleri ile ilgilenilmeye başlanır. Bu süreçte sınıfsal konum, bilgi düzeyi, kişilerin politik ve ideolojik beklentileri, farklı değerlendirmeleri getirir.
Babası Celal Nuri Bey, 15 Ocak 1918 tarihli ATİ gazetesinin başyazısında ...Sosyalizme de ehl-i İslama da düşman olan Avrupa emperyalizmi, kolonyalizmi, kapitalizmi olduğunu; sosyalizmin genel olarak İslam dünyasına, Osmanlı İmparatorluğuna yardımcı olduğunu, akıma uzak kalınmaması, benimsenmesi gerektiğini; ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı görüşünün aynen kabul edilebileceğini savunmakta ve Marksizmin anti-militarist, özgürlükçü, eşitlikçi ilkelerini övmektedir. Kişiliği böyle bir aile içinde biçimlenen Rasih Nuri İleri, Komünist Manifestoda belirlenen Şimdiye kadar var olan tüm toplumların yazılı tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir şiarı doğrultusunda yaşamını sürdürmüştür.
Türkiye Komünist Partisinin Sönümlenme sürecinde, TBKP Kongre Tezlerine, Parti içinde en ciddi eleştiri Rasih Nuri İleri ve Şahabettin Bakırsan tarafından hazırlanan karşı tezlerle yapılmıştır. 1990 yılının Ocak ayında gerçekleşen TBKP Kongresi Marksizm Leninizmin geçersizliği savlarına karşı, Bilen Yoldaşın savaş arkadaşı Mehmet Bozışık, Şahabettin Bakırsan ve Rasih Nuri İlerinin eleştirileri, duruşları, konuşmaları genç komünistler için tarihi bir belge niteliğindedir. İlk önce Boz yoldaş konuşmasını yapmış, ardından Enternasyonal marşını gür sesiyle söylemeğe başlayarak kongre üyelerinin katılımını sağlamıştır. Aslında Kongre o saatten sonra başlamıştır. Bu, iki gün önce John Lennonun İmagine şarkısıyla başlatılan açılışa komünistlerin yanıtıdır. Ondan sonra Rasih Nuri İleri, tezlerin ve Kongre raporunun eleştirisine geçer...
30 Aralık 1991 yılında, TBKP Genel Yönetim Kurulu üyesi üç isim, Mehmet Bozışık, Şahabettin Bakırsan, Rasih Nuri İleri basın toplantısı eşliğinde ortak bir deklarasyon yayınlarlar: Marksizmi hatta sosyalizmi, işçi sınıfı mücadelesini inkar eden Nabi Yağcı yönetimindeki TBKPnin ismi dışında bir komünist niteliği kalmamıştır, TBKP artık bir komünist parti değildir diyerek partiden istifa ettiklerini ve Sosyalist Birlik Partisinde mücadele etmeye devam edeceklerini açıklarlar.
Rasih Nuri İleri yoldaşı, bir süre sonra İstanbulda genç komünistlerle Komünisti satarken görebilirsiniz. Birlikte bu satışları gerçekleştirdiği yoldaşları çocuk sahibi oldular, onları yakından tanıyorum. Ama, o dönemin kurucularına o süreçte ve sonrasında hiç rastlamadım. Bugün HTKPsi Merkez Komitesinde yer alan yoldaşlar bu komünistleri örgütleyen, satışı düzenleyen genç komünistlerdi ve Rasih Nuri Yoldaşın yeni savaş arkadaşları oldular. Benim de, omuz omuza savaşı sürdürdüğüm yoldaşlarım En önemlisi, Türkiye Komünist Partisinin Sönümlenmesine karşı çıktılar. Şimdi Gezi sonrası mücadeleyi örgütleme görev ve sorumluluğu içinde Türkiye Komünist Hareketini ileri boyutlara taşıma savaşını sürdürüyorlar. Savaşkan sıra neferi olmak sırası onlarda
Nazımla başladık, Nazımla bitirelim ve Nazım Yoldaşın 1930 yılında yazdığı SIRADAKİ şiiri:
Haftasonu hayata veda eden TKP çınarı Rasih Nuri İleri bugün uğurlandı.
GÜNCELLEME 14:13
Rasih Nuri İleri, ailesinin ve Komünist Parti Merkez Komite Üyesi Aydemir Güler'in konuşmalarının ardından toprağa verildi.
