Her burjuvazi en azından bölgesel (alt) emperyalist rolüne soyunmak ister. İlk defa kapitalizmi rasyonelleştirmek şeklinde 24 Ocak 1980 kararları sonrası ortaya çıkan ve 1991 ilk Irak savaşı esnasında siyasileşen bir koyup üç almak- bu söylemin altı kısmen doldu. İlk birikim kısmen sağlandı. En azından ihracat yapılıyor ve bazı pazarlarda fiyat rekabeti sonucu alt/düşük teknoloji içerikli ürünlerde rekabet gücü kazanıldı. Artık sermaye de ihraç ediliyor. Hem sermaye ihraç ediliyor, hem de her türlü sermaye girişine ihtiyaç büyüyor.
Sermaye girişlerinin arttığı, cari açığın finanse edilmesinde sorun olmadığı, dış alemin tasarruflarını kullanarak rahatça yatırım yapılabildiği 2003-2005 döneminde bundan sonra sırada ne var? sorusu sorulabilirdi. Acaba bu dalgadan yararlanarak enerji-inşaat-turizm ivmesiyle bölgeye iyice nüfuz edip, dünyadaki ucuz döviz kredileriyle uygun bir sermaye/borç bileşimi kullanıp, kısmen teknolojik içeriği yüksek mallarda bile rekabet gücü kazanmaya yönelmek mümkün olabilir miydi?
Eski burjuvazinin bir türlü başaramadığını, din kardeşliğini de ideolojik kaldıraç olarak kullanabilecek olan yeni burjuvazi yapabilir miydi? 1967 Erbakan çıkışıyla ve 1970 MNP (Milli Nizam Partisi) kuruluşuyla varlığını siyasi alana açıkça taşıyan Anadolu İslami sermayesi artık çok büyümüş, yerleşik büyük sermaye ile ölçülebilir hale gelmişti. Hızla büyüyen ve siyasi etkisi doruğa çıkan, yükselen sermaye fraksiyonunun hayalleri de başlangıçta büyük olabiliyor. Yeni Osmanlıbiraz da budur.
Fakat şu da var: On kere ilk birikimi sağlasanız bile bir türlü son birikime geçemeyebiliyorsunuz. Bu, Batının orijinal sanayi devrimini ıskalamış bütün periferiler için genel bir sorundur. İkinci dalgayı da ıskalamış olanlar için problem daha da büyüktür. Türkiye burjuvazisi ve Türkiyenin yükselen İslami sermayesi için, sorun olduğu ve ciddiye alındığı ölçüde, gayet somut ve özel bir sorundur da.
Ham hayaller tekkesi kapandı, olabilecekler zaten oldu diye düşünürsek, başka bir soru ortaya çıkıyor. Gelinen noktada artık gerçekten de çok büyümüş olan İslami burjuvazi kendisini konsolide etmeyi deneyebilir mi? Kendisinden önceki, (güya) seküler burjuvaziyle tam konsolide olmayı kabul edebilir mi? Ederse ağırlığını, artık sorun yaratan bir ekibin arkasından çekilme anlamına gelecek restorasyon projesine kaydırabilir mi? Bu iki burjuvazi ılımlı laiklik, normalleşme, restorasyon adları verilebilecek bir projede buluşabilir mi? Maksimalist bir ekibi tasfiye etme kararını alabilirler mi?
İdeolojik bagaj ne kadar ağır olursa olsun, sağ partiler burjuva partileridir. Burjuva partilerinin yönetimleri sınıf bilincine sahip unsurlardan oluşur. Maddi destekleri, gerçek tabanları açıkça bellidir. Sınıf bilinçleri vardır çünkü sermaye birikiminden, karlı yatırım fırsatlarından, zenginleşmeden bahsediyoruz. Bu nedenle sağ partiler varlıklarını oluşturan dokuyu kolay çözmezler.
Burjuva partileri neden ayrışır ve bölünür peki? (a) Çok büyük çıkar çatışması varsa ve artık dayanılamıyorsa (b) Çok önemli ekonomi politikası veya dış politika ayrımları belirmişse ve uzlaşılamıyorsa (c) Dağıtım haksız ve etkinlikten uzak yapılıyorsa (d) Bütünü tehlikeye atacak bir sapma belirmişse... Bunlar somut, açık sinyaller ve aşikar biçimde kodlanan, iletilen mesajlarla beraber gelir. 1970de Adalet Partisinin bölünmesi Bozbeyli ve Bilgiç önderliğinde 41lerin ayrılıp Demokratik Partiyi kurmaları- bir örnektir. KOBİleri, Anadolu küçük sermayesini temsil ediyorum diyen Erbakanın yine 1970de MNPyi kurması keza öyledir. Gerçek ayrışmalar açıkça, göstere göstere gelir. Sağ partiler hayaller ve beklentiler üzerinden ayrışmazlar.
