Kürt hareketi ve sol üzerine saptamalar, tezler -Haluk Yurtsever
Konunun tarihsel, toplumsal ve artık stratejik bir derinliği var. Dolayısıyla, an belirlenimli yaklaşımların ötesine geçmek gerekiyor.
Bu yazıda, Kürt hareketinin oluşumu, toplumsal, siyasal karakteri ve konumu ile ilgili saptama ve tartışma tezleri formüle etmeye çalışacağım.
Bu sayfalar tarihsel bir özet için bile yeterli değil. Bu nedenle, son 35 yılı esas alacağım. Kürt hareketi derken, PKKnın başlattığı ve önderlik ettiği hareketi kastediyorum.
TEMEL ÇİZGİLER
Bir: Kürt Hareketi, dört parçalı Kürdistanın, kapitalist gelişmişlik ve sınıflaşma açısından en ileri, nüfus olarak da en büyük parçasında mayalandı. Modern bir ulusal hareket olmasının ekonomik toplumsal temeli budur.
İki: Bu sonuncu silahlı Kürt isyanına, öncekilerden farklı olarak, aşiret, din/mezhep reisleri, şeyhler, ağalar değil, yoksul köylü kökenli, Marksist eğilimli genç aydınlar önderlik etti. PKK, Türkiye sosyalist, devrimci hareketinin içinden çıktı.
Üç: Kürt devrimci demokrat hareketi, toplumsal tabanını ve yapı taşını yoksul köylü ve kentlilerin oluşturduğu bir emekçi halk oluşumudur. Hareketin ulaştığı toplumsallaşma ve devletleşme düzeyinin bir sonucu olarak Kürt burjuvazisi de var olan önderliğin hegemonyasını kabul ederek harekete katılmaktadır.
Dört: Kürt devrimci demokrat hareketi, yalnız Türkiyenin değil, Ortadoğunun bu kitlesellikteki tek seküler halk hareketidir.
Beş: Türkiyenin her yerinde Kürtler var. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Mersin, Bursa vb. emekçi yoğun metropollerde önemli sayılarda Kürt yurttaş yaşıyor. Harekete, Türkiyeli karakterini veren, demografik iç içelik ve bunun sonucu olan sosyolojik, sınıfsal ve kültürel harmanlanmadır. Bu, iradi bir kararla değiştirilemeyecek nesnel bir durumdur.
SİYASAL KONUMLANIŞ
Altı: Demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyet, Ortadoğudaki ve Türkiyedeki gelişmelere, siyasal güç ilişkilerindeki değişikliklere göre farklı yönlere evrilmeye açık olmakla birlikte, öne sürüldüğü biçimiyle Türkiye Cumhuriyeti üniterliği içinde bir tasarımdır. Bayrağı ve Türkçenin resmi dil statüsünü tanıyorlar. Özerkliği, anadilinde eğitimi ve kültürel hak taleplerini mücadele ve tartışma başlıkları olarak kamuya sunuyorlar. Ulus devleti aşan kantonal, komünal vb. siyasal biçimler arıyorlar. Demokratik ulus diyorlar.
Yedi: Kürt hareketi, Kürtlerin bulunduğu tüm coğrafyalarda, Irak, İran, Suriye ve Türkiyede, Avrupada örgütlüdür. Hareketin, farklı devletler içinde, gerilla savaşından parlamentoda temsiliyete, milis örgütlenmelerinden demokratik kitle çalışmalarına kadar farklı biçimlerle, farklı yöntemlerle mücadele eden çok merkezli bir yapılanması ve tüm bu yapılar arasında siyasal bir orkestrasyon var.
