Önümüzdeki Pazar günü Kadıköyde Laik ve Bilimsel Eğitim için büyük bir miting düzenleniyor. Ayrıca 13 Şubatta Birleşik Haziran Hareketinin çağrısıyla bir boykot gerçekleştirilecek, veliler çocuklarını okula göndermemeye çağrılacak. Biz de Bilim ve Gelecek dergisinin Şubat sayısının kapak dosyasında Neden Laik ve Bilimsel Eğitim? konusunu işledik. Bu hafta seçimler ve bazı ittifak arayışları üzerine yazmak istiyordum, ama bekleyebilir. Köşemi, Doç. Dr. Hasan Aydının bu dosyadaki yazısından aktaracağım bir kısa bölüme ayırdım. Kendisi de ilahiyat eğitimi almış bir biliminsanı olan Hasan Aydın, dini eğitimin ve laik eğitimin amaçladığı insan tiplerini çok güzel özetlemiş.
***
Dini eğitimin amaçladığı insan tipi Genelde dini eğitimin amaçladığı ideal insan tipi, -bu ister Hıristiyan, ister Müslüman isterse Yahudi olsun fark etmez- insana, topluma, evrene ve bunlara yönelik varlık, bilgi ve değere tanrı odaklı bakan bir insan tipidir. Bu tipin bir diğer önemli unsuru, bu dünyayı gelip geçici sayması, ahrete yönelmesidir. Bu bakış açısına göre, Tanrı etkin varlıktır; o yaratıcıdır; her şeyin kökenidir. Hakiki varlık Odur; diğer varlıklar, yaratılmış varlıklardır; deyiş yerindeyse, onların varlığı mecazidir; onlar etkin değil, Tanrı karşısında edilgindirler. Bu anlayışa göre, bilgi ve değer de Tanrı tarafından verilmiştir, yani esinlenmiştir, vahyedilmiştir. Dolayısıyla insana düşen, verilmiş olan öz bilgi ve değeri yorumlayarak açımlamak ve yaşamına uygulamaktır. Burada insanın bilgi ve değer konusundaki katkısı, verilmiş çerçeve içinde düşünerek, kutsal metinlerde gizil olan hakikati ortaya çıkarmak, onu açımlamaktan ibarettir. Bu, deyiş yerindeyse tam da tipik bir ortaçağ anlayışıdır ve bu anlayışın başarılı bir insan tiplemesi olmadığını, bilgi ve değer üretmede güdük kaldığını tarihsel deneyimler göstermiştir. Batı bu insan tipini terk edince atılıma geçmiş, Osmanlı da anılan tipten Batı karşısında geri kaldığı için vazgeçmek zorunda kalmıştır.
Bu insan tipi skolastik bir tiptir; her türden bilgi ve değerin meşruiyetini kutsal metinlerle ilişkilendirme gereksinimi duyar. Dinsel metinlerle ilişkilendiremediği her türden bilgi ve değere mesafeli durur; seküler olanı aşağılar ve küçümser. Bu nedenle ona bir bilgi ve değeri sunarken daima dini referanslarla sunmak gerekir; aksi takdirde onu kabullenmez. Onun için dini ambalaj şarttır. Aksi takdirde seküler olanı sekülerliği içinde kabullendiğinde dinden çıkacağını düşünür. Aslında bu insan tiplemesi, modern seküler toplumda yaşıyorsa, daima travmatik bir bilişsel durum içerisindedir; çünkü karşılaştığı her şey sekülerdir ve bilişini altüst etmektedir.
Bu tipin bir diğer önemli niteliği, kendisini hakikate, daha doğru bir deyişle tanrısal hakikate sahip olarak nitelemesi, kendisi gibi bakmayanları, laik ve seküler bakanları dinsiz ve hatta ahlaksız olarak görmesi, bilişinde onları aşağılamasıdır. Bu aslında tolerans ve demokratik kültürün önündeki en güçlü engel olarak karşımıza çıkar. Zihni dogmalarla koşullandırılmış olan insan tipinin, eleştiriye, yeniye, farklı bakışlara, alternatiflere, nedensel açıklamalara karşı mesafeli olduğunu, varlığı ve evreni Tanrıyı karıştırmaksızın kendi içinde nedensel süreçlerle açıklamayı erekleyen etkinliklere yaklaşmadığını belirtmek gerekir. Onun için her şeyin yanıtı bir şekilde Tanrı ve tanrısal yaratıyla ilişkilidir. Her söylemine Tanrı sözcüğü mutlaka bulaşır. Bu nedenle, onun evreninde her an harikulade şeyler olabilir; doğanın olağan işleyişi sadece faili muhtar (özgür seçici) olan Tanrının dileğine bağlıdır. Her şey Tanrıya bağlı olduğu için, her şeyde bir tanrısal hikmet arar, şans, tesadüf, rastlantı gibi kavramların yerini Tanrının anlık yaratımına dayanan kader alır.