Güncelleme 13:28
Rasih Nuri İleri defnediliyor.
94 yaşında hayata veda eden Türkiye Komünist Partisi üyesi Rasih Nuri İleri, Bebek Camii'nde kılınan öğle namazının ardından Aşiyan Mezarlığı'na götürülüyor.
Bendeki görüntülerin Kemal Özerden gelen mirasını ve kapsamını daha önce yazmaya çalışmıştım. (*) Tekrara kaçmadan hemen ilk görüntüye geçiyorum o yüzden.
Beşiktaştaki bir mitingden bu. Çok kalabalık değil. Belki de o yüzden nitelikli ve coşkulu tabir ettiğimiz türden! Pek de miting alanı olarak kullanılmayan bir yerde, Barbaros İskelesinin önünde, Rasih Nuri İleri var kürsüde. 90lı yılların ikinci yarısı, kadro hareketlerinin hafiften toplumsallaşmaya başladığı bir kesit herhalde. Pek de alışık olmadığımız bir şekilde hitap ediyor bize Rasih Abi, Yurttaşlar diye. Bir yaşımıza daha giriyoruz böylece. Dostlar, arkadaşlar, kardeşler vb. diye seslenilmesine alışmışız, yurttaş mıyız biz yahu? Ama miting bu ve olması gereken de bu. Eskilerden, Fransız Devriminden, Bolşevik gelenekten, kitlesel mitinglerden, 60lardan, 70lerden gelen bir hitap biçimi. Öğrenmemiz lazım deneyimli ağabeylerimizden. Kitle ne kadar kadrolardan oluşursa oluşsun, bir mitingde değil miyiz? En azından vapurdan inerken, vapura binerken neler oluyor orada diye bakınan yurttaşlar var civarda. Solun yurttaşlara da seslenmesi, kürsünün yurttaşlar diye seslenmesi gerektiği geçiyor aklımızdan böylelikle.
Kolektif belleği ve geçmişimizi temsil eden, yarına dair uyarıcı ve öğretici olmaya gayret eden, berrak ve açık bir aklın görüntüsü bu.
Bazı sunuşlar, söyleşiler, konferanslar var daha sonraki görüntülerde. Aramızdan erken ayrılan oğlu, şair Suphi İleriyle ahbaplık var. Bu ahbaplıktan da yararlanarak davet ettiğimiz etkinlikler var.
Bu etkinliklerde sol tarihten, Ben ondan 6 ay daha yaşlıyım dediği TKPden, TİPten, 40lardan, 60lar ve 70lerden, Nazım Hikmetten, Sabahattin Aliden, Rıfat Ilgazdan, Behice Borandan, Mihri Belliden ve birçok başka isimden söz ediyor Rasih Nuri İleri. Uzun uzun, ince ince, kibarca, anekdotlarla ve ayrıntılarla dolu, belgelerle, yeni bilgilerle anlatıyor.
Belli bir başlık altında çağrılmış olsa da, konudan konuya geçiyor. Ana başlığın çevresinde dolanıyor, farklı yerlere uzanıyor. Ama dağılmıyor dinleyenler. Biz anons edilen başlık için gelmiştik, bu böyle olmaz diye toplantıyı terk eden yok. Zihinsel olarak da dağılmıyorlar. Anlattıklarıyla merak ve heyecanı ayakta tutmayı biliyor Rasih Nuri İleri.
Bu yaşta bu denli berrak bir akıl olağanüstü diye düşünüyor insan. Aldığı eğitimi sonradan öğreniyorum, aynı zamanda bir matematikçi zekası bu. Ve anlattıkları arasından bir sürü şey geçiyor kayıtlara: 1946 yılında iki parti kurulduğunda, Esat Adile, Şefik Hüsnünün parti kur mesajını ileten kendisi ve Rıfat Ilgazmış mesela. TİP, 1961de kurulurken ilk teşkilatlarını açtığı 12 il, Şefik Hüsnünün partisinin teşkilatlandığı 12 ildir diyerek, damarlara, ilişkilere ve sürekliliğe dikkat çekiyor ya da. O anlattıkça, başkalarının görüntüleri de girmeye başlıyor kendi görüntüsüyle birlikte araya. Örneğin, parmak kelepçeleriyle birbirlerine bağlanıp içeriye götürülürken Abidin Dino ve Mehmet Bozışık ile birlikte, söz veriyorlar birbirlerine; kim önce ölürse, diğerleri onun cenazesinde enternasyonal marşını söyleyecek diye. Sonra Dinonun cenazesinde bu söze istinaden enternasyonel okumaya başladıklarında, protesto edip cenazeyi terk ediyor iki kişi: Yaşar Kemal ve Zülfi Livaneli.
