Türkiyede ana gündem, 7 Haziran genel seçimlerine odaklanırken, seçime bir kriz ortamında girildiği çok açık. Seçim konjonktürüne hızla faili meçhuller, kumpaslar, derinler damgasını vuruyor. Böyle bir konjonktürde karanlıkların artmasıyla, hezeyanların tavan yapmasıyla seçimin yapılıp yapılmayacağı bile konuşulur oldu.
Seçim ortamını ve konjonktürünü bilinmezlere, kaosa ve tehlikeli sulara sürükleyenler, tabii ki, kaybetme korkusu olanlar, bagajında 17/25 aralık cesetleri olanlar, gece-gündüz onlarla dolaşanlar, tuttukları gücü daha da çoğaltarak, dokunulmazlık zırhını kalınlaştırarak ancak rahat edebileceğini sananlar Yekpare oldukları da söylenemez. Öyle iç fil tepişmeleri yaşanıyor ki, her an birbirlerini hançerleyip zehirleyebilirler de Kim bunlar? Onları çok iyi tanıyoruz
SON ŞANS...
Seçim tarihine 50 gün dolayında bir süre kala, anketlerden çıkan sonuçlar Başkanlık hedefli RTEnin ve AKPsinin uykularını kaçırıyor. 7 haziran, RTEnin Başkanlık hedefi için son şansıdır. Çünkü uzunca zamandır tırmanış bitmiş, düşüş başlamıştır. Anketler, AKP oyunu yüzde 40ın pek de üstünde göstermiyor. Korkulan şey, HDPnin yüzde 10 barajını aşarak hesapları altüst etmesidir. Yine anket sonuçlarına bakılırsa, korkulan başa gelmek üzeredir. Tabii, ki her şey kendi haline bırakılırsa
Ama kendi haline bırakılmıyor. Ağrıda ters tepen kumpasdan başlayarak HDP Genel Merkezine sıkılan kurşunlarla süren bir tırmanışın nereye varacağı bilinmez. Hedef, yüzde 10 barajına meydan okumuş HDPye gidebilecek muhafazakâr Kürt oylarının AKPden kopuşunu önlemek; onları çatışma ile, istikrarsızlık ile korkutmak, HDPyi onların gözünde terörist göstermek. Yine hedef; bir kısım MHP oylarını, yükselen Kürtçülük-bölücülük tehlikesi ile çekmek Bütün bunlar RTE AKPsine ihtiyaç duyduğu Başkanlık kapısını açmaya yetecek mi, hatta bırakın başkanlık için çoğunluğu; tek başına yeni bir AKP hükümeti kurma imkânı verecek mi?
Hiç öyle görünmüyor. Ne tek başına iktidar için gerekli 276 milletvekili çıkarma ihtimali yüksek, ne de Başkanlık için referandum barajı sayılan asgari 330 MVye ulaşma hayali. Ama çıkmayan candan da umut kesilmiyor işte Elde ne cephane varsa kullanılacak; bu son fasıldır çünkü
7 HAZİRAN
AKP, 2002 Kasım seçimlerinde sandıktan çıktıktan sonra sürekli yükseliş halinde oldu. 2013 ortalarından itibaren ise inişe geçti. AKPnin tırmanışına ortam sağlayan bir dizi siyasi, diplomatik, ekonomik iç ve dış değişkenden söz edilebilir. Ama hiçbir rüzgâr devamlılık göstermez. Zaman gelir, kesilir; yön değiştirir. Yelkeninize değişen rüzgara göre manevra yaptırma yeteneğiniz yoksa, yalpalama, giderek düşüş, kaçınılmazdır.
AKPyi besleyen iç ve dış rüzgârlar, 2013 ortasında ters döndü. Hem de politik İslam olarak hedefine koyduğu rejimi inşa etme ve onu başkanlık ile taçlandırma muradına eremeden Darbeler üst üste geldi. Gezi-Haziran ayaklanması, en can alıcı olanıydı; maskelerini indirdi. Cemaat çatışması bir başka ağır kılıç yarası oldu. Yeni Osmanlıcılık hevesi, dış dünya ile , özellikle ABD ile olan ilişkilerini soldurdu, değerli yalnızlığa gömdü. Kürt rüzgârıda ters döndü, fırtınası oldu
VE EKONOMİ...