İslami (büyük) burjuvazi artık ekonomik, sosyolojik ve siyasi bir gerçek. Normalde, bu kadar hızla birikim sağlayan bir burjuva fraksiyonu durup muhasebe yapar ve kazanımlarını garanti altına almak ister.
Lakin bu kanadın cephesi geniş: Arkada merdiven altı tezgah burjuvası, eşik altı burjuvazi (subpar bourgeoisie), varoş burjuvazisi geniş bir katman olarak durmaya devam ediyor. Eşik altı burjuva lafını eşik altı tahvil teriminden aldım: Subpar yani standardı tam tutturamayan burjuva diye uzatılabilir. Varoş burjuvası daha yerli ve daha gerçekçi. MÜSİAD asli burjuva olduğunu bizzat bildirmiş olduğuna göre, bunlar, yani varoş burjuvası, MÜSİAD dışı veya altı burjuvalar oluyor.
İslami burjuvalar, eşik altı burjuvaları da sürükleyerek, eski burjuvaziyle tamamen anlaşarak, bugüne kadar gerçekleşen sermaye birikimini/ihracat bağlantılarını/teknolojik bilgiyi kazanç hanesine yazıp, şimdi denge kurma, kazanımları hep birlikte konsolide etme zamanı diyebildikleri ölçüde restorasyon gündeme yerleşir. Tersinden, her şeyi kendimize istiyoruz, sonuna kadar devam diyen ekibe katıldıkları ölçüde restorasyon diye bir konu gündemde olmaz.
Türkiyede (büyük) burjuvazinin temel sorunu yeni sermayeyle eski sermayenin denge kurabilmesidir. Başka ifadeyle, İslami burjuvazinin kazanımlarını konsolide etmeyi öncelik haline getirmesidir. Mümkün mü? Mümkün. Olası mı? Şimdilik yüksek olasılık değil.
Burjuvazinin büyümesinin, "büyük burjuva" olmasının koşulu emperyalist sermaye ile bütünleşmektir. En dinci burjuvalar, Suudiler, Arap şeyhleri v.b. bile emperayalizmle bütünleşmiş durumdadır. Erbakan gibilerin "yerli sanayi" çabası da, Avrupa'nın otomotif sanayiine parça üretmenin ötesine geçememiştir. Bunun nedeni de yakaladıkları yüksek teknojoyi filan değil, Türkiye'de işgücünün Avrupa'ya göre ucuz olmasıdır. Bunu örgütleyen de doğrudan doğruya emperyalist tekellerin kendisi. Maliyeti düşürmek için farklı parçaları farklı yerlerde üretiyorlar. Bunların bazıları da Türkiye'de üretiliyor. Türkiye'de üretilmesi zorunlu değil tabii ki. Kısa sürede başka yerlere kayabilir de. Kaymmasının koşulu emperyalist tekellere itaattir.
İslamcı sermaye adam kayırmacılık yapıyor, yani birbirlerini destekliyorlar. Örneğin bir sermaye grubu bir fabrika açacaksa, bunun bazı imalat işlerini ve inşaat işlerini v.b. kendisi gibi İslamcı firmalara vermeye çalışıyor. Arkalarında hükümet desteği de var. Ancak bu nereye kadar gidebilir? Sonunda kapitalizmin kuralları var. Maliyeti düşürmek ve en ucuza ve en üretken olana yönelmek zorundalar. Bu nedenle ister istemez dinci olmayan sermaye ile de bağ kuruyorlar. Bu bütünleşme süreci tabii ki devam da edecektir.
Öte yandan, bizim eski "laik" büyük sermaye durup duruken laik olmamıştır. Bunların ağababaları da tipik Anadolu eşrafıydı. Kentleşme, modern yaşamın dayatmaları ve Batı ile içli dışlı olma sonucunda bu noktaya geldiler. Dincilerin varacağı durak da orası. Esasen bunların yaşam tarzına bakarsanız, birkaç simge dışında dinle ilgileri yoktur. Karısı kızı BMW 4 çeker kullanırken başını örtse ne yazar? Veya adam içki içmese ne yazar? ABD'li Mormon işadamları var, bunlar da içki içmiyor mesela. Yani bunlar şekilsel şeyler. İşin özü değimiyor. Kapitalizmin kozmopolitizmi bunların dinciliğini takar mı?
Bu ileti en son yorum2006
tarafından 21.02.2015- 10:37 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.