Sekiz: Türkiye burjuvazisi için Kürt sorunu çözüm zamanı gelmiş bir sorundur. İki nedenle: Birincisi, ABD hegemonyasının gerilemesinin yarattığı boşluklar Türkiye kapitalistlerinin emperyal heveslerini kamçılamıştır. Barzani Kürdistanı ile bağlaşarak petrol kaynaklarına ulaşmak, sömürü ve pazar alanlarını genişletmek istiyorlar! İkincisi, geleneksel terörle mücadele stratejisiyle bitirilemeyen, hükümetler götüren, büyük bir iç kanama ve siyasal gerginlik kaynağı olan savaşın maliyeti artık ağır geliyor. Coşkun Adalının anımsattığı gibi, Henry Kissingerin Vietnam deneyiminden süzdüğü sonuç doğrulanmıştır: Gerilla yenilmediği sürece kazanmış demektir; ordu yenmediği sürece kaybetmiş demektir! Bizdeki, bu çerçevede bir pat durumudur.
Dokuz: AKP hükümetinin ise, aynı eksen üzerinde ideolojik ve sınıfsal olarak inceltilmiş, asla vazgeçemeyeceği bir hedefi daha var: Türkiye Kürdistanında totaliter, İslamcı tek adam devletinin önündeki en büyük engel olan Kürt hareketini toplumsal tabanından soyutlayarak tasfiye etmek; en azından bölerek etkisizleştirmek! Bu amaç için, Erdoğan majesteleri bizzat bu hareketin mücadelesi ile dayatılan kimi etnik/kültürel hakları bahşetmeye bile hazırdır!
On: Kürt hareketi, daha önderinin yakalanmasından önce, pat durumunu, gerilla mücadelesinin sınırlarını görmüş, bu sınırı zorlamanın toplumsal düzeyde yol açacağı çıkmaz ve travmaları anlamış, ateşkes, barış, siyasallaşma ve legalleşme yolunda adımlar atmaya başlamıştı. Bugünkü uğrakta bu siyaset çok daha ileri bir çizgide yaşam buluyor. Sonuç olarak iki tarafın da eli barışa mecburdur. Öte yandan, Kürt hareketi AKP devletinin kendisiyle ilgili niyetleri konusunda açık ve uyanıktır. Cemil Bayıkın, müzakere ve mücadele ilişkisini formüle ediş biçimi sürecin çelişkili ve uçlara açık karakterini iyi anlatıyor.
On bir: Bugüne kadarki çözüm süreci pratiği, Kürt hareketi-AKP ilişkisini ittifak ya da işbirliği olarak nitelemeyi haklı kılacak bir içerikte gelişmedi. Kürt hareketinin AKP düzenine entegre olduğu iddiaları da kanıtsızdır. Bundan sonraki süreç nasıl gelişirse gelişsin, AKP ile Kürt hareketi arasındaki müzakere yöntemiyle kalıcı bir çözüme ulaşılması olanaklı değildir.
TARZI SİYASET
On iki: Kürt hareketinin, çelişkili ve sorunlu özel/öznel başlangıç zaaflarını onaran bir tarzı var. Otoritesi tartışılmaz tek adamın her konuda son sözü söylediği, içindeki ve dışındaki karşıtlarına şiddet uygulayan bir öznenin, çoğulcu, katılımcı, girişimci, dinamik bir toplumsallık, canlı bir halk hareketi yaratması, kolaycı ve toptancı yargıları olanaksızlaştırıyor.
On üç: Kürt hareketi, bugüne dek hiçbir pozitif ayrımcılık önlemiyle, kotalarla başarılamayan bir şeyi başarmış, toplumun yarısını mücadele ve hareket içinde eşit, özgür konuma taşıyan bir kadın devrimi başlatmıştır.
On dört: Ortadoğudaki gelişmeler, özellikle Suriye iç savaşı, Kürt sorununun uluslararası önemini ve etki alanını genişletmiş, süreci, nesnel olarak emperyalist müdahalelere daha açık hale getirmiş, ama aynı zamanda Kürt hareketinin manevra olanaklarını büyütmüştür.
On beş: Kürt hareketi pratik ve pragmatist bir harekettir. Konumuna ve hedeflerine göre çeşitli güçlerle, genellikle geçici ittifak ve dostluklar kuruyor. Özgücüne dayanan ve kendi bağımsız amaçları yolunda yürüyen bir hareket olduğu için, en azından bugüne kadarki pratiğinde, bu güçlerden herhangi birinin uzantısı ve uydusu olmamıştır.