Türkiyenin önümüzdeki geleceğini belirleyecek ana alan, ekonomidir. Öyle bir kavşağa geldik ki, Türkiyenin en az gelecek 10 yılına etki edecek ana değişken, ağırlıkla ekonomik iklim olacak. AKPnin 12 yıl hükümet etmesi ve tırmanmasında , seçmen oranını yüzde 30lardan yüzde 40lara tırmandırmasında yardımcı olan cömert ekonomi rüzgârları, 2012den bu yana artan ölçüde ters esiyor. Durgunluk-daralma sonucu yaşanan yoksullaşmanın, işsizliğin seçmen tepkisine dönmesi, sandığa yansıması hemen olmuyor; AKPnin 2014 yerel seçimler ve CB seçimlerinde oy kaybı yaşamaması, iş-aş, istikrar derdiyle oy veren seçmenin bekle-gör tutumuyla açıklanabilir. Bu bekle-gör avansı 7 Haziranda tükenecektir. Artacak işsizlik ve geçim dertleriyle yeni arayışlar ve yeni oy dağılımları, özellikle bu seçimden sonra Türkiye için yaşamsal önem taşıyacaktır. Sadece çalışan ve çalışamayan alt sınıf için değil, AKP ile iyi-kötü tutunmuş orta-iri sermaye için de AKP ile ayakta kalmanın şartları iyice zayıflamakta ve yeni kararların eşiğine gelinmektedir.
Haziran genel seçimlerin olup olmayacağı zaman zaman dillendiriliyor; en çok da sol tarafından dillendiriliyor, şimdilik cılız bir ses olarak kalsa da. İnsana ''bu kadarı da olmaz'' dedirtse bile yabana atılmayacak bir olasılık bu. AKP her seçimde olduğu gibi bu seçimde de kazanmak için her yolu deneyecektir. Son zamanlarda Erdoğan ve hükümetin yaptığı açıklamalar orada bir ''kaygı''nın bulunduğunu gösteriyor. Sanırım bunun nedeni her seçim öncesinde yaptırdıkları anket sonuçları. Yandaşlar kamuoyuna AKP'nin oyunu yüzde 45'in üstünde gösterse de, sanırım gerçek anket sonuçları AKP'nin önüne geldiğinde ortaya bir kaygı çıkıyor. Hiç bir seçim öncesinde hükümet ve Erdoğan'ın bu kadar koalisyon lafını ağızlarına aldığını da görmemiştik. Şimdi koalisyonun kötü olduğunu, Türkiye için bir intihar olacağını söylemek zorunda kalıyorlarsa, ortada AKP için ciddi bir durum var demektir.
Bu ''ciddi durum'' karşısında AKP'nin eli kolu da ''bağlı'' üstelik. 13 yıllık iktidar olmuşlar, muktedir hale gelmişler ve artık mağduru oynama olanağı yok. Ekonominin iyi gitmediği ortada. 17-25 Aralık depreminin psikolojik sorunları atlatılamamış. Sözde barış görüşmeleri ve ''ateşkes'' durumu sanıldığı kadar getiri de yaratmıyor. Peki AKP iktidarını nasıl koruyacak? Sırtındaki bir yığın bagaj ve hukuk dışılıkla muhalefete geçmeye de hazır değil; ne olacak, ne yapılması gerek?
Ağrı provakasyonundan sonra, parlamentodaki dört partinin binalarına yönelik silahlı saldırılar bir rastlantı mı? Yandaş medyanın yaklaşan 1 Mayıs'a yönelik kışkırtmalara başlaması neden?
Kuşkusuz öncelikli hedef HDP'nin baraj altında bırakmak olabilir.''Gizli eller'' sayesinde ''bölücü provakasyonlar'' ortaya konulabilir, Ağrı'da görüldüğü gibi, bu kışkırtmalardan milliyetçi ve kürt oylarının geriye dönüşü sağlanması hesaplanıyor olabilir. Ya tutmazsa? Erdoğan ve AKP ''boyun eğer'' mi? Kaderlerine razı olabilirler mi?
Bu soruya kolay kolay evet'' diyebilmek pek mümkün görünmüyor.
Eminim, yapabilirlerse, yaparlar!
Erdoğan cumhurbaşkanı değil de başbakan olarak kalsaydı, bu dediğiniz ihtimal daha güçlü olurdu, Davutoğlu hükümetinin seçimi ortadan kaldırabilecek kadar Erdoğan'a biat edebileceğini sanmıyorum. Ama katıldığım yanı, ''burası Türkiye burada olmaz olmaz''!
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.