Bilgileri paylaşırken, neşesini de paylaşmayı ihmal etmiyor. 1944 yargılanmasında hakim TKP üyesi, bu sayede sanıklar hakkında her şeyi söylemiştir, dolayısıyla komünist değildir ve dolayısıyla beraatine diye kararlar alabiliyor ve salonda kahkaha. Başka bir neşeli anı; Adanada mali sekreter Galip, yılın 10 ayında parti için çalışarak para topluyor, 2 ayında ise biçerdöver makinisti olarak çalışıyor. Söz konusu 10 ay boyunca herkesin maaşının ne zaman yatırıldığını hesap ederek, her ay tam zamanında gelirlerinin yüzde 10unu aidat olarak topluyor. Çocuk hastaydı, kira arttıydı falan filan kimsenin gözünün yaşına bakmayan bir ceberrut! Sıra onun çalıştığı 2 aya geldiğinde ve maaşını aldığı dönemde kendisinden gelirinin yüzde 10u kadar aidat istendiğinde yanıtı ise hazır: Cemiyetler Kanununa göre aidatlar yüzde 1den fazla kesilemez... İllegal partinin nasıl olup da birdenbire Cemiyetler Kanununa tabi olduğunu da kimse sormaya cesaret edemez. Gülünç anıları naklederken kendisiyle de dalga geçiyor bazen. Kulağının kimi sesleri seçmesi, kimilerini reddetmesi ya da dilediği başka seslere benzetmesiyle eğleniyor sık sık. Ne olursa olsun insanın neşesini kaybetmemesinin ve kendisiyle dalga da geçebilmesinin bir erdem olduğunu hatırlatıyor.
Bazı ev ziyaretleri var sonraki görüntülerde. Birileri belli konularda danışmaya gidecek, örneğin Tuncer Cücenoğlu, Sabahattin Aliyle ilgili yazacağı bir oyun için sorular yöneltecek, refakatçi olarak takılıyoruz peşlerine.
Yaşını ve sağlık durumunu düşünüp, kibarca Sizi çok konuşturup yormayalım hocam diye başlıyor bir taraf söze.
Yok, ben susunca yoruluyorum asıl diye başlıyor diğer taraf konuşmaya. Ve ince ince ve saatlerce konuşuyor da konuşuyor Rasih Abi. Konu Sabahattin Ali ama Galatasaray Lisesindeki lakap geleneğinden başlanıyor önce. İlk kayıt olduğu günlerde biraz kilolu olduğu için patates lakabını almış Nâzım Hikmet mesela. Aynı dertten muzdarip Mehmet Ali Aybar teyze lakabını alınca, kilolarından ve lakabından kurtulmak için başlamış atletizme. Milli atlet oluyor sonunda ve tazı yeni lakabı da. Ve kendisine dair içinden övünme de geçen bir hatırlatma: Bir tek bana takamadılar bir ad galiba.
Konu Sabahattin Ali olacak ama arada Necip Fazıl ve Ferdi Tayfur çevresi var daha, bazı sakıncalı maddeleri kullandıkları için gördükleri halüsinasyonlar, Ferdi Tayfurun Tünelden Dolmabahçeye aslanlar kovalıyor beni diye bir koşu tutturması ve benzerleri. Nihayet konuya giriş: Sabahattin Ali de bu çevreden biraz etkilenmişti... Sonra başka ayrıntılar, insanın kendisine ve zekasına aşırı güvenmesinin sakıncalarına dair hatırlatmalar.
Sadece anılarını nakletmekle, geçmişten bilgi ve belgeler paylaşmakla kalmıyor Rasih Abi, Ne kadar zeki olursan ol, örgütlü bir güç kadar olamazsın. Partiye girmemesi en büyük hatasıydı Sabahattin Alinin gibi ders niteliğindeki düşüncelerini de paylaşıyor.
