7 Haziran günü, AKPnin 13 yıllık düzeni sona erdi. Sona ermekle kalmadı, Erdoğanın bu düzeni daha otoriter bir sistem haline dönüştürme projesi de (başkanlık hayali) iflas etti. Bu sonucu doğuran ise HDPnin yüzde 13 oy almasıyla birlikte düşen AKP milletvekili sayısıdır. HDPnin bu oranda bir oy almasının nedeni ise kuşkusuz AKP düzeninin siyasal, toplumsal uygulamaları ve özellikle Erdoğanın seçim döneminde izlediği tutum ve davranışlardır. Tayyip Erdoğan kendisini oylatmış ve kaybetmiştir. Dolayısıyla iktidar meşruiyetini kaybeden sadece AKP hükümeti değil cumhurbaşkanlığı koltuğudur da.[1]
Her ne kadar AKPnin büyük payı olsa da HDPnin seçim dönemi boyunca izlediği taktik, başarının yakalanmasındaki en önemli faktör. Kobane sürecinin yönetilmesi bile tek başına büyük bir saflaşma yaratmıştı. Ağrı Diyadindeki provokasyon girişimiyle başlayan seçim dönemi ise neredeyse her ilde HDPlilere yapılan saldırılarla (siyasi propaganda yapmanın fiilen engellenmesiyle) devam etmiş ve son olarak Diyarbakır mitinginde bomba patlatılmasıyla noktalanmıştı. Tüm bu süreçte HDP, kendi kitlesinin öfkesini kontrol etmeyi başarmakla kalmadı[2], Kürt seçmenin tercihini HDP arkasında saflaştırarak AKPyi bölgeden neredeyse sildi. Seçime iki gün kala Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırının, Batıdaki AKPli Kürt seçmenler üzerinde de tercih değiştirici bir etkide bulunduğu açıktır.
Çok daha ayrıntılı analizlere ihtiyaç duymakla birlikte HDP oylarının yüzde 13e ulaşmasını sağlayan faktörün, asıl olarak AKP karşıtlığından (AKPnin geriletilmesinden) türediğini söylemek mümkün. Bununla birlikte sadece Kürt olduğu için, sadece Ezidi, Süryani, Ermeni olduğu için de bu tercihte bulunanlar mevcut. Toplumsal barışın sağlanması ve özellikle sıcak savaşın durması gerçek bir ortak talep. Tüm bunlarla birlikte HDPye verilen oylar (hepsinin solcu olduğu söylenemez ancak) sol bir söyleme, sol bir programa kısaca sola verilmiştir. Sol kazanmıştır.
Bu sonucun oluşmasında devrimciler, sosyalistler nicel etkiyle[3] birlikte daha önemli bir biçimde niteliksel bir etkide bulunmuştur. Özellikle Kürt siyasi hareketi ile organik bir ilişki içinde olmayan sosyalistlerin (bu konumda olup da açıktan destek çalışması yapan en etkili örgütlü güç olan Halkevcilerin) seçim dönemi boyunca sürdükleri faaliyetler HDPnin toplumdaki meşruiyetini arttırmış, HDPli olmayanların HDPye oy verme tercihinde koçbaşı olmuştur. Özellikle belirtmek gerekir ki Halkevcilerin hiçbir kişisel, örgütsel hesap ve beklenti içinde olmadan geliştirdikleri politik tutum solun hafızasına tarihsel bir not olarak da eklenmelidir.[4]
Bu konjonktürün üstüne ekleyerek ilerleyebilmesi içinse izlenmesi gereken yol(lar) belli. Başta işçi sınıfı mücadelesi olmak üzere tüm emekçilerin ortak mücadelesinin birlikte örgütlenmesi ve bu örgütlenme sürecinde yeniden kardeşleşmenin güçlendirilmesi. Bununla birlikte AKPnin yok saydığı kadınların eşitlik mücadelesinin, şiddete karşı kadın dayanışmasının büyütülmesi, ayrıca kent ve doğa mücadelelerinin zaten doğasında var olan kader ortaklığının, ortak örgütlenmelere dönüştürülmesi. Bunlar sadece yolun başındaki başlıklar. Ve kuşkusuz çok daha fazla alan ve çok daha fazla iş mevcut.
