Eğer sahiden değişsin istiyorsak, değiştirmek ve kökünü kurutmak istediğimiz o düzenle, o düzenin asli kurucu unsurlarıyla, sahipleriyle, yaratıcılarıyla mücadele etmek yetmez. Değiştirmek istediğimiz düzenin tüm dayanaklarını, payandalarını, kolon ve kirişlerini de hedef almak zorundayız.
Hayatın en basit, en anlaşılır kurallarından biridir bu.
Siyasetin de
Değiştirmek istediğimiz düzenin siyasal örgütüne karşı örgütlenerek, o düzene karşı cephe alarak, o düzenle dişe diş göze göz mücadele ederek, o düzenin yarattığı tüm ucubeliği külliyen reddederek, o düzenin hükümsüz olduğunu içten, yürekten, derinden gelen bir hükümle mahkûm ederek
Başka türlüsü mümkün değil.
Dün ajanslara düşen iki haber bunları düşündürttü bana.
CHP kararını vermiş, bugün TBMMnin açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan salona girerken makama olan saygılarından dolayı ayağa kalkacaklarmış da, Erdoğan salondan ayrılırken protesto için oturacaklarmış!
Ne derin bir strateji, ne büyük bir taktik!
Cumhurbaşkanlığı makamı mı kaldı, cumhuriyet mi kaldı, cumhur mu kaldı da, siz hâlâ makama saygıdan söz ediyorsunuz!
Erdoğan bile kendisini cumhurbaşkanı olarak değil; ümmetin halifesi, memleketin başkanı, aldığı yüzde 51 oyla ülkenin ali kıran baş keseni kabul ediyor; siz hâlâ cumhurbaşkanlığı makamına saygıdan bahsediyorsunuz!
Erdoğanı ve AKP düzenini ayakta tutmak için, halk kitleleri nezdinde o düzene meşruiyet kazandırmak için elinden ne gelirse yapan bir CHPyle karşı karşıyayız.
Politik bir zavallılık, siyasal bir intihardır CHPnin yaptığı.
Dün seçim beyannamesini açıklarken özellikle altını çizme gereği duyuyordu Kılıçdaroğlu: İmam hatipleri kapatmayacağız, imam hatipleri açan biziz!
CHPnin imam hatip aşkı AKPden yüksektir. CHP, solun ve sosyalizmin önüne duvar ören yapısıyla, AKPye meşruiyet, yasal zemin ve toplumsal rıza üretmesiyle belki AKPden daha tehlikeli bir yapı haline gelmektedir.
Bu memlekete bin imam hatip lisesi, bin beş yüz imam hatip ortaokulu fazladır, imam hatipleri kapatacağız demek bu kadar mı zor? Söz konusu yedek AKP olmaya hevesli CHPyse, elbette çok zor!
HDPliler ise, bu yazıyı yazdığım saatlerde, Erdoğan Meclise girerken ayağa kalkıp kalmayacaklarına henüz karar vermemişlerdi. Gerçi geçen yıl Erdoğan yemin ederken kendisini ayakta alkışlayan birilerini henüz unutmadık, bugün ne yaparlar bilemem!
Ama iki gün önce Demirtaşın 1 Kasım sonrasına dair soruları yanıtlarken, AKP değişirse koalisyonu değerlendiririz, biz açığız dediğini biliyorum, biliyoruz.
AKPnin değişebileceğine hâlâ inanmak, AKPden hâlâ medet ummak, AKPyle hâlâ bir şeyler yapılabileceğine inanmak ve AKPye hâlâ açık kapı bırakmak: Bir akıl ve vicdan tutulmasından başka bir şey olmasa gerek.
Seçim hükümeti adı altında kurulan gayrimeşru, hukuksuz hükümete bakan verme ve üç hafta sonra bakanları geri çekme komedisinden sonra, AKPnin değişebileceğine dair bir ihtimali dillendirmek, ne menem bir muhalefettir? Kürt ulusal hareketi niçin AKPyle ve her türlü gericilikle bağlarını geri dönüşsüz bir şekilde kesemiyor? Gericilikle flört ve işbirliğinin, Kürt ve Türk emekçi sınıfı için kan, ölüm ve yoksulluk olduğunu niçin göremiyor?
Eğer AKPyle ve her düzeyden gericilikle bağlarınızı kesemiyor, onlarla işbirliğinin hâlâ olabilirliğinden söz ediyorsanız, bu politik olarak bir bitmişliğin göstergesidir.