İşte bu insan tipi, evrim kuramına dine uymadığı için karşı çıkar; laik yaşamı, dini referans almadığı için eleştirir; bilimi Tanrıdan söz etmiyor diyerek materyalist sayar, her türden yeniliğe karşı durur.
Her şeyi kutsal kitapta arayan bu insan tipi için, hakikat verilmiştir; oradadır ve verilmiş hakikati ezberlemek ve bilişe yerleştirmek yeterlidir. Bu nedenle bu tip insan daha çok hafızasını kullanır, zekâsını işlevsel olarak kullanmada sıkıntılar yaşar. Bu insan ahrete odaklı olduğu ve dünyayı küçümsediği için, uygarlığa katkısı oldukça sınırlıdır. Hemencecik inanıverme niteliği yüzünden sömürüye ve itaate hazırdır. Daha da önemlisi bu insan tipi, varoluşu, yaşamı ve yaşamın tüm zenginliğini bir kitaba, bir metne indirger; hayatı ona sığdırmaya çalışır. Ona sığdıramadığında iç çelişkiler yaşar ve günahkârlık bilinciyle ondan kaçınır.
Laik eğitimin insan tipi Buna karşın, laik eğitim, varlığa, insana ve topluma insani olanaklarla bakan, onları bilimsel yöntemlerle anlamaya çalışan hümanist bir insan tipi varsayar. Bu tip, ontolojik anlamda bir Tanrıya inansa da -inanmama özgürlüğünün de bilincindedir-, bunu öznel kabul eder ve inançlarını diğerine empoze etmez. İnancını Tanrı ile kendi arasında bir bağ olarak görür ve bunu çoğu kez konuşmaz. Nesnel bir dünyada yaşadığının farkındadır ve bu dünyanın nedensel açıklamasının peşine düşer. Onun için bir olguyu, bir olayı, bir durumu açıklamak, bir üst yasaya ve daha üst teorilere gitmekle mümkündür. Doğanın ve insanın bilgisini yine doğada ve insanda arar; onu kutsal metinlerle ilişkilendirme gereği duymaz; ona göre din başka bilim başka bir şeydir; her ikisi insanın farklı taraflarına seslenir.
Bu açıdan onun için bilgi ve değer üretmek çok önemlidir; bilgi ve değer verilmiş değil, yaşamsal koşullarla diyalektik içerisinde üretilmiş ve üretilen bir şeydir. Bu anlamda bilgi ve değer alanında mutlak hakikat diye bir şeye inanmaz; hakikatin peşindedir; ama ona kesin anlamda sahip olduğunu ileri sürmez; hiçbir şeyi ezberlemez, anlamaya, kavramaya çalışır. Önüne sürülen her bilgi ve değere eleştirel yaklaşır; farklı alternatiflere bakar, mutlak doğru saplantısı olmadığı için alternatiflere saygı gösterir, diyalog kurar ve demokratik yaklaşımı ilkeleştirir.