KÜRT HAREKETİ VE SOSYALİST SOL
On altı: Kürt hareketi, Sovyetler Birliğinin çözülüşünden sonra, amblemindeki orak çekici çıkarmış, söylem ve eyleminde sosyalizm ve sınıf mücadelesi kavram ve yöntemlerinden uzaklaşmıştır. Bunda, özellikle 1990lardan sonra Türkiye sosyalist hareketinden gelen sol basıncın zayıflamasının, eşitsiz gelişmenin de payı var.
On yedi: Kürt hareketinin emek-sermaye çatışmasının sivrildiği mücadelelere, onun simgelerinden biri olan 1 Mayıslara; ya da AKP karşıtı Haziran İsyanına mesafeli tutumu rastlantısal değil, siyasaldır. Emek ve sosyalizm vurgusunun hareketin tabanını daraltacağını düşünüyorlar; üstelik bunu düşünmekte tümüyle haksız da değiller. Şunu açıkça söylemek de biz sosyalistlerin hakkıdır: Kürt hareketinin açtığı yol, sol/sosyalist hareketin kendini kuracağı, yükselteceği bir zemin değildir!
On sekiz: Tüm bu saptama ve tezler, Türkiye sol/sosyalist hareketi ile Kürt hareketi arasında özdeşleşme ve örgütsel tekleşmenin olanaksız; güncel, dönemsel ve tarihsel ortak amaç ve ilkeler üzerinde mücadele, eylem birliği, güç birliği ve ittifakın ise olanaklı, olası ve gerekli olduğunu gösteriyor. Bu topraklarda devrim ve sosyalizm için savaştığını iddia eden hiçbir siyasal özne emekçi ve seküler karakterli Kürt hareketine sırtını dönemez!
On dokuz: Olanak ve gereklilik, iki taraf için de 10 Ağustos sürecinde bir kez daha doğrulanmıştır. HDP adayı Demirtaşın bu seçim sürecindeki sola açılan, zorunlu müzakere muhatabı kibirli despotu yere çalan kampanyası, ona ve Kürt hareketine ilk kez yüzde on barajını zorlayan ek bir destek sağlamıştır. Bu, bir iddia değil, bir toplumsal veridir. Ama unutulmasın, toplumsal veri, aslında toplumsol bir veridir! Bu durum, Kürt hareketine bu eşiğin ilerisini hedefleme sorumluluk ve misyonu yüklemiştir.
KARŞILIKLI SORUMLULUK BİLİNCİ
Yirmi: Türkiye sosyalist/sol hareketinin, Kürt hareketinin reel siyaset gerekçesiyle giriştiği taktik manevraların peşinde sürüklenmesi, örneğin, 6-7 Ekim Kobane olaylarından sonraki ortak açıklamada yapıldığı gibi, hem ülke içinde, hem de dışında halklarımıza yönelen tehdidi Hükümet ile birlikte çalışarak bertaraf etmek istiyoruz türünden açıklamalara hak vermesi, Kürt hareketiyle birlikte bir o yana bir bu yana yalpalaması düşünülemez. Siyasal bağımsızlık, sosyalist hareket için bu nedenle vazgeçilmezdir.
Yirmi bir: İğneden sonra çuvaldızı kendimize batırabiliriz. Önümüzde, Kürt hareketinin ne yapacağına, ne yapmayacağına ilişkin papatya falı açarak seyredeceğimiz, sonra da haklı çıkıp sevineceğimiz, ya da haksız çıkıp üzüleceğimiz bir dönem uzanmıyor. Herkesin herkese karşı sorumlu olduğu, kendisi için karar verenin belki de herkes için karar verdiği günlerdeyiz. Eleştiri, karşılıklı sorumluluğun gereğidir ve üzüm yemek içtenliğiyle yapıldığı zaman ilerleticidir. Kimi sosyalist arkadaşlarımızın, bunu yapmak yerine, genel ve zaman zaman da soyut doğruları yineleyerek, bahaneler icat ederek bu somut dönemeçte Kürt hareketiyle araya mesafe koymalarının doğru olmadığını düşünüyorum.