7 Haziran öncesinde CHP güçlensin, HDP Meclise girsin, bakın AKP eskisi gibi olabilecek mi? propagandası yapıldı her yanda.
7 Haziranda CHP milletvekili sayısını artırdı, HDP Meclise iki katı vekille girdi, AKP tek başına hükümet kuramadı.
Ne oldu?
Son 70 günde 20 çocuk öldürüldü bu ülkede. Sadece Ekim ayında 8 ayrı davada 10 gazeteci yargılanacak. Özelleştirmeler tüm hızıyla sürüyor. Emek sömürüsü, alın teri gaspı, işçi ölümleri üzerinde sermaye sınıfının saltanatı yükselmeye devam ediyor. İslâmofaşist diktatörlük tüm karanlığı ve zulmüyle saltanatını hiç duraksamadan sürdürüyor. Hukuk paçavra, laiklik yerin dibinde, eşitlik masal, özgürlük hayal. AKP gayrimeşru ve göstermelik bir hükümet aracılığıyla kararname, yönetmelik, atama, düzenleme, mevzuat değişikliği ne varsa tüm yolları ve kanalları kullanarak ülkeyi istediği yöne sevk etmeye devam ediyor. Hükümeti kuramamış olması, AKPnin iktidardan düştüğü anlamına gelmiyor.
7 Haziran öncesinde de okunan Onu başkan yaptırmayacağız türküsünün aynısına karnım tok! Emin olun Obamasından Merkeline, Cameronından Putinine, TÜSİADına kadar hepsi içlerinden Onu başkan yaptırmayacağız deyip ellerini ovuşturuyorlar zaten!
AKPyle mücadele etmek yetmez, AKPye dayanak, payanda, kolon ve kiriş olan her türlü unsurla mücadele etmek, zorunluluğumuz ve sorumluluğumuzdur. Sermaye düzeninin değirmenine su taşıyan, TÜSİADla el sıkışan herkesledir kavgamız. Mücadelemiz sermayenin saltanatıyladır, sömürünün devamıyladır, akla saldırının temsilcileriyledir.
Bizim sadece onu başkan yaptırmamaya değil, acil bir çıkışa ihtiyacımız var: O çıkışın adı eşitlik ve özgürlüktür. Sosyalizmdir. Tarihsel ve günceldir. Ve de mümkündür.
Yeter ki bu gerçeğe inanalım, o inançla örgütlenelim, örgütlenerek güçlenelim: Çıkışımız kesindir.
Memlekette kan gövdeyi götürüyor, ama muhalefetin umurunda değil.
Nasıl olur, demeyin. HDP veya genel olarak Kürt muhalefeti açıkça kavganın tarafı; nasıl da umurlarında olmaz Bakanları söylemeyeceğim artık; istifa ettiler ya. Peki uzatmayayım. Ben sandıktayım. Sandıktan medet ummanın mehdi beklemekten farkı olmadığını bile bile, merak ediyorum, AKP-YSK koalisyonunun sandık kapatması ve öbür mahalleye çağırması, ya da seçim günü fiilen sokağa çıkma yasağı uygulaması halinde ne olacağını? Sandıktan çıkacak olana herhangi bir değer verdiğimden değil, sandığı hedef gösterenlerin ne yapacağını merak ettiğimden.
Aslında merakımı en azından bugün itibariyle tatmin edecek bazı verilere sahibim. Son günlerin önlemi, goygoycusu bol demokrasi güçleri tarafından alındı bile: AKP HDPyi boykota zorluyor! Ne yapmalı? Elbette tuzağa düşmemeli. Yani yapıcı olunmalı.
Sonra yeni anketler gelmeye başladı, izlediyseniz. AKP yükseliyor, HDP geriliyor, hatta MHP ile HDP riskli alana doğru iniyor Ne yapmalı? İdealleri bir kenara bırakmalı mesela. Sağcılar MHPde birleşsin İlhan Selçukun zamanında tavsiye ettiği gibi. Sol için iki seçenek var; sol özgürlüktür ya
Bütün veriler birlikte bir paket oluşturuyor. Oyunbozanlık yok, yapıcı olunacak. Bu saatten sonra seçim sistemi tartışılamaz O niye, yüzde on hani anti-demokratik oluyordu? Hani demokrasiyi savunmak tartışmasız, evrensel ilkeydi? Hani, şu barajlı oyunu niye kabul ettiniz, ey demokratlar diye sorulduğunda, kaç kere konuyu Meclisin gündemine getirdiklerini anlatmaya başlıyorlardı
Maksat ne demokrasi, ne fair play Baraj iktidarın da muhalefetin de işine yarıyor. Buna dayanarak pek marksist arkadaşlar, HDPli olmayıp HDPye oy vermek başlıklı bir literatürü genişletme şansı buluyorlar. CHPli olmayıp CHPye oy verme kısmı zaten ansiklopedilere sığmaz!