Refakatler dışında başka ve biraz daha samimi ev ziyaretleri ve görüntüler de var arada. Bir sergi için resim istenecek mesela. Arşivciliği ve evinin arşiv niteliği zaten tartışmasız bir olay. Evin salonunda görünür olan kitap, belge ve resimlerin yanında, dehlizlerinde gizlice ulaşılanlar var bir de. Şansımız yaver gidiyor, gizli arşivin girişine götürüyor, Mihri Bellinin mapusanede çizdiği Şefik Hüsnü ve Şoför İdris portrelerini gösteriyor bir keresinde. Daha neler neler var kim bilir düşüncesiyle birlikte. TÜSTAV var tabii, elindeki önemli belgeleri Vakıfla paylaşıyor, oradan tarihe ışık tutan kitaplar çıkarıyor Rasih Abi.
Sonra bir ara görüntü var, 51 yaşında erkenden aramızdan ayrılan oğlu, arkadaşımız Suphinin cenazesindeki üzgün ama ağırbaşlı duruşu, metaneti...
Ardından birlikte gerçekleştirdiğimiz bir sergi ziyareti var. Galatadan evden alıyorum, Kadıköye serginin açılışına gidip döneceğiz. Yol boyu anlatıyor tabii. Ama anlattıklarına geçmeden önce, vapura yetişme telaşıyla koşturmaya başlamamız, son metrelerde de ciddi ciddi ve epey hızlı koşmamız geliyor aklıma. O anın fotoğrafı yerleşti hafızama bir şekilde. İsterseniz çok zorlamayalım, sağlığınıza ters bir şey olmasın gibilerinden bir uyarıda bulunmaya çalışsam da, saçmalama der gibi bakıp hızla koşuyor Rasih Abi. Zihninin berraklığı, ruhen dinçliği, zindeliği bir kenara, her durumda, bedenen de benden daha genç galiba!
Yol boyunca Boz Mehmetle, Mehmet Ali Aybarla ilgili bazı anılarla birlikte, 1990 senesinde TKPnin 70. yılı nedeniyle Sovyetler Birliğine yaptığı bir ziyareti anlatmaya koyuluyor. Moskovadaki MK Otelinde konaklarken Fransızcası sayesinde Fransa ve Belçika Dışişleri Bakanlarıyla yaptığı bir görüşme de var orada. Bakanlar, Neden buradasınız sorusuna, İkinci Dünya Savaşını bitirmek için yanıtını veriyorlar galiba. Vapurun rotası gereği Selimiye Kışlasının önünden geçerken, mapusluk anıları, Sarp Kurayla Doğan Avcıoğlunun atışmaları (biz iktidarı alsak sizi içeri atardık diyor ikisi de, şimdi ikisi birden içeride!) vb. de karışıyor araya. Karışmayan şey yok ki; deveye hendek atlatmak sözünün bir çeviri hatası olarak Türkçeye nasıl geçtiği de var, deniz komandolarının suyun ortasında kaldıklarında günde sadece iki damla deniz suyu içerek (fazlası insanın içini kavururmuş) hayatta kalmayı nasıl başardıkları da.
Yakalamışken, gençlere mümkün olduğunca çok şey öğretmek gerekli. Ve tabii sergiyi de ihmal etmemeli: Kadıköyde, Belediyenin sergi salonunda her şeyi toplamaya başlıyor Rasih Abi. Evet, katıldığı resim sergilerinde, sadece broşür, davetiye vb. değil, fiyat kataloglarını, mühürleri vb. de alıp arşivleyecek denli belgeci biri kendileri. Dönüşte mutlu ve muzip gülümsüyor şimdi; arşiv için toplanan bir sürü şey, mühür, rozet, kağıt vb. kısa günün kârı gibi
Arşivcilik/belgecilik demişken Cemal Süreyanın 99 Yüz adlı portre kitabındaki Rasih Nuri İleri tasviri de gelsin şimdi: Bir devrim bildirisi yayınlansa, Rasih Nuri için devrim değil, o bildirinin bir an önce arşive kaldırılıp saklanması önemlidir. Öyle değil mi?