Yirmi iki: Emperyalizmi mutlak kadir, yenilmez bir güç gibi gösteren komplo teorilerinin, anti-emperyalist mücadeleye ve hiç kimsenin sosyalistliğine güç katmayacağının bilinmesi gerekiyor. Kaldı ki, Ortadoğuda yaşanan süreç somut ve güncel olarak da komplocu olmaktan çok kaotik bir karakter taşıyor. Orada, arkasında büyük emperyalist güçlerin birbirine el ense çektiği, ön cephede kontrol içi-kontrol dışı güçlerin birbiriyle çarpıştığı, ama ABD dahil hiçbir emperyalist gücün mutlak kontrol kuramadığı bir savaş var. Bu ortam, örgütlü siyasal öznelere, olağan zamanlarla kıyaslanmayacak bir etki ve manevra alanı sağlıyor.
Yirmi üç: Emperyalizm var oldukça, hiçbir halkın özgürleşmeyeceği son çözümlemede doğrudur; ama aynı önerme, bugün Ortadoğu cihadçılarına, IŞİDe karşı Rojavada , totaliter, mezhepçi AKP rejimine karşı Türkiyede özveriyle savaşanları görmeyen bir edayla yapıldığı zaman hiç doğru olmuyor; hiçbir devrimci amaca da hizmet etmiyor.
Yirmi dört: Türkiye sosyalist/sol hareketi ile Kürt hareketinin eylem ve güç birliği nesnel sürecin dayattığı bir gereksinmedir. Türkiye solunun birleşik güçleriyle Kürt hareketinin 2015 dönemecinde ne yapacakları, taraflardan birinin tek başına yanıtlayamayacağı kritik bir sorudur. Bu aşamada herkese büyük sorumluluk düşüyor.
Yirmi beş: Ortak yürüyüş ve ittifak zemini bellidir: Ortadoğuda köpürtülen dinci/mezhepçi emperyalist savaşa, Rojava Devriminin boğulması girişimlerine, AKP eliyle kurulmakta olan tekçi, totaliter, mezhepçi, bölücü ve faşizan diktatörlüğe karşı birlikte mücadele etmek; Erdoğanın tek adam diktatörlüğüne hukuksal zemin anlamına gelen başkanlık rejimine geçiş hamlesini birlikte püskürtmek; laik, bilimsel, anadilinde eğitimi birlikte savunmak; Kürt halkının kendi yazgısını özgürce belirleme hakkına saygı ve gönüllü birlik ilkeleri temelinde eşit yurttaşlık hukukunu, toprak ve emek kardeşliğini esas alan eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya, Ortadoğu ve Türkiye için savaşmak.
Yirmi beş: Ortak yürüyüş ve ittifak zemini bellidir: Ortadoğuda köpürtülen dinci/mezhepçi emperyalist savaşa, Rojava Devriminin boğulması girişimlerine, AKP eliyle kurulmakta olan tekçi, totaliter, mezhepçi, bölücü ve faşizan diktatörlüğe karşı birlikte mücadele etmek; Erdoğanın tek adam diktatörlüğüne hukuksal zemin anlamına gelen başkanlık rejimine geçiş hamlesini birlikte püskürtmek; laik, bilimsel, anadilinde eğitimi birlikte savunmak; Kürt halkının kendi yazgısını özgürce belirleme hakkına saygı ve gönüllü birlik ilkeleri temelinde eşit yurttaşlık hukukunu, toprak ve emek kardeşliğini esas alan eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya, Ortadoğu ve Türkiye için savaşmak.