Varsın tekrar olsun; ben oyda değilim. Burada oy memlekette kim iktidar olsun, nasıl bir düzen olsun manasına bir yoklamayı (da) simgeliyor. Denmiş oluyor ki, sosyalizm iktidar falan olmasın. Hepimiz sosyalistiz ama iktidar için değil. Peki ne için?
Paketin parçası bir başka veri de Demirtaşın Meclisin muhalif partilerini sandıkları korumaya çağırması. Sosyalistler seçime sırf oy vermek için yaklaşabilir mi? CHP ve/veya HDP destekçisi sosyalistlerin işbaşında olması doğal 12 Eylül icadı bir işkence türü de faşistlerle devrimcileri karıştır-barıştır sloganıyla aynı koğuşlara sokmalarıydı. Teklif kabul görürse bu yaratıcı oyunun ikinci perdesini sergileyebilir arzu edenler. Zaman değişti, artık koğuşta değil, sandık salonlarında. Belki MHP de yine- değişmiştir ve sorumlu davranmayı ilke edinen demokratlar sınıfına dahil olmuştur
Hal böyleyken, bu seçimde kedidir değil ayıdır demeye hazırlanan AKPyle nasıl bir mücadele öngörüldüğünü ben anlayamıyorum doğrusu. Kuşkusuz sorun bizdedir.
Tabii CHPyi hiç anlamıyorum. İmamlardan sandık güvenlik elemanı çıkartmayı düşünen yaratıcı akıl, AKPnin besmelesine yasak getirtmekten bin pişman olmuşa benziyor. Olmadıysa da olsun. Çünkü birincisi, yasak uygulanmayacak ve AKP yine bir mağduriyete karşı demokrasi mücadelesinin bayrağını kapmış olacak! İkincisi, anlaşılan, CHP yöneticileri seçime kadar kalan sürenin ciddi bir kısmını biz dine değil din istismarına karşıyız diye dil dökmekle kullanacaklar. Yakındır, birileri çıkar onları şikayet etmek yerine biz de sosyal-demokratik bir besmele bulsaydık demeye başlarlar.
TBMM açılışında Tayyip girerken çıkarken ne yapacaklarını karıştırmasınlar yeter!
Sadece sandıkları değil, Meclisi de ciddiye almadığımızı tahmin edersiniz. Geçenlerde Kılıçdaroğlu dediğimize mi geldi, ne! Dedi ya, Erdoğan darbe yaptı diye. Şimdi darbeciler seçim düzenliyor. Darbeye karşı seçime değil, direnişe gidileceğini bilmiyor, duymamış olabilirler mi? Belki de ağızlarından çıkanı duymuyorlardır!
Biz anlamıyor olmalıyız. Şu sorumluluk duygusunu mesela. İkinci tokata diğer yanağını uzatmanın erdemini. İmamlarla faşistler arasında tercih yapma halini. Demokrasiye gölge düşürmeme ilkesini. Yapıcı muhalefet denen şeyi, sosyalizm istemeyen sosyalistleri
Seçim dönemi yaklaştıkça bu tartışmalar eksilmeyecek. Kuyrukçuların söylediği ''aynılar aynı yere, farklı olanlar farklı yere''. Onlar kuyrukçu sol ve kuyrukçu olmayan sol tarifi yapıyorlar. Kuyrukçu lafını kullanmadan. Enternasyonalist sol ve nasyonalist sol. Enternasyonalist sol bildiğimiz kuyrukçu sol. Kendilerine kuyrukçu diyecek halleri yok ki. Nasyonalist sol dedikleri ise kuyrukçuluk yapmayan, kuyrukçuluğa karşı olan sol. Bu mantıkla gideceksek, sosyalistler bir tarafa, sosyalizmi kürt hareketinin ulusalcılığında unutanlar ve rededenler de bir tarafa. Sadece seçimde değil, her zaman olaylara bu duruşumuzla yaklaşmalıyız.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.