Ahlakı toplumsal ve insansal yaşamın bir parçası olarak görür; onu insanın dışında aramaz, insana eğilir, içine ve vicdanına yönelir, iç dünyasını korkularla değil sevgilerle zenginleştirir. Köle ahlakı, korku ahlakı, dışsal baskı ahlakını gerçek ahlak olarak görmez; ahlakı insani ve evrensel değerlerde arar. İnanan, inanmayan ayrımı yapmaz ve hiç kimseyi ötekileştirmez; herkesin birey olduğunu düşünür ve seçimlerine toplumu ve kendini rahatsız etmediği sürece saygı duyar. Dinsel metinleri anlamaya çalıştığında da sosyal bilimlerin metin anlama ve yorumlama yöntemlerini kullanır; dini metinler dahil hiçbir şeyin, dili, kültür ve insan bilişini aşamayacağının farkındadır. Bir anlamda onun için her şey ilintili ve koşulludur; belli bir bağlamda var olur. Evrensel kavramını kullanırken bile bu ilintililik ve koşulluluğun bilincindedir. O belli bir zaman ve mekânda yaşadığını ve sınırlılığını bilir, nesneler dünyası ile varlık nesne ve olaylarla doyurucu ilişkiler kurmaya yönelir. Hiçbir şeyi kutsallaştırmaz; hiçbir şeyin kendinde anlamı olmadığını bilir ve kendi anlam dünyasını kendisi örer.
***
Evet değerli okurlar, seçim sizin. Eğer çocuklarınızın laik eğitimin amaçladığı insan tipine uygun bir biçimde yetişmesini istiyorsanız, mitingde ve boykotta buluşalım.
Seçimlere 4 ay kala Türkiye iktidar karşıtı yeni ve güçlü bir toplumsal hareketlenme yaşamaya aday Metal işçilerinin grev kararı ve iktidar tarafından zorla ertelenmesi, arkasından Alevi kurumlarının ve Eğitim Senin laik ve bilimsel eğitim için aldıkları miting ve boykot kararı bu adaylığı zorlayacak iki önemli gelişme. Ancak
Koşullar toplumsal muhalefetin lehine olsa da, toplumsal muhalefetin neredeyse tümü buna uygun davranmakta ve çıtayı yukarı taşımakta zorlanıyor. Örneğin, Metal işçilerinin ertelenen grevine yönelik CHP, HDP, BHHdan sert açıklamalar gelse de hem sokak, hem de grev kararı alan fabrikaların çevresi boş kalmış durumda. 12 Eylül darbesinden sonra hem nicel, hem de nitel hem de nicel olarak her yıl biraz daha küçülen sendikal hareketin takati kalmamış Sembolik ve cılız katılımlı açıklamalar bunu gösteriyor. Siyasi partiler ve hareketler ise, takati kalmamış sendikal hareketi ayağa kaldıracak hamleyi ne sokakta, ne fabrika önünde, ne de mecliste gösteremiyorlar
Sendikal hareketin büyümesi için tren şimdilik de olsa kaçmış gözüküyor! Tıpkı gerici güçlerin Cumhuriyet Gazetesine yönelik geliştirdikleri linç kampanyasına cevap verilememesi gibi Ancak işin içine din girdiği için siyasal İslamcıların ifade ve basın özgürlüğüne yönelik gerici hamlelerine karşı tepkiler sembolik kaldı. Yapılan açıklamalar ve sembolik ziyaretlerle iş geçiştirildi. İdare-i maslahatın ötesine geçilmedi
Şimdi benzer bir tehlike eğitimde yaşanan dinselleşmeye, daha açık ifadeyle gericileşmeye karşı alınacak tavır için geçerli.
Toplumsal yaşam ve eğitim AKP eliyle hızla dini kurallara göre şekillendiriliyor. Eğitim Sünni İslama göre dincileştiriliyor. Laiklik ve bilimsellik hızla terk ediliyor. Solcu, ilerici Müdür, Müdür yardımcıları okul yönetimlerinden tasfiye edildiği gibi, tasfiye olmak için Alevi olmak ise başlı başına yazılı olmayan ama uygulama için yeterli bir gerekçe olabiliyor! Adı Eğitim Şurası olsa da fiili olarak Din Şurasına dönen Antalya toplantılarında ortaya çıkan tavsiye kararları ortada Din dersi ilkokul birinci sınıflara kadar inmiş durumda. Küçücük çocuklara dağıtılan Değerler Eğitimi kitaplarında dini hayatın ve ölümün yüceliği övülüyor
Bütün bu gelişmeler karşısında sokaktan çıkan ses son derece cılız. Alevi hareketinin ve Eğitim Senin uzun git-gellerden sonra birlikte aldıkları 8 Şubat Miting, 13 Şubat Okul Boykotu kararı önemli ama hem yeterli değil, hem de cılızlığı ortadan kaldırmaya yetmezse süreci olumsuz etkilemek açısından tehlikeli de! Neden mi?