Haluk Yurtsever'in tezlerini belki tek tek ele alıp tartışmak gerek. En sonuncusundan başlarsak bu konuda neler söylenebilir? Yurtsever konuyu çok geniş ele akmış, biraz daraltırsak herhangi bir komünist partinin kürt hareketi ile ortak dayanışma zeminine bu ilkeler doğrultusunda karşı çıkması beklenmemelidir. Peki kürt hareketi HDP dahil böyle bir ortak dayanışma zeminindeki tavrı bu ilkelerin kabul edilmesi yönünde olmuş mudur? Bugün seçim ortamına girdiğimiz için dayanışma/ittifak konusu adeta bir seçim işbirliği ile sınırlandırılarak ileri sürülüyor. Oysa gerçek bir dayanışma veya ittifak ortaklaşılabilecek temel ilkeler doğrultusunda olur ve ben kürt hareketinin bu konuda istekli ve ısrarlı olduğunu düşünmüyorum. Hep aynı eleştiriyi yapıyoruz, kürt hareketi kendi statüsünü esas olan bir merkezi program dışındaki muhalefete sıcak bakmıyor, dayanışmaya da yanaşmıyor. Yapısı bu. Haziran yaklaşımı buna örnek. Sol için AKP faşizmini durdurmak merkezi bir stratejiye dönüşmüşken kürt çevrelerinden ısrarla ''AKP'ye yönelik darbe girişimlerine karşıyız'' mealindeki açıklamalar, bu çok temel konuda bile önemli farklılıkların olduğunu gösteriyor.
Kürt hareketinin sol ile eşit koşullu bir ilişki konusunda inandırıcılıktan uzak olduğunu da düşünüyorum. Belediye seçimlerinde Ankara adayı konusu tipik bir örneği bunun. Sosyalist sol Kaya Güvenç konusunda anlaşmışken HDP'nin burada yetmez ama evetçi bir adayı göstermesi de bu konularda bir yöntem sorunu olduğunu ve kan uyuşmazlığının varlığını gösteriyor.
Kürt hareketi tüm olumsuz yanlarıyla sol tarafından dışlanamaz. Bu konuda hiç bir tartışma olmaması gerek. Ama kürt hareketi sol ile bir dayanışma veya ittifak içine girecekse bunu seçimden seçime değil veya ''gel bizim arkamıza takıl'' şeklinde kuyrukçu bir anlayışla değil, belirli ilkeler üzerinden yapabilmelidir. Kolay olmadığı da ortada!
Neden AKP'ye karşı belli başlı ilkeler üzerinden anlaşılıp hem sokaklar hem de seçimler üzerinden ortak bir direniş hattı oluşturulmasın? Kobane'de ki İşid gericiliğinin de, Türkiye'de ki İslami gericiliğin de arkasında olan AKP değil mi? Halklar bu gericilik yüzünden onlarca gencini toprağa gömmedi mi? Ve onlarca genç hala hapiste değil mi? Ve AKP getirmeye çalıştığı iç güvenlik yasasıyla halkları daha da fazla baskı altına almaya çalışmıyor mu? Böyle bir tabloda yapılması gereken inatla bazı noktalar üzerinde sıkışıp ittifakları daraltmak değil ittifakların genişletebileceği kadar genişletilmesidir. HDP AKP diktasına karşı ittifak çağrısı yapıyor. Sosyalistler de böyle bir ortak direniş hattının gerekliliğini belirtiyor. Gönül ister ki CHP'de bu direnişe katılsın ancak CHP'nin mevcut eğilimi sağa doğru. Bu gerçekliği gözden kaçırıp körü körüne CHP ile ittifakı savunmak veya seçimlerden yada sokak üzerinden geliştirilecek ittifaklardan tamamen kendimizi soyutlayalım demek sola hiç bir alan açmaz.
Haluk Yurtsever'in şu söyledikleri kendilerini ittifaklardan soyutlamaya çalışanlar tarafından bir kez daha okunmalı;
''Yirmi bir: İğneden sonra çuvaldızı kendimize batırabiliriz. Önümüzde, Kürt hareketinin ne yapacağına, ne yapmayacağına ilişkin papatya falı açarak seyredeceğimiz, sonra da haklı çıkıp sevineceğimiz, ya da haksız çıkıp üzüleceğimiz bir dönem uzanmıyor. Herkesin herkese karşı sorumlu olduğu, kendisi için karar verenin belki de herkes için karar verdiği günlerdeyiz. Eleştiri, karşılıklı sorumluluğun gereğidir ve üzüm yemek içtenliğiyle yapıldığı zaman ilerleticidir. Kimi sosyalist arkadaşlarımızın, bunu yapmak yerine, genel ve zaman zaman da soyut doğruları yineleyerek, bahaneler icat ederek bu somut dönemeçte Kürt hareketiyle araya mesafe koymalarının doğru olmadığını düşünüyorum.''