Bu konjonktürün gelip geçici olmaması için görülmesi gereken bir diğer faktör CHPye oy verecek olmasına rağmen bu seçimde HDP tercihi yapanlardır. Mecliste AKPnin azaltılmasının ancak bu yolla olabileceğini kavrayan önemli sayıdaki CHP seçmeni, AKPye karşı bir cephe daha açabilmek için taktiksel bir karar vermiştir. Bu biçimiyle oy verenler de bir başka baraj aşmıştır. Bu barajın aşılmasında dolaylı da olsa CHP üst yönetiminin payının da altını çizmek gerek. Kılıçdaroğlu özel bir tercihle devletçi, ulusalcı ve özellikle Kürt karşıtı bir propaganda yolu izlememiştir (bu noktada HDPnin de CHPyi karşısına almamaya özen gösterdiğini eklemek gerek). CHP seçmeni sadece CHPnin oy oranına bakarak başarısızlık sonucu çıkarmak yerine açığa çıkan sonucu AKP karşısında ortak muhalefet paydasının yaratılmasına katkı olarak görmeli. Kuşkusuz bundan sonra HDPnin izleyeceği yol belirleyici olacak olsa da SHP listelerinden Kürt siyasi temsilcilerinin meclise girdiği 1991 yılından beri en ciddi yakınlaşma 7 Haziran günü gerçekleşmiştir.
8 Haziran günü egemen siyaset kaosla güne başladı. Erdoğan çok uzun zamandan beri ilk kez iki günü aşan bir zaman boyunca televizyonlarda gözük(e)medi. Egemen Bağış bavulunu toplamaya başladı. Artık AKPnin tek başına hükümet kuramayacak, daha da önemlisi meclisin hiçbir kurumunda, komisyonunda tek başına çoğunluk oluşturamayacak, meclisin atamasıyla oluşacak kurumlarda da (RTÜK, TRT gibi) çoğunluğunu kaybedecek. Tayyip Erdoğanda en uç noktasında karşılığını bulan, uzlaşmaya, paylaşmaya ve denetime kapalı AKP alışkanlığı, böylesi bir ortamda tek başına kriz çıkarmaya adaydır.
Şu an inisiyatif Tayyip Erdoğanın, AKPnin elinde, iki cehennemden birini seçecek.[5] Ya verebileceği kadar çok taviz verip bir koalisyon hükümetine razı olacak ya da son taklasını atma pahasına erken seçim kararı verecek. Vermeyeceği karar ise AKPnin 13 yılının hesabını soracak, AKPnin olmadığı bir hükümet kurulmasıdır. Koalisyon seçenekleri dört tane değil, sadece üç tane. Bunların iki tanesi çok uzak ihtimal (imkansız da denilebilir) olduğuna göre tek seçenek MHP ile oluşturulacak olan ki şu an görülür gelecekte en gerçekçi olan da bu.[6] MHPnin bu tür durumlarda yani iktidarı paylaşmanın sözkonusu olduğu her durumda ilkesiz, pragmatist davrandığı zaten bilinen bir gerçek. Onlar neyi ne kadar yiyeceklerine bakarlar. Ancak MHP ile bir koalisyon bile Erdoğan için çok kolay değil. İktidarı paylaşmak, başarıya ortak edip başarısızlığa ortak olmak, kıyısından da olsa denetlenmek yeterli kriz öbekleri. Üstelik bir de CHPnin ve HDPnin ortak bir biçimde muhalefet oluşturma riski mevcut ki diken üzerinde durması için yeterli sebep. Kabul etmek gerekir ki bir AKP-MHP koalisyonu, uygulamaları tarihimizde utançla hatırlanacak milliyetçi cephe (MC) örneğinden farklı olmayacaktır. Ancak sola verilmiş toplamda yüzde 38i arkasına alan dinamik bir muhalefet cephesi böylesi bir MC hükümetini ters yüz edebilecek nesnel bir güce sahip olacaktır.