Birincisi şu: 5-6 aydır üzerinde konuşulsa da miting alının yeri bile daha dün kesinleşti. Bu bile Alevi hareketinin dünkü gücünde olmadığını açıkça gösteriyor. 8 Kasım 2008den bu yana yaptığı her mitingde yüz binleri sokağa döken Alevi hareketi özellikle son bir yıldır kitlesel olarak sokağa çıkmakta çok zorlanıyor! Alevi hareketi kendisini yenileyip, yeniden yapılandıramadığı için sıkıntıda. Patinaj yapıyor! Tek tek yöneticilerin kişisel tercihleri ve yönelimleri, örgütsel ve politik tercihlerin önüne geçmiş durumda
İkincisi ise şu: Türkiyede sosyalist solun dışındaki bütün sol, sosyal demokrat ve laik güçler (buna HDPde dahil) siyasal İslamın psikolojik baskısı altında. Paris cinayeti de dahil olmak üzere İslam coğrafyasında yaşanan siyasal cinayetlere rağmen, gerçek İslam bu değil diye garip ve hayatın gerçeği ile uyumlu olmayan bir tartışma yürütülmeye çalışılıyor! Dini devletin kurumsal yapısı içinden söküp atacak laiklik, öne çıkartılması bir yana neredeyse ağıza bile alınmak istenmiyor Din deyince akan sular bir anda duruyor! Köşeli konuşma yerine ne anlama geldiği bile anlaşılmayan laf kalabalığı ile durum idare edilmeye çalışılıyor! Hal böyle olunca din, her gün hayatımıza daha fazla siniyor, hayatın normalleşmesini engelliyor!
Böyle bir ortamda, Alevi kurumlarının ve Eğitim Senin 8 Şubatta Kadıköy Meydanında miting, 13 Şubatta bir günlük okul boykotu kararının hayata geçme biçimi bunlardan dolayı çok önemli. Çok açık ki, eğer bu eylemler yüz binleri kucaklayacak şekilde kitlesel olursa seçimler öncesi çok ciddi bir moral üstünlüğü beraberinde getirir, hepimizin ihtiyacı olan umudu büyütür. Syrizanın, Podemusun psikolojik etkisiyle de, laik-demokratik bir iktidar yürüyüşünü, ortak davranma kültürünü ve dolayısıyla siyasi ittifakları tetikler, siyaseten geometrik büyümeler sağlar!
Tersi olmaması için, 8 Şubat Pazar günü Kadıköyde yapılacak "Laik-Bilimsel-Anadilinde Eğitim ve Demokratik Yaşam" başlıklı mitingin çok kitlesel olması gerekiyor. Özellikle bu konuda CHPnin hiç zaman kaybetmeden bütün örgütlerini harekete geçirmesi ve mitinge katılımın için hem açık bir çağrı hem de örgütlenme yapması gerekiyor! Aynı şey HDP için de, BHH için de geçerli. Durum idare edilmeyecekse, demokrasi lehine, AKPnin ve Erdoğanın tekçi, baskıcı ve dayatmacı yaklaşımına karşı top yekün bir karşılık vereceksek 8 Şubat önemli!
Mitingi kimin ve nasıl düzenlediğinden, mitingde kimin konuşacağından daha önemlisi, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin alanları doldurmasıdır. Mitinge katılanlar da, katılmayanlar da, ulusal ve uluslararası medya da içerikten daha çok katılanların sayısına bakacaktır! Binler mi, yüz binler mi, milyonlar mı? Çünkü siyaset bir sonuç işidir!
8 Şubatta saat 13:00de Kadıköyde buluşalım!
Not: 6 Şubat 2015, Cuma günü 19:00da Kartalda Eğitimde mevcut durumu ve boykotu konuşuyoruz.
Konuşmacılar: Necdet Saraç, Ata Esen, Ersin Çimen, Erdoğan Tunç
Adres: Yaşam Kalitesini Yükseltme Merkezi, Uğur Mumcu Mahallesi, Şeyh Şamil Caddesi No: 17, Kartal
Düzenleyenler: Birleşik Haziran Hareketi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.