Bu ileti en son proletersosyalist
tarafından 19.02.2015- 23:00 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Tekelci kapitalizmin egemen olduğu bir dünyada genel oy ve temsilin demokratik ve katılımcı bir içeriği yoktur; kalmamıştır. Sermayenin ve sermaye devletlerinin ekonomik-siyasal programları, baskı ve ideolojik aygıtları, siyasal temsil, hatta siyasal parti düzeneklerinin dışında merkezileşmiş, ulaşılmaz ve dokunulmaz kılınmış, seçmene, seçilene, temsili organlara ise görüntü roller dağıtılmıştır. Roller ve sınırlar tanımlıdır. Oyun, içinden ya da dışından bozulmaya, kuralları değiştirilmeye zorlandığında egemenler temsil, demokrasi fazlalıklarını bir kenara itiverirler. Biliyoruz.
Böyle bir dünyanın hiçbir yerinde, kendi başına hiçbir seçimin, sınıf ilişkilerini, emekçilerin yaşam geçim koşullarını köklü biçimde değiştirme, yurttaşların hak ve özgürlüklerini gerçekten genişletme kapasitesi bulunmuyor. Seçim, egemenler için, yurttaşta, dört yılda bir sandığa giderek ülke yönetimine katıldığı yanılsaması yarattığı, böylelikle düzene meşruluk görüntüsü verdiği ölçüde işlevli bir oyundur. Düzen karşıtları, devrimciler seçim ve parlamentoya, oyunu kurulduğu yerde sergilemek, bozmak, silahı sahibine çevirmek, amaç ve ilkelerini daha geniş emekçi kitlelere duyurmak için katılırlar.
Seçim ve oyla devrim, radikal demokrasi, hatta emekçilerin, yoksulların yaşam ve geçim koşullarını ciddi biçimde değiştirecek toplumsal reformlar hayaldir. Sandık, sınıf mücadelesinin sonuçlarını yansıtabilir; bu mücadelenin koşullarını etkileyebilir. Bu durumlarda bile, esas olan seçim değil, sınıf mücadelesidir. Devrim bir yana, reformlar bile çoğu kez, devrimci mücadelenin yan ürünü olarak, egemenlere ölümü gösterip sıtmaya razı ederek kazanılıyorlar.
Daha somuta gelelim. 2008 krizi, bir sermaye birikim modelinin tıkandığı, yenisine ise henüz geçilemediği sistemik kaos dönemine denk geldi. Bu süreç, çağdaş kapitalizmin geleneksel kurum ve işleyişleri, özellikle de ulus devlet ve temsili demokrasi üzerinde de çözücü bir etki yapıyor. İnternetle, akıllı telefonlarla herkesin herkese, doğrudan ve hızlı biçimde ulaşabildiği bir dünyada dört yılda bir seçim/sandık göstermelik ve antika kalıyor. 2011 dünya, 2013 Türkiye/Gezi kent isyanlarını temsili demokrasi ötesi arayışların öncü hareketleri olarak görmek gerekiyor. Toplumsal karar verme süreçlerine doğrudan katılımın teknik altyapısı oluşmuş, bu yöndeki toplumsal istem kitlesel ve eylemli boyutlar kazanmaya başlamıştır.
***
Türkiye, genelleştirme yapmanın riskli olduğu, her kuralın çokça istisnasının bulunduğu bir ülkedir. Gelenek ve birikim yoksulu kapitalist sınıf, siyasal ve kültürel açıdan zayıf ve kişiliksizdir. Devlet, yalnızca bir siyasal örgütlenme olarak değil, rant/kaynak dağıtan bir ekonomik ajan, yandaşlarına ikbal kapıları açan kadim bir kurum olarak güçlüdür. Devletin bekası tüm düzen güçlerinin kutsalıdır. Çekişme, devleti kimin kontrol edeceği, devlet gücünü kimin kullanacağı noktasındadır.