Erdoğanın ikinci cehennem tercihi erken seçime gitmektir. Önümüzdeki 45 günü hükümet kurdurmamakla ve ekonomik kriz korkusuyla geçirttirip, tek parti hükümetinin ne kadar lüzumlu olduğunu kanıtlamaya çalışır ve kendisinden giden oyları geri çağırır. Bu röveşatanın başarılı olma ihtimali vardır. Ancak başarısız olduğunda tabutta yapılmış sayılır. Çünkü başarısızlık oy sayısının çok daha fazla düşmesi ve dolayısıyla ilk parti olarak çıkamaması ve hatta daha da beteri CHPnin ve HDPnin toplam oylarını yüzde 50ye yaklaştırmalarıdır. Ayrıca erken seçim kararının AKP içinde büyük çalkalanma yaratacağı da kesindir, üç dönem kuralından kurtulmuş olanlarla milletvekilliği koltuğunu yakalamışken onu bırakmak istemeyenler hoş bir uzlaşma noktası nasıl bulabilirler!
Seçim barajını kaldırarak (yani 3e, 5e indirerek) erken seçime gitmek de (her ne kadar anayasa değişikliği gerektiriyor olsa da) bir alt seçenek oluşturuyor. Ancak bu durum da AKP için yukarıda bıyık aşağıda sakal var durumu. Böyle bir durumda HDPnin yüzde 13lerde bir oy alması belki engellenebilir ama Saadet Partisinin barajı geçmesi nasıl engellenir?
Kısacası şimdilik bunlar Erdoğanın derdi. Ancak şu açık ki AKP için mecliste artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var, bu sonuç son iki ayda yaratılmadı. AKP karşısında inatla yıllardır sürdürülen muhalefet ve özellikle Haziran İsyanı ve sonrasında sürdürülen çok büyük, ortak bir emek var.
Peki açığa çıkan bu durum (sonuç) toplumsal muhalefet için yeterli midir? Elbette hayır! Şimdi önümüzde görülmesi, ulaşılması gereken bir ufuk daha var (üstelik bu kez mesafe daha yakın). AKPnin maddi varlığının ve zihniyetinin yok edilmesi, Tayyip Erdoğanın bu topluma, bu ülkeye karşı işlediği suçların hesabının sorulması, doğaya, kentlere ve insana verdiği zararların telafi edilmesi, ve yeniden kardeşleşmenin yeni bir başlangıçla ilerletilmesi göreviyle karşı karşıyayız. AKPnin geriletilmesi hedefiyle harekete geçenler, durumdan çıkardığı vazife ile sandık nöbeti tutan onbinlerce insanın emeğiyle 7 Haziran akşamı milyonları bulan ortak bir paydada buluştu. Bu ortak payda, daha ileri hedeflerle hareketini sürdürmek, bu hareket içinde örgütlenmek ve örgütlenirken de üretimini geliştirmekle karşı karşıya. Hep meşruyduk, hep kararlıydık. Şimdi bir hedefi daha başarmış olmanın özgüveniyle eskisinden daha moralli, ve daha güçlüyüz ..
[1] Çok değil 10 ay önce cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 52 oy şu an yüzde 40a düşmüştür. Böyle bir oranla cumhurbaşkanı seçilemezdi. Bir başka bakış açısıyla AKP dışındakiler farklı bir aday üzerinde (örneğin Demirtaşın o zaman önerdiği Rıza Türmen) birleşseydi, bugünkü tablo bir yıl önce oluşabilirdi.
[2] Diyarbakırda katliam girişimini tezgahlayanların beklentisi, Kürtlerin (örgütlü/örgütsüz) çok sert bir karşı tepki verecekleri idi. Ancak Kürt siyasi hareketinin iradi bir şekilde bunu engellemesi, provokatörlerin beklentisini boşa çıkırdı. Bu kontr-politikanın başarılı bir şekilde uygulanmasında ise 35 yıllık savaşın halkta yerleştirdiği deneyimin ve elbette örgütlü bir halk olma bilincinin belirleyici rolü var.
[3] Sayısal etkinin sonucu doğrudan etkilediği en belirgin yer kuşkusuz Ankaradır. Sırrı Süreyya, devrimciler tarafından milletvekili çıkarılmıştır. Bununla birlikte Hopadan İzmire Antalyadan Kocaeliye kadar devrimcilerin çalışmaları önemli nicel etkide bulunmuştur.