Bendeki görüntüsü diyorum ama başkalarının biriktirdiği görüntüler de girebiliyor araya böyle. Fark etmeden ona karşı büyük bir ayıp yaptığımı öğrenmiştim geçenlerde mesela. Bir parti toplantısında kürsüden demokratik merkeziyetçilik tartışması açtığında, onun ardından kürsüye çıkıp, Metin Çulhaoğluna referans vererek su aygırı anlatılırken nasıl su ve aygır ayrı ayrı tanımlanıp anlatılmazsa, demokratik merkeziyetçilik için de benzer bir durumun söz konusu olduğunu hatırlatmışım! Bunları söylediğimi hatırlar gibiyim de, Rasih Abiye karşı söylediğimi unutmuşum. Hafızanın seçiciliği işte!
Bendeki son görüntü, yine bir ev ziyareti.
Bir öneri var bu defa cebimde. İki kişinin biyografisini yazmak için girişimde bulundum bugüne dek. Biri, Rasih Nuri İleriydi. Özellikle iyi bir biyografi kitabı, Zweig falan okuduktan sonra depreşiyor bu istek galiba. Tabii işin araştırma kısmı, gözünde büyüyebilir insanın daha sonra. O yüzden nehir söyleşi belki daha kestirme bir yöntem olabilir diye düşünüyor. Her ne şekilde olursa olsun, bir öneri götürmüştüm, araya İrfan Ertel, Zeynep Güler gibi daha yakından tanıdığı, daha samimi olduğu arkadaşlarımızı da sokup.
Olası bir kitabın üç, dört sayfalık taslağını, kabataslak bir planı çıkarıp paylaşmaya çalıştığımı hatırlıyorum bu ziyarette. Bir kadeh rakı ve tatlı bir gülümseyiş kalmış son görüntü olarak aklımda. Ve kestirme bir yanıt: Daha çok erken kuzum...
Halbuki sol tarihimiz açısından da bazı sırlar açığa çıkar diye ümit etmiştim. TKPnin SBKPnin bir seksiyonu olması meselesindeki bilgileri, TİP-TKP ilişkilerinin bilinmeyenlerini, Duisburgdaki matbaanın kaderini, Tünel olayını, Nâzımın pelür kağıttaki şiirlerini, Bedri Rahminin mektuplarını, kendine sakladığı kimi portreleri, Halikarnas Balıkçısından Rauf Denktaşa bazı yakınlıkları vb. soracak, yanıtlarla ilerleyecektim.
Saflık işte. Ser verip sır vermeme geleneği, bazı sırların deşifre edileceği bir biyografiye nasıl izin verecekti ki?
Bendeki son görüntü bu: Bilgilerini, belgelerini, düşüncelerini, neşesini paylaşsa da, sırlarını korumayı bilen bir sıra neferi...
Bu yıl sonbahar çok erken başladı Yaprak yaprak döküldü dostlar
Geçen hafta da Rasih ağabeyi uğurladık.
Her gidenle olduğu gibi, bir şeyler kırıldı, kayboldu içimde
İlk kez Ankarada TİP e maddi destek sağlamak üzere sanatçıların açtığı bir resim sergisinde tanışmıştık. İnsana huzur veren sakin yüzü, yumuşak sesiyle önce Rasih amcam ve sonra Rasih ağabeyim oldu. Daha sonraki yıllarda TİPin kuruluş mücadelesiyle süren yakınlık, annem, babam ve Rasih ağabeyin de dahil oldukları 1967 ihraçları ve siyasi davalar Bu süreçlerin hepsinde annem ve babam için bir dava arkadaşı, bir yoldaş olmanın ötesinde ailemizin bir parçası idi Rasih ağabey.
Suyun öbür tarafından olmanın da etkisi olsa gerek, annemle çok yakın dosttular ve çok iyi anlaşırlardı. O, mutfaktaki mavi masada oturur, anlatır, annem ise hem dinler hem de yemekle uğraşır ve yanıtlardı Rasih ağabeyi. Siyasi dedikodu yapar dururlardı Sanıyorum 70li yıllardı. Rasih ağabey yargılandığı bir davadan tahliye olmuş ve babamla birlikte eve gelmişlerdi. Eşyalar, çamaşırlar, döşek yığılmıştı kapıya Babamın Rasih, istersen Bedia hanıma haber verelim. dediğini, Rasih ağabeyin ise bu öneriyi Kuzum Halit, ne gerek var. Şekibeciğim burada, birlikte hallederiz diye yanıtladığını anımsıyorum. Birkaç gün bizde kaldı, dinlendi ve gitti İstanbula. İstanbuldaki evlerinde bizi birkaç kez ağırladılar Bedia abla ile. Ve o günlerden birinde gezdim o olağanüstü arşivini. Ev, Rasih ağabeyin yıllar boyu, bıkmadan, usanmadan, yüksünmeden biriktirerek oluşturduğu, Türkiye sol, sosyalist, komünist tarihinin belgelerinden oluşan bir müzeydi.