1965 TİP deneyiminden bu yana düzen güçleri, temsili sistemin toplumsal muhalefete, sola kapatılması noktasında anlaşmışlardır. Yüzde 10 barajı, emsali, benzeri olmayan, seçim ve siyasal partilerle ilgili yasalarla birlikte, yurttaşın seçme ve seçilme hakkını fiilen ortadan Türk usulü bir totaliter demokrasi uygulamasıdır.
2002den, özellikle de askerlerin sistem içindeki erkininin sona erdirildiği 2007den bu yana, seçim sandığı devleti kimin, hangi düzen siyasetinin kontrol edeceğini belirleyen en önemli kaynak olarak öne çıktı. Türkiyede seçime katılma oranlarının yüksek olmasında, AKP karşıtı büyük kitlenin de bu durumu sezmesinin payı var. Darbe ve devrimin reel seçenekler olarak algılanmadığı, örgütlü mücadelenin toplumsallaşamadığı, demokratik, sendikal, sivil denetim kanallarının, hak arama/kazanma yollarının kapalı olduğu koşullarda, oy, yurttaşın gözünde siyasete katılacağı tek seçenek olarak öne çıktı. Muhalif yurttaş, durumların değişeceğine inanmasa, sandıktaki alternatiflere güven duymasa da, elindeki bu tek aracı kullanarak, yani oy vererek varlığını, protestosunu ortaya koymayı önemsiyor.
12 yıllık AKP iktidarına, toplumsal itiraz ve tepkinin sandık ötesi en ileri, en yığınsal örneği 2013 Haziran/Gezi isyanıydı. İktidarı temellerinden sarstı. Umut ve enerji yarattı. Arkasından 17-24 Aralık yolsuzluk operasyonları, AKP karşıtı birikimde bu iktidardan kurtulma zamanının geldiği umudunu güçlendirdi. İnsanlar bu umutla 30 Mart 2014te seçim sandığına yöneldiler. Son 30-40 yılın en yüksek seçime katılma oranı gerçekleşti. Ne var ki, Tayyip Erdoğan kendisi açısından elverişsiz koşullara rağmen, siyasetin tanıdığı inisiyatif/manevra alanını etkili ve köktenci biçimde kullanarak seçimden güç toplayarak çıktı. Bu güçle 10 Ağustos 2014te cumhurbaşkanı seçildi. Haziran 2013ten sonra 30 Marta bile ulaşamayacağı, devrileceği üzerine bolca yorum okuduğumuz Erdoğan Yeni Türkiye sloganıyla yeniden taarruza geçti.
***
Somut durumda, bu yazının ilk iki paragrafında özetlemeye çalıştığım genel nedenleri sıralayarak, ya da sol hareketin bağımsızlığı, kendisini kurda kuşa yem olmaktan koruması türünden gerekçeler öne sürerek 7 Haziran seçimlerini sıradan saymak, elitist bir edayla bu seçimlerin yol açacağı sonuçları küçümsemek büyük bir yanılgıdır.
7 Haziran seçim sonuçlarının öyle ya da böyle olmasıyla değişmeyecek birçok şey var. Ama, bunlardan çıkarak, öyle de olsa böyle de olsa fark etmez denemez. Fark eder!
Bir: Erdoğanın bugünkü statüsüyle devleti ve AKPyi kontrol etmeyi sürdürmesi imkansızdır. Fiili durumunu haklılaştırmak ve hukuksallaştırmak için 330 vekil seçtirmeye, başkanlık rejimini sonuna dek zorlamaya mecburdur. Bunun için elindeki tüm olanakları kullanacak, bugüne dek olanlarla kıyaslanmayacak düzeyde seçim hilesine başvuracaktır. AKP sonrasını konuşmak için erkendir. Erdoğanın ve AKPnin durdurulacağı, düşürüleceği çantada keklik değildir.