[4] Siyaset yapıcılar, kendi kişisel ve örgütsel tarihlerinde hep doğru yaptıkları işleri hatırlar, hatırlatırlar. Ne yazık ki yapılmayanlar ya da yanlış yapılanlar yok sayılır, hatırlanmaz, geçiştirilir. Bu süreçte de kimi örgütsel güçler, alınması gereken doğru siyasal tavrı görüyor olmasına rağmen gerek kişisel basiretsizlikleri gerek üyelerinin sağ eğilimlerini değiştirmeye yetmeyen güçsüzlükleri ve gerekse de değişmeyecek olan sosyal şoven zihniyetlerinin esiri oldular. Bu sonuca hiçbir katkıları olmadı. Şimdi karşı karşıya kaldıkları durum ise ya ciddi bir özeleştirel süreç izlemek ya da hiçbir şey olmamış gibi kedidir kedi diyerek geçiştirmek!
[5] 13 yıllık AKP iktidarının bu sistemin demokratik kurallarını bir bütün olarak asla kabul etmeyeceğini, sürekli fırsat kollayarak ya da fırsat yaratarak provokasyonlarla sürece müdahalelerde bulunacağını öngörmek gerek. En son Diyarbakırda Yeni İhya Der Başkanı Aytaç Baranın öldürülmesi bir takım hesapların yapılmaya devam ettiğinin göstergesidir.
[6] Bu noktada CHPdeki sağ aklın girişimleri tehlikeli olacaktır. Seçim sonuçları üzerine siyasi sorumluluk vurguları yapılarak AKP ile koalisyona açık kapı bırakılacak, hatta alttan alta bu örgütlenecektir. Bu sağ kafa, Mansur tercihinde, Ekmelettin tercihinde çok net görülmüştü, ancak başarısızlığı hala tescil edilmedi. Biz yapmayalım da MHP mi yapsın türünden beslemelerle kendisini örgütleyecek olan bu girişimin gideceği yer AKPnin aklanmasıdır.
Düzeni düzeltmek değil, düzlemektir mesele
Ahmet Çınar
AKPyi geriletmek, AKPden hesap sormak, Onu başkan yaptırmamak diye diye parlamentoya girenlerin istikrar ve normalleşme operasyonlarında oynadıkları gayretkeş rolü siz de benim gibi hayretle mi izliyorsunuz? Yoksa Tayyip Erdoğanın üç dört gündür konuşmaması, insan içine çıkmamasıyla yetiniyor ve kafamızı dinliyoruz mu diyorsunuz? Bunu bile bir kazanım olarak mı görüyorsunuz?
Seçim sonrası oluşan bu tabloyu gayet normal karşılıyor, şaşırmıyor, hayret etmiyor ve ne var bunda diyorsanız, size hayatta başarılar ve hayırlı restorasyonlar diliyorum.
Büyük partilerin seçim kampanyalarında düzeni değiştirme vaadinde bulunmadıklarını zaten görüyor, biliyor, söylüyor, yazıyorduk. Seçimden hemen sonraki üç günlük performanslarında da bunu kanıtladılar.
Barajı aşıp parlamentoya giren dört siyasi partiden söz ediyorum elbette.
Sandıkların açılıp oyların sayılmaya başlanmasından itibaren, bizi AKPden kurtaracaklarını söyleyenlerin dilinden istikrar, uzlaşma, diyalog, normalleşme sözcükleri düşmedi. Bir an için zamanı ve mekânı unutsak, kendimizi AKPnin İstikrar sürsün Türkiye büyüsün sloganlarının atıldığı seçim kampanyasında zannedebiliriz!
Seçim gecesi Kemal Kılıçdaroğlu Bir dönem kapandı, Figen Yüksekdağ Anti-demokratik düzen yıkıldı diyordu. Ertesi gün ise parlamentoya giren tüm siyasi aktörler, düzenin ve istikrarın bozulmaması için ne gerekiyorlarsa yapacaklarını açıklıyorlardı.
Seçim gecesi televizyon ekranlarındaki yorumları hatırlayın. Her soy ve türden liberal gerici demokrasi güzellemeleri ayyuka çıkıyordu. Dört Hıristiyan milletvekilimiz var, bir Roman milletvekilimiz var, üç de Ermeni var, ne de çok türbanlı kadın milletvekilimiz oldu" güzellemeleriyle, reel İslâmofaşist diktatoryayı süslemeye ve AKPnin yıpranmış ideolojik meşruluğunu tazelemeye çalışıyorlardı. Bol bol sandığın faziletleri, milletimizin sağduyusu, en kötü demokrasinin bile despotizmden iyi olduğu tekrarlanıyor; kimlikçilik, sınıf bakışını ikame etmek için eskisinden daha fazla dayatılıyordu o gece.