Rasih ağabey o müzeyi kendisi için saklamadı. İçindeki değerleri metalaştırmadı da. O müze mücadeleye duyulan saygının ifadesiydi.
Yazdığı her kitabında, her önsözde, her belgeselde o tarihin, o birikimin bir bölümünü bulmak mümkündür. TÜSTAVdan çıkan TKP tarihine ilişkin kitap ve derlemelerinin içerikleri onun açıklamaları okunmadan anlaşılamaz. Üç ciltlik Mihri Belli olayı başlıklı kitabı, 1960lar Türkiyesinin çok önemli bir kavşağında kurulan sosyalist bir siyasi parti ve yöneticilerinin bilinmeyen yönlerini ve bunun yanı sıra YÖN ve MDD grubunun ilişkilerini belgeleriyle ortaya koyar. Türkiye İşçi Partisinde Oportünist Merkeziyetçilik (1966-1968) isimli eseri ise TİPi zayıflatan ve 1968 gençliğini parti dışı bırakan sürece ilişkin çok değerli veriler içerir. Sadece belgelerle konuşmaz Rasih ağabey. TKPnin içinden gelen birisidir, donanımlı bir komünisttir olayları anlatan ve değerlendiren. Her zaman rastlanmayan bir açıklık ve sosyalist medeni cesaret gösterisidir her yaklaşımı. O yumuşak duruşun ardında komünizm anlayışından ve düşüncesinden ödün vermeyen, dimdik ve kararlı bir insanın yansımasını görürsünüz her yorumda. Büyük saygı duyduğum, kimseye şirin görünmek derdinde olmayan, en yakınlarını bile eleştirmekten geri durmayan bir kararlılığı taşır kişiliğinde.
Bir başka önemli özelliği, örgüte ve örgütlenmeye olan sonsuz inancıdır. Örgütlere getirdiği eleştiriler, çoğu kişinin yaptığı gibi, yalnızca laf kalabalığından ibaret değildir; o bağlamda, yanlışların nasıl düzeltileceğini, nasıl çalışılması, neyin yapılması gerektiğini de anlatır.
Rasih ağabey bizi son kez 2008lerde ziyaret etti. Yemek yedik, eskilerden ve yenilerden konuştuk. Evdeki genç bir arkadaşla konuşurken göreli de olsa demokratik ortamlarda demokratik merkeziyetçiliğin önemi konusundaki görüşlerini paylaştı. Onu dinlerken, ben de TİPte Oportünist Merkeziyetçilik (1966-68) başlıklı kitabının sonundaki irdelemesini anımsadım. Orada, Türkiye gibi geri kalmış toplumlarda verilen demokrasi ve sosyalizm savaşının karşısına dikilen, çözümü son derece karmaşık ve mutlaka tanımlanması gereken bir engelden söz eder Rasih ağabey. Bu da, demokratik merkeziyetçilik ilkesinin demokratiklik ögesidir. Aslında konu evrensel planda teorik bir sorundur ve bunun yanı sıra çok zor uygulanabilir bir ilkedir. Ve TİPte yaşananlar ise sorunun sadece özel bir uygulamasıdır ona göre. Çözüm, işçi sınıfının teorik ve eylem planında bilinçlendirilmesinden geçmektedir. Başarı, mücadele içinde, sıkı bir disiplin ve eğitimden geçmiş taban kadrolarının yetiştirilmesinde ve güçlü ve demokratik bir genel merkezin bu süreç içinde oluşturulmasında yatmaktadır. Merkez ve taban arasında iki yönlü bir iletişim şarttır. Bir sosyalist/komünist parti için bu işleyişin önemini vurgular Rasih ağabey söz konusu kitapta.
Kendisinden öğreneceğimiz daha onca şey varken bırakıp gitti bizi
Yaşamı, yapıtları özellikle genç kuşaklara ışık tutsun, önder olsun.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.