İki: Yalnızca 330 vekil Erdoğanı kurtarmaz. Ancak, böyle bir sonuç iktidar blokunun parçalanmasını önleyebilir. Erdoğana, gerektiğinde iç savaşı göze alacak cüret ve gücü verebilir. İç savaşı önlemek için ülkeyi dış savaşa sürükleyebilir. Bu olasılıkları yok saymak siyasal körlüktür.
Üç: Erdoğanın Yeni Türkiye yolunda yeni bir onay ve güç kazanması, Türkiye toplumunun çözülme ve çürüme süreçlerini derinleştirecek, toplumsal muhalefet saflarında umutsuzluğu, çaresizlik duygusunu, bu ruh halinin yol açacağı kontrolsüz öfkeyi yoğunlaştıracak, büyük ve kötü olasılıkla çatışmasızlık durumunu sona erdirecektir.
Dört: HDP barajı aşar, AKP 330 vekilin altında kalırsa, çok farklı bir siyasal iklim ve güç dengesi oluşacaktır. 330 vekilden aşağısı Erdoğan için sonun başlangıcıdır. Bu durumda, büyü bozulacak, para ve mutlak siyasal erkin bir arada tuttuğu iktidar blokunun dikişleri patlayacak, AKP içinden çatlayacak, asker-sivil bürokraside merkezkaç eğilimler güçlenecektir.
Beş: AKP iktidarda kalsa bile, siyasal düzlem bir bütün olarak yerinden oynamış, düzen içi siyasal güç ilişkileri ve konumları değişmiş olacaktır. Emekçi halk çoğunluğunun ağırlaşmış, acilleşmiş sorun ve talepleri, ekonominin genel durumu, tek başına AKP iktidarının, ya da AKPli AKPsiz herhangi bir koalisyon hükümetinin önümüzdeki yakın dönemde toplumsal huzur ve istikrar sağlayamayacağını, gösteriyor. Ekonomik ve siyasal krizin örtüştüğü bir konjonktür, nesnel olarak, sola açılan bir toplumsal ortam demektir. Seçim vaadlerinin içeriği daha şimdiden bu eğilimin, tüm siyaset özneleri tarafından sezildiğini gösteriyor.
Altı: Toplumsal muhalefet, 13 yıldır ilk kez AKP karşısında bir başarı elde etmiş olacak, bu emekçilerin, ezilenlerin, solcuların devrimci enerjisini artıran bir etki yapacaktır. Küçümsenmesin; en ilkeli, akidesi en sağlam özneler bile toplumsal başarı ve onaya gereksinim duyarlar. Şeytanın bacağının kırılması yeni ve taze bir enerjiyi açığa çıkaracaktır.
Yedi: Barajın aşılması, kendi başına önemli bir kazanım olacaktır. Demirtaş, baraj altında kalırlarsa, seçimlerin ertesi günü barajın kaldırılması ve erken seçim için mücadeleyi başlatacaklarını açıkladı. Bu, HDPnin baraj altında kalması durumunda bile barajın kalkmasına katkı yapacağı anlamına geliyor. Daha büyük olasılık ise HDPnin barajı aşmasıdır. Bize, HDPyi barajı aşması için desteklemenin önemli gerekçelerinden birinin, tek bir oyun ile boşa gitmeyeceği bir seçim sistemi için mücadele olduğunu bilince çıkarmak, HDPye de verdiği sözün gereğini yaparak, seçimden sonra barajı yok etmeyi öncelikli ve militan bir mücadele gündemi haline getirmek düşüyor.
Bir başkanlık rejimi referandumu, Tayyip Erdoğan oylaması içeriğinde geçecek olan 7 Haziranda HDPye oy verilmesini önermemizin gerekçeleri bunlardır. AKPyi geriletmenin, Erdoğanı durdurmanın, seçim düzleminde HDPnin barajı geçmesinden başka bir yolu, siyaseti, aritmetiği yoktur. Nesnel durum budur!
Bunun dışındaki tartışma ve argümanlar seçim tutumu için anlamlı değil. Kürt hareketini ve HDPyi burada daha önce yaptığımız gibi herkes ayrıca değerlendirebilir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.