AİHMe, Danıştay kararlarına ve anayasaya aykırı bir şekilde TBMM çatısı altına 4 türbanlı vekil girmişti; seçimlerden sonra AKP ve HDPli toplam 22 türbanlı vekil oldu. Demokratikleşme diye alkışlanan, normalleşme diye sevinilen manzara budur!
Şimdi de parlamento içi partiler, bu tamir kabul etmez, yama tutmaz ucube düzeni tamirata, yamaya, restorasyona aday. Kimisi bu restorasyonun öznesi, kimisi destekçisi, kimisi taşeronu olmaya teşne.
Uluslararası sermaye-TÜSİAD-sağlı sollu liberalizm hepsi birlikte, Reşat Nurinin Yaprak Dökümü romanının kahramanı Hayriye Hanım gibi Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı bozulmasın diyerek tüm sorunları, sıkıntıları, çelişkileri, krizleri halının altına süpürüyor. Yetiş ya istikrar adlı akıl tutulması, AKPnin günahlarını, veballerini, suçlarını unutturmaya çalışıyor hepimize.
Patron örgütleri, para babaları, sermaye sahiplerinin ağzından düzen partilerinin ağzına geçen Aman düzenimiz dağılmasın, dümenimiz kırılmasın, tezgâhımız çökmesin türküsü çığırılmakta; parlamentodaki partiler sorumluluğa davet edilmekte.
Göreceğiz hep birlikte
Gerici, piyasacı, liberal ideolojik dalga demokratik bir meşruiyetle(!) donanarak büyük bir saldırıya geçecek. Asıl bundan sonra büyük bir ekonomik eşitsizlik, sömürü, baskı dönemi başlayacak. Asıl bundan sonra mutlak yoksullaşma, mutlak mülksüzleşme anlamına gelen ekonomik düzenlemeleri yaşayacağız.
Restoratörlerin, Erdoğan'ı düşürme veya yolsuzluklar üzerinden sıkıştırma gibi temel bir dertleri yok. Bunları bir koz olarak ellerinde tutacaklar, ancak kolay kolay kullanamayacaklar. Erdoğan'ı düşürmek yerine, iyice sıkıştırarak sarayında pasifize etmeye çalışacaklar. Türkiye büyük bir belirsizlik, sıkışmışlık ve emperyalist planların kuşatılmışlığı içinde debelenmeye devam ediyor.
Büyük sermaye, kendi öz temsilcisi Kemal Derviş aracılığıyla AKP-CHP restorasyon koalisyonunu istiyor, besbelli. Emperyalizmin karar alma ve kararları taşeronlara tebliğ etme toplantısı olan Bilderberg toplantısına CHP temsilcilerinin davet edilmesi de, ülkenin restorasyonunda CHPye kritik görevler verileceğini gösteriyor. AKP-CHP koalisyonu, aynı zamanda AKPnin suçlarının CHP marka çamaşır makinesinde yıkanıp paklanması anlamına da gelecektir. Başka bir restorasyon seçeneği de olabilir elbette.
Ortada politik ve ideolojik olarak tam bir sefalet ve rezalet manzarası var. Çünkü bu düzen her türlü içsel çözümü tüketmiş durumda. Vahşi gerici sermaye diktatörlüğü, demokrasi adı altında büyük bir rıza imalatıyla tahkim edilmeye çalışılıyor. Özü itibariyle İslâmcı despotizm yaşamaya devam ediyor.
Bunun karşısında ilericiliğin, kamuculuğun, laikliğin, aydınlanmacılığın, yurtseverliğin savunucuları nicel olarak bir avuç olsa da nitel olarak milyonlarca değerinde ve tarihsel haklılıklarının farkında.
Bu düzenin düzeltilmeye, yamanmaya, orasından burasından çekiştirilerek tamir edilemeye değil; düzlenmeye, tepelenmeye, külliyen reddedilmeye ihtiyacı var.
Bu ileti en son umut
tarafından 11.06.2015- 